1 Mayıs 2022 Pazar

HAKİKATİ GİZLEMEK YANLIŞA TARAF OLMAKTIR!

Manipülasyon ve algı yönetimi günümüzün en rahat yönetme biçimdir. Eğer bu konuda gerekli ve yeterli bir beceriniz varsa, her zaman müşteriniz var demektir. Küresel üniter yapılanma, bölgesel ve yerel Milli oluşumların farklılığını ortadan kaldırmak için, o kadar kurnazca bir oyun oynuyor ki, gelecek nesiller bu oyunu kendileri için biçilmiş bulunmaz kaftanmış gibi gördüler. Manipülasyon sizin bakışınızı ve olayları anlama yönünüzü tamamıyla kuşatır ve size neyi nasıl algılatmak istiyorsa onu yapar. Genellikle bunda da başarılı olur. Çağımızın en kötü hastalığı böylesi bir virüsün tüm coğrafyalarda hızlı bir şekilde yayılarak yaşama imkânı bulmasıdır.

Ulusal devletlerin Küresel üniter devlet içinde eriyerek yok olma döneminin çok hızlı ilerlediğine şahit olmaktayız. Bu yeni devlet yapılanması sınırlardan çok, beyinleri yönetebilme ve ortak hazlar oluşturma algısı yaratan devlettir. Bu devletin yeri yoktur, sınırı ve gözle görülen belli bir güç ve kuvvet oluşturma gibi özelliklerini göremezsiniz. Ama Metafizik olarak üzerinizde sizi hep yöneten ve başınızı kesecek Sezar'ın kılıcı gibi durduğunu düşünerek yaşarsınız. Zaten Küresel Üniter devletin de, oluşturmak istediği algı budur. Bu devlet anlayışını oluşturmak için, az mı emek ve sermaye tükendi. Her şeyin sizin için yapıldığı anlatılarak, gelişen çağın insani yaşamı kolaylaştırdığı ve yaşam kalitesini arttırdığı vurgulanarak beyinlerde istila yaptı. Beyinleri kuşatan bu algı sonrasında Küresel bir otorite olduğunu, insanlık için ortaya attığı her uyarı ile bunu kanıtlamaya çalıştı.

Küresel Üniter devletin belli bölgelerde gözle görülen ayakları vardır, ancak bunların onunla ilişkisinin olduğunu kimse bilmez, apaçık ortaya çıkana kadar. Silah sektörüne, Gıda sektörüne, sağlık sektörüne, medya sektörüne, hükmedenler bunların temel ayaklarıdır. Ancak bunlar dışında belirleyici farklı unsurlarda bulunur, eğitim, din, bilim, teknoloji, sanat, kültür ve ideoloji gibi... Üniter küresel devlet diyebildiğimiz şebekenin varlığını korumak için, öncelikli ana ayaklar olmalıdır. Toplumları biçimlendirmek ve kendisine bağımlı kılmak için de ikinci ara bileşenleri devreye sokar. Her ne kadar siz farklı düşünmek isteseniz de onların evrensel(!)olarak ürettiği ideoloji herkesin benimsediği ideoloji olur. Dini farklılık gözetmeksizin hepsinde ortak nokta oluşturulur, hoşgörü gibi... Kültür ise kültürsüzlük olarak anlatılmaz ama herkese kültürsüzlüğü bir kabuk gibi giydirmenize rağmen, kültürü yaşatmanız çok zor olduğu için, Küresel şebeke kültürsüz bir yaşamı İnsanlık evrensel kültürü diye yedirmeyi becerir... Mesela giyim kuşamda dikkat ederseniz, dünyanın her tarafında yırtık yamalı ve her yanında bir delik olan elbiseler rahatlıkla giyilebiliyor. Ama bu bir toplumun kültürü olsaydı, ya aşağılanacaktı ya da ilkel bir yaşam olarak lanse edilecekti. Ancak bunları oluşturan küresel şebeke belli bir amaç doğrultusunda bunları hedeflediği için kimsenin oralı olmadığını, hatta 60'lık ninelerin bu kültürsüzlüğü benimseyerek yaşadığına şahit oluyorsunuz.

İkinci bantta aktarmaya çalıştığım özellikler, Küresel üniter Devletin kökleşmesi için kullanılan aparatlardır. Bunların yerleştirilmesi çok rahat olduğu için, bölgesel halklar ve farklı uluslar bu oyunlarda çok rahat rol alabiliyorlar. Onların rol tercihi zaten yoktur, rol ona verilir ve o da oynamak zorunda kalır. Kimsenin ilgisini çekmemiş olabilir ancak benim ısrarla direnerek kendi ülkemiz içindeki farklılıkları görünce onların durup dururken neden hemen ortaya çıktığını sorgulamaya çalıştığım çok olmuştur. Mesela Rabia diye bilinen ve Mısırdaki Sisi darbesiyle gündeme gelen dört parmak işareti çok doğal bir sembol gibi geldi hepimize. Ve öyle görmek istiyorduk, çünkü o işareti yapan bizden biriydi ve onun herhangi bir olumsuzluğa bizi götüreceğine hiç ihtimal vermezdik, ancak sorgulamanın insana kaybettireceği bir şey olamazdı. Zihinlerimize vurulan prangalardan zihinlerimizi biraz özgürlüğüne kavuşturmak bize ne kaybettirirdi ki, hemen korkarak sorgulamayı bir düşmanlık unsuru olarak görmek istedik. Sorgulamanın olmadığı yerde insanlığın her türlü tecavüze uygun zemine getirildiği bilinmelidir.

Rabia işaretiyle anlatılmak istenen daha sonra çeşitli mitinkilerde rahatlıkla anlatıldı. Önce İşaret olarak zihinlere kazındı, sonrasında anlamı açıklandı. Tek devlet, Tek Vatan, Tek Bayrak, Tek dil... Bunlar çeşitli anlamlara gelebiliyordu, milliyetçilik duyguları tavan yapan insanlar zevkten dört köşe oluyordu. Bunun dışında Kendi kaderlerini kendileri belirlemek isteyenler rahatsızlık duyup bu konuda yazılar yazıyordu, ayrıca dünyaya hükmeden Küresel baron şebekesinin keyfine diyecek yoktu. Çünkü onların oluşturmak istediği algı, bilerek ya da bilmeyerek en yetkili ağızlardan anlatılarak toplumda içselleştiriliyordu. Bundan sonraki akışın çok kolay olmasından dolayı bu çalışmalarla amaçlarına hizmet eden dünyadaki farklı devlet liderleri ödüllendirilmeliydi, âmâ kendilerinin anlaşılmaması için de belli zorluklar oluşturmaları gerekiyordu. Tam da dedikleri gibi yaptılar ve bunu başardılar.

Tek devlet Oluşuyordu, çünkü dünyaya hükmeden tek otorite vardı, soyut ama etkisi her yerden hissedilebiliyor hatta çok güçlü etkiye sahipti. Tek Vatan olmak için sözler veriliyordu, Lüksemburg’daki toplantıda Ülke liderlerinin saygı ve tazim duruşlarıyla ışıklar içinde açılışı yapılan, aslında çıplak Kralın görünmeyen gücünü kutsamaydı. Yani Dünya vatandaşlığı konuşulmaya başlandı, dünyanın güç dengeleri yeniden oluşuyor diyerek, dünyanın merkezini nötr göstererek herkesin dikkati bu güç merkeziyle bütünleştirilmek isteniyordu. Ne yazık ki bu görünmeyen soyut güç merkezi, insanların kurtarıcı olarak beklediği tek güç galine geliyordu. Bundan sonra Ülkelerin sınırları anlamını kaybediyor, doğrudan vatanın dünya olduğu tek tip canlı tasavvuru yapılıyordu. Bu canlılar için tek Bayrak oluşturuluyordu, bu bayrak Haz bayrağıydı. Toplumsal inançlar ve kültür üzerinden var olan değerler imha edilerek, insanın sadece libidoyla alakalı isteklerinin ön plana çıkarılarak kutsallaştırılması sağlanıyordu. Bunda başarı sağlandı mı dersiniz, büyük oranda sağlandı görünüyor, sadece ulaşılmayan Latin Amerika ve Bazı Afrika ülkeleri hariç tüm dünya halkları bu transa girmiş gibi... Diğerleri de zaten kendiliğinden katılmak zorunda kalacaktır. Ortak dil algısı ise başlı başına herkesin rahatlıkla konuşabileceği ve o dilde kendisini bulacağı bir dil olmalıydı. Bu duygu ve düşünceleri anlatmak için kullanılan yapay işaret sistemi olmaktan çıkacak, bir kaç kelimeden oluşacak teknolojik kuşatmanın dayattığı, dijital çağın dili olan soyutlanma dili olacaktı. Ne yazık ki bunda çok başarı sağlandı. İnsanlar arası yakınlaşmalar kurşunlandı. İletişim kanalları imha oldu, birbirini anlamayan ve anlamak istemeyen diller arasına girdi konuşma dili... Ortak dil teknoloji oldu, teknolojik yolla anlaşılamayacak kimse yoktu, ancak anlaştıklarınızla aynı mekânda olmanız birbirinizi görmeniz gerekmiyordu. Onun için her fert insan olarak var olan fert kimliğinden çıkarak birey oldu, sonrasında kendi gettosuna girerek yaşamını orada sürdürmeye başladı. Çünkü bu yaşamın insanları bir araya getirip tehlike oluşturması düşünülmüyordu. Tüm bunlar gösteriyor ki, size sunulan mavi boncuklar ile o boncukların içinde ne olduğu çoğu zaman saklı olabiliyor. İşte bu da bir manipülasyon sürecidir. Yani insanları istediğiniz şekilde yönetmek için, onların hoşuna giden sözler ve hedefler göstererek, onları peşinize takarak kendi hedefinize götürmüş olursunuz.

Manipülasyonda, Hedef daima gizli tutulur, hiçbir zaman gösterilmez, âmâ hedefe hizmet edecek insanların hoşuna gidecek bazı uyaranlara çokça yer verirsiniz, insanlar onları görünce peşinizden gelirler, sizin için o değerlerin bir anlam ifade ettiği düşünüldüğü için, sizlerin yanlış yapma ihtimaliniz düşünülmez. Dolayısıyla rahatlıkla amacınıza varmış olursunuz. Günümüzdeki manipülasyon yönetimi, doğruları söyleyerek sizi yalan olan bir hayata taşıma aracıdır. Yani Bir Koçu kasaba götürürken ona arpa vererek arkanızdan koşturmanız gibidir. Hatta olta balıkçılığı da böyledir. Aslında o balığı yakalayıp yemek istersiniz ama o balığa o isteğinizi açık açık belli ederek onu tutamazsınız. Oltanın iğnesi görülmeyecek şekilde ona yem yerleştirirsiniz, Balık kendisi için tam bir yiyecek olduğuna inanıp, onu yuttuğunda yem bitince iğne boğazına takılır ve ancak balıkçının onu yakalamasıyla iğne çıkar. Balığın sonu balıkçının hazı olur. İşte Manipülasyonla insanlık böyle kandırılmaktadır. Buna rağmen hala insanlık kendisi için yapılanların, onu kurtarmak olduğuna inanmaktadır. Yazıktır ben şahsen insanın bu kadar basit bir yaşamın kurbanı olacak düzeyde olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Allah öyle muhteşem bir donanım kurmuş ki, onun yazılımına virüs girdiği için, donanım iflas etmiş görünüyor. Bu yaşamları unutarak kendimizle olan hesaplaşmamızı çok ciddi yaparak ayağa kalkalım... Ve dünya devleti vatandaşı olmayacağımızı Küresel güçlere haykıralım... Millet olarak dosdoğru adam gibi nasıl yaşanılır bunu ortaya koyalım...

"Siz hala anlamayacak mısınız..."Rabbimizin bu mesajını anlayanlardan olmak umuduyla herkese selam saygı ve en içten muhabbetlerimi iletiyorum...

Erol KEKEÇ/30.04.2022/13.40

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder