Bireysel kimlik kazanamamış, toplumsal değerlerin baskın olarak yaşandığı ortamlarda, bağlayıcı yaşam ortak duygusal bağlayıcılar olduğu için bu ortamlarda çok ciddi akıl tutulması ve bilinç kırılması yaşanır. Bu bir iddia olmanın ötesinde gözleme dayalı sosyolojik verilere dayanmaktadır.
Duygusal bağların güçlü olduğu
ortamlarda herkes biri için, biri hepsi için yok olabilir ve kimse bunun
nedenini sorgulamayı düşünmez. Düşündüğü zaman bireysel kimliğinin bağımsızlığını
ilan etme durumu ortaya çıkacağı için, ortam ona bu şansı tanımaz. Bu
ortamların duygusal bağlılıkları dışarıdan gelecek saldırılara ve kendi
güvenliklerini korumak açısından faydalı olsa bile, kendi içlerinde bir değişim
dönüşüm ve gelişmenin önünde büyük bir engel olma ihtimalinden dolayı olumsuz
yönleri daha fazla etki bırakır. Alışılmış yaşam koşullarının ötesinde
karşılaşacağınız her yeni uyarana iyi bakılmadığı gibi daima bireysel
çıkışların toplumsal algı içinde kendisini tanımlama imkânını sadece görebilirsiniz.
Bu anlayışların havasını teneffüs ederek büyüyen ve gelişen anlayışlar her
zaman gölgede ve başka akılların etki alanında kalarak kendisine özgü bir
farklılığı ortaya koyamayacağı için ciddi akıl tutulması yaşar.
Akıl tutulması, Bir grubun ya da
önemli kabul edilen birinin aklının gölgesine girerek kendi aklını kullanamamaktır.
Güneş tutulmasında nasıl ki dünya ile Güneş arasına ayın girmesiyle Güneşin
ışığının dünyaya az gelmesi ya da tam yansımaması oluyorsa, akıl tutulmasında
da birey kendi aklı ile arasına başka akılları koyduğundan kendi aklını
kullanarak aklından istifade edememektedir. Bu durum çok ciddi sorunların
ortaya çıkmasına ve aklın yerine daha şartlı uyaranların ve duyguların
gelmesine neden olur. Duyguların ve şartlı reflekslerin belirlediği davranışlar,
akıl ve bilişsel düşünmeden yoksun olduğundan, hayatı belirleyen uyarıcılar
arasında akla yer kalmaz. Eğer bir
toplumda çoğunluğun tepki verdiği bir olay ya da kişi varsa orada aklın oyun
alanının dışında kaldığını söyleyebiliriz. Kolektif eylemlerin birçoğunda böyle
bir yönün olduğunu görmek mümkündür. Savunma refleksli taraftarlıklarda
genellikle ciddi bir akıl tutulmasının yaşandığına şahit olabiliriz. Orada
bulunan insanları fert fert sorgulayarak neden öyle bir oluşumun içinde
bulunduğunu sorsanız, geneli etkileyen uyarıcıların ötesinde farklı bir
düşünceyi size sunamayacaktır. Çünkü o ortamlara yön veren bir üst akıl vardır,
kalabalıklar bu aklın gölgesinde olduklarından kendi akıllarını kullanacak
kadar onun çekim alanından çıkamamışlardır. Bir aklı çekim merkezi olarak kabul
etmek duyusal etkileyicilerin kontrol sahasına girmek demektir. Duygusal
bağlılıklar başka akıllar doğrultusunda rahat hareket etmeye insanları
inandırır. Çünkü kişi kendi aklını kullandığı zaman başka akılları kontrol
mekanizması olarak görmeyi kolay kolay kabullenmez. Ama duyguların etki
alanında kaldığı zaman orada bulunmasını binlerce gerekçeyle açıklama
cesaretini gösterebilir. Ondan dolayıdır ki, lider eksenli, cemaat uzantılı,
kabile vs. gibi ortamlarda akıl tutulmasının çokça yaşandığına şahit olursunuz.
Hatta bizim toplumda eskiden var olan ama bazı bölgelerimizde şimdi bile
görülen ağalık sisteminin uzun süre yaşıyor olmasının arkasında, ferdî
özgürleşmenin olduğu yerde insanları yönetmenin zor olmasından dolayı, ağalık
sisteminin devam etiğini söyleyebiliriz. Küresel güç bütün bir küreyi rahat
yönetmek ve yönlendirmek için, küresel bir akıl tutulması için son üç yıldır
çaba harcamaktadır. Tüm dünyada yaygın olan corona salgınının arkasında, ciddi
bir oyun olduğu ve bu oyunun kurucularının da küresel baronlar olduğunu görmek
lazım…
Küresel akıl tutulması demek, bütün
bir evrenin insani yaşam alanında, karanlığın artması demektir. İnsani yaşam
alanına karanlık çöktüğü zaman evrenin dengesi bozulacağı için, evrenin ömrü de
bir anlamda kısaltılmış olur. Kısa süreli Güneş tutulmaları bile canlı
yaşamında ciddi bir tedirginliğe yol açarken, küresel bir akıl tutulmasıyla,
evrenimizde meydana gelecek tedirginliğin boyutunu düşünmek bile çok ürkütücü
olur.
Lokal düzeyde başlayan akıl tutulması
ulusal bölgesel ve derken küresel büyüklüğe ulaştı zamanla. Bunun böyle
olmasının temel deni insanların düşünme melekelerini çorak bırakmaları ve
kendilerinin yerine daima başkaları bu işleri yapıyor pasifliğinin ve
tembelliğinin olduğunu söyleyebiliriz.
Zihin pasifliği bilinç kırılmasını
beraberinde getirir. Sıcak ortamda nasıl ki metaller genleşerek kopabiliyorsa,
zihnin pasif bir sürece girerek kendisini serbest bırakıp öylesine salması,
bilinci oluşturan atomların birbiriyle etkileşime girerek kıvılcım başlatmasını
durdurur. Yani etkileşim sağlayacak homojen özelliği kaybeder. Doğal yaşam
unsurları ile sosyal yaşamın en aktif canlısı olan insan yaşamında da durum
bundan farklı değildir. Bilinç kırılması Psikojenetik amnezi gibidir. Nasıl ki
çeşitli sebepler insanda kısmi bellek kaybına neden oluyorsa, insanın yaşadığı
ortamlardan gelen akıl tutulmasının etkisi ciddi bilinç kırılmalarına neden
olmaktadır. Bilinç kırılması yaşayanlar bilgi transferi yapamadıkları için,
hayatına etki eden olumlu ve olumsuzluğun ne olduğunu ayıramazlar. Ondan dolayı
da yaşam alanları sadece güdülen ve kendisini insan sanan canlılarla dolup
taşar.
Peki, bu olumsuzlukların kapsam
alanından çıkmak için nasıl bir başlangıç yapmak gerekir. İnsanın yaratılış
gayesine uygun yaşaması için, davranışlarını özgür iradenin
biçimlendirmesine uygun zeminler oluşturulmalıdır. Kendi yaratılışının neden ve
niçinini anlamayan ve bununla ilgili gerekli bilgi donanımına ulaşmayı düşünmeyenler,
eylemlerini özgür iradenin kuşatıcılığına bırakamazlar. Dolayısıyla ahlaki
yaşamdan yoksun kalırlar, ahlaki yaşamdan yoksun olanlar da, akıl tutulmuş bir ortamda,
sorumsuz ve duygusal yaşamayı hayatın yaratılış gayesi sanırlar. Onun için,
yaratılış gayesi olmayanların başka akılların gölgesinden çıkmaları mümkün
değildir. Başka akılların çekim merkezinde bir uydu gibi yaşamaktan kurtulmak
için, yeryüzünü kendi kontrollerinde yöneten dünya baronlarının pasif varlıklar
için oluşturmak istediği cenneti arzulayan bir varlık olmaktan uzaklaşmamız gerekir.
Dünya cennetini arzulayarak isteklerine hiçbir fren koymayanlar, duygularıyla
yaşadıkları için, o duygularının sömürü güçlerinin üzerinde deney yaptığı bir
denek olmayı göze almaları gerekir. Denekler, ne zamandan beri kendi
iradelerini kullanmaya başladılar ki, yaşam alanlarını çizecek aklı mekanizmayı
aktif kılabilsinler. Yani bilgi transferi yapma becerisi olmayanlar sadece bize
geçmişten gelen masalları en iyi anlatanlar olurlar. Masal anlatanlar bir bilinç
aşısı yapamazlar. Sadece duyguları galeyana getirerek anlık hazlar vererek
insanları kısmi rahatlatmaya götürürler. Günümüzün insanı anlık hazların
kurbanı olarak uzun süreli yaşamı kendisine cehennem yapmayı şiar edinmiş gibi yaşamaktadır.
Bu yaşam algısı, belli bir güç odağını, yeryüzünde tüm insanlık ailesi için söz
söyleme hakkının kendisinde olduğu cüretini ortaya çıkarmaktadır. Bu küresel
gücün, sihirli bir balon olduğunu görerek, onun çok kolay patlatılacağının
bilgisini geçmişten günümüze transfer edemezsek, onlar bizimle bir misket gibi
oynamaya yemin etmişler… Ondan dolayıdır ki, tüm güçlü sandığımız akılların
kapsam alanından çıkarak kendimize ait aklı kullanmak zorundayız… En azından
kendi aklımızla mücadele ettik diyerek, başkalarını yaşadığımız karanlıkların
sebebi görüp basit bahanelerden kurtularak, yarınlarda hesabımızı daha kolay
verecek ortam yakalayabiliriz.
Akıl insanın en kıymetli hazinesidir.
Aklı olmayanın dini de yoktur. Vahiy akla hitap ediyor, yani akıllı varlık
olmasa vahyinde varlığı anlamsızlaşıyor, demek ki akıl başka akılların
gölgesine girdiği zaman kendi kendini imha ediyor. İşte bu yaklaşımlarla aklı
yeniden canlandırarak kendi varlığını ortaya koymasını istemekteyiz. Bu gün
küresel baron yeryüzünde kendi ilahlığını tescillemek ve yaratıcının tüm
insanların hesabını göreceğim dediği yaşamı, kendilerinin yapacağını iddia
ederek, yeryüzünün ilah heyetini oluşturma çabası içindeler… Bu çabanın son
bulması ve bütün bir evrenin yeniden kendi yörüngesine oturmasının koşulu aklı
aktif kılarak bilinç hareketini başlatmak kaçınılmazdır. Yoksa insanlığın sonu
böylece yaklaşmış olacaktır.
Aklın, doğrudan sahibi ile akıl
arasındaki tüm ilahların egemenliğine son vererek herkesin özgür bir kul olarak
yaratıcının belirlediği evrende sorumluluk sahibi olarak yaşamaya başlamasının
zamanı geçmektedir…”İnsana ancak emeğinin karşılığı vardır…” “İnsanların hesap
vereceği gün çok yakındır, ancak onlar daldıkları gafletle hala yüz
çevirmekteler…”Rabbim, bizleri uyanan ve kendi akıllarını harekete geçiren
kullardan eylesin...
Bir atımlık mermimiz bir aydınlatma
fişeği olarak insanların akıl mermilerini atabilecek ve hedefi on ikiden vuracak
aydınlatmalara sebep olursa ne mutlu bize… Güç kuvvet Allah’ındır, rabbim
yanlışlarımızdan bizi uzaklaştır, doğruya ama demeden sahip çıkan kullardan
eyle bizleri…
Selam saygı muhabbet ve dualarımla! Merhametlilerin
en merhametlisine emanet olunuz…
Bahadır Hataylı/25.01.2022/23.30