Nereden nasıl başlayalım diye sürekli konuşmalarımızın olduğuna herkes şahit olmuştur. Bu yaklaşımlar her ne kadar içinde bir samimiyet barındırmış olsa da, sorunların çözümüne bir katkı sunmadığı müddetçe boş zaman geçirmekten başka bir şey olmayacaktır. Bundan dolayıdır ki, toplumsal sorunların her geçen gün çoğalarak yayıldığı ortamlara olumlu katkı sunacak olanlar, nereden nasıl başlayalım diye fazla düşünürlerse onlar düşünürken hasta kan kaybından yaşamını kaybedebilir.
Toplumsal sorunların çözümünde hayati ve temeli oluşturan problemler gözden kaçırıldığı zaman, ayrıntılarda boğulmak ve bir çok alanda enerji sarfiyatı yapmak istenilen sonuca insanları götürmeyecektir. Bizim karşılaştığımız birçok ortamda da sürekli bu yaklaşımlar gündeme geldiği için bunlara bir açıklık getirmek gerektiğini düşünüyorum. Ayağa kalkamayan ve açlıktan kıvranan bir insana, senin için tatiller düşünüyoruz, sağlıklı ortamlar oluşturuyoruz, hatta gelecek günlerde senin düğününü herkesin beğeni ile baktığı düğün salonlarında yapacağız vaatlerimizin hepsi anlamsız ve soruna deva olmayan boş lakırdılar olur. Sorunun kaynağı doğru tespit edilip öncelikler sıralamasına dikkat edilmezse, çoğu zaman bu iyilik temennileri bir şer'e dönüşebiliyor. Kan kaybeden bir hastanın, sağlıklı koşullarda ameliyatının yapılması, doktorların dışarıdan getirilmesi,hastene ortamına neyle götürüleceğinin konuşulması hastayı ölüme terk etmek olabilir. Tüm bu öncelikleri doğru saptayıp, öncelikle hastanın kan kaybından ölmesinin önüne geçmek gerektiğinin bilinmesi gerekir.
Yaklaşık 15-20 yıl öncesi Belediyelerin Gençlik merkezleri kurduğu Bilgi evlerinin yaygınlaştığı dönemde Gençlerle ilgili yapılan çalışmaların büyük çoğunluğunun anlamsız ve fuzuli kaynak israfı olduğunu söylediğim zaman, bazı arkadaşların buna itiraz ettiği olurdu. Ne yapalım, herkesin bar,gazino,disko,gece kulübü gibi ortamlara gençleri çekeceğine bizler buralara çekelim ve zamanlarını bu ortamlarda geçirmesini sağlayalım, kötü iş yapmış olmayız. En azından gençlerimizin kötü ortamlara gitmesinin önüne geçeriz, ve belli bir yöne de kanalize ederiz, hatta bu gençler x partisine üye de olduklarında aidiyet oluştururlar ve sonrasında bunlar doğruyu yakalamış olurlar diyerek görüş belirtirlerdi. Naçizane ben bu anlayışların anlamsızlığını ortaya koyar hedefli ve ne yaptığını bilen bir sürü olmaktan kurtulmuş tercihlerini kendilerinin yapacağı aydınlık ortamlara bu gençleri taşıyalım. Dini ibadetler belirleyici bir özellik olmaktan çıkarılmalı ve bu gençler önce insanlık kapısından içeriye girsinler bırakalım inançlarını kendileri tercih etsin derdim. Hatta bizlerin insanlara bir dini dayatma ve herkesi o ortamda görmek isteme gibi bir beklentimiz ve lüksümüzde olmamalıdır. Ancak evrensel insani ve ahlaki öğretileri anlatmak ve onunla hemhal olmalarını sağlamak istememiz gayet doğru ve doğaldır derdim. Geldiğimiz süreç açısından geriye dönüp baktığım zaman, bu haykırışlarımızın ne kadar anlamlı ve olması gereken çıkışlar olduğunu bugün daha iyi anlıyorum.
Bir yaşamın olumsuzluğa sürüklendiğini gördüğümüz zaman ivedilikle aman bir an önce bunları durduralım, ne olacak, ya şöyle olursa gibi kaygı endişe ve korkulara göre bir adım atıldığı zaman sonu hep karanlık olacaktır. Kaynağı doğru tespit edilmemiş bir sorun hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın sorun olmaktan çıkmayacaktır.
Sahip oldukları imkanlardan kaybetmek istemeyen ve bulunduğu yaşam standartlarının üzerinde bir hayatı daim düşleyen anlayışlar, kendi ortamlarında olan sorunları çözüme kavuşturamazlar. Çünkü bu anlayışlar sahip olduklarımı kaybedebilir miyim acaba diye, içinde bir düşünce barındırdığı müddetçe sorun kavramına da yabancı yaşar. Ancak sorunlar genişleyerek kendi yaşam alanlarını da kuşatmaya başladığında acı acı haykırır. Peki, bu anlayışlar sorunlara içtenlikli bakabilirler mi dersiniz? Ben şu ana kadar kedi yaşam seviyesinden bir şey kaybetmeden sorunları sorun olmaktan çıkaran hiçbir anlayışa şahit olmadım. Bir işe öncülük edecek olanlar öncelikle, hayatları sorun olan insanların, bu sorunun kaynağında kedisinin büyük payının olduğunu hesaba katmalıdır. Terazi dengede durmazsa hiçbir şeyi doğru tartamazsınız ve ölçülü bir yaşamı ortaya çıkaramazsınız.
Bir genci iş yerinde çalıştırmak isteyen patron, genci asgari bir yaşama mahkum etmeye çalışırken bir de elaman bulamıyoruz diye ortalığa çıkıp bol keseden atarken, gençlerle ilgili yapmak istediği çalışmalarda ne kadar samimi olduğunu söyleyebilirsiniz. Samimi olmayanlar, sorunlara samimi eğilemezler. Gençler samimi olmayan mesajlara hiç karşılık vermiyorlar ve o mesajlar gençlikte bir karşılık bulumuyor.Buna rağmen hala elimizdeki kaynakları boşu boşuna israf etmekten kendimize gelemiyoruz. Neden, çünkü manevi haz alarak afyon kullanıp ta rahatlayanlar gibi kolumuz kanadımız aşağı düşüyor ve çok önemli işler yaptığımıza inanıyoruz. Çok mu önemli, az mı önemli onu tartışacak durumda değilim ancak sorunlar doğru tepit edilip, sorunun kaynağı olanlar, sorun çözmekten vazgeçip ellerindeki imkanları,sorunların tespitini doğru yapmış ve o alanda gerçekçi mücadele edecek ortamlara aktarmadığı müddetçe, kendimiz çalar kendimiz dinleriz bunu gayet iyi biliyorum...
Nereden başlayalım demiyorum, şu an biz neredeyiz, önce onu doğru tespit edip kendimizi doğru yerde konumlandıralım. Nerede olmamız gerekiyor, imkânlara sahibiz diye sorunların doğru çözümünün bizden geçmediğini anlamalıyım. Sorunu, gerçekten sorun olarak doğru tespit etmiş ve o alanda doğru bir çalışma yapacak olanların, sorumluluk almalarının çok önemli bir eylem olduğunu bilelim. Damdan düşmeyen insanların, akıl vermelerini bir yana bırakacağız. Damdan düşen bir insanın, çektiği acıyı nasıl bertaraf ettiğini dinleyip bu acılar da bir gün son bulacak mesajına kulak vereceğiz. İşte o zaman damdan düşen ya da düşmeye aday olanlar can kulağı ile, acı çekenlerin, tecrübelerini ve kendilerini bir düstur edinecekler. Aksi durumda ben şuna yakinen inanıyorum ki, Gelecek dönemler gençlik ile eski kuşak ve imkân sahipleri arasında çok haşin duvarların örülmesine neden olacaktır.
Nereden başlamak lazım bu sorunları çözmek için diye, illa bir başlangıç yapacaksak başlangıç kendimiz olmalıdır. kendini sorunun kaynağında bir etken olarak görmeyen anlayışlar hiçbir sorunun çözümüne katkı sunamazlar. Şunu kafaya iyi kaydetmek gerekir, imkân sahibi olmak demek, sorunda bir katkısı olmamak anlamına gelmiyor. Çünkü gençliğin bu kadar kendini boş bırakmasının arkasındaki temel nedenlerin başında, imkan sahiplerinin, imkânlarını gençlere doğru rehberlik yapacak alanlara harcamamış olması yatıyor. O zaman, bu gün çalıştıracak elaman bulamıyoruz diye neden yakınıyorlar anlamış değilim. Kendisi hep iş veren ve imkanların sahibi, âmâ diğerleri kendisine bağımlı yaşamak zorunda diye düşünen anlayışlar çoğaldığı müddetçe, bu günlerimizin harekete geçen anlamsız yaşamı, yarınların kuşatan korkulu gerçeği haline gelecektir.
Toplumsal sorumluluk bilinci olmayan insanlar, toplumsal yaşama hiçbir katkı sunamazlar. Kirlettikleri doğayı, kazandıkları topraklarda yaşayan canlıları, atıkları ile zarar verdiği ortamları düşünmeden ve bunların yeniden hayat bulması için kazanımlarının büyük bir çoğunluğunu toplumsal sorumluluk bilinci ile bu alanların yeniden hayata döndürülmesi ve kendisini yenilemesi için harcamadığı sürece, ortalıkta gezerek şunlar şunlar yapılmalı ve şuradan başlamalıyız gibi beylik lafları ile sorun çözdüklerini sanmaları onları gözden düşürmekle kalmaz. Gençlerin yaşama inançlarını da ortadan kaldırır. Onun içindir ki, yaşamın içinde olacağız, acıyan yerin şiddetini ve önceliğini iyi tespit edip oradan hayata dokunacağız. Diğer dokunuşların hiçbirisi bu taşı yerinden oynatacak kuvvete sahip değildir.
Son olarak diyorum ki, beyinlerimizi değiştireceğiz, isteklerimizin adını ihtiyaç listesinden çıkaracağız, bizim dışımızda yaşayanların da en az bizim kadar yaşamını devam ettirme hakkına sahip olduğunu bileceğiz, önce kendimiz kendimize inanacağız, sonra inandırmak için çaba harcamayacağız, kendisine yanan ateşin başında ısınmak için beklememek, insan onuruna yakışmayacağını bileceğiz. Biz başkası için yandığımızda onlar da buna inandığında, ben şuna inanıyorum ki, kimsenin söndüremeyeceği bir alevle bütün bir insanlığı ısıtabiliriz. Bu bizim elimizde,o zaman kendimizi doğru konumlandıralım, sorunları doğru tespit edelim, öncelik sırasını iyi bilelim ve bir hedef uğruna insanların yaşamasına katkı sunalım, kurallarla yaşamı çekilmez kılmayalım. O zaman yeme yanında yat, bu hayata doyum olmaz ve gençler bizi dışlayan değil baş tacı yapan ellerimiz ayaklarımız olurlar gözlerimize bir fer olup daha uzun mesafedeki nesneleri görmemize katkı sunarlar. O halde kalkalım ve bir daha oturmayalım.Yaşam,sorumluluk duyarak yaşayanların omuzlarında anlam bulacaktır. Ne mutlu anlamlı bir yaşamın oluşması için zihin beden ve yürek enerjilerini doğru kanala aktaranlara...
Selam ve muhabbetlerimle noktalarken içli dualarda buluşarak toplumsal sorumluluk bilinciyle dosdoğru doğrulup kendimize gelmeyi Rabbimden niyaz ediyorum...
Kalın sağlıcakla.....
Erol KEKEÇ/20.08.2022/13.58
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder