DÖNÜŞ RABBİNİZEDİR!
"Ey insan muhakkak ki, sen Rabbine varan bir yol üzerinde çabalayıp durmaktasın, nihayet ona varacaksın."
Aman Allah'ım, ne müthiş bir uyarıdır bu insanoğluna. Beyinlaeri sarsan, kalpleri kavuran, bedeni titreten dehşet manzaraları ile dolu bir uyarıdır bu. Haydi, bakalım, koşun, nereye gidersiniz, eliniz de mi hayatınızı yönlendiren belgeler, yani yaşama ve ölme gerçeği sizin eliniz de mi yoksa?
Hiçbir imkâna sahip olmayan bu varlıkların durumuna şaşmamak elde değil; nasıl şaşmayacaksın, kalpleri var bunların, kulakları ve gözleri; ama bir türlü anlamak istemiyorlar. Zavallı yaratıklar, bazen kendilerine bile kızıp, öylesine yaşamayı, hayvanlar gibi otlanmayı isteyebiliyorlar. Bunu nasıl yapar demeyi düşünmek bile istemiyorum, işte bu zavallı varlık bunu yapabiliyor.
İnsan unutkan bir varlıktır, aynı zamanda acelecidir. Bir an da Allah'a varacağı anı unutabiliyor, unutmayla birlikte, önü alınmayacak istekleri aceleyle kendisine taşımak istiyor. Böyle bir anı insanoğlunun yaşamaması için, Allah’u Zülcelâl, hemen uyarılarla sonuçta insanın karşılaşacağı durumu ona hatırlatıyor. Hangi yöne giderseniz gidiniz sonuçta bana geleceksiniz diyor. Benim hesabımın kolay olacağını ummuş olmamalısınız ki, benim istemediklerimi yaşamada daha gayretli davranıyorsunuz.
İnsan öyle bir varlıktır ki, Allah’a kul olduğu zaman hesabı görecek olan Allah'tır da, Allah’ın yolunda onun istekleri doğrultusunda yaşamadığı zaman hesabı Allah'tan başka birine başka birine verecekmiş gibi davranıyor. Rabbim ne biçim bir vahşettir bu, şu alçak yaratığa bak, haline bakmadan, nasıl olduğunu, nereden geldiğini ve tekrar nereye döneceğini düşünmeden kalkıyor, küçücük beyni hurafeler üretiyor. Şuna da hiçbir zaman galiba inanmak istemiyor, hayır üzere yaşayanların da, şer üzere yaşayanların da sonuçta Allah'a varacağı uyarısına...
Kaçış yok, tüm mahlûkatın hesabı Allah'ın huzurunda görülecek, Allah’ım seni karşılarına hasım olarak alan bu zavallı kâfirlerin durumu nice olur? Onlar hiç akıbetlerini düşünmüyorlar mı? Yoksa senin azabına göğüs gereceklerini mi sanıyorlar? O günün şiddetiyle derilerin hepsinin döküldüğü, etlerin daima yandığı ve insanın da durmadan bağırarak ölümü istediği bir andaki manzarayı düşünmüyorlar mı bunlar... Onlar ölümü bir defa değil, on defa da temenni etseler, ölmeyecekler. Körüklenmiş bir ateşte daima yanacaklar. İçecekleri irin ve kaynar sular, yiyecekleri de zakkumdan başka bir şey olmadığı halde, bunların kafalarındaki hesap görücü güç, cehenneme sahip olan Allah değilde, kendilerine iltimas geçecek biri olmalıdır ki, böyle davranmalılar, aksi halde böyle yaşamak akıl karı olmasa gerek."Ey insan muhakkak ki sen, Rabbine varan bir yol üzerinde çabalayıp durmaktasın ve nihayet ona varacaksın..."
Hangi yolda olursan ol, ister yolu yarıla, istersen başında ol, her an seni ensenden yakalarız ve bir anda da karşında hesap görücü olarak beni bulursun. O halde istikamet üzere ol ki, iki günlük dünyadaki sıkıntılara boğularak, ebediyen yanacağın bir hayatı isteme. Çünkü bunu istemek kurtuluş değil sonuçta bize geleceksiniz.
Size bir şey daha hatırlatayım, benim arzımı terk edip başka bir yere gidebilir misiniz?Yani benim yarattığım kainatın dışında başka bir kainat var mı,ben bu kainatta yaşamak istemiyorum,başka bir ilahın yarattığı yere gidiyim diyebilir misiniz;elbette ki bu sorulara verilecek cevaplar hayır olacaktır.Tüm bu şartlara rağmen benim arzımın dışına çıkamayacaksınız,varsa bir babayiğitliğiniz haydi gidin de bakalım.Buradan nasıl ki gidemiyorsanız,benim emirlerime kızarak,kendi isteklerinize uymakta bunun gibidir.
Ben bunu anlayacaksınız diye size uyarılar yapıyorum,"Muhakkak ki, dönüş banadır."
Kalpleri basiretle dolu Allah'ın kulları bu gerçeği görme de gecikmezler. O mü'min kulların Allah'a karşı samimiyetlerini, Yüce Allah şöyle açıklamaktadır: Onlar ne kadar da haddi aşsalar, Allah’tan başka bir dönecek yerin olmadığını çok iyi biliyorlar ve hemen şöyle demekte gecikmiyorlar:"İşittik ve itaat ettik, affını dileriz ey rabbimiz dönüş yine sanadır derler."
Evet, ne kadar selim kalpler değil mi, şeytanın aldatmacasına fırsat tanımıyorlar. Tüm bedenleriyle dopdolu günaha da girseler, yine bağışlayacak olan odur, başkası değil, o halde neden aldansınlar ki, şeytanın artık sizlerin kurtuluş ümidi kalmadı, bittiniz yok oldunuz, en iyisi böyle yaşa, yarın daha gelmedi, ahiretteki ateşe karşı da elbette bir şeyler düşünürsün vesvesesi, ancak insanı kandırmadan başka bir şey değildir. İnsan bu vesveseye kulak vererek, Allah’a tövbe ve iltica yönüne gitmezse, şeytanın akıbetine uğrar. Şeytan ister ki, kendisiyle birlikte yananların sayısı artsın. İşte zavallı insanlar şunu hiç mi hiç düşünmek istemiyorlar: Bir örnek vereyim, meselenin anlaşılması için; Ağanın bir hizmetçisini düşünelim, bu hizmetçi, ağanın emrinde onun isteklerini yerine getiriyor.Ağa zamanla bir hizmetçi daha yanına almak istiyor,yanına aldığı bu hizmetçiye de diyor ki,bütün odalara girebilirsin ancak şu odaya açıp bakmayacaksın,bu durumu bilen birinci hizmetçi,ikinci hizmetçiyi tahammül edemediğinden,ağanın ikinci hizmetçiyi kovmasını istemektedir.Bunun içinde çeşitli yalanlarla diğer hizmetçiye yaklaşır,kapalı oda da çok değerli eşyaların,altınların ve mücevherlerin olduğunu,onlara sahip olduğu takdirde,çok çok zengin olacağını ve hizmetçilikten kurtulacağını ona anlatır.Bu kandırmacadan sonra o odanın kapısı açılır.Odanın kapısı açılınca, ağanın istekleri tepelendiğinden,ağa hizmetçilerin ikisini de idam etmek ister.İkinci hizmetçi hatasını anlar ve bağışlanmasını ister.Ağa da bunu bağışlar fakat orada kalmasını istemez,başka bir çiftliğine gönderir.O hizmetçi orada yine o,ağaya hizmet eder ve onun çiftliğinde çalışır.Fakat birinci hizmetçi ise gururuna yediremez,müebbet sürgün cezasına çarptırılır.İkinci hizmetçinin gelmesiyle müebbet sürgün cezasına çarptırılan birinci hizmetçi,bu defa ikinci hizmetçiyi gözüne düşman edinir.Onun akrabalarını,çocuklarını ve tüm neslini sürgün cezasına çarptırmak için her türlü yolu dener.Çünkü, ona kin duymaktadır.Kin duyduğu herkeste onun düşmanıdır.Düşmanlarına dost gibi görünecek ki,onları kandırabilsin yoksa ona aldanmazlar...
İşte, insan ile şeytan arasındaki mücadele de böyledir. Şeytan istiyor ki, düşmanından pek çok kişi, lanet tokunu kendisi gibi kafasına taksın. Bunun için de denemediği hiçbir yol bırakmıyor. İnsanı Allah'a dönmekten alıkoyan her şey, insanın kötülüğü için hazırlanmış entrikalardan başka bir şey değildir.
Allah'u Zülcelâl İster ki, onun kulu en zayıf anında tüm zaaflarına yenildiği anda sadece kendisine dönsün ve başka bir çıkış yolunun olmadığını kalbine kaydetsin. Çünkü son dönüş Onadır.Nerden giderseniz gidiniz O'na döneceksiniz başka bir kurtuluş ümidi yoktur.İşte bu anda şeytanın tuzakları insanın önüne peş peşe dizilir.İnsan birini atlasa bir diğeri,diğerini atlasa bir başkası.Böyle olmaz,böyle Müslümanlık olmaz,ya böyle yapacaksın,yahutta yapmayacaksın,sen o kadar kendini zorluyorsun bir türlü olmuyor,en iyisi hiçbir şey yapmamandır şeklinde, insana vesvese verir.İnsan da zanneder ki bu kendisinin hayrınadır.Halbuki bu durum insan için yok oluştur.Bu anda insana düşen sorumluluk şudur,düşmandan kurtulmak istiyorsa:Böyle sorular aklına gelerek kafasını karıştırmaya başladığı zaman,ben yapıyorum yapıyorum bir türlü olmuyor,o halde yapmayayım şeklinde bir sonuç değil de,bundan böyle İnşa Allah daha iyisini yaparım ruh haliyle ayağa kalkmaktır.Bu şekilde ayağa kalktığı zaman şeytanın tuzaklarının altını üstüne çevirir ve azimle yolda yürümekten asla tereddüt etmez.Çünkü o bilir ki,hangi yoldan giderse gitsin,Allah'a gitmektedir.Onun için rabbine dua etmekten,kalbini bir an olsun geri bırakmaz...
"Ey Rabbimiz, unuttuk veya yanıldıysak bizi mesul tutma. Ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceğini taşıtma. Af et bizi, bağışla bizi. Acı bize. Sen mevlamızsun bizim, kâfirler güruhuna karşı yardım et bize."(Bakara Suresi:286)
24.05.1992
Elazığ
Erol Kekeç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder