28 Şubat 2021 Pazar

28 ŞUBAT ANISINA!BU GÜNÜN SAVRULAN YAPRAKLARI

Kızgınlıklarını başkalarının mizaç ve karakterleri belirleyen toplumlar yok olmaya mahkumdur.28 Şubat tarihte ne bir ilkti ne de son oldu…Nice 28 şubatları yaşamamıza rağmen, o günün 28 Şubatını yapanlar sadece belli bir ideolojiyi ve dayatmayı tercih ettiklerinden sadece onların ismi bugünlerde hatırlanır oldu…Oysa şöyle bir hafızanızı yoklarsanız, Refahyol iktidarında Merhum Şevket Kazan’ın Adalet Bakanlığı yaptığı zaman nice Müslümanların en katı şekilde cezalandırıldığını çok iyi hatırlıyorum da o gün var olan anlayışa uygun olmadığından sindiriliyordu. Dönemin Adalet Bakanı kendisine gelip durumu anlatanlara o konuda hiçbir kapı aralamıyordu.
Meşhur 28 Şubat’ı bunlardan ayıran ve gerçekten lanetlenmesi gereken o kadar çok özelliği var ki neresinden tutsan elinde kalıyor. BÇG’nin çalışmaları, tüm inandığını söyleyen kesimleri tedirgin ve ürkek yaşatmaktaydı ama sorarsanız bugünden daha huzurlu muyduk kesinlikle evet…O dönem, Merhum Necmettin Erbakan Hocanın şahsında bir değer sistemini imha ederek tarihe gömme operasyonuydu. Bir sistemin kendi koyduğu kuralları istediği gibi kullanarak meşruiyetini yok ettiği zamanlardı. Bunların tamamı, Demokrasi Cumhuriyet, Laiklik ve Çağdaşlık adına yapılıyordu. Yani anlayacağınız Laiklik kendi tanımını yapamamış bu dönemdeki bazı omzu kalabalıklar onun tanımını yeniden yaparak, kendi kuralları içinde seçilmiş olan bir Başbakanı, zorla bulunduğu makamından indirmeye çalışıyorlardı. Sebebi ise Sistemin kurallarının işlemesini engelleyerek sistemi korumaya çalışanların kural tanımaz çıldırmışlıklarını,bir değer sistemini gözleri dönmüşçesine parçalamaktır.O yıllarda Öğretmenlik yapıyordum ve bir üniversite de Araştırma görevlisi olarak başlamak için çabalıyordum, çünkü Hocam bana Erol bu iş senin işindir sakın ola ki bunu yapmamazlık etme, yoksa yeni nesiller böyle bir değerden mahrum kalırlar diye sürekli beni o ortamlara çekmeye çalışırdı Rabbim ondan razı olsun hayatımda en çok sevdiğim hocalarımdan biriydi çok çatışırdık tartışırdık birbirimize kızardık beni odasından kovardı sonra gelir tekrar boynuma sarılırdı. Azizim gel bana sürekli nasihat et diyecek kadar gönlü alçak ve mütevazi biriydi. En son YÖK yönetim kurulundaydı 4 yıldır haberleşemiyorum sanıyorum emekli oldu ancak adam gibi adamdı. İşte o yıllarda ben Üniversitede çalışmak için sınavlara müracaat ettiğimde, beni tanıyan hocam bana şu ifadeyi kullanmıştı, sen müracaat etme seni kesinlikle almayız onun için hiç müracaat etme. Hocam ben bu ülkenin bir vatandaşıyım benim babam vergi veriyor abim askerliğini yaptı sıra bana gelecek diye karşılık verdiğimde, evladım sen laf anlamıyor musun, Böyle radikal dincileri üniversitemize alamayız demişti ve beni odasından kovmuştu. Dönemin Milliyetçi Hareket Partisi il Başkanı devreye girerek bu kardeşimiz vatansever demelerine rağmen başımıza bela alamayız demişlerdi…O günden sonra onlar beni isteseler de ben artık böyle basit sıradan komedi bilim kiliselerinde çalışamazdım ve de öyle oldu…
Bunları neden anlattım dersiniz, işte o 28 Şubat diyorsunuz ya onlar bu arpalıkları kaybetmemek için öyle bir savaşı başlattılar ve acısı o günün şartlarında çok ağır oldu ama bizleri sadece daha tutarlı entelektüel ve kuşatıcı anlayışlara sevk etti…Bizleri bilelendirdi ve örnek bir yaşam nasıl olur, bizi imha etmek isteyenlerinde güven duyacağı bir yaşama kendimizi hazırlamalıydık ve öyle yola çıktık…Hiçbir ayrım yapmadan herkesi layık oldukları yaşamda görmekti arzumuz ve kimseyi ötekileştirmeden herkese insan olduğu için evrensel bir değer sistemine dayanan yaşamı sunacaktık…Hiçbir çıkar menfaat için şöyle şöyle iş yerlerimiz olmalı herkese hava atarak kendimizi anlatacağız diye bir sevdamız asla olmadı ve hala da öyle devam ediyor…
Fazilet partisi genel başkanlık seçimlerinde RTE o zaman aday değil, yeni kuşaktan Abdullah Gül aday yapılmıştı, Önceki kuşaktan da benim çok değer verdiğim insan olarak saygı duydum Recai Amca adaydı. (Rabbim sağlık sıhhat versin ona) O seçimde otobüslerle öğrencilerim gitmişlerdi orada Abdullah Gül ve Bülent Arınçlara karşı çok nahoş hareketler olmuştu hatta onlar davayı parçalayan bölen kişiler olarak görülüyordu. O yıllarda benim o gençlere tavsiyem farklılıkları kuşatacak kadar kendilerini yenilemeyen ve mutlak doğrular sadece kendisiymiş gibi başkalarını dinlemeye tahammülü olmayanlar yok olmaya mahkumdur demiştim ve o gençleri sükunetle bu yolda mücadele eden o abilerine karşı saygılı ve edepli olmaya davet etmiştim. Ne yazık ki o gün ki statükocu kafalar tarafından hep yanlış yolda olduğum ve bölücülere çanak tuttuğum gençleri ayarttığım söylenmişti. Olsun dedim ve ben inandığım ve temellendirdiğim bilgi doğrultusunda kendi yaşam felsefemi kurgulamıştım.
Fazilet Partisi kapatılınca Millet vekilleri mecliste bağımsız olarak kaldıklarında dedim ki, bu anlayış böyle giderse RTE bir parti kurarsa gece gündüz demeden çalışmazsam insan değilim dedim, Hatta Rahmetli Mesai arkadaşım aynı zamanda Hocam Necmi Polat (Rabbim rahmet eylesin) bak bu sözünü unutma o gün bunu sorarım sana demişti…İnşallah göreceğiz dedim.
2001 yılı Ağustos ayı gibi resmi kuruluş süreci başladığı dönemde hiç ismi duyulmadan en ağır şekilde koşturan hatta onun için şehir değiştirip yeni iş kurarak gelecek günlere hazırlık yapmak için mücadele etmeye çalıştım. İş yerinden çok sosyal çalışmalara ağırlık verdiğimden neden işimin başında değilim, hep geziyorsun sen ne yapıyorsun kimseler bilmiyor diyerek çatışmalar yaşadığım Kurum genel müdür ile aramız bozulmuştu.2002 Seçim döneminde O vilayeti bırakarak İstanbul’a taşındım ve tüm telefonlarımı kapattım. Böylece üzerimdeki külfet hayli hayli artmıştı. Biz ise hep geleceğin çok iyi olacağını yeni bir dünya kurulacağını insanlara söyleyerek, Ak Partinin çok güzel bir sayfa açacağını ve o sayfanın üzerinde geçmişten kalan hiçbir iz olmayacağını, herkesin o sayfada kendine bir yer bulacağını ve kendi yerini belirleyeceğini anlatıyorduk…2002 3 Kasımında büyük bir farkla Ak Parti seçim kazanmış ve tek başına iktidar olmuştu bizlerin sevinci anlatılamazdı çünkü emeklerimiz pratik sahnede yerini almıştı…Hatta eşime eğer Ak partiye oy vermeyeceksen seni sandığa vallahi götürmem diyordum, çünkü onun fanatik bir Erbakan Hoca hayranlığı vardı ve Bulunduğumuz ilde bayan gençlik kolları başkanlığını yapmıştı…Yani söz aldıktan sonra sandığa gidiyorduk ve böyle Ak partiye oylar topladık…Bu süreç tam üç dönem sorgusuz sualsiz devam etti yanlışları bildiğimiz halde bu inşallah değişecek umutlarıyla hep yaşadık…2011 Yılında Hatay’dan Milletvekili Aday adaylığı için başvurdum ve çok büyük çalışmalar da yaptık hatta o bölgenin aşiret lideri iki yıl önce rahmetli olan İnayet Açıkgöz amca, aynı zamanda Ak partinin Hatay kurucu yöneticilerindendi.S.Ergine doğrudan şunu söyledi, biz hocamın ilk üç sıra içine konulmasını istiyoruz bizim aşiretimiz Şanverdi de aday çıkarmayacağız bizim adayımız hocamız olacak bunu yapmazsan bu şehre ihanet edersiniz dediğine ben şahidim ancak S.Ergin ihanet etmeyi tercih etti biz nal toplayarak İstanbul’a geri döndük…O süreçlere birlikte RTE’ye Parti içinde dönen dolapları çıkar gruplarının menfaat ortaklıklarını alenen mektup olarakta yazdım e devlet üzerinden de bir çok defa beyan ettim…Akimi arayarak Yerel yönetimlerden sorumlu Başkan YRD. Teşkilattan sorumlu Başkan YRD.’larıyla defalarca telefonla da görüştüm bana dilekçeler vermemi istediler onları da yazdım ancak gördüm ki siz bir şeyleri doğru anlattığınız zaman kurulmuş şebekelerin işine gelmiyor ve siz damgayı yiyorsunuz…
2011 Sonrası süreçte iki tane internet haber sitesi kurdum, Bu site tamamıyla objektif haber ve insanları doğru bilgilendirip yönetimin yol güzergahına dökülen taşları önceden haber vererek onlara dikkat çekmekti…www.akfikir.com,www.v-haber.com,burada en az 50 tane köşe yazarı arkadaşımız yazılar yazdı sabahlara kadar haberler yaptık ve uykusuz kaldık kimseden bir dirhem destek almadık tüm bunları imkansızlıklar içinde kendi emeklerimizle yaptık…O dönemde CIAMEAT ile iktidar çatlaklıklarına o kadar yer verdik ve bunların geleceği süreci anlattık ki anlatamam,hatta,Hüseyin Gülerce’nin o günlerde kaleme aldığı “Günah Bizden Gitti ”yazısını yerden yere vurarak aba altından değil doğrudan iktidarı tehdit eden yazısına sadece ben cevap vererek yazılar yazmıştım…Peki neden neden bunları yapmıştım hakkın ortaya çıkması ve adil bir yönetime toplumun kavuşması için…17 Aralık öncesi 17 aralık süreci üzerine yazdığım tüm yazılarımın toplandığı bir kitabı inşallah imkanım olursa bastıracağım. Hazır bekliyor 180 sayfa…Çıkar ve menfaat gruplarının mı yoksa hakikaten idealist ülkesini ve milletini seven insanlar mı bu ülkeyi yönetiyor onları daha yakından görelim diye bunları anlattım…Gülerce’nin şimdi ne yaptığını benim anlatmama gerek yoktur siz zaten bilmezsiniz o günleri hiç hatırlamazsınız yat kalk yat kalk bugün değil mi…(!)
Tüm bu olumsuzluklara rağmen dedik ki, bakalım inşallah değişecek bu durumlar belki belki…gibi kendimizi avutan duygularla hep sabrederek bu günlere geldik, he şunu da bu arada hatırlatayım aslında bu ifadeyle karşı karşıya kaldığım gün kafamda bitmişlerdi ama yine de sabır dedim…Bir gün Kuzguncukta oturuyoruz, ben de o yıl yeni bir operasyon olmuşum kalpten işe de ara vermişim ama sosyal faaliyetlere devam,İBB’de üst düzey yönetici olan ve aynı zamanda başkan danışmanı olan ……Hocam sen neden Belediyeye girmiyorsun bak orada özellikle Külttür AŞ.de senin gibi biri ne yapmaz ki dedi…Seni oraya hemen alalım, peki bana ihtiyacınız var mı dedim tabi ki ne demek biz insan arıyoruz. Ne yapmamız lazım bunun için dediğimde ben size söyleyeceğim, Teşkilata üyemesin bu arada hangi teşkilata dedim yahu partiye üyemesin yok öyle bir ihtiyaç duymadım dedim olur mu hocam bu işler öyle olmaz önce git hemen Üsküdar’a üye ol ondan sonra iş tamam dedi…Ben öyle olduğunu zaten biliyordum da etkili ve yetkili birinin ağzından bunları duymam beni şaşırtmadı doğrusu, burası umuma ait bir konuşma ortamı değil siz anlarsınız onu….Bunun üzerine ben sert bir şekilde ben oraya üye olduğum için beni alacaksanız benim işim olmaz ama ben o işe layık olduğum için ve benim liyakatime inanıyorsanız beni oraya almanızı beklerdim…Ben ne üye olurum ne de o işe girerim dedim ve o sinirle beş dakika sonra ayrıldım çayım bile yarım kaldı…Bunların tümüne bu fani şahit olmuş biri olarak bugün 28 şubatla ilgili bir şeyler söylerken,28 Şubatın bunalttığı insanların hayatımızı ne kadar bunalttığını da anlatmasam bu bana yakışmaz…
28 Şubat’ı hiçbir gerekçe ve şart olmadan lanetleyen ve o dönemin pisliklerini alenen yaşayan Üniversite sınavına kız kardeşimi götürdüğümde polis kapıda alamayız diye diretince bana bak memur bey senin görevin buradaki insanlara herhangi bir zararın gelmemesi için onları korumaktır. Sana kılık kıyafetinden dolayı şunları şunları sınava almayacaksın diye bir görev vermediler ve ben vergileri verirken de benim kardeşimi sınava almayasın diye sana maaş vermeleri için vermedim, çekilir misin kardeşim, bu sınava bu insan girecek ve telefonumda bu, çıkınca beni ararsınız ben gelir alırım herhangi bir olumsuzlukta olduğunda bilgilendirirsiniz, dediğim günleri hiç unutmuyorum…Peki ne oldu dersiniz o sınava o kardeşimi ben soktum kararlı duruş farklı bunu da bilmekte fayda var…
Evet dostlar 28 Şubat böyle bir hatıra bıraktı yaşamlarımıza ve o travmanın bu gün bile etkileri yok değil, âmâ kimler üzerinde derseniz değerlerine sadık olan insanlarda…Bugün Partiler kapatılmak isteniyor peki soruyorum bunu hangi adalet denklemi içinde ele almak lazım terörist bunlar diyeceğinizi biliyorum ben öyle değildir öyledir gibi bir yorum yapmıyorum sadece sorguluyorum…Terörist bir öğüt olduğuna inandığınız bir örgüt liderinin bir seçim öncesi mektubunun TRT ekranlarından okunarak haber konusu yapıldığını dikkate aldığımız zaman, örgüt liderinin kendisi meşru ama devletin resmi kuralları çerçevesinde kurulmuş olan bir partinin seçilmiş Milletvekilleri gayrimeşru öylemi benim bunu aklım almaz bunlar bana birkaç numara küçük geliyor…Çözüm süreci adı altında yürütülen bir çalışmanın başarıya ulaşması için iktidarla danışıklı ve bilgisi dahilinde terör örgütüyle görüşmek için bu partinin bazı vekillerini dağa ve örgüt merkezlerine gönderilecek o dönemde çekilen fotoğraflar bu gün parça parça manşet yapılarak piyasaya sürülecek ve bir partinin gayrimeşru ve terör örgütü olduğuna dair gerekçeler oluşturulacak…O zaman adama sormazlar mı 28 Şubatta gazete köşelerinin yazıları ve fotoğraflarıyla Vural Savaşın yaptığı icraatlarla bunlar arasında ne fark var diye…İşte bundan dolayı diyorum ki,28 şubatlar bu ülkenin makus talihi olmaya hep devam edecek…
Hukukta suç, ferdidir. Bir ferdin yaptığı eylemlerden dolayı bir başkası cezalandırılamaz. Bu feto olayları öncesi ve sonrası bu örgüte en şedit karşı duranlardan olduğum halde Hukuki olarak yapılan ve KHK ile insanların yaşam haklarının ellerinden alınarak açlığa mahkûm edilmelerini bir insan olarak asla ve kata onaylamıyorum…Çünkü Ben Müslümanım. Müslüman adil olmak zorundadır düşmanımın da adil yargılanmasını isterim hangi hukuk sisteminde insanların malları ve mülkleri talan edilir ben bunları anlayamıyorum anlayan olursa izah ederse sevinirim…Bazen duymuyor değilim en yakın arkadaşlarımdan hocam sen bunlara bakma sen hep insani düşünüyorsun bunların çocuklarına bile bir damla su vermeyeceksin bunlar hep hain diyen arkadaşlarım var…Ben soruyorum, İslam’ı geçelim yeryüzünde hangi hukuk sisteminde böyle bir uygulama örneği varsa, anlatan olursa sevinirim…
Değerli dostlar gelelim 28 Şubat’a işte o süreç bazen mart bazen 12Eylül bazen başka bir şey olarak karşınıza çıkabilir onu anlatmak istiyorum sadece bu Şubatların uygulayan zatları değişir zulüm kimden olursa olsun adı zulümdür….
Ülke olarak bizim böylesi zillet ve acınası yaşamlardan kurtularak herkesin birbirine saygı duyduğu ve hukuk çerçevesinde yaşamlarını devam ettirmelerinin yolu, İnsani bir hukuk ve onun da bağlayıcılığından geçer. Bu anlayışa kavuşamadığımız ve herkesin kendi yandaşına sunduğu hayatı kutsal diğerlerini sömürmesini meşru olarak görüp onu meddahlarıyla göklere çıkardığı yaşamlarda 28 Şubatlar hep devam edecektir. Kafalarında 28 Şubata karşı olmayanlar gerçek yaşamlarını hep 28 Şubat mantalitesine farklı bir ideoloji ve inanç yükleyerek devam ederler…Bu da birileri için 28 Şubatlar devam ederken birilerine ise 21 Mart olur yani çatışma üzerine kurgulanan bir topuma da hiçbir zaman mutluluk ve huzur gelmez; huzur ve mutluluk kapılarından içeriye girmek istiyorsanız, ”Kendiniz için istediğinizi bir başkası için de istemedikçe “Müslüman olamazsınız anlayışını hayata oturtmak gerekir yoksa tüm çabalar habitat ameluhum olur…
Erol KEKEÇ/28.02.2021/14.30
Bir bir veya daha fazla kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir

SUÇLU OLUŞTURMAK MI SUÇLUYU BULMAK MI ADALETTİR!

1977 ‘li yıllarda ben ilkokul 2. Sınıfta olduğum yıldı sanıyorum. Hüzünlü bir olay yaşanır bizi ilgilendiren. Babam Rahmetlinin büyüğü rahmetli Ahmet amcam hayvancılık yapardı. Mera hayvancılığı vardı o dönemlerde bizim orada, ahır hayvancılığı yapmak ya görgüsüzlük ya da çok zengin olmanın görüntüsüydü…Amcamların sığır sürüsünden iki tane inek kaybolur otlanırken, amcaoğullarından ikisi o inekleri aramaya çıkarlar ve köy köy gezerler…

O dönemde bugünlerde olduğu gibi araba falan yoktur ya bir atla gider ararsınız ya da yaya tabana kuvvet…Ben o günlerde okulda öğrenciyim yılda iki defa tatilimiz var, yarıyıl tatili ve yaz tatili diğer zamanlarda ise hafta sonuna doğru denk gelirse bayramlar ve yılbaşı o da bazen tatil olur…Bunun dışında etrafı dikenli tellerle çevrili çocukluğumuzun tüm hüzün ve özlemlerini o dikenli teller içinde kendi kendimize halletmek zorunda kalırız, bu hayata da 7 yaşında başladık…Yani kuş uçmaz kervan geçmez okuldu. İlçemizin Pazar günü o dönemde sadece Çarşamba günü olurdu Pazar nedeniyle ilçeye gelen birisi olursa, çocukları da okulda varsa, tüm haberleri ondan alırdık…Herkes toplanır başına köyden biri gelmiş diye, en azından içimizdeki hasretimizi onunla giderir birkaç dakikalığına da olsa içimizdeki hasrete su serperdik…Mekanı cennet olsun Bizim kirve Vardı Cemil amca en çok okula gelenlerden biri oydu, Bir de Mamo dayı vardı…Onlar en çok ziyarete gelen demirbaşlarımızdı, çünkü onların okulda bayağı çocukları vardı. Cemil amca 2 yıl önce hakkın rahmetine kavuştu, vefatından 2 ay önceydi sanıyorum eşim, annem, amcam ve ben ziyaretine gittik helallik aldım çok duygulanmıştı, biraz göz yaşı döktü geçmişi hatırladı ve bize dua etti, sanki dünyayı kendisine vermişiz gibi bir mutluluk vardı yüzünde…Mamo dayı sanıyorum hayatta ona da sağlık ve sıhhat diliyorum.
Bizim ilkokul hayatının hayatımıza kattığı o hüzünlü güzellikleri yaşamımızdan çıkarmamız imkânsız, çünkü hayata bakış kimliğimiz orada o yaşlarda şekillendi…650 öğrencisi vardı sanıyorum 1.sınıftan 8. Sınıfa kadar, kız erkek karma bir okuldu. Yatakhanelerimiz hariç hep birlikte bir kardeş gibi iç içe büyüdük orada, birimizin başı ağrıdığında o sınıftaki tüm arkadaşlarımız hastaymış gibi acı çeker hep senin yanında olurdu. Bu günlerin üzerinden tamı tamına 40 yıl geçmiş ve ben ilkokulu bitirip oradan ayrılalı, o yılardan sonra her gittiğimde orayı görmek için gider bazen çevresinden geçerim çocukluğumun geçtiği o yıllar gözümün önüne gelir, çocukluğumu anlamlı olarak dikenli tellerin içine bıraktığımı düşünür çok rahatlarım…
Biz böyle bir yaşamı kendi içimizde yaşarken köyde olağanüstü bir durum meydana gelir ve ilçe jandarma komutanı köye babamın yanına gelir ve doğrudan der ki, çocukların nerede diye sorunca babam da okuldalar yatılı okulda okuyorlar, yoksa başlarına bir şey mi geldi der. Ancak onlar hala gizemli halleriyle seni götüreceğiz derler, babam da tamam gideyim de çocuklarıma bir şey mi oldu diye diretince, karakolda öğrenirsin derler sadece…Geride kim varsa köyde nenem annem amcam yengelerim hepsi meraktan patlarlar. Jipe geldiklerinde çocuklarımın adı ney der babam, Na…n ve B…n derler. Bunlar senin çocukların değil mi dediklerinde babam evet benim çocuklarım der. Tamam işte bunlar bir hırsızlık yapmışlar onun için şu an karakoldalar gel durumlarını gör derler. Rahmetli babam çok zeki ve hikmetli bir insandı, olayı hemen anlamış ve gitmeden jipi durdurmuş amcamlara bir şey yoktur merak etmeyin ben gidip geleceğim diyerek onlarla ilçenin yolunu tutmuş…
Bu arada olayın gelişim şekline de değinelim, amcaoğulları köy köy gezerek kaybettikleri ineklerini ararken, yorgun ve bitap düşerek dağ eteğindeki bir köyün çıkışında, köye doğru dönüyorlarmış ki, hemen jandarmalar durun diye bağırmışlar ve bunları arabaya bindirip karakola götürmüşler, ne olduğunu anlamayan bu garibanlara utanmadınız mı ……gibi hakaretlerle bunları sindirerek konuşmalarını istiyor, ama bizim zavallıların ne olup bittiğini anladıkları bile yok…O arada isimlerini soruyorlar isimlerini söyleyince bir de kimlik istiyorlar, ne yazık ki bizimkiler de ne kimlik ne baba üzerine kayıtları, ne anne ve babanın resmi evlilik cüzdanları var…Bu durum onların başına bir bela getirir korkusuyla kimin oğlusunuz diye sorulan soruya Kilisli Cumanın oğluyuz diye cevap veriyorlar. Oysa Onlar Amcamın çocukları ama orada bir uyanıklık yaparak babamın ismini veriyorlar, çünkü bu durumda babamın işlerin daha rahat üstesinden geleceğini sanıyorum onlarda seziyor…Amcam, ne karakol, ne resmi daire garibim hiçbir şeyi bilmez, oraya gitse eli ayağı birbirine girer, hiçbir şeyden haberi olmasa da tüm suçların sorumlusu olarak çıkabilir, öyle bir yapısı vardı hemen kıpkırmızı olur ve birden titremeye başlardı…Bundan dolayı Babamın çocukları olduklarını söylemişler, bu arada babam ilçeye gelmiş amcamın çocuklarını görmüş ve onlara sormuş, oğlum durum nedir, neden sizi burada tutuyorlar demiş…Onlar da amca bizim hiçbir şeyden haberimiz yok inekleri ararken içinden bir gün önce geçtiğimiz köyün birinden, bir adamın koca bir sürü koyunu çalınmış, ortaklardan biri, bir gün önce iki yabancı bu köyden geçtiler mutlaka onlar bu koyunları çalmışlar ve onlar yaya geziyorlardı, mutlaka bu köylerden birindedir diyerek bizi aramışlar ve ka…kaşı çıkışında bizi yakaladılar ve karakola getirdiler demişler. Rahmetli babam tamam oğlum oturun birazdan inşallah hallolur demiş…
Komutan gelmiş amca görüyor musun senin çocukların ne yaptığını diye hakaret eder şekilde çıkışmış. O zaman Babam, sayın komutanım gel buraya oturalım size bir mesele anlatayım ondan sonra alın götürün atın içeriye, savcılığa çıkarın kaç yıl verirse yatsınlar diye konuşmuş…Komutan anlat bakalım amca deyince Babacığım der ki, bir yaz günü Nasrettin hoca sahile kimsenin olmadığı bir kumsala gitmiş ve kumlara uzanmış…Güneşlenmiş uyumuş sonra denize girmiş tekrar kumlara gelip uzanınca demiş ki, nasıl olsa kimse yoktur vücudumun her yanı güneşlensin diyerek üryan halde uzanmış ve uyumuş bir uyandığında bakmış ki,canı acıyor ve kavağa bir arı konmuş, hoca demiş ki be mübarek hayvan demek sende bal alacak çiçeği biliyorsun demiş…Kahkahalar kopmuş ve babam arkasından yapıştırmış vallahi sizde buldunuz tam bal alacak çiçeği hiç bırakmayın bal yapıncaya kadar demiş…Bunun üzerine komutan kalkar ve babamın eline sarılır amca çok özür diliyoruz biz sadece bunları şikayetten dolayı aldık ama bu sizin örneğinizde gösteriyor ki biz yanlış yapmışız al çocuklarını ve gidebilirsin der…Rahmetli babam çaylarını içer, ondan sonra bizim suçlularla (!) oradan ayrılır ve köye gelirler…Hakikaten bu bir hikaye gibi gelir size ama geçmişte yaşanan bir hayatın anlatımı olduğunu bilelim…Peki soruyorum aynı örnek bu gün böyle bir ortamda anlatılmış olsaydı hakaretten ve devlet kurumlarını suç altında bırakmaktan kaç kişi kaç yıllık dava açardı dersiniz…İşte bir Hukuk davasının böyle bir bilge ve latif fıkra ile son bulacak yaşamı bizlere de göstermesini rabbimden temenni ederim Vatandaşına güvenen ve onu anlayan bir devlet olmalı derim…Şimdi soracaksınız hırsız kimmiş diye, iki ortaktan biri koyun sürüsünü gece götürüyor başka yerde satıyor ve bunları suçlu olarak yakalatma işini de kendisi yapıyor, ancak belli bir zaman sonra olay ortaya çıkıyor ve gerekli cezayı alıyor…
Bugün sizlerle böyle bir anımızı paylaşmak istedim selam sevgi muhabbet ve hürmetlerimle….
Erol KEKEÇ/27.02.2021/22.17