26 Ocak 2022 Çarşamba

DUYGULARIN ÇIĞLIĞI AKLIN SÜKÛNETİNE TESLİM!

Bireysel kimlik kazanamamış, toplumsal değerlerin baskın olarak yaşandığı ortamlarda, bağlayıcı yaşam ortak duygusal bağlayıcılar olduğu için bu ortamlarda çok ciddi akıl tutulması ve bilinç kırılması yaşanır. Bu bir iddia olmanın ötesinde gözleme dayalı sosyolojik verilere dayanmaktadır.

Duygusal bağların güçlü olduğu ortamlarda herkes biri için, biri hepsi için yok olabilir ve kimse bunun nedenini sorgulamayı düşünmez. Düşündüğü zaman bireysel kimliğinin bağımsızlığını ilan etme durumu ortaya çıkacağı için, ortam ona bu şansı tanımaz. Bu ortamların duygusal bağlılıkları dışarıdan gelecek saldırılara ve kendi güvenliklerini korumak açısından faydalı olsa bile, kendi içlerinde bir değişim dönüşüm ve gelişmenin önünde büyük bir engel olma ihtimalinden dolayı olumsuz yönleri daha fazla etki bırakır. Alışılmış yaşam koşullarının ötesinde karşılaşacağınız her yeni uyarana iyi bakılmadığı gibi daima bireysel çıkışların toplumsal algı içinde kendisini tanımlama imkânını sadece görebilirsiniz. Bu anlayışların havasını teneffüs ederek büyüyen ve gelişen anlayışlar her zaman gölgede ve başka akılların etki alanında kalarak kendisine özgü bir farklılığı ortaya koyamayacağı için ciddi akıl tutulması yaşar.      

Akıl tutulması, Bir grubun ya da önemli kabul edilen birinin aklının gölgesine girerek kendi aklını kullanamamaktır. Güneş tutulmasında nasıl ki dünya ile Güneş arasına ayın girmesiyle Güneşin ışığının dünyaya az gelmesi ya da tam yansımaması oluyorsa, akıl tutulmasında da birey kendi aklı ile arasına başka akılları koyduğundan kendi aklını kullanarak aklından istifade edememektedir. Bu durum çok ciddi sorunların ortaya çıkmasına ve aklın yerine daha şartlı uyaranların ve duyguların gelmesine neden olur. Duyguların ve şartlı reflekslerin belirlediği davranışlar, akıl ve bilişsel düşünmeden yoksun olduğundan, hayatı belirleyen uyarıcılar arasında akla yer kalmaz.  Eğer bir toplumda çoğunluğun tepki verdiği bir olay ya da kişi varsa orada aklın oyun alanının dışında kaldığını söyleyebiliriz. Kolektif eylemlerin birçoğunda böyle bir yönün olduğunu görmek mümkündür. Savunma refleksli taraftarlıklarda genellikle ciddi bir akıl tutulmasının yaşandığına şahit olabiliriz. Orada bulunan insanları fert fert sorgulayarak neden öyle bir oluşumun içinde bulunduğunu sorsanız, geneli etkileyen uyarıcıların ötesinde farklı bir düşünceyi size sunamayacaktır. Çünkü o ortamlara yön veren bir üst akıl vardır, kalabalıklar bu aklın gölgesinde olduklarından kendi akıllarını kullanacak kadar onun çekim alanından çıkamamışlardır. Bir aklı çekim merkezi olarak kabul etmek duyusal etkileyicilerin kontrol sahasına girmek demektir. Duygusal bağlılıklar başka akıllar doğrultusunda rahat hareket etmeye insanları inandırır. Çünkü kişi kendi aklını kullandığı zaman başka akılları kontrol mekanizması olarak görmeyi kolay kolay kabullenmez. Ama duyguların etki alanında kaldığı zaman orada bulunmasını binlerce gerekçeyle açıklama cesaretini gösterebilir. Ondan dolayıdır ki, lider eksenli, cemaat uzantılı, kabile vs. gibi ortamlarda akıl tutulmasının çokça yaşandığına şahit olursunuz. Hatta bizim toplumda eskiden var olan ama bazı bölgelerimizde şimdi bile görülen ağalık sisteminin uzun süre yaşıyor olmasının arkasında, ferdî özgürleşmenin olduğu yerde insanları yönetmenin zor olmasından dolayı, ağalık sisteminin devam etiğini söyleyebiliriz. Küresel güç bütün bir küreyi rahat yönetmek ve yönlendirmek için, küresel bir akıl tutulması için son üç yıldır çaba harcamaktadır. Tüm dünyada yaygın olan corona salgınının arkasında, ciddi bir oyun olduğu ve bu oyunun kurucularının da küresel baronlar olduğunu görmek lazım… 

Küresel akıl tutulması demek, bütün bir evrenin insani yaşam alanında, karanlığın artması demektir. İnsani yaşam alanına karanlık çöktüğü zaman evrenin dengesi bozulacağı için, evrenin ömrü de bir anlamda kısaltılmış olur. Kısa süreli Güneş tutulmaları bile canlı yaşamında ciddi bir tedirginliğe yol açarken, küresel bir akıl tutulmasıyla, evrenimizde meydana gelecek tedirginliğin boyutunu düşünmek bile çok ürkütücü olur.  

Lokal düzeyde başlayan akıl tutulması ulusal bölgesel ve derken küresel büyüklüğe ulaştı zamanla. Bunun böyle olmasının temel deni insanların düşünme melekelerini çorak bırakmaları ve kendilerinin yerine daima başkaları bu işleri yapıyor pasifliğinin ve tembelliğinin olduğunu söyleyebiliriz.

Zihin pasifliği bilinç kırılmasını beraberinde getirir. Sıcak ortamda nasıl ki metaller genleşerek kopabiliyorsa, zihnin pasif bir sürece girerek kendisini serbest bırakıp öylesine salması, bilinci oluşturan atomların birbiriyle etkileşime girerek kıvılcım başlatmasını durdurur. Yani etkileşim sağlayacak homojen özelliği kaybeder. Doğal yaşam unsurları ile sosyal yaşamın en aktif canlısı olan insan yaşamında da durum bundan farklı değildir. Bilinç kırılması Psikojenetik amnezi gibidir. Nasıl ki çeşitli sebepler insanda kısmi bellek kaybına neden oluyorsa, insanın yaşadığı ortamlardan gelen akıl tutulmasının etkisi ciddi bilinç kırılmalarına neden olmaktadır. Bilinç kırılması yaşayanlar bilgi transferi yapamadıkları için, hayatına etki eden olumlu ve olumsuzluğun ne olduğunu ayıramazlar. Ondan dolayı da yaşam alanları sadece güdülen ve kendisini insan sanan canlılarla dolup taşar.

Peki, bu olumsuzlukların kapsam alanından çıkmak için nasıl bir başlangıç yapmak gerekir. İnsanın yaratılış gayesine uygun yaşaması için,  davranışlarını özgür iradenin biçimlendirmesine uygun zeminler oluşturulmalıdır. Kendi yaratılışının neden ve niçinini anlamayan ve bununla ilgili gerekli bilgi donanımına ulaşmayı düşünmeyenler, eylemlerini özgür iradenin kuşatıcılığına bırakamazlar. Dolayısıyla ahlaki yaşamdan yoksun kalırlar, ahlaki yaşamdan yoksun olanlar da, akıl tutulmuş bir ortamda, sorumsuz ve duygusal yaşamayı hayatın yaratılış gayesi sanırlar. Onun için, yaratılış gayesi olmayanların başka akılların gölgesinden çıkmaları mümkün değildir. Başka akılların çekim merkezinde bir uydu gibi yaşamaktan kurtulmak için, yeryüzünü kendi kontrollerinde yöneten dünya baronlarının pasif varlıklar için oluşturmak istediği cenneti arzulayan bir varlık olmaktan uzaklaşmamız gerekir. Dünya cennetini arzulayarak isteklerine hiçbir fren koymayanlar, duygularıyla yaşadıkları için, o duygularının sömürü güçlerinin üzerinde deney yaptığı bir denek olmayı göze almaları gerekir. Denekler, ne zamandan beri kendi iradelerini kullanmaya başladılar ki, yaşam alanlarını çizecek aklı mekanizmayı aktif kılabilsinler. Yani bilgi transferi yapma becerisi olmayanlar sadece bize geçmişten gelen masalları en iyi anlatanlar olurlar. Masal anlatanlar bir bilinç aşısı yapamazlar. Sadece duyguları galeyana getirerek anlık hazlar vererek insanları kısmi rahatlatmaya götürürler. Günümüzün insanı anlık hazların kurbanı olarak uzun süreli yaşamı kendisine cehennem yapmayı şiar edinmiş gibi yaşamaktadır. Bu yaşam algısı, belli bir güç odağını, yeryüzünde tüm insanlık ailesi için söz söyleme hakkının kendisinde olduğu cüretini ortaya çıkarmaktadır. Bu küresel gücün, sihirli bir balon olduğunu görerek, onun çok kolay patlatılacağının bilgisini geçmişten günümüze transfer edemezsek, onlar bizimle bir misket gibi oynamaya yemin etmişler… Ondan dolayıdır ki, tüm güçlü sandığımız akılların kapsam alanından çıkarak kendimize ait aklı kullanmak zorundayız… En azından kendi aklımızla mücadele ettik diyerek, başkalarını yaşadığımız karanlıkların sebebi görüp basit bahanelerden kurtularak, yarınlarda hesabımızı daha kolay verecek ortam yakalayabiliriz.

Akıl insanın en kıymetli hazinesidir. Aklı olmayanın dini de yoktur. Vahiy akla hitap ediyor, yani akıllı varlık olmasa vahyinde varlığı anlamsızlaşıyor, demek ki akıl başka akılların gölgesine girdiği zaman kendi kendini imha ediyor. İşte bu yaklaşımlarla aklı yeniden canlandırarak kendi varlığını ortaya koymasını istemekteyiz. Bu gün küresel baron yeryüzünde kendi ilahlığını tescillemek ve yaratıcının tüm insanların hesabını göreceğim dediği yaşamı, kendilerinin yapacağını iddia ederek, yeryüzünün ilah heyetini oluşturma çabası içindeler… Bu çabanın son bulması ve bütün bir evrenin yeniden kendi yörüngesine oturmasının koşulu aklı aktif kılarak bilinç hareketini başlatmak kaçınılmazdır. Yoksa insanlığın sonu böylece yaklaşmış olacaktır. 

Aklın, doğrudan sahibi ile akıl arasındaki tüm ilahların egemenliğine son vererek herkesin özgür bir kul olarak yaratıcının belirlediği evrende sorumluluk sahibi olarak yaşamaya başlamasının zamanı geçmektedir…”İnsana ancak emeğinin karşılığı vardır…” “İnsanların hesap vereceği gün çok yakındır, ancak onlar daldıkları gafletle hala yüz çevirmekteler…”Rabbim, bizleri uyanan ve kendi akıllarını harekete geçiren kullardan eylesin...

Bir atımlık mermimiz bir aydınlatma fişeği olarak insanların akıl mermilerini atabilecek ve hedefi on ikiden vuracak aydınlatmalara sebep olursa ne mutlu bize… Güç kuvvet Allah’ındır, rabbim yanlışlarımızdan bizi uzaklaştır, doğruya ama demeden sahip çıkan kullardan eyle bizleri…

Selam saygı muhabbet ve dualarımla! Merhametlilerin en merhametlisine emanet olunuz…

Bahadır Hataylı/25.01.2022/23.30

 

                                               

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder