Tefekkürün koordinat alanları içinde yapılması gerekeni yapmamak, insanlık alfabesinden ismini bilerek ya da bilmeyerek imha etmektir. İnsanlık alfabesinde isimlerinden tek harf bırakmayanların, insanlığın ne olduğunu tanımladığı çağda yaşıyor olmak, hakikaten yüreğimi ne kadar sıktığını söylemek dilime ağır gelmeye başladı…
Siz hala anlamayacak mısınız, hakikati görmüyor musunuz, göğe
yüzünüzü çevirip bir bakın, göz orada aradığını bulamadığından yorgun ve bitap
düşerek geri dönecektir, hala akletmeyecek misiniz, gezin görün sizden önceki
yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün…Evet Bu kısa hatırlatmalar bize
tefekkürün hayattaki yerinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Tefekkür yoksa
sorgulama olmaz, sorgulamanın olmadığı yerde, tanıma, tanımlama ve kritik
yapabilme becerileri gelişmez. Bunlardan yoksun olan varlıkların doğru
bildiklerindeki yanlışları fark etme imkanları olmaz. Basiretten yoksun yaşayan
bir varlığın “basara” fiilinden gelen gerçeklikle örtüşür bir eylem
oluşturmasını beklemekte tam bir komedi olur.
Tefekkür, İnsanın insan olma özelliğini ortaya çıkaran en
önemli vasfıdır. Bu vasıftan yoksun olanların uyuşturucunun vermiş olduğu hazla
gökyüzünde uçuyormuş gibi kendisini düşünmesi aslında onun akılcı bir çıkarıma
dayanan tefekkürden çok ama çok uzak yaşadığının da kanıtıdır. Tefekkürün siyah
bir sera tabakası gibi bir toplumun üzerine kâbus gibi çöreklendiği ortamlarda,
düşünme ve sorgulama çok ciddi bir masraf olarak görüldüğü için hareketsiz ve
beyinlerin işlevinin olmadığı yaşamlar önemli bir kapsam alanı oluşturur. Bu
kapsam alanlarındaki fertlerin yaşam üzerine söyleyecekleri hiçbir meseleleri olamaz,
çünkü onlar şartlandırılmış bir kobay hükmündedir. Kobaylar ancak gelen
uyarıcılara tepki göstermeye şartlandırılmışlardır. Şartlı beyinler her ne kadar
kendilerini algı yönü yüksek bilişsel bir varlık olarak tanımlıyor olsalar da
bu işleve sahip olmadıklarından dolayı öyle tanımlanmış olmaları onların
yaşamının öyle olduğunu ortaya çıkarmaz. Bunu tanımlayarak öylesi hayatların yaşam
ekseni üzerinde ne kadar tehlikeli bir boyut oluşturduklarını da aslında ortaya
koymak istiyorum. Kendi genetik kodlarına uymayan her yaşam o kodlara uygun
yaşayanlar için bir tehlike oluşturur. Yaşam alanı düzgün bir süreç takip eder.
Bu eksen üzerinde, kendi fonksiyonlarını ihmal eden ya da var olma gayesiyle
uyuşmayan davranış ve düşünceler geliştirenler o eksen üzerinde devam eden
yaşamın güzergahı için hep engelleyici bir özellik oluştururlar. Engellerle
boğuşan genetik kodlamaya uygun yaşayanların bünyesi yıpranır, hedefe sarf
edecekleri enerjiyi, güzergâh üzerindeki olumsuzlukları bertaraf etmek için kullanacaklarından,
hep heder olan kesimde yer alırlar. Ondan dolayıdır ki, tefekkürü hayatlarından
çıkarmış olanlar, olumlu olumsuz ortaya çıkan her türlü farklı ve yeni
anlayışların karşısına bir duvar gibi dikilirler ve duvarın arkasında neyi
niçin korumak zorunda olduklarını bilmeden bir savunma refleksi geliştirirler.
Bu varlıklar kendi doğal tabii yaşamlarına dönerek tefekkürle tanışarak analiz
tetkik ve kritik yapma melekelerini geliştirmedikleri sürece, statükoların her
dönemde kurtuluş havarileri olarak imdadına yetişirler. Tefekkürün
koordinatlarının dışında kalanlar için doğrunun ölçüsü kendisine yakın olması
ve kendisinin beğendiği birinin ortaya koyacağı eylem olması yeterlidir. Sevmediği
ve yakın olmadığı birinin ortaya koyacağı eylem de ne kadar hakikatle örtüşürse
örtüşsün kendisinin benimsemediği birinin eylemi olacağı için yanlışlıktan asla
kurtulamayacaktır. Değer ölçüsü diye bir kıstasın olmaması bu yaşamları her
zaman toplumda ön plana çıkarır ve onların sesi hep yüksek çıkar.
Tefekkür, savunma güdülerini yatağına gönderir, yeni
uyarıcılarla beyne doğrudan girme imkânı sunar. Beyne gelen ışınlar orada bir
elektriklenme yaparak yürekle doğrudan bağlantı kurmaya çalışır. Yürekle beyin
arasında bir akım geçişi sağlanırsa, işte bu çok tehlikeli bir durum olur. Tüm
köhnemiş statükolar, beyin ile yürek arasında akımın geçişini sağlayan bir
izdivacın vuku bulmasından hep rahatsız olurlar. Bunun için de o yolların
tıkanması için ellerinden ne geliyorsa onu arkalarına bırakmazlar. Bu izdivacın
gerçekleşeceği düğünün merasim alanı doğrudan tefekkür alanıdır. Tefekkür alanı
istila edilen bir yerde, insan fıtrat kodlarına dönemeyeceği için orada sarsıcı
bir akım gerçekleşmez. Bu akımdan mahrum kalan toplumlarda insan olarak
gördüğümüz ama yaşamda insanın bir karşılığına denk gelmeyen bu varlıklar ne
sona yakın olduklarını anlayabilirler ne sömürülmekten vücutlarında işleyişi
sağlayan kanın tükendiğini fark edebilirler…Böylesi dramatik bir yaşamın figüranı
olarak yaşayan objeleri uyandırmak için hep birlikte tefekküre giden tüm
yolları açmaya çalışalım.
Tefekkürü olmayan ne bir ibadet ne bir iş ne bir buluş ne bir
cemaat olma algısı, yaşam alanı içinde yerine oturmayacaktır. Tefekkür,
dışardan hafızaya yerleştirilmiş bilgiler ışığında o bilgilerin sınırı içinde
tekrarlar yapma edimi değildir. Tefekkür, kâinat kitabını doğru okuyarak
kitabın içinde olan mikro kozmos insanın kendi yaratılış gayesini ortaya
çıkarmak ve o gayenin çabasının ne kadar olduğunu ve sürecinin vardığı noktanın
neresi olduğu üzerinde yürek ve beyin yormaktır. Bu gayreti gösterebiliyorsak
tefekkürün kapsam alanı içinde bir yerimizin olduğunu iddia edebiliriz.
Tefekkür bir sona nokta koymak ve bir başlangıca yeni bir adım atmaktır. Son ve
başlangıç aslında hayat çizgisi üzerinde karşılaşılacak koordinatları keşfetme becerisidir.
Bu becerilerden uzak sadece yuvarlanan varlıkların yaşam üzerinde belirleyici
yönlerinin olması, bütün bir insanlığın yaşamın son basamaklarında didindiğinin
göstergesidir.
İnsanlık alemi yenden dirilmek ve kâinatın sonu gibi görülen
bu kaotik yaşamı insanlık lehine yeniden düzenlemek istiyorsa, tefekkürün tam odağına
otağ kurması zorunludur. Tefekkürden yoksun varlıklar, insan olduğunu bilsekte,
bu özellik insan olmanın belirleyici en önemli vasfı olduğundan bundan yoksun
yaşadıkları için farklı varlıklarla aynı kalıpta görülürler. İnsan düşünen
canlı dememizin sebebi, hayatı tefekkür üzere kurulu, yaşam hakkında kendi
iradesiyle karar verebilecek ve bulunduğu evreni hem yeniden imar edecek ve
kendi dışındaki varlıkların yaşam alanlarını da koruyacak akıllı bir varlık
demektir. Bunlardan yoksun olduğu zaman yaşamın gayesi olmadığı için kendisi
için tayin edilmiş sonu yaklaştırır. Âmâ bir gaye için yaşayan tefekkürü
hayatın vazgeçilmezi gören varlık olduğu zaman kâinata bir renk gelir ve yaşam
dallanır budaklanır filiz verir ve farkında olmadan ne sonlar geride kalır.
Tefekkür insan hayatının sonunu sona doğru iteleyen ve sürekli sonla arasına bir
mesafe koymaya çalışan kendisine taktim edilmiş en büyük ikramdır. Bu ikramı
tepeleyenler tepelenerek can vereceklerdir.
Ey insan! Seni sana getirecek bir denklemi sana sunuyorum. Bu
denklemden korkma tüm problemlerini bu denklem çözer senin…Buna kendini
kapadığında kendin için hazırladığın zindanın gardiyanlarının seni o zindana iyice
hapsederek kapıyı üzerine kilitleyeceği günü beklemeyi unutma!
Sen aydınlıklar inşa edecek bir güce sahipsin, bu güç yaşam
otağını kuracağın hayatın tükenmeyen tüm rahmetini içinde taşır. Bu rahmete eriştiğin
gün karanlıkların sana veda ederek uzaklaştığına şahit olacağın gündür.
Şimdi karanlıkları delerek aydınlığa çıkmanın tam zamanı,
unutma kendini, kimseye bırakma yüreğini, beynin akım için çok gerekli bunlar seninle
ise bağlan tefekkür prizine oradan aldığın akımı dağıt hayatının her noktasına
bakarsın yeniden doğmuşsun hayata…
Erol KEKEÇ/03.04.2021/20.04
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder