15 Şubat 2019 Cuma

HAYAT ENERJİ VE YATAK




Hayat, doğumla ölüm arasındaki keskin çizgi üzerinde ruh ve bedenle birlikte dosdoğru yürüme azmidir. Azmin zaferi, anlamlı bir yaşamın film galasında tüm koltuklar bomboş kalsa da yılmadan yürüme kararlığını ortaya koyduğu zaman anlam bulur.
Hayat, insanın, bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk, yetişkinlik ve yaşlılık dönemleri diye bir süreci eskiterek son noktaya yaptığı yolculuktur. Bu yolculuk her dönemde, aynı hız ve rahatlıkta olmayabilir. Belli dönemlerde enerji, yatağı aşındırırken, bazen de yatak enerjiyi taşıyamaz duruma gelir. Bu süreci böyle okuduğumuz zaman, hayat hakkında ortaya koyacağımız düşünceler de yaşamsal gerçekliğimizle bir bütünlük içinde olur. Âmâ bu yol üzerindeki, enerji ve yatağı ayrı ayrı ele alır ve hayat hakkında anlamlı bir yargı oluşturmak istersek, içinden çıkamayacağımız paradokslarla karşı karşıya kalırız.
Su akarken nasıl ki geçtiği her toprağın ve çakılın kokusunu ve özelliğini de içine alarak yoluna devam ederse, insan da ilk başlangıcından hayatının sonuna kadar yaşadığı her ortamın, zamanın ve yaşın durumuna göre bulunduğu özellikleri alarak yaşam serüvenini noktalar. Bu süreci dikkate alarak insan yaşamını değerlendirmek olmalı bakış açımız. İnsanın yaşam yolu üzerindeki etkenlerden ve zamandan bağımız değerlendirilmesi onu doğru tanımlamak ve anlamak olamaz.
Çağımızın en önemli sorunları arasında ele alınan konuların başında, gençlik sorunu düşünülür. Oysa gençlik bir sorun değil, sorunları rahat çözmek için aktif hale getirilmesi ve doğru yönlendirilmesi gereken aktif bir enerji olarak görülmesi kaçınılmazdır. Bir nehrinin yatağının bazı noktaları, suyun debisini nasıl daha güçlü kılıyorsa; gençlik de insan enerjisinin debisinin şiddetli aktığı dönemlerdir. Bu dönem, kendi içinde ve koşullarında ele alınmak zorundadır. İnsanı, manişizmin bir parçası olarak değerlendirmekten uzaklaşıp, onu psiko-sosyal yönünün güçlü olduğu bir varlık olarak görmek gerekir. İnsana bu bakışla baktığımız zaman onun anlaşılmayacak çok az yönünün kalacağını düşünüyorum. İnsanın bilinmeyen yönü de kendisinin bile anlamakta zorlandığı sebepsiz, hiçbir neden olmadan göstereceği davranışlarıdır. Bu davranışların ne olduğu bilinmemiş olsa bile o davranışları ortaya çıkaran psikolojik, sosyal ve fiziki etkenler tespit edilip, önlemler alındığı ya da doğru yönlendirmeler yapıldığı zaman; insan bir muamma olmaktan çıkmış olur.
İnsanın en önemli özelliği fıtratın evrensel olması ve ana maddesinin toprakta birleşmiş olmasıdır. İnsanın ana maddesi toprak ise o zaman toprağın yapısındaki değişimler verimlilikler insan yaşamında da doğrudan etkili olacağı muhakkaktır. Bunu dikkate alarak insan için oluşturulacak yargılar ve teoremler, doğru sonuçlar doğurabilir. İnsanın ana maddesi ve fıtrat genleri dikkate alınmadığı zaman, tüm denklemler insanı anlamaktan ve onun hayatına katkı sunacak denklem olmaktan uzaklaşır.
Biz, gençlik kavramını bu çerçevede ele alıp, geniş boyutlu tahliller yapmak için kafa yorduğumuz zaman, yorulan kafalar en güzel çözüm önerileri ve fayda teorileri oluşturduğu zaman, tüm yorgunluğunu atacak bir rahatlığa kavuşacaktır. Çünkü onun yorulduğu noktadan itibaren, elde ettiği enerjiyi daha aktif hale getirecek bir enerji akışını ortaya çıkaracaktır. Bu enerji akışı, diller arasındaki ahenk, uyum ve iletişimin güçlü olmasıyla ortaya çıkacaktır. Bu dil yakalandığı zaman, sorun olarak algılanan ve öylece tanımlanıp büyük yatırımlar yapmayı gerektirecek, altından kalkılmayan bir ağırlık olarak görülen tablo, bir anda hayatın en güçlü ve dinamik boyutu haline gelecektir.
Gençlik insan yaşamının en güçlü ve dinamik noktasıdır. Bu noktanın nasıl, nerede, ne zaman hareketlenme gerçekleştireceği ve hangi kutup başlarıyla reaksiyona geçtiği anlaşılmadan; sorun olarak gördüğümüz durumu daha büyük ve korkunç bir duruma getirebiliriz. Bunun için yapacağımız çalışmalar ve ortaya koyacağımız eforların hepsinin bir anlam ifade etmesi için elinizde hiç kullanılmayacak parçalanmış bir kâğıttan bir şekil, ya da bir odundan kereste yapacak usta olarak kendimizi görmekten uzaklaşmak zorundayız. Bu anlayışın hayatımıza katacağı çok önemli ufuklar açacağını bilelim. Gençlik çalışması, adı altında yapılan tüm faaliyetlerin anlamlı olması için, bu çalışmaların baş aktörü olarak rol alanların, sadece bir aydınlatma fişeği olduklarını idrak etmeleri kaçınılmazdır. Aydınlatma fişeği olma özelliği olmayanların, merminin nasıl atılacağını kendi deneyimsel tecrübelerini bilimsel bir bilgi gibi dayattıkları ortamlarda, tüm mermilerin boşa patlatılmasına sadece şahit oluruz. Bu şehadetimizden yola çıkarak gençlik heder oluyor, onlar nereye gidiyor gibi, anlamsız sorgulamaları muhatabı olan kendimize değil de başkalarına sormaya kalktığımızdan; gençlikle aramızda bir uyum sürecini asla oluşturamayız.
Gençlik, bir bitkinin ne gövdesi ne yaprakları ne tomurcuğu ne de köküdür. Gençlik bir bitkinin en hassas noktası olan çiçeklenme durumu gibidir, o dönemde iklim nasıl bitkinin çiçeklerini dökmemesi ve aşırı bir rüzgarla tüm çiçekleri koparmamasına dikkat ediliyorsa, gençlikte insan yaşamının çiçek açtığı dönemdir. Bu dönem en hassas ve çok kolay her farklı uyaranlarla reaksiyona geçeceği bir dönem olarak ele alınmak zorundadır. Bu hassasiyeti dikkate alarak o çiçekleri savuracak aşırı ve kötü iklim şartlarına müdahale ederek, o çiçeklerin kendi doğal yapılarına uygun zamanlarını tamamlamasına katkı sunmak esas olmalıdır. Bu süreci dikkate alan ve arızasız atlatan toplumların, gelecek endişesi taşımadığına şahit olursunuz; çünkü onlar neredeyse tüm çiçekleri meyve oluşacak ortama taşımışlardır.
Beyinsel ve evrensel insanlık ana maddesini dikkate alarak yapılacak gençlik faaliyetleri bir yol alır ve nehirler okyanuslara ulaşır. Ancak böyle değil de iş olsun torba dolsun mantıklarıyla bizi de bir adam sansınlar algısıyla kendimizi manevi olarak rahatlatmak için yapılacak çalışmaların tümü, sadece suların buharlaşarak yok olmasına neden olan faydalı güneş ışıkları gibi hem gençliğin enerjisini boşa harcamaya ve zamanları heba etmekten başka bir işe yaramayacaktır. Hep birlikte yeni bir güne açılan Güneş ışıklarının altında sonsuzluk ufkuna yolculuk yapmak için herkese kendi görevinin başına diyorum…
Erol KEKEÇ/14.02.2019


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder