Bu Blogda Ara

10 Şubat 2025 Pazartesi

Siyasette Rezaletler



Yolsuzluk, İhanet ve İkiyüzlülük Üzerine Bir İnceleme

Siyaset, toplumları yönetme sanatı olarak tanımlanır. Ancak ne yazık ki, birçok ülkede bu sanat; yolsuzluk, ihanet ve ikiyüzlülükle kirlenmiştir. Son yıllarda, özellikle Türkiye'de, kamu kaynaklarının kişisel çıkarlar için kullanıldığına dair iddialar gündeme gelmiştir. Abdurrahman Dilipak'ın eleştirileri ve ortaya koyduğu iddialar da bu gerçeğin sadece küçük bir parçasıdır. Ancak, mesele sadece belirli bir grup ya da partiyle sınırlı değildir. Bu yazıda, siyasetteki rezaletleri derinlemesine ele alacak, örnekler ve analizler eşliğinde sistemin nasıl çürüdüğünü göstereceğiz.

1. Yolsuzluk-Kamu Malının Talanı

Siyasi arenada yolsuzluk, en yaygın ve en zarar verici suçlardan biridir. Kamu kaynaklarının bireysel menfaatler doğrultusunda harcanması, sadece ekonomik bir sorun yaratmakla kalmaz, toplumsal adaleti ve güveni de sarsar. Özellikle Türkiye'de, yolsuzluk vakalarının birçok kez gündeme geldiğini görüyoruz:

  • İhaleye fesat karıştırma: Devlet ihalelerinin belirli kişi ya da gruplara verilmesi, kamu kaynaklarının belirli zümrelerce sömürülmesine yol açar.

  • Rüşvet ve kayırmacılık: Devlet görevlilerinin iş insanlarından rüşvet alarak kamusal hizmetleri çıkar gruplarına göre yönlendirmesi en büyük sorunlardan biridir.

  • Varlık fonları ve özelleştirmeler: Devlete ait varlıkların ucuza yandaş şirketlere devredilmesi, halkın malının gasp edilmesidir.

Son yıllarda, birçok kamu kurumunda skandallar patlak vermiş ve devlet ihalelerinin yandaş şirketlere nasıl peşkeş çekildiği defalarca ortaya çıkmıştır. Ancak bu olayların sorumluları genellikle hesap vermemiş, hatta ödüllendirilmiştir.

2. Metres Skandalları ve Ahlaki Çöküş

Siyasetçilerin sadece ekonomik değil, ahlaki açıdan da çöküşe uğradığına dair birçok örnek vardır. Siyasi gücü ellerinde bulunduran bazı şahısların, metreslerine kamu kaynaklarından lüks harcamalar yaptıkları, otellerde, rezidanslarda kamu parasıyla lüks içinde yaşadıkları sıkça gündeme gelmiştir.

Bunun en büyük sorunlarından biri de bu skandalların toplumun gözleri önünde yaşanmasına rağmen, herhangi bir yaptırıma uğramamalarıdır. Ahlak kavramını dilinden düşürmeyen birçok siyasetçi, kendi özel hayatlarında tam tersini yaparak ikiyüzlülüklerini ortaya koymaktadır.

3. Kamu Kaynaklarının Usulsüz Kullanımı

Devlet yönetiminde olması gereken temel ilkelerden biri, kamu kaynaklarının halkın refahı için kullanılmasıdır. Ancak Türkiye gibi ülkelerde bu kaynaklar genellikle kişisel ya da grup menfaatleri doğrultusunda harcanmaktadır. Bunlara örnek olarak:

  • Hazine garantili projeler: Köprüler, yollar, havalimanları gibi büyük altyapı projelerinin, belirli şirketlere büyük garantilerle verilmesi, devletin kasasını boşaltırken belirli şirketlerin kasalarını doldurmuştur.

  • Siyasi yakınlara verilen devlet kadroları: Liyakat yerine sadakatin esas alınması, devlet kurumlarının çökmesine ve işleyişin aksamasına neden olmaktadır.

  • Belediyeler ve vakıflar: Belediyelerin ya da devlet kurumlarının, belirli cemaat veya vakıflara büyük bütçeler ayırarak kamu kaynaklarını aktarması da yaygın bir yolsuzluk biçimidir.

4. İhanet ve İkiyüzlülük

Siyasi figürlerin halka verdikleri sözleri tutmamaları, hatta tam tersini yapmaları artık alışılagelmiş bir durum haline gelmiştir. Bir zamanlar savundukları değerleri, çıkarları doğrultusunda terk eden, ideolojik olarak sağcı ya da solcu gibi görünüp, aslında tamamen pragmatist bir tutum sergileyen siyasetçiler, halkın güvenini sarsmaktadır.

  • Dindar görünüp dinin değerlerini çiğneyenler

  • Milliyetçi geçinip ülke kaynaklarını yabancı sermayeye peşkeş çekenler

  • Halka dürüstlük vadederek en büyük yolsuzlukları yapanlar

Bu tarz politikacılar, kısa vadede kazanım elde etseler de, uzun vadede toplumun tüm ahlaki ve etik değerlerini çökertmektedir.

5. Çözüm Ne Olmalı?

Bu kadar büyük bir çürümenin yaşandığı bir ortamda çözüm bulmak kolay değildir. Ancak yapılması gereken bazı temel reformlar şunlar olabilir:

  • Şeffaflık ve hesap verilebilirlik: Devlet kurumları, harcamalarını şeffaf bir şekilde halka sunmalı, bağımsız denetimler sıklaştırılmalıdır.

  • Bağımsız yargı: Yolsuzluk ve siyasi skandallarla ilgili soruşturmalar, siyasi baskılardan arındırılmış bağımsız mahkemeler tarafından yürütülmelidir.

  • Medya özgürlüğü: Skandalları ortaya çıkaran gazetecilere baskı yapmak yerine, onların çalışmalarına destek olunmalıdır.

  • Halkın bilinçlenmesi: Toplumun, manipülasyonlardan uzak durarak gerçekleri sorgulayan bireyler haline gelmesi sağlanmalıdır.

Siyaset, toplumun geleceğini belirleyen en önemli mekanizmalardan biridir. Ancak, Türkiye'de olduğu gibi, siyaset yolsuzluk, ihanet ve ahlaksızlıkla iç içe geçtiğinde, toplumun tamamı bundan zarar görür. Bugün yaşanan skandallar sadece birkaç kişinin hatası değil, sistemin çöküşünün bir göstergesidir. Eğer halk, bu çürümenin farkına varmaz ve hesap sormazsa, gelecekte daha büyük skandallarla karşılaşmak kaçınılmaz olacaktır.

Bu yüzden siyasette temiz eller hareketi gibi radikal bir değişime ihtiyaç duyulmaktadır. Halkın bu tür rezaletlere göz yummaması, bilinçli bir şekilde siyasetçileri sorgulaması ve ahlaki değerlere sahip çıkması gerekmektedir. Ancak bu şekilde, siyaset gerçek anlamda halkın menfaatine hizmet eden bir mekanizma haline gelebilir.

Bahadır Hataylı/10.02.2025/Namazgah/İST

Bu Ülkeye Gelmeyecekse Adalet Kopsun Kıyamet



Adalet... Kağıt üstünde kalan, nutuklarda yankılanan, meydanlarda alkışlanan ama hayatın içinde yitip giden bir kelime. Kulağa ne kadar güçlü geliyor değil mi? Ama ne zaman gerçekten hissedildi bu ülkede? Hangi sokakta, hangi mahkemede, hangi kurumda, hangi ekmek kuyruğunda, hangi ihalede, hangi sınavda adalet vardı?

Bugün bu ülkenin sokaklarında yürüyen her insanın yüzüne dikkatlice bakın. Kimsenin vicdanı rahat değil. Çünkü herkes bir noktada adaletsizliğin keskin bıçağıyla yaralandı. Kimisi işinde hakkını alamadı, kimisi sınavda emeğinin çalındığını gördü, kimisi yargı karşısında güçlülerin kayrıldığını izledi, kimisi sadece fikrini söylediği için baskıya uğradı. Ve en acısı, kimisi adaletin sadece parası olanlara, arkası güçlü olanlara, tanıdığı olanlara çalıştığını gördü.

Bu ülkede adalet artık bir ticaret metaıdır. Parası olanlar için satın alınabilir, olmayanlar için ulaşılmazdır. Yoksul bir genç, marketten ekmek çalsa manşetlere çıkar, ama milyonları çalanlar ihale peşinde koşmaya devam eder. Hangi patron, hangi siyasetçi, hangi kodaman hesap verdi? Kim hırsızlıktan, yolsuzluktan, halkın hakkını yemekten gerçekten yargılandı ve ceza aldı?

Bu ülkede fakirin suçu büyütülür, zenginin suçu örtülür. Garibanın çocukları hapishaneleri doldurur, parası olanın çocukları yurt dışındaki en iyi okullarda okur.

Sınavlarda Çalınan Hayatlar

Bir öğrenci yıllarca çalışır, emek verir, gece gündüz ders çalışır ama sınav soruları birilerine önceden verilir. Milyonlarca gencin umutları bir gecede çöpe atılır. Sonra ne olur? “Soruşturuyoruz” derler, birkaç göstermelik açıklama yapılır ve her şey unutulur. O çocuk ne yapar peki? Belki ailesine yük olmamak için bir fabrikada asgari ücrete çalışmaya başlar, belki yurt dışına kaçmanın yollarını arar, belki de umutsuzluk içinde hayata küser.

Ama çalanlar, torpille yerleşenler, hakkı olmayanı alanlar yollarına devam eder. Üstelik bir de bu düzenin “adalet” olduğunu savunurlar. İşte bu yüzden adaletin olmadığı yerde kıyametin kopmasını istemek haktır!

Mahkemelerde Kimin Adaleti?

Adalet saraylarına gittiğinizde, tabelalarda büyük harflerle yazılmış “ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR” sözünü görürsünüz. Ama içeride işler öyle yürümez. Parası olanın davası hızlı görülür, avukat tutacak gücü olmayan yıllarca bekler. Adaletin kılıcı zayıfın üstüne iner, güçlünün üstüne kalkmaz.

Bir hırsız, çocuğuna ekmek götürmek için bir şey çaldığında “suçlu” ilan edilir. Ama bir müteahhit, halkın vergileriyle yapılması gereken yolları eksik yapıp milyonları cebine indirir, sonra hiçbir şey olmamış gibi yeni ihalelere girer. Bunun adı “iş dünyasının gerçekleri” olur.

Bir genç, sosyal medyada bir eleştiri yaptığında gözaltına alınır, hapse atılır. Ama ülkeyi yönetenlere hakaret eden değil, halkın malını çalanlar serbestçe gezer. Bir insan fikrini söyledi diye yargılanır ama kamu malını çalanlar ödüllendirilir.

Kamu İhaleleri-Adaletin Yok Olduğu Yer

Bu ülkede bir iş yapmak istiyorsanız, liyakatinizden çok kimleri tanıdığınız önemlidir. Devletin kaynakları, halkın vergileri birkaç ailenin, birkaç şirketin cebine akar. Açılan her büyük ihaleyi aynı şirketler alır, aynı müteahhitler zenginleşir.

Bir devlet çalışanı maaşıyla kıt kanaat geçinirken, bir “ihale baronu” kısa sürede servetini katlar. Kime gideceği önceden belli olan ihaleler, göstermelik rekabetle sunulur. Küçük esnaf devletten bir iş alamaz, çünkü “güçlü” olanların arasında yeri yoktur. Peki, bu mu adalet?

Torpilin Gölgesinde Gelecek Yok

Bir genç, okulu dereceyle bitirse bile işe giremez. Neden mi? Çünkü babasının bir tanıdığı yoktur, çünkü siyaseten birilerinin adamı değildir. Ama daha okulu bitirmemiş bir başkasının, sırf ailesi bağlantılı olduğu için en iyi yerlere getirildiğini görür.

Bu adaletsizlik sadece bireysel değil, toplumsaldır. Torpilin olduğu yerde liyakat olmaz, liyakatin olmadığı yerde gelişim olmaz. Adaletin olmadığı toplumlarda, çalışkan olanlar değil, güçlü bağlantıları olanlar kazanır. Sonra bir bakarsınız, ülke yerinde sayıyor, beyin göçü hızlanıyor, eğitimli insanlar kaçacak yer arıyor. İşte bu yüzden “adalet gelmeyecekse kıyamet kopsun” demek, bu çürümüş düzenin ifşasıdır!

Kıyamet Kopmazsa Çürüme Devam Eder

Adaletin olmadığı bir ülkede insanlar önce sessizleşir, sonra umutsuzlaşır, en sonunda da yok olur. Gençler geleceklerini başka ülkelerde aramaya başlar, insanlar haksızlığı kabullenir hale gelir. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışı toplumun damarlarına işler. Ama unutmayın, o yılan eninde sonunda herkesi sokar.

Peki, ne yapmalı? Önce adaletin kimin için işlediğini sorgulamalıyız. Kendimiz adaletli olmalıyız, haksızlık karşısında susmamalıyız. “Bana ne” dememeliyiz. Çünkü bir gün bu adaletsizlik bize de dokunacak.

Adaletin olmadığı bir ülke, bir hapishaneden farksızdır. İnsanlar dört duvar arasında değil belki, ama korku, yoksulluk, haksızlık ve torpil çemberinde sıkışmış halde yaşar. Eğer bu düzen değişmeyecekse, bu haksızlıklar sürecekse, bu sistem devam edecekse, o zaman gerçekten “Bu ülkeye adalet gelmeyecekse, kopsun kıyamet!”

Erol Kekeç/08.02.2025/Sancaktepe/İST

8 Şubat 2025 Cumartesi

Şeytanın Vaadi ve ABD’nin Küresel Tuzakları


Bir adam rüyasında şeytanla karşılaşır. Şeytan ona, tarlanın ortasında gömülü bir küp altın olduğunu ve eğer bu altını alırsa zengin olacağını söyler. Ancak bir şartı vardır: Altını ancak gündüz gelip almalıdır. Adam, tarlanın sürülmüş olduğunu ve bu yüzden altını bulmakta zorlanacağını dile getirince, şeytan kurnazca bir çözüm sunar: "Sen gece tarlanın ortasına büyük abdestini yap, sabah gelip kazarsan altını kolayca bulursun." Adam bu öneriyi makul bulur ve şeytanın dediğini yapar. Ancak sabah olup uyandığında bir bakar ki yatağı pislik içinde heyecanla  bulduğu şey sadece kendi pisliğidir. Şeytanın vaadi onu zengin etmemiş, tam aksine kendi pisliğine batmasına sebep olmuştur.

Bu hikâye, ABD’nin dünya genelinde uyguladığı politikalarla birebir örtüşmektedir. ABD, küresel politikada şeytanın taktiklerini kullanarak birçok ülkeye cazip vaatlerde bulunmuş, ancak sonuçta bu ülkeleri kendi pisliğine batırmıştır. Demokrasi, insan hakları, ekonomik kalkınma ve güvenlik gibi parlak sözlerle sunduğu projeler, sonunda bu ülkeleri kaosa, yıkıma ve bağımlılığa sürüklemiştir.

ABD’nin Küresel Politikalarındaki Şeytani Oyunlar

ABD’nin dünya çapındaki stratejilerini incelediğimizde, şeytanın fıkradaki adamı kandırdığı yöntemlere benzer oyunlar oynadığını görürüz. ABD, özellikle gelişmekte olan ülkeleri kendi çıkarlarına uygun şekilde yönlendirmek için ekonomik, siyasi ve askeri müdahalelerde bulunur. Başta cazip gelen bu vaatler, zamanla ülkeleri borç batağına, iç karışıklıklara ve yıkıma sürükler.

1. Demokrasi ve İnsan Hakları Aldatmacası

ABD, demokrasiyi ve insan haklarını teşvik etme bahanesiyle birçok ülkeye müdahale etmiştir. Afganistan, Irak, Libya ve Suriye örnekleri, bunun en çarpıcı örnekleridir. Bu ülkelere “özgürlük” ve “demokrasi” getirme iddiasıyla askeri müdahalelerde bulunulmuş, ancak sonuç olarak bu bölgeler daha fazla kaosa, istikrarsızlığa ve yıkıma sürüklenmiştir. ABD’nin sunduğu "özgürlük" ve "demokrasi" vaatleri, gerçekte tıpkı şeytanın altın vaadi gibi, sadece birer kandırmacadan ibarettir.

2. Ekonomik Tuzağa Çekme

ABD, birçok ülkeye ekonomik yardımlar, kredi programları ve serbest ticaret anlaşmaları sunarak onları bağımlı hale getirir. IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar aracılığıyla verilen krediler, genellikle sıkı ekonomik reformlar şartına bağlanır ve bu reformlar zamanla ülke ekonomilerini dışa bağımlı hale getirir. Latin Amerika ülkeleri, Afrika’daki gelişmekte olan devletler ve Asya’daki birçok ülke, bu tuzaklara düşerek ABD’nin ekonomik egemenliğine boyun eğmek zorunda kalmıştır. Tıpkı fıkradaki gibi, başta cazip görünen bu fırsatlar, sonunda ülkelerin kendi bataklıklarında debelenmelerine sebep olmuştur.

3. Askeri Müdahaleler ve İç Karışıklık Çıkarmak

ABD, dünya genelinde askeri gücünü kullanarak kendisine karşı çıkan hükümetleri devirme veya onlara gözdağı verme politikası gütmektedir. Renkli devrimler, terör örgütlerinin desteklenmesi ve doğrudan askeri işgaller, bu taktiklerin temel taşlarıdır. ABD’nin Ortadoğu’daki terör örgütleriyle olan karmaşık ilişkileri, bu durumun en açık göstergelerindendir. Önce bir tehdidi büyütüp sonra o tehditle mücadele bahanesiyle bölgeye müdahale etmek, ABD’nin klasik yöntemlerinden biridir. Bu taktik de fıkradaki şeytanın tuzağına benzer şekilde işler: ABD, ülkeleri bir çözüme inandırır, ancak sonunda onlara sadece daha fazla yıkım getirir.

4. Kültürel ve Medya Manipülasyonu

ABD, kültürel hegemonyasını da küresel politikalarının bir aracı olarak kullanmaktadır. Hollywood filmleri, sosyal medya platformları ve büyük haber ajansları aracılığıyla dünya genelinde kendi propagandasını yapar. ABD’nin müdahale ettiği ülkeler, medya üzerinden şeytanlaştırılırken, kendi politikaları haklı gösterilir. Bu süreç, halkın manipüle edilmesini ve kitlelerin yönlendirilmesini sağlar. Şeytanın adama altın vaadiyle oynadığı psikolojik oyun gibi, ABD de medya aracılığıyla kitlelerin algısını kontrol eder ve kendi çıkarlarını korur.

ABD’nin Oyununa Gelen Ülkelerin Akıbeti

ABD’nin küresel oyunlarının kurbanı olan ülkelerin akıbeti bellidir: Ekonomik bağımlılık, siyasi istikrarsızlık, toplumsal bölünmeler ve askeri işgaller. Afganistan, Irak, Libya, Suriye gibi ülkeler, ABD’nin müdahalelerinin ardından istikrara kavuşmak yerine iç savaşlar ve terör gruplarının yükselişiyle karşı karşıya kalmışlardır. Tıpkı fıkradaki adamın altın bulmak yerine kendi pisliğiyle karşılaşması gibi, ABD’nin vaatlerine inanan ülkeler de sonunda büyük bir hüsrana uğramıştır.

Şeytanın Oyununu Bozmak

ABD’nin küresel politikalarına karşı koymak ve şeytanın oyununa gelmemek için ülkelerin kendi bağımsız politikalarını oluşturması şarttır. Ekonomik, askeri ve kültürel bağımsızlık, bu tür manipülasyonlardan korunmanın tek yoludur. Güçlü bir ekonomik altyapı, bilinçli bir medya ve halk desteğiyle ülkeler, ABD’nin şeytani tuzaklarına düşmeden kendi yollarını çizebilirler.

Fıkradaki adam, şeytanın tuzağına düştüğünü ancak iş işten geçtikten sonra fark eder. ABD’nin küresel oyunlarına inanan ülkeler de aynı hatayı yapmamalıdır. Gerçek bağımsızlık ve kalkınma, dışarıdan gelen vaatlerle değil, kendi ayakları üzerinde durarak sağlanabilir. ABD’nin şeytanî oyunlarını bozmak, ancak bilinçli bir şekilde hareket eden milletlerin elindedir.

Bahadır Hataylı/07.02.2025/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!