20 Mart 2009 Cuma

BORÇLANMANIN BONUSU GÜVENİLMEYEN ADAM!

Ah ah! bir dürüst olsaydık ne olurdu,şu dürüstlüğü bir türlü beceremedik,bu kadar dürüst olanlar var etrafımızda bir nebze insan bunlardan örnek almaz mı vah bizim bu eşek kafamız ne zaman öğreneceğiz bunu.Kimselere çaktırmadan yaşayalım dedik ama olmadı işte birileri nerden öğrendi ise dürüst olmadığımızı hatta dürüstlüğümüzden şüphe bile edebileceğini alenen herkese yaydı;biz ne yaparız artık dürüst olmadığımızı bilmeyen kalmadı.Ya şu feleğin çemberinden geçmediğimiz delik kalmadı,dürüst olmadığımızı gizlemek için,ne kadar da çaba sarfetsek, işte bir yerden göze batıyoruz.Bu bankacılar yok mu bunlar,onlara sır verilir mi ya bizi kandırdılar,elimize bir karton parçası verdiler,bizde ne olur ne olmaz belki içinde bir şeyler var dedik,bakkala gösterdik sihirli bir cin gibi onu gören hemen ekmeğimizi şekerimizi verdi,biz de ohbe diyerek sevinç ve neşe içinde onurla çocuklarımıza bir şeyler götürmenin vakarıyla başı dik eve girdik, onlara olanları söylemedik.Televizyonu çocuğum açtığında hı sen varya bizi kandırıyorsun değil mi baba.....hani dürüstçe çalışarak bunları kazanıp bize getirdiğini ilerde de çok paran olunca bana çikolata da alacağını söylemedin mi;ama baksana başvekil amca sizin kötü adamlar olduğunuzu hatta dürüstlüğünüzden bile şüphe ettiğini,haşin duvarda asılı olan isimlerinizi ordan sileceğini ve sizi kara listeye alacağını ve hiç kimsenin sizinle ilişki kurmamasını önereceğini ve böylece dirhem dirhem can vermenizi isteyeceğini söylüyor buna ne diyorsun dediğinde,ne sahtekar bir adam olduğumu anladım(!)
Evet,dünya bu bazen sahtekarlığımızı başkalarından öğrenebiliyoruz,dürüst adamlar olmasa bizim bu güvenilir olmayan yanlarımızı kim anlatacak;tabi ki onlara da ihtiyaç var.Size küçük bir hayat hikayesini anlatayım da şu dürüst adamları tanıyın, bizim ne kadar sahtekar olduğumuzu ve güvenilir olmadığımızı anlayın.1840 lı yıllara doğru Toros Dağlarının eteklerinden Kozan ve Kadirli yöresinden Adanaya inen bir çingene kabilesi ile üç kişilik eşkıya arasında geçen bir olaydır bu.Çingeneler kışın yaşayabilmek için,yaz boyunca şehir şehir ;köy köy gezerek dileniyorlar,güz mevsimi de gelince sıcak bölge olan Adana yöresine inip orada yaşıyorlar.Toros Dağlarından aşağıya inerken önlerine üç kişilik bu eşkıya grubu çıkıyor ve onlara diyor ki,üzeriniz de ne varsa hepsini boşaltın yoksa sizi vuracağız.Ellerinde sadece bir dolma tüfek var,o çingenelar üşüşse hepsini boğacaklar,100 kişi civarında olan bu çingene grbunu üç kişi ellerindeki dolma tüfekle teslim alır ve ellerinde ne varsa hepsinin de sahibi olur.Bundan sonra çingenelerin yalvarma ve yakarma dönemi başlar,ne olur bize yardımcı olun o paralarımız bizim bir yılki erzağımızdı,bunu bize yapmayın diye bir ağıt tuttururlar.O eşkıya grubu da aldıkları paralardan 5 lirasını üzerlerine fırlatır.Çingeneler koro halinde size eşkıya diyenlerin Allah cezasını versin, sizler ne dürüst ve yardım sever insanlarsınız gittiğimiz her yerde sizlerin bu iyiliklerini anlatacağız diyerek orayı terkederler.İşte çingene grubu bu durumlarını kimseye söylememek için tefecilerin kucağına düşer,tefeciler de size biz yardımcı oluruz derler,ellerine bir kart verir,bu kartı bozdurun bozdurun harcayın vakti gelince ödersiniz diye anlaşma yaparlar.Ne yazık ki çingenelerin dilendikleri paralar yolda eşkıya grubu tarafından alındığı için ceplerinde bir şey kalmaz ve geçim sağlamakta zorlanırlar.
İşte bizler de bu çingenelrin durumuna düştük elimizde avucumuzda olanı verdik veriştirdik aman dükkanımız kapanmasın diyerek kazanamadığımız paraların yerini borçla doldurarak efendilerimizi memnun etmeye çalıştık.Öyle bir duruma geldik ki artık kimse borç vermez oldu ,bankaların kucağına düştük,elimize bir sihirli kart verdi bizde sorunlarımızı çözer dedik,ondan harcadık ve yeniden evimize ekmek getirmeye başladık,ama vakti gelince onu ödeyecek paramız kalmadı, bizim devlet babamız elimizde avucumuzda ne varsa hepsini almak için bizi cendereye almış yıllar önce koyduğu bir geçici vergi diye ismlendirdiği vergi ile de kalıcı vergiler koyarak,bizi her mevsimde soyup soğana çevirip gidiyor, ondan sonra paşa paşa etrafta bir mütref sofra açıyor yiyin beyler yiyin bu sofra sizin diyor, bize de dönüyor,ne biçim adamsınız insan fuzuli harcamalar yaparsa tabi ki bu duruma düşer sizin dürüstlüğünüze inanmıyorum diye yüzümüze haykırıyor.Bende birden merak ediyorum yahu bu başvekil bizim dürüst olmadığımızı nerden bildi diye,sonra birden aklıma geliyor tabi ki bilecek ben bu adamın bize başvekil olması için, özellikle onu seçmek için gidip muhtarlıkta seçmen kütüğüne yazılıp bizim kendisini seçtiğimizi bilmiş.Yoksa nerden anlayacak.Bizler dürüst olsa idik böyle insanları başvekilliğe çıkarmak için gecemizi gündüzümüzü birbirine katıp bu kadar çalışırmıydık?Olacak o kadar bunların mutlaka bir karşılığı olmalı, başvekil herhalde bize olan borcunu ödüyor ....
Yıl:19.03.2009
Saat:22.00-22.40
Yer:Çengelköy/İst
(E:Kekeç)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder