16 Aralık 2013 Pazartesi

BU BİR UYARIYDI!


NOT:Sayın Ruşen Çakır'ın dershaneler Meydan muharebesi adlı yazısına,16 kasım 2013 de yazdığım bir yorumu paylaşıyorum...

     Bu manşetleri atarak insanların beyinlerini içinden çıkılması imkansız bir labirent haline getiren güçlere bu fırsatları veren Zaman gazetesi, Samanyolu haber ve uzantılarını şiddetle kınıyorum...Şu ana kadar yapılan çalışmaları övgüyle sunan ve her oluşumu destekleyen bir iktidarı,eğitime büyük darbe başlığı ile manşetlere taşımanın arkasında nelerin olduğunu anlatmak istemiyorum.

    Cemaat pragmatik anlayışından vazgeçmeli bir oluşumu destekliyorsa doğru olduğu için desteklemeli,ancak şu ana kadar ki tüm tavırlarında geçmiş iktidarlarda olduğu gibi hep pragmatik ve çıkarcı davranmıştır,bu anlamda kesinlikle ilke gözetilmemiştir.Ancak cemaat müntesibi dostlar daha çok vicdanlarının sesine göre hareket etmişler ve doğrunun desteklenmesini bir görev telakki etmişlerdir.

   Şuna inanıyorum ki,Cemaat mensubu olan bazı güç birliği oluşturmaya çalışan bürokrasi içindeki odaklar istediklerine ulaşamayınca ortalığı velveleye vermeye başladılar bunu da cemaatin tamamının bir görüşüymüş gibi bu anlayışlarını deklare etmekte bir sakınca görmediler.Bu durum polis teşkilatının içinde olduğu gibi eğitim camiasından,adalet mekanizmasına kadar tüm birimlerde kendini hissettirmektedir.Hoca efendiye ait oldu ifade edilen,cemaatin bir yayın organında geçen ifade,"Bunların anlayışı cennete girilecekse de herkesten önce biz girmeliyiz çünkü biz cennete herkesten daha layığız.."şeklinde düşünüyorlar demişti.Hoca Efendiye ait olduğu vurgulanan bu ifade cemaatin içinde bulunan bazı güç odaklarının tam da düşünce ve anlayışlarını yansıtmasına rağmen, bu anlayışı kendi dışında kalanlara ait olduğunu söylemek doğrusu beni şaşırtmadı...

   Çünkü karşılaştığımız her ortam da hizmetten mi geliyoruz şeklinde sorulara muhatap olmaktan çok yorulduk...Başıma gelen canlı örnekleri tüm detayıyla ve belgeleriyle yer zaman saat dakika göstererek anlatacak,bilgilere sahip olmama rağmen biz konuşmuyor susuyorsak bu samimiyetimizdendir...Ancak istediklerini alamayınca hemen kıyameti koparan baskı grubu cemaatin bu anlayışını kırmaması halinde kendisinin kırılacağı muhakkak...

    Konuşulacak çok mesele var ancak onları bu sanal ve sosyal medya ortamında konuşmak istemiyorum...Sayın Başbakanın ve ekibinin yanlış yapma ihtimali yok mu var,ancak bu yanlışların ucu size dokununca gündeme getirmeyin bu hakkın şahidi olmak olmaz,hakkı gizlemek olur...Cemaat kendisini doğru tanımlamalı sosyolojik açıdan bir baskı grubu olduğunu deklare etmelidir.Milletin duygularının kullanılmasına göz yumarak kendisini sudan çıkmış ak kaşık olarak tanımlamaktan vazgeçmelidir...

    Bizim çocuklarımız ve yeğenlerimiz bu cemaatin içinde, okullarında ve yurtlarında kalan ve her konuda maddi ve manevi desteklerimizi ihmal etmeyen insanlarız,ancak bu şekilde bir anlayış gelinen noktanın kırılmasına neden olmak içindir.Bu kırılmayı cemaat eliyle gerçekleştirmek isteyenlere cemaat bu fırsatı verdiği için bizim gözümüzdeki albenisini kaybedecektir bu da böyle bilinsin,büyük bir çoğunluğun dili olarak yazılan bir açıklamadır...
   SOSYOLOG-EROL KEKEÇ

15 Aralık 2013 Pazar

BOMBALAR PATLAMADAN ÖNCE! DİKKAT!!!


Seferberlik var dediler, bizde evimizde ne varsa aldık geldik. Kimimizde kazma, kimimizde havan, mavzer, bıçak, şişe, orak, bağırma, kaçışma ne arasan var bizde. Hepsini aldık yanımıza bir çırpıda koştuk atış alanına, iktidara saldırı var dediler geride kalmayalım dedik, hiç olmazsa bağırarak çağırarak başımızdan kovarık dedik…(!)İşte bu mücadelemiz atış alanında, yarın sen ne yaptın ki demesinler diye tüm marifetlerimizi sergilemekte kimseden geri kalmadık. Yorulduk nefes alalım dedik ardından bir de gönül alalım diye düşündük o sihirli cümleyi söyleyerek kendimizi yeniden, önceki halimizde görelim diye,”Şeytana uyduk loooo”diye suçu şeytanın sırtına vuralım da rahatlayalım dedik…
Şeytan’da artık sorumlu olmadığını ve kendi yaptığınız pisliklerinizi benim sırtıma sararak kendinizi kurtaracağınızı mı sanıyorsunuz demesin mi? İşte o anda kolum kanadım kırıldı, elim ayağım tutmaz oldu, hakikaten bu saatten sonra artık hangi bastonla ayağa kalkarım diye düşünürken, karşıdan gelen Tırın geri vitesi olmadığı için, ben bir geri vites yapayım dedim, ama demez olaydım, hakikaten hep geriye gideceğim gibi görünüyor. Öğrencilik yıllarımda eski otobüslere bindiğimde, otobüs kaptanının önden bağırarak ilerleyelim beyler gerilere doğru, nidası yeniden kulaklarımda çınlamaya başladı…
Kim dinler beni bu saatten sonra, hep ilerliyorum gerilere doğru, nasıl geriye gitmediğimi anlatabilirim ki, dünya giderken son sürat, ben hala direniyorum geriye doğru… Kusura bakmayın ama Temel’e döndü benim hayatım da. Temel yeni bir araba alır, Ha uşağım dursun, git Trabzon da beni Niyazi’nin kahvesinde bekle, İstanbul’dan Trabzon’a 3 saatte geleceğim der. Dursun uçağa atlar ve gider, Temel’i beklemeye koyulur, yarış vardır ya… Temel 2,5 saatte Niyazi’nin kahvesine varır, Dursun der, ha uşağım bu elin cavurları ne araba yapmışlar…(!)Temel Uşağım benim tecrübem yok idi, şimdi tecrübe kazandım sen git İstanbul’da bekle, ben bu sefer 1 saatte geleciğim. Dursun gelir İstanbul’da Temeli 3 gün bekler, nihayet temel bitkin halde gelir. Dursun: Temel ne oldi de gelemedin, Temel hemen yapıştırır, uşağım suç benim değil, Bu elin cavurları arabayı çok güzel yapmışlar ve öne 5 vites koymuşlar ama geriye sadece bir vites koymuşlar, ondan geciktim der…
Evet, geriye doğru ilerleyen sürücülere sesleniyorum, kolumuzu kanadımızı kırarak, ilerleyelim beyler gerilere doğru mesajının bir anlamı olmayacağı gün gelmeden önce, ilerleyelim beyler ilerlere doğru mesajını beklerdik. Ancak bu saatten sonra nasıl değişir arabanın yönü bilemem ama atış alanındaki yarışmada atacak ne buldularsa onu atmak için atış alanına nefes almadan koşup gelenlerin durumu, geriye döndüklerinde, bir vitesle yola devam edeceklerini hesap etmek zorundalar. Çünkü binilen aracın yol güzergâhını değiştirme ve gittiği hızla tekrar yoluna devam etme imkânı olmayacaktır…
Atış alanına tüm top ve tüfekleriyle koşup gelenler, atışlarını yaptıktan sonra geriye döndüklerinde patlamış mermiler ve barut kokularını bırakarak geldiler… O atış alanında bekleyen öyle bir görevli var ki kimse onu görmedi, barut kokusunu çok iyi bilir, hangi merminin hangi silahtan çıktığının balistik sorgulamasını yaptırmaktadır. O inceleme sonrasında öyle bir bomba patlatacak ki, kulakların zarının patlama ihtimali çok yüksek görünüyor… Atış alanındaki sessizlikten hemen sonra bu bombanın ne şiddette patlayacağının haberini vererek şöyle söylemişti:”Bizim bildiğimiz o kadar çok şey var ki, konuşursak yer yerinden oynar…”O patlamalara hazır olun derim… Atış alanında kalan patlamamış mermilerin patlayacağı zaman çok yakındır…
SOSYOLOG-EROL KEKEÇ- 14.12.2013  (23.20-24.00) Çengelköy/İST



                                                                                                                    


                                            

9 Aralık 2013 Pazartesi

LOBİ VAR HİZMETTE SINIR YOKTUR!

Son günlerdeki dalgalanmaları ve kara bulutların ülke üzerinde kümelenmesini yeniden gündeme taşıma niyetinde değilim, ancak bazı hatırlatmaları da yapmak gerektiğine inanıyorum. Bu hatırlatmalarım, sivil toplum olarak yerini belirlemekte zorlandığımız cemaati, ben bir baskı grubu olarak görmekteydim. Lakin son dönemdeki çıkışlarına baktığımda, bir baskı grubunun ötesinde, siyasal iktidara doğrudan katılım gösteren, siyasi iktidar içindeki bir lobi olarak tanımlamam gerektiğini gördüm…
Neden lobiler arasına kattığımı lobilerle ilgili kısa bir açıklamayı yaptığımda umarım meselenin izahatı yapılmış olur. Çünkü lobiler saman altında dolaşan ama ayaklarına asla çamur bulaştırmadan manevra alanı oluşturan, sinsi oluşumların organizeli yaşamları olarak ortaya çıkar. Bu lobiler, siyasi oluşumların her noktasında bulunmalarına rağmen, alt katmanlardaki takipçi ve para kaynaklarının devamını sağlamak için, manevi otoritesine inanılan gücün fetvalarının arkasında filmlerini çevirmekten zevk alırlar. Aslında bu manevi otoritenin varlığı onlar açısından pek anlam ifade etmemesine rağmen, otoritenin insanlar üzerinde ciddi bir etki gücünün olduğunu, çemberin dışında kalan insanlara anlatmak için, tüm sinsi faaliyetlerini, bu manevi otoritenin gölgesinde gerçekleştirirler. Bunu yaparken bazı amaçlara da ulaşmış olurlar.
Siyasal iktidarı tamamıyla kendi kanatları altına almak isteyen bu lobi, amaçları uğruna her türlü mücadele yolunun meşru olduğuna inandığından, topluluğunun gözünde bir albenisi olan kutsal değerlerinin, yok olmayla yüz yüze geldiğini anlatarak, onların beyinlerini kuşatırlar…
Bu lobi, kendilerinin bu hizmet (uhuvvet) hareketiyle herhangi bir bağlantılarının olmadığının açığa çıkmasından ciddi rahatsızlık duymaktalar. Bu rahatsızlıklarını örtbas etmek için, yıllardır herkesin Hümanist olarak tanıdığı, hatta Yahudi çocuklarına acıyacak kadar merhametli olduğunu söz ve söylemlerinde dile getiren bir insanın, manevi postunun nimetlerinden yararlanmak için yaygarayı basarlar. Bu aldatmaca taktiğinin arkasında ne cemaatin gelecek yaşam seyrinin grafiği ne de cemaatin tabanındaki insanlar, bunların ilgisini hiç çekmemektedir. Bunlar için önemli olan varmak istedikleri hedefe her şeyi yakarak ulaşabilmektir.
Gazeteciler Hoca Efendi ile sohbet ederken sorulan bir soru üzerine Hoca efendinin gazetecilerin bulunduğu ortamı terk etmesi, bu olayların ne kadar sinsice gerçekleştiğinin de bir göstergesi olduğunu düşünüyorum. Çünkü hoca efendinin sorulan sorular karşısında cevap vermeyi değil, gitmeyi tercih etmesi, olayların ne kadar onun kontrolünün dışında gerçekleştiğinin bir kanıtı olduğuna inanıyorum. Bu durumun dışarıya, Hoca efendinin cemaatin üzerinde bir etkisi yoktur, diyebileceklere karşı da hemen oradakiler tarafından bir savunma sendromuna geçilmesi bana göre üzerinde düşünülmesi gereken en önemli konudur. Hoca Efendinin açıklanması gereken noktaları, herkesin kabul edeceği ortak argümanlarla dile getirmesi, bir geçiştirme eylemi olduğunu düşünüyorum.
Siyasal iktidara kast eden, Cemaat adına konuştuğunu söyleyen bu lobinin asıl hedefi, cemaat adına ekonomik bir güç olmuş kuruluşların yönetim mekanizmalarının yönetimini kaybetmeme savaşıdır. Bu savaşın kaybedilmemesi ve kendilerinin cemaat içinde bir lobi olduklarının anlaşılmaması için, alt katmanların duygularına hitap edecek Hoca efendinin fetvalarına sığınmak bunların en önemli silahıdır. Bu silahı da silah geriye tepinceye kadar kullanmaya kararlılar. Bu kampanyaların arkasında Ali Cengiz oyunlarının olmadığını söylemek için, yaşananları hiç görmemiş olmamız gerekir. İnanıyorum ki, bu süreçte silah geriye tepecektir…
Sosyolog-Erol Kekeç
04.12.2013 (20.30-2140)
Çengelköy/İST





                                                                                                                                                                                 

3 Aralık 2013 Salı

ORTAYA YAZIYORUM!

Yezidin dini ile Muhammed’in(a.s) dinin birbirine karıştığı dönemlerde, ne anlaşılırsınız ne de sizi anlayacak selim bir akılla düşünecek insanlarla karşılaşırsınız. Bunun birçok sebebi olmasına rağmen, öncelikli üzerinde duracağım ciddi bir akıl tutulması yaşayan toplumda bulunmuş olmanız en kötü şansızlığınız olur.
16 Kasımdan bu güne çok ciddi bir problemle karşı karşıyayız. Aslına bakılacak olursa bu problemler hep vardı, ancak uygun zemini 16 Kasımdan sonra bulduğu için ortaya çıktığına inanıyorum. Tarihi problemleri değerlendirirken hep pragmatik olarak bakıldığı için Yezidin caniliklerine hiç bakılmamış, onun kazandırdığı kazanımlar var mı yok mu, anlayışıyla değerlendirilmiştir. Bu anlayışlar hakkın şahitliğini yapacak bir toplumun gelenek olarak günümüze kadar gelmesini hep gölgede bırakmıştır. Yani Yezit ile Hz. Muhammed Mustafa (a.s)’in dinini birbirinden ayıracak beyinler çıkar bulutlarının etkisi altında kaldığı için, çok kötü bir akıl tutulması yaşanmıştır… İşte bu günlerde tekrardan bu akıl tutulmasının etki alanına giren toplumumuzda bu bulutları dağıtacak, çok ciddi bir yürek bombardımanına ihtiyaç olduğunu görüyorum.
Bu ülkenin başına gelen başbakanı hakikaten Allah için,yapılan yanlışlar olsa da,kutluyorum ve attığı her hayırlı adımda rabbim onun yar ve yardımcısı olması için dualarımız onunla olacaktır. Müslüman toplumun siyasal ideolojiye bu dönemde yamandırıldığı kabul edilse de, şahsen ben şunu görüyorum, hakikaten sistemin nimetlerini yemekle doymayan bir kesim daima siyasal iktidara yakın olmaya çalışsa da, Sayın Başbakanımızın tüm yönelimleriyle Hakka şahitlik yapmak için yolda yürüdüğüne inanıyorum. Başbakanımızın 16 Kasımda Diyarbakır’da verdiği mesaj tüm şer odakları tarafından eleştiri ve kinle karşılandı. Tüm uçlar bu mesajı boğmak için ellerinden geleni arkalarına koymadılar. Bu mesajın oluşturmak istediği gelecek unutturuldu, yeni problemlerle, dağılmak üzere olan bulutlar yine üzerimizde kümelendi ve yeni bir akıl tutulması akımıyla karşı karşıya kaldık. Bu akıl tutulmasını üzerimizden atabilmenin yolu, şu anda yaşanan ve devam etmesi de, kuvvetle muhtemel olan, dershane paranoyasını pragmatik bir anlayışla değerlendirmekten kurtulmaktır. Şayet bu ayrımı yapamazsak, Muhammed’in(a.s) dini ile Yezit’in dinini birbirinden ayırma melekelerimizi kaybettiğimiz gibi, yarınları hüsranla sonuçlanacak bir virane miras bırakacağımızdan şüpheniz olmasın.
Naçizane uyarım, taraf olmaktan vazgeçmeyenler, merkezi sistemle akıllarını efendilerine ipotek verirler, merkezi sitemle dayatılan basınç sonunda, tazyikli atış yaparlar ve efendilerinin bevillerini şifa niyetiyle içmekten asla kurtulamazlar…
Efendilerini ilahlaştırarak, Allah’ı ilah olarak gördüklerini sanabilirler, ancak kayıtsız şartsız taraf olup akıl tutulması yaşayan ortamlarda, doğru ile yanlışın belirleyici çizgisi asla ortaya çıkmayacaktır…
Bir hizmet var buna karışmayalım nede olsa kol kırılır yen içinde kalır, anlayışıyla kendisini avutanlar, hakikaten şeytanın düşük tonda çaldığı bir ıslığın arkasında transa geçen, düşünmekten aciz bir sürüye dönüşürler…
Rabbimiz biz efendilerimize uymuştuk, ya o efendileriniz doğru yolda olmasa yine mi onlara uyacaksınız buyruğunun muhatabı olmamak için, taraf olmaktan kurtulmak gerekir…
Müslümanlar adına mücadele ettiğini söyleyen Yezidin çılgınlıklarını göremeyen, Yezidin etrafında kümelenen kalabalıklar, Yezidin yaptıklarından ve hilelerinden sorumlu olduklarını bilmek zorundadırlar.
Yezidin nasıl, kim nerede ve ne zaman olabileceğini tarif etmek bize düşmez, ancak Yezit gibi Allah’ın dinini, Hüseyin’le savaşmak için kendisine kalkan yapan her anlayışın, yezidin dini üzerine olduğundan şüpheniz olmasın…
Yezidin ordusunda olup ve birçok imkânlarla donatılacağını bildiği halde, hakkı görünce, hakkın yanında yer alarak şahadete koşan Hür’ün yerine geçme cesaretini gösteremeyenler, Üzerlerindeki kara bulutları dağıtamayacakları gibi, akıl tutulmasından da kurtulamazlar…
Hiçbir dünyalık, uğruna savaşılmayacağı gibi, Müslümanlar arasındaki bağları koparacak öneme de sahip değildir. Şayet dünyalık hedefler uğruna Müslüman’ım diyenler arasında bir anlaşmazlık çıkıyorsa, aslını araştırmak, her Müslüman’ın üzerinde asli bir görevdir. Bu asli görevleri yapmayanlar ve ne olursa olsun bizi ilgilendirmez diye düşünenler, Allah’ın rahmet alanın dışında dolaşmaya mahkûm olurlar…
Şunu unutmamak gerekir ki, Allah’ın yeryüzündeki bir kevni ayetinin ve aynı zamanda kitabi ayetinin inkar edilemeyeceğinin gündeme gelmesinin hemen ardından kaos yaratılacak ortamların oluşturulmasına çanak tutan her bir anlayış, bütün bir insanlığı öldürmüş gibi sorumludurlar…
16 Kasım, her şeyi inkâr temelinde kurulmuş bir sistemin yapıtaşlarının yerinden oynadığını gördüğümüz an, inanılamayacak entrikaların ve dirençlerin oluşmasını bir tesadüfler yumağı olarak görme becerisine sahip olamadığım için kusuruma bakmayın…”Allah tek ilah olarak anılmak istendiği zaman Allah’a ve Ahiret gününe inanmayanların kalplerindeki bu korku ve ürpertinin, Müslüman’ım diyenler arasında da oluşmasını doğrusu anlamakta çok zorlanmaktayım, ancak tüm ilahlarla birlikte Allah’ın adı anıldığında hiçbir çıtırtı ve tıkırtının olmaması hakikaten sorgulanması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum…
Dinler arası ittifak projelerinde gülerek, eğlenerek, çok büyük işler yaptığına inanlar, Müslümanlar, Müslümanlara karşı alçak gönüllü ve mütevazı olurlar, kâfirlere karşı da onurlu ve başları diktirler, buyruğunu iğdiş etmemiş olsalardı, sanırım az da olsa sükûnet ve merhamet çağrısı yaparlardı…
İnsanların hesabının görüleceği zaman çok yakındır, ancak onlar daldıkları gafletle hala yüz çevirmektedirler, Kuran’ı kerim’in bu buyruğunu bir an evvel hatırlayıp hizaya geçmesek, sanırım hizaya gelmemiz zebanilere kalacaktır…
Allah, yere gireni yerden çıkanı, göğe yükseleni gökten ineni, sinelerin hain bakışlarını, rahimlerin nelere gebe kaldığını ve hainlerin neler yapmak istediklerini çok iyi bilmektedir… Buna rağmen dünyalık menfaatler için, insanları aldatanlar Allah’ı aldatacaklarını sanmasınlar, herkesin yaptığına karşılık rehin alınacağı gün gelecektir…
Allah’ı bırakıp da kullarımı dost edinenler yoksa kurtulacaklarını mı sandılar? Kim Müminleri dost edinmezse, onlar rahmanın ayetlerini çiğner geçerler ve Allah’ın zikrinden yüz çevirirler…”Kim Rahman’ın zikrinden yüz çevirirse, Allah onun yanından hiç ayrılmayacak bir şeytanı ona musallat eder, şeytan da ona kabuk gibi birleşir, gelmişini ve geçmişini ona güzel gösterir… Bize geldiği zaman ve ateşi gördüğünde arkadaşına şöyle seslenir, sen ne kötü bir dostmuşsun, keşke seninle benim aramda doğu ile batı arası kadar mesafe olsaydı, beni hüsrana götürdün… Evet, Şeytanın bizi götüreceği akıbetin bu olduğunu yerlerin ve göklerin rabbi beyan etmektedir. Bu beyana uymayarak kendi şartlanmışlıklarını ve hedefledikleri yanlışları mutlak hakikatlermiş gibi insanlara pazarlayanları Rabbim görmektedir…
“Size Allah’ın gazabına uğrayanları haber vereyim mi de, onlar tüm amelleri boşa gittiği halde hala kendilerini Salih bir yolda sananlardır…”Kanaat sahiplerinin bu davranışlar içine girmesi çok daha büyük tehlikedir, rabbim bizleri bu halden uzak eylesin…
Konunun başında söylediğim meseleye tekrar dönüyorum, Yezidin yolunu hala bize hak olarak göstermeye çalışanlar, gazabın en şedidine duçar olurlar herkesin haberi olsun… Hendeklerin kazılma zamanı hendekleri kazıp, tevhit ile şirki ayırt edemeyenler, hendeklerde can verirler…
SOSYOLOG-EROL KEKEÇ
02.12.2013 (12.50-14.05)
ÇENGELKÖY/İSTANBUL