Allah'ım rahmetinin kuşatıcılığını hatırlatarak çıkıyorum buradan, devirmez bizleri sel suları aniden, önümüzde düşman arkaımızda deniz gemileri çoktan yaktık. Dönüşü yoktur bu yolun, ya oluruz ya ölürüz diye diye gözlerimizi diktik semanın sonsuz ufuklarına...
Bir akşamdı ay doğmadan vakit kış, ayazlı anlı bir kayanın başında yapayalnız kalan sadece ben, beklerdim oysa hiç aralıksız sevdaların saçacağı karanfil goncalarından bir günü!
Paylaşmak için hayatı attık adımlarımızı, çırpınmasın kimseler biz kararımızı verdikdönmeyiz geri, koşun canlar! Adımlamak başlamaktır, başlamak yürümektir. Yürümek koşmaktır, koşmak kavuşmaktır. Kavuşmak katmaktır, katmak katılmaktır. Katılmaka sarılmaktır. Sarılmak olmaktır. Olmak paylaşmaktır, paylaşmak açmaktır. Açmak anlamaktır, anlamak kavramaktır. Kavramak okumaktır, okumak varolmaktır. Varolmak donanmaktır, donanmak kuşanmaktır. Kuşanmak hazırlanmaktır, hazırlanmak umutlanmaktır. Umutlanmak beklemektir. Beklemek kalkışa hazırlanan aslan gibi diz çökerek uzanmaktır. Uzanmak ufku yakınlaştırmaktır. Ufku yakınlaştırmak, kadim olan bir geleneğin canlı tanıkları olunabileceğinin zamanının geldiğini haykıran adayların kalkışı demektir.
Katmayacaksanız, katılmayacaksanaız, sevmeyecekseniz, yüklenmeyecekseniz, statikleşecekseniz, yarınları arzulamayacaksanız, paylaşmayacaksanız, okumayacaksanız, anlamayacaksanız, kavramayacaksanız açmayacaksanız, açılmayacaksanız, katlanmayacaksanız kavuşmayacaksınız demektir...
Haydi, canlar tanış olalım!
Tanışmak, birlikte başlamak, birlikte duymak, birlikte hissetmek birlikte sevmek, birlikte gülmek, birlikte ağlamak, birlikte solumak, birlikte beklemek, birlikte katlanmak, acılara ızdıraplara, aç kalmalara, susuzluklara, yorulmuşlukara, fitnenin azgınlığına canavarların saldırılarına yardımın gecikmesine, isteklerin hızlılığına, zenginlik tutkusuve fakirlik korkusuna kınayanların çoğalmasına karamsarlıkların üstüne üstüne gitmeye, evet tüm bunlara birlikte dayanmak, yarınları birlikte özlemek, evrenle tabiatla iç içe olmak, şafağı akşamdan gözlemek, hayatın güzünde baharı düşlemek baharın tomurcuklarını yaza taşımak...
Katmıyor, katılmıyorsanız, özlemiyor özlenmiyorsanız, anlamıyor, anlaşılmıyorsanız, taşımıyor taşınmıyorsanız, güze direnerek, kışa savrulmayarak bahara taşımıyorsanız tomurcuklarınızı, tanışmıyorsanız tanışmıyorsunuz demektir.
Tanışmak başlamak demektir, başlamak için tanış olmak gerekir. Gülleri solmadan zemherinin soğuğuna katlananlar, tanışmayı başlatanlardır. Tanışanlar hayata hazırlananlardır. Hayata hazırlananlar donananlardır. Donananlar karşılıklı, hakların korunması için birbirlerini anlayanlardır. Birbirlerini anlayanları mesajlar yukardan aşağıya koşar adımlarla yakalar.
Kadim olan bir geleneğe tanık olmayı birbirinizden esirgemeden yakin(ölüm)size gelinceye kadar, kınayıcıların kınamasından korkmadan ve aldırmadan sürdürmeye kararlısınız değil mi? Böyle bir gerçeği anlayarak yola koyulan iki insanın hayat gerçeğinin dışa yansıyan kısmıdır evlilik. Evet, evlilik: İnsani değerlerin en güzel ortaya çıktığı, erdemli yaşamın filizlerinin tohumun saçıldığı, Güneş ışınlarının anlam kazandığı, yeryüzünün ifsat sellerinin önüne bentlerin kurulduğu, bir ekrandır. Yeryüzü ve gökyüzü terazisini dengelemek, insanları sükûnete erdirmek amacıyla atılanbir adımdır evlilik...
İstekelri islami değerlerle süslenmemiş insanların ortaya koyacakları anlaşılmaz geleceklerin adını bilemeyiz ne olur diye. Ama tek bildiğimiz bir gerçek var ki, o da yolllara mayınların döşenmiş olmasıdır. Mayınlı yollarda yürüyerek, atmosfer boşluğunda dağılıp yok olmak istemiyorsanız, donanımlara sahip bir yolda yürümek zorundasınız.
İnsanlık tarihini derecelendirme levhasına gönderdiğimizde, bu tarih birçok kozmopolit yaşamları sırtına sararak geldiğini bizlere anlatır. Toplumların bu mozaik hali, davranışların istekler doğrultusunda oluşmasıyla ilişkilidir. İslami bir yaşamı kuşanacak çiftler, Allah’ın istediği bir hayatı değilde, bu kozmopolit hayatları islami hayatmış gibi benimserlerse, şunu bilsinler ki yıkım üzerine bir hayat deruhte etmeye çalışıyorlar. Bu hayatların geleceğini varın siz düşünün.
İslam teslim olmaktır. Köleliğe hayır, anlamaya evet, özgürlüğe çağrı, felaha çığır, isteklere set çekmektir."Sizden herhengi biriniz isteklerini benim getirdiğime tabi kılmazsa müslüman olamaz."Hakikatıyla Allah Resulü, insanlğın hayat programını çizmektedir. Hayat, isteklerin iradenin kontrolüne verilmesiyle islam olur. İradenin atıl, kalbin hissetmediği, isteklerle iradenin aynı paralelde olması demek, kalbin kararmayla yüzyüze olduğu zamandır ki, burada insanın hayatı, Allah’ın değerlerinin ve hududunun dışındaki beşeri isteklerle iç içe olduğundan, insanın bir sömürü odağı olduğu anlaşılmış olur.
Sömürülenler ne zaman sömürüldüklerinianladılar ki,kanı emilenler uyanık olsalardı,vampirler yaşayabilirlermiydi.Smürgecilik sömürgecinin ip atlamasıyla başladı.Sömürgeci koloniyalizmi oluşturmadan önce,elinde inciliyle sömürgelerine girdi.İnsanların gözlerini bağladı,ellerine birer incil verdi.İnsanlar da gözleri kapalı kutsal kitap diyerek,incile sarıldılar.Gözlerini açtıklarında topraklarının sahibi artık sömürgecilerdi,ama onların da incilleri vardı ya(!)
İşte insanlığın sömürülmesi bu tür canbazlıklarla tarih sahnesine her zaman konulmakta. Sömürgeciler toprakları sömürerek böylece kendilerine direk düşmen edinme yönteminden vazgeçtiler. Neyi sömüreceklerini çok iyi biliyorlar. Çünkü o şeyi sömürdükleri zaman, topraklar zaten onların olcaktı. Bunu da başarmayı becerdiler. İnsanlığın zihninde değişim meydana getirdiler, mantıkları akılları, kalşpleri köleleştirdiler. Kalbleri sömürülen toplumların neleri kalır ki sömürülmeyen. Ne yazık ki, böyle bir sömürünün sağılan inekleri olarak yaşarken, hala özgürlükten dem vuruyoruz. Özgürlük, kalblerin iradenin kontrolüne verilmesinden başka bir şey midir ki?
Emperyalizmin hayat anlayışı, onun pratiğini oluştururken, zavallı insanlar sömürgecinin ortaya koyduğu hayat felsefesiyle 60–70 yıllık bir gerçeği düşlerken hala müslümanlıklarını da koruduklarını sanır dururlar. Nedense islam sihirli bir güç gibi insana bir duhul ederse bir daha hiç gitmez, nae yaparsan yap önemli değil(!)...
İslamın temel felsefesi, Kur’an’ı kerimin belirttiği şu ayette ifade edilmektedir."Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Emrolunduğun gibi olmak zorundasın, emrolunduğumuz hakikat:"Asra andolsun ki, insan hüsrandadır; ancak iman eden salih amel işleyen, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye eden bunun dışındadır."Ve yine başka bir ayette, Allah’u Azimüşşan şöyle buyurmaktadır:"İman eden salih amel işleyen ve ben müslümanlardanım dedikten sonra, Allah’a çağıran kimseden başka daha güzel sözlü kim vardır."Böyle bir hayatın sonunda varılacak hakikatleri allah'u teala çeşitli ayetlerde belirtiyor. Bu hakikatlerden de bahsettikten sonra, Kur’an’ı kerimin bizlere buyruğu şudur:"Çalışanlar bunun için çalişsın."
Bu ayetlerde insanlar bir gerçeğe çağrılmaktadır. Bu gerçek islami hayatın gayesi ve hedefidir. Ama insanlık öyle bir hale geldi k,bunları anlamaktan acizdir. Gaflet onları hep meşgul ediyor, hatta öyle bir uçurumun kenarına gelindi ki, hayatın temel gayesi kapitalizmin ve materyalizmin anlayışına büründü. İslami sınırların dışına taşıldı beşeri mantıklar ve anlayışlar üretildi.
Beşeri ideoljilerin hayat felsefesi ise şu anlayışı barındırır, yemek için yaşamak, ondan dolayı maksimim lezzete ve minimum eziyete değer veririler ve onun için çalışırlar. Çok çok üreteceksin çok çokm tüketeceksin, bu döngü hayat boyu devam edecek, iyi yaşamak için çok araç üretmek zorundasın, çok araçlar için mücadele edince, amaç diye bir şey olamayak ya da amaç kazanmaya ayarlanmış olacak. Yani allah'u tealanın çalışanlar bunu için çalışsın ayetine karşılık bu heriflerde diyorlarki, çalışanlar bunun için çalıssın, yani hayat budur, ölürüz ve yaşarız ancak bizi zaman yok eder, safsatalarıyla beyinleri kalbleri istila ettiler...
Günümüzde anlayışlar öyle yozlaştırıldı ve köleleştirildi ki,bunu anlamak basiret sahibi olmayı şart koşar.Basiret sahibi olmakta öyle kolay değil,maddenin görünen tarafından başka yanını göremeyen zavallılar basiretlilikten ne anlayacaklar.İnsana bakışın yeryüzü değerleriyle ölçüldüğü bir ortamda,anlayışların hala islami olduğunu savunmak,doğrusu böyle bir din herhalde yeni gelmiş(!)...Allah Resulü böyle bir din bizlere bırakmadı.Onun bizlere bıraktığı islamda Şöyle bir anlayış var:"Dünya evi olmayanın evidir."Başka bir hadiste:Dünyanın misali sizden herhangi birinin,denize parmağını daldırması ve parmağında çıkaracağı su kadar bir şeydir."Allah Resulü böyle buyururken,ruhbanımsı inzivai bir hayata insanları yönlendirmiyor.İslamın temelinde hareketlilik ilkesi vardır.Hareketlilik hareketsizliği yener.Hareketli olmayı islam şart kılar,hatta tarihi yazanlar hep savaşlarda galip gelenlerdir.Böyle bir anlayışa sahip olan islam,dünyanın Mü'minlerin gözlerindeki ve kalblerindeki yerini ortaya koyuyor.İslam dünyayı hedef olrak göstermez.İslamda dünya hayatı biz buna ekonomi diyelim,ekonomi bir hedef değil sadece yaşamın devamı için gerekli olan araçlardandır.Hedefi bir yana bırakıp araçlara sahip olma durumuna göre insanlığı değerlendirmeyi,islam kesinlikle öngörmez.Böyle bir ölçü insanların kuruntuları ve kurguları sonunda ancak oluşur.
İslamın hayat felsefesi, yaşamak için yemeyi ve kazanmayı öngörür. Ama bu gün bu mantıklar değiştirilmiş, onun yerine kazanmak için yaşamak kurallarıoyla hayatlar yönlendiriliyor. İşte böylesi bir dünyada çiftlerin(kadın ve erkek)ileri sürecekleri hayat ilkeleri bu şartlara bağlı kalarak oluşturuluyorsa, kurulacak kaleler içten kuşatılmış demektir. Şunu hiç akıldan çıkarmamak gerektiğine inanıyorum. Kaleler onu içten kuşatanlara aittir. İnsanlar, sömürgecilerin mantıkları ve anlayışlarıyla bir hayat biçimi ortaya koyup adına da islam diyorlarsa, bunun adı islam olmaz. Protestanlaştırılmış bir din olur ki, bunun adı yaşadığımız gibi inanmaktan başka bir şey değildir.
İslamın karargâhı olmaya aday bevlilikler, yukarda kısaca değindiğimiz, seküler anlayışın etkilerinden kurtularak varlıklarını ortaya koymak zoeundadırlar. Sekülarist bir anlayışın doğuracağı sonuçlarişin başında bellidir. Ama bunları görmeye çalışmayanlar, emperyalistlerin dilleri ile konuşmayı marifet, hayatlarına özentiyi de şeref olarak bilmeye mahkûm olacaklardır. Bu mahkûmiyet onları k.Kerimin şu gerçeğiyle yüzyüze getirir."De ki, Allah’ın lanetine uğrayanları size haber vereyim mi, onlar tüm amalleri boşa gittiği halde, hala kendilerini salih bir yolda sananlardır."Evet, emperyalistlerin ceplerine akıllarını ve kalplerini bırakan insanların hali değil mi, Allah’ın lanetine uğramak...
İslam, insanların ölçülmesi için tek kıstas koyuyor o da takvadır. Allah katında sizin en üstününüz, takva ile ona en yakın olanınızdır. Allah katında tek ölçü bu olduğu halde, kendilerini müslüman adlandıran bu insanların acaba ölçütü bu mudur?
İslami bir hayat kurmak isteyen insanlar, evlilik yaparken (eşeler karşılıklı) birbirlerinde nasıl özellikler aramaktadırlar. Hayatların Allah korkusu ve sevgisi üzerine oturması çok gerilerde kalıyor. Bireylerin statüleri, aileleri, malları ve güzellikleri öncülerdir. Kıyasın sonunda hayat islam olarak çıkarsa, piyangodan çıkmış gibi, bunu da artık ganimet bilmeli(!)Öyle olamasa da kendimizi zorladığımız zaman öyle bir şey çıkarabiliyoruz; çıkarabiliyorsak ne mutlu bizlere diyerek yaşayıp gitmiyormuz... İşte bu tür hayatların ne kadar islami olduğunu sorgulamaya gerek var mı?
Ey doslar fazla uzatmadan, apaydınlık bir yolda buluşmak ve sadece Allah’a kul olmak dileğiyle gelecek günlere merhaba diyorum…
Yıl:1992
(E.KEKEÇ)ELAZIĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder