Sosyolog-Erol KEKEÇ
09.07.2014
“Adaleti çiğneyen devlet
adamlarını cezalandırmayan milletler yok olurlar.”HZ.MUHAMMED
“Allah, adildir adil olanları sever… Bir topluma olan kininiz sakın
sizi adaletten uzaklaştırmasın…”AYET
Toplumların yok olmasına ve
tarihin çöplüğünde yer almalarına neden olan en önemli faktör, adaletsizliğe
göz yummalarıdır. Kendi yöneticilerinin fevri davranışlarını görmezlikten
gelenler, bir gün yok oluş hırıltılarıyla karşılaştıklarında hiçbir gerekçe ileri
sürme hakkına sahip değillerdir…
Tarih, adaleti bir sakız gibi
çiğneyen nice zalimleri, toprağın derinliklerine bıraktı, ne adları kaldı ne
sanları… Her zalim, döneminde en doğru olduğunu iddia ederek zulmünü sürdürür.
Zalimlerin zulmü ellerindeki megafonları sayesindedir, megafonları aldığınızda
güçlü ve kuvvetli olduğunu sandığınız nice zalimler fare gibi girecek delik
ararlar.
Sokrates’i ölüme mahkûm edenler,
adaleti yok ederek, tarih önünde kendilerinin mahkûmiyetine karar verdiler.
Çünkü tarih zalimleri adil bir şekilde yargılamaya tanıklık eden bir insan
gibidir. Bu yargılama süreci hep var olmuş ve var olacaktır…
İslam tarihine baktığınızda,
zalim bir Emevi yönetiminin, yine bir başka zalim olan Abbasiler tarafından
ortadan kaldırıldığını görürsünüz. Abbasîlerde zalim iktidarlarını yiye
hayatlarının sonu ile ödediler. Şunu rahatlıkla görebiliyoruz, her zalim
iktidar bir başka anlayış ve yönetimin palazlanmasıyla ortadan kalkmaktadır.
Cumhuriyet döneminde bu topraklarda yaşanan acılı sahneler küçümsenemeyecek bir
çıldırmışlık geçmişine sahip bir iktidarın, nasıl var olduğunu gözler önüne
sermektedir.
Öyle yönetimlere şahit olduk ki,
hepsi özünde baskı ve zulüm barındırmasına rağmen tek farkları, baskı ve
zulümlerini dayandırdıkları kaynaklarıdır. Özellikle Ortadoğu’daki yönetimlerin
çoğu zulümlerini din adına yaparken, Batı patentli yönetimler ise toplum ve demokrasi
adı altında zulümlerini sürdürmektedirler. Suudi Arabistan da yönetim zulmünü
dine dayandırmaktadır. Aynı uygulama İran’da da göze çarpar. Türkiye’deki 80
yıllık baskı ve zulme baktığımızda tamamıyla çağdaşlık, demokrasi ve laiklik
adına zulümlerin yapıldığını görmekteyiz. Bu durum baskı ve şiddetin her
yönetim sisteminin kendi geleceğini ve istikbalini koruma adına
gerçekleştirdiğini ancak tek farklılığının baskının kaynağının farklı
olmasıdır…
Son 11 yıllık Ak parti iktidarı
döneminde yönetimin değiştiğini ve açık topluma doğru bir gelişmenin göze
çarptığını hep anlattık. Bunu söylerken de geçmişten gelen baskı ve
dayatmaların yerini daha özgür ve bireysel yeteneklerin geliştirileceği ortamlara
bırakması toplum olarak bizleri hem heyecanlandırdı hem de gelecek hakkında
oldukça umutlandırdı… Bu umutlarımızın devam etmesi, ancak bu sürecin baskı ve
dayatmalara bünyesinde yer vermemesinden geçer. Ancak toplum genetiğimize
yerleşmiş ve kazınması oldukça zor olan bazı tutum ve davranışlar yöneticilerin
durum belirlemesine neden olacağından, gelecek hakkında çok fazla rahat
olmamızı gölgelendirdiğini söyleyebilirim. Geçmiş böyle geçti bunu unutmak
kolay mı, elbette herkes bedelini ödeyecek anlayışları bazı zamanlarda
olduğundan fazla sert tepkilere neden olabileceği için, bulacağı karşılıkta o
orada orantısız olabiliyor. Orantısız güç ve baskı, beraberinde hep dikta
anlayışları ve adaletsiz uygulamaları getirir. Bu tarz geleceklerin oluşmasına
zemin hazırlamamak için, ne olursa olsun asla adaletten taviz vermemek gerekir.
Bize yapılmış olan olumsuz uygulamalar var diye, bu uygulamaları yapanların
eylemlerini referans göstererek, aynı dehlizlerde yürürsek o zaman bir topluma
olan kinimiz bizi kesinlikle adaletten uzaklaştırır, istişareden ve
danışmadan uzak bir anlayışla diktatör olur çıkarız.
Bizi destekleyenlerin duygusal
beklentilerine hitap ettiğimiz sürece onlar da bizim yaptığımız olumsuz çıkışları
görmeyecekleri için, bizleri cezalandırma gibi bir eylemin içine de
girmeyeceklerdir. Bu süreç “körlerin ve
sağırların birbirini ağırlamasına dönüşürse”, Allah korusun, toplum olarak
yok oluşun kıyısında konaklamaya başlarız ki, bir rüzgâr bizi alır ve götürür.
Nice toplumlar vardır ki, onlara ne bir gazap indi ne de üzerlerine taş yağdı, “onlara sadece bir rüzgâr esti ve onların
kökünü kuruttu, şimdi onlardan geriye hiçbir şey kalmadı…”