30 Haziran 2022 Perşembe

TANRI YARATANLAR ALLAH'TAN UZAK KALIRLAR

İnsan öyle bir varlık ki, gözle görülen bir yaratıcı tahayyül eder, ancak metafizik bir yaratıcıya inandığını söyler... Allah tarafından gelen elçilere verilen tepkilerin başında da hep bu yön ön planda olmuştur. Senin Rabbin şunları şunları gönderseydi ya da şöyle şöyle olması gerekmez miydi, şayet doğru ise neden bunlar yok diyerek itirazlarını yinelemişlerdir. Hatta Firavun Haman'a Ey Haman bana bir Kule yap ki, Musa'nın rabbi ile görüşeyim derken de, kendi kafasında tanımladığı bir Tanrı ile karşılaşacağını ummaktadır.

Musa (as) İsrail oğullarını Kızıldeniz’den geçirdikten sonra, kısa süreliğine Rabbi ile buluşmak için ayrıldığı zaman, Samiri’nin onlara size bir Tanrı yapayım diyerek Buzağı heykeli yapması, insanların içindeki gözle görülen bir Tanrı inancını pekiştirmektedir. Oysa onlar İman etmelerine rağmen, hemen gaflete dalarak Tanrıyı görmek istemeleri ve o inanışlarını pekiştirmek için böyle bir ilaha yönelmeleri, bu hususu doğrudan desteklemektedir. Onun içindir ki, gayba ait olan ve insan tasavvurundan uzak kendi varlığı kendisine ait olan ve tüm tanımlamalar ve belirlemelerden uzak bir güç olmasına rağmen, insan Tanrıyı kendi oluşturduğu şekle göre anlamak istemektedir. Böyle olunca insanların yöneldiği Tanrı Tek Tanrı olmaktan çıkıyor, birden fazla Tanrıya dönüşebiliyor.

İnsan zaafını gidermek için her dönemde kendisinin ötesinde ancak kendi tahayyül ettiği Tanrıları oluşturmaktan geri kalmamıştır. Tüm inanç biçimlerinde böylesi inanışları görmek mümkündür. Ancak Tek Tanrılı dinlere mensup olduğunu söyleyen kitleler için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Hristiyanlar, akla uygun olmamasına rağmen, Baba oğul ruhulkudüs üçü birlikte bir eder diyerek aslında zihinlerinde oluşturdukları Tanrıyı böyle tanımlamak isterken, ruh ve beden olarak İsa varlık evreninde görülen bir yaşama sahip olduğu için, onunla Tanrıyı özdeşleştirerek birlemeye çalıştıklarını iddia etmekteler. Oysa birbirinden farklı üç varlığı bir bütün olarak ele alıp onları birlikte değerlendirmek, doğrudan insan zihnine yapılan saldırı ve imha planıdır. Yahudilerdeki Mehdi inancı da doğrudan Tanrı gücünde bir varlığı yeryüzünde somut olarak yaratmak istemelerinin bir kanıtıdır.  Aslında Mehdiyi beklemeleri demek Tanrıyı tahayyül ettikleri gibi görmek isteme arzularından başka bir şey değildir. Her iki inanış şekli de aslından uzaklaştıktan sonra kendi Tanrılarını kendi görmek istedikleri şekilde yaratmak istemişlerdir.

İslam olarak kabul ettiğimiz inanışta ise, Tanrı doğrudan hiçbir zaman varlığını ifşa etmiyor, ancak insan kendi yaşamındaki denge ve düzenden, bu varlığın var olduğunu ve her şeyin sahibi olduğunu anlayabiliyor. Buna rağmen İslam olduğunu söyleyen şahıslarda çoğu zaman somut tanrı anlayışı oluşturma düşünceleri ortaya çıkmıştır. Allah dostları diyerek belli ayrıcalıklı zümrelerin oluşması, Gayb olan yaratıcının bu âleme ait söyleyeceği sözü onlara bıraktığı ancak onların eliyle kendisini bu âlemde var edeceği anlayışı doğmuştur. Hatta bazı Tarikatlarda bunlar alenen ifade edilmiştir. “Allah ete kemiğe büründü Mahmut diye göründü" ifadesi tam tamına Samiri’nin icat ettiği buzağı putunun kendisidir. Fâni olduğu söylenilse bile bu ayrıcalıklı Allah dostu diye tanımlananlar, yeryüzünde ilahlıkları kabul görmüş canlı ilahlar zümresine girerler.

Bu zihni ve anlayış bozukluklarından insanlar arınmadığı sürece asla ve asla İslam’la tanışamazlar. Ondan dolayıdır ki, İslam’ın ilk çağrı mesajı "La ilahe İllallah'tır."Bu çağrının mahiyetini ve anlamını kavramamış insanlar İslam’la tanışma imkânını elde edemezler. İslam’ın bilgi olarak okunuyor ve konuşuluyor olması ortamların İslam’la tanışması ve yüreklerini Allah'ın kuşattığı anlamını ortaya çıkarmaz. Yüreklerde, Allah'ın kendisini tanımlama ve anlatma açıklığıyla bir anlayış oluşmuyorsa, o ortamların her yanı şirki yaşamların kol gezdiği yaşamlar olur.

"Allah tek ilah olarak anıldığı zaman Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyenlerin korkup üzüldüklerini tedirgin olduklarını görürsün ancak Allah onların diğer ilahları ile anıldığı zaman güldüklerini eğlendiklerini ve rahatladıklarını görürsünüz" uyarısı böylesi ortamların ne kadar da şirkle iç içe olduğunun kanıtıdır. Allah, insanların yaşam alanlarında görmek ve oluşturmak istediği tanımlamaların hepsinden uzak ve münezzehtir. O doğmamış doğrulmamış bir ve tek onun eşi benzeri ve dengi asla yoktur. O halde bunda Allah'ın şu vasıfları var, Hatta Allah'ın tüm vasıflarını üzerinde toplamış gibi hakikatten uzak şirk sözcüklerinin Müslüman olduğunu iddia edenlerin yaşamlarında çokça kullanıldığı ortamlara hep şahit olmaktayız. Peki, Allah böylesi beşeri ve yaratılmış olanların fani vücutlarında zuhur ediyorsa, o zaman öyle bir ilah nasıl olur da, Göklerin ve yerin yaratanı olabilir (haşa).Allah insanların ve cinlerin tüm benzetmelerinden uzak sadece kendisinin tanımladığı yüce bir varlıktır. Onun için Yaratıcı gözle görülebilen pozitif alanda tanımlanamaz. Bu tanımlamaları yaparak Allah'a bir yer ve konum belirlemeye çalışan anlayışların tamamı, adına İslam dese bile şirk dinidir. Şirk dinine mensubiyet oluşturanlar Kur'an'ın dini ile tanışmadıkları ve Allah'ı yegâne eşsiz ve dengi olmayan bir Rab olarak görüp öyle yaşamadıkları sürece Allah'tan yardım bekleyerek insanları kandırmalarını alkışlamak ve onlara yaşam alanları oluşturarak onların meşru zeminlere yayılmasına yardım eden destek veren ve övgüyle bahsedenler de, Allah’a şirk koşarlar.

Hayatımızı gayp yönlendirmiyorsa, orada bir sakatlık var demektir. Gayp, Allah, hesap, ahiret cennet cehennem ve meleklerdir. Bu değerleri, hiçbir insan kendi yaşam alanındaki nesnelere yüklenilen anlam ve şekiller gibi tanımlayarak yaşamını onlara göre yaşayıp, Allah’a giden bir yolda çaba harcadığını sanmasın. Allah, bize kendi istediği şekilde iman edip o şekilde yaşamamızı istiyorken, bizler, onun o istekleri her ne kadar olsa da, gördüklerimiz ve bize anlatılanlar gibi onun emirlerini yaşamak istiyorsak, burada hangi Tanrı'nın hükmüne göre yaşadığımızı kendimiz rahat anlayabiliriz. Hz. İbrahim'e Nemrut ve adamlarının ateş hazırladığı ve onu oraya atacaklarının haberi ulaştırıldığında, İbrahim (as)onlara karşı kendi Tanrısı nasıl ona yardım edecek, göremiyor ve herhangi bir uyaran da yok, o halde ben mahvoldum şimdi ne yaparım diye düşünmüyor. Çünkü o biliyor ki yaratılmışların tahayyül edemeyeceği yücelikte bir Allah var, ondan dolayı da "Allah ne güzel vekil ve o ne iyi yardımcıdır..." diyerek yoluna devam ediyor. İşte burada doğrudan seksiz şüphesiz acaba olur mu vs. gibi bir duygu olmadan, doğrudan Allah'a yöneldiği için Allah onu yalnız bırakmadı. "Biz de ateşe dedik ki, Ey ateş İbrahim’e karşı serin ve esen ol..."Biz yeryüzün de yaşarken Allah'a böyle katıksız bir inançla bağlanıp sonucu ona havale edip, nedenleri en iyi şekilde yerine getirirsek inanıyorum ki, Allah kendisine bağlanan kulları asla zalimlere yem etmez. Yem oluyorsak bizdeki sorunları anlayıp, ortaya çıkarıp tedavi etmemiz gerekir. Yoksa sonuç bizler için hüsran olur.

Melekler Lut (as)'un yanına geldiklerinde, azgın kavim onun evine hücum etti ve gelen misafirleri ondan istedi, ancak misafirler Lut'a dedi ki, onları acı bir azap yakalayacak, buna rağmen insanın içindeki zayıflık, Lut (as)'ın içinden keşke size yetecek gücüm olsaydı diye bir yakınma geçirdi. Yani insan aynı zamanda zayıf bir varlıktır. Bu yönünü ihmal edenler değiliz. Ancak yanlışlarımızı savunarak onları din adına yaşayıp, Allah’tan medet umduğumuz zaman karşılığını alamayacağımız muhakkak. Allah’ın elçisi olsa bile insani zayıflığımız bizden alınmadı, ancak biz bu yaratılış fıtratımızdan gelen zayıflığımızı, kendi irademizle tercih ederek yaşadığımız yanlışlar için bahane oluşturma hakkına sahip değiliz. Tercihler fıtrattan gelen zayıflıkla karıştırılmamalı, yoksa tüm hatlar birbirine girer ve hakikati anlama basiretimizi kaybederiz.

Diyeceğim odur ki, bizler yaşamlarımızda yeryüzünden ilahlar edinip, onlara taparken Allah'a tapıyor gibi bir gaflette yaşamayalım, yoksa sonuç bizlerin helakine neden olur. Allah bizim benzetmelerimizin hepsinden uzak ve münezzehtir. O sübhandır. İsimler farklı olsa da yeryüzündeki dinler, şirkle olan yakınlıkları açısından hepsi birbiriyle iç içe girmiş durumdadır. Rabbim bizleri, tevhidi duruşla yaşayan ve ona hiçbir şeyi şirk koşmadan huzuruna varanlardan eylesin...

Selam muhabbet ve iyilik dileklerimle, rabbimden güzel bir gün herkese armağan olsun...

Erol KEKEÇ/29.06.2022/13.45


                

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder