6 Şubat 2022 Pazar

BU SEVDA BİZİM

 Onuru kirlenmiş olanlarla, onurlu bir yolculuk yapmak nasıl ki mümkün değilse, aklını kullanmayanlarla da akılcı bir süreci devam ettirmek mümkün değildir.

İnsanlık onurunu üç kuruş menfaatlerine peşin satanlar, insanlık onurunu kurtarmaya çalışıyorlarsa,

Hırsızlıkta level atlamış olanlar, hırsızlarla mücadele düdüğü çalıyorlarsa,

Düşünmeye tahammülü olmayanlar, düşünce özgürlüğünün mimarı olduğunu anlatıyorsa,

Geçmişi karanlık dehlizlerden gelenler kendileri aydınlanmamışken, güneşin kendileriyle doğacağını ısrarla vurguluyorsa,

İnsana tahammülü olmayanlar, insanlık için çalıştığına yemin ediyorsa,

Sömürünün kaynağı olanlar, adalet eşitlik ve insan hakkını konuşuyorsa,

Kâinatın dengesini bozanlar, doğal dengenin korunması için nelerin yapılamasının gerekliliğini anlatıyorsa,

Halkını perişan eden yönetimler, huzur ve mutluluk için çalıştıklarını söylüyorsa,

Değişim olması kaçınılmaz değil mi sizce dünyanın göbeğinde… Dünyanın tam ortasından ikiye değil, her yerinden delik deşik edildiğini görmemize rağmen, hala bunda bir hayır ve hikmet aramak insanın kendi varlığının hikmetini kavramamak değil mi yoksa?

İnsan kendisindeki hikmeti ve gizemi çözemediği zaman, gizemli düdüklerin emriyle yerde sürünen bir leşe dönmeye mahkûmdur. Bu mahkûmiyet, kendi yaşamının son bulmasıyla bitecek bir mahkûmiyet değil, insanın var olduğu ortamlarda gelenek olarak devam etmesi için gidenlere tescilini yaptırmış ve onay alınmış bir mahkûmiyet olacaktır.

Bu mahkûmiyet zincirlerini kırmak isteyenler, öncelikle beyinlerinde kurulan karakolların duvarlarını akıl bombasıyla havaya uçuracaklar, merhamet kanatlarıyla dünyanın dört bir yanına sevgi, barış, kardeşlik gibi tohumları taşıyacaklar;

Çorak bırakılmış topraklarda, sabır ve emekle bunların çimlenmesini bekleyecekler,

Duygular denizinden alınan su bile olsa uyanış kitabının mürekkebine bir damla katmayacaklar,

Akıl pınarından gelen sularla yürek değirmenini çevirerek ince hisler ve sıcak iklimde öğütülen undan ekmek yapacaklar,

O ekmeğin yumuşaklığından doğan duyguları onurlu yaşam gemisine alacaklar ki, ancak bu yola çıksınlar…

Bu yolda her can bir candır, bir can tüm candır…

Bir can acı duyduğunda tüm can acı çekiyorsa bu yolda bir hayır vardır, o zaman hikmeti aramak insan onurunun şiarıdır.

Yorulmadan devam eden bir yolculuk bizimkisi, yürekten akarız akıl otağında konaklarız, duygu bahçesinde dinlenir, muhabbet konağında demlenir, kimsesiz gecelerde karanlıklara sırdaşız…

Kimi olanları, kimsesizleri gönül pınarında bir damla su içmeye çağırmaktır davetimiz…

Farklı düşünce ve inançları, toplar, çarpar, böler ve insan ortak paydasında kol kola sarılmaktır bakışımız… Söz olsun bizden sadır olsun derdinde değiliz,

Onurlu bir kervanın duraksız yolculuğunda doğumdan ölüme bu yolda olmaktır muradımız…

Dostumuzun kim olduğunu ve kiminle muhabbet kurduğumuzu bilerek yaparız, her insana hoşgörüyle yaklaşırız,

Yaradanın ruhundan üflenen varlığa kem gözle bakmak ne haddimiz;

Eylemleri ve düşünceleri sorgulamak değilse kastımız, Yaradan alır bizi bizden, viran olur bahtımız;

Çıkmadan bu dünya mezbelesinin dışına, sözlerimiz tesir etmez mezbelenin içinde yemlenenlere;

Yapmadıklarımız anlatılmaz bu yolda, yapamayacaklarımız vaat edilmez, yaptıklarımızla da övünmeyiz, bizi bu yola koyan, yaşatan ve öldürene ancak şükrümüzü eda ederiz…

Her gelen giderken, acaba yolun neresinde, durdurun dünyayı inecek var denilen noktayı bilmeyiz, onun için her an tetikte dolaşırız nişan alacak nişancı bizi hedef alacak endişesiyle tedirgin, bilerek gittiğimiz için derin bir sükûnet ve dinginlik içinde kendimizden geçeriz… “Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker, Gökten ecdat inerek o pak alından öpse değer…”diyen Merhum yiğit şairimizin dediği erlerden olmak için çıktığımız bu yolda, ayrım nedir bilmeden yürümekti hep hedefimiz ve öylede kalması tek dileğimiz…

Eylemlerin olumsuzluğunu ve yansımalarını ortadan kaldırmaktır derdimiz, ne düşüneni, ne de düşündüğünü imha etmek değil bizim asaletimiz…

Yaşama imkânı veren ve ona düşünme melekeleri bağışlayan Rahman’ı hesaba katmadan, onun alanını çiğnemek olursa kastımız, o bizi çiğner kim olduğumuza bakmadan bunu iliklerimize kadar idrak ederek yaşarız…

“İnsan kendisini kendisine yeter görerek sapar ”Buyruğunu taç eyledik başımıza, tacımız alınmaz başımızdan, başımız alınmadan…

 Fani dünyanın garip yolcularındanız, yaratılanı hoş görürüz yaratandan dolayı, koca kürede bir zerre iken, nedir bu ahvalimiz diye her an duygularımızı kontrol etmektir hissiyatımız… Acılarımız giden günlerimizin heba olması, yorgunluğumuz hüzünlü duygularımızın kırılganlığı…

Ne de olsa şu an yaşıyoruz biz, o halde aydınlık bir güne yeniden merhaba demek için, tüm kâinatı gecenin sessizliğinden ve gönlümün derinliğinden akıp gelen su gibi aziz olmaya çağırıyorum…”Su gibi aziz olasınız…”

Nazımın deyimiyle, ”Bu sevda, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe yaşamak…”Bu sevda bizim…

Erol KEKEÇ/06.02.2022/01.15