Bu Blogda Ara

13 Ocak 2025 Pazartesi

Los Angeles Yangın Analizi

 

Los Angeles yangınları, birçok kişinin dikkatini çeken ve farklı teorilere yol açan çok boyutlu bir olay olarak karşımıza çıkıyor. Bu yangınlar sadece bir çevre felaketi olarak görülmemeli; siyasi, ekonomik, toplumsal ve hatta manevi boyutlarını da düşünmek gerekiyor. "Kim yakıyor, niye söndürmüyorlar?" sorularından başlayarak bu olaya derinlemesine bir bakış atalım.

ABD’nin Teknoloji ve Kapasite Eksikliği mi?

İlk olarak, ABD gibi ileri teknolojilere sahip bir ülkenin, bu çapta bir yangını kontrol altına alacak kapasiteden uzak olmadığını anlamak önemli. Yangın söndürme teknolojileri konusunda dünyada önde gelen ülkelerden biri olan ABD, bu yangınlara neden yeterince hızlı ve etkin bir müdahalede bulunmuyor? Bu durum, hayatın doğal akışına uygun olmayan bir tabloyu gösteriyor. Yangının çıkış noktalarına ve yayılış hızına baktığınızda, bu olayın tekil bir doğal felaketten ziyade organize bir planın parçası olabileceği fikrini güçlendiriyor.

Hatay’da manyetik dalgalarla depremler yapıldığına inanılırken, Los Angeles yangının söndürülememesinin sadece acizlikle açıklanması mantıksız görünüyor. Bir eyaletin yardıma gelebilmesi için bir hafta gibi uzun bir süreye ihtiyaç duyması, ABD gibi bir ülkede hayret verici bir durum. Böyle bir senaryo, devletin organize bir operasyon yürüttüğü ihtimalini akla getiriyor.

Yangınlar ve ABD’nin İç Politikaları

Los Angeles yangınlarını daha iyi anlamak için, bu şehrin ve bu bölgede yaşayan kişilerin ABD’nin iç ve dış politikasındaki etkilerini anlamak gerekiyor. Los Angeles, sıradan bir şehir değil; çok sayıda milyoner, milyarder, şöhret, ünlü sanatçı ve siyaset dünyasında etkili figürlere ev sahipliği yapıyor. Bu figürler, yalnızca büyük servetleriyle değil, aynı zamanda ABD’nin toplumsal yapısını şekillendiren ve politik süreçlere müdahil olan grupları temsil ediyor. Hollywood üzerinden kültürel etkiler yaratırken, siyasi bağışlar ve lobi faaliyetleri ile hükümet politikalarına yön verebiliyorlar. Evangelist ve Siyonist grupların yanı sıra, teknoloji devleri ve medya patronları da bu figürlerin arasında yer alıyor. Bu gruplar, yalnızca Amerikan iç politikasını değil, küresel stratejileri de etkileme kapasitesine sahiptir. Dolayısıyla, bu yangınların bu kişilere yönelik bir mesaj veya bir operasyon olup olmadığını sorgulamak önemlidir. Bu kişiler, ABD’nin çıkarlarını şekillendiren grupları temsil ediyor. Evangelistler, Siyonistler ve diğer zengin grupların etkisi, ABD’nin dış politikalarına yön vermekte oldukça büyük bir rol oynuyor. Yangınlar, bu gruplara verilen bir mesaj olabilir mi?

Yangınların yayılışı ve söndürülmesindeki gecikme, şu soruyu akla getiriyor: ABD’deki derin devlet, bu grupları cezalandırarak belirli stratejik hedeflere mi ulaşmaya çalışıyor? Bu hedefler arasında, mevcut güç dengelerini yeniden şekillendirmek, nüfuz sahibi bireyleri ve grupları zayıflatmak veya yeni politik paradigmalara zemin hazırlamak olabilir. Örneğin, Evangelist ve Siyonist grupların etkisini kırmak ya da Hollywood’un ABD iç ve dış politikalarındaki kültürel hegemonya rolünü azaltmak, derin devletin gündeminde olabilir. Bu tür olaylar, sadece cezalandırma değil, aynı zamanda yeni bir siyasi düzenin inşası için bir yöntem olarak da değerlendirilebilir. Trump’ın derin devletle işbirliği yaparak bazı grupları tasfiye ettiği bir ortamda, bu yangınların organize bir planın parçası olması ihtimali hiç de uzak değil.

ABD’nin Bağımsızlık Arayışı

ABD’nin tam anlamıyla bağımsız bir devlet olmadığı yönündeki tartışmalar, bu yangınlar üzerinden yeniden gündeme gelebilir. Tarihi boyunca çeşitli lobi gruplarının etkisi altında kalan ABD, özellikle Yahudi lobisi ve Evangelist grupların politikaları üzerindeki baskısıyla bilinir. Yangınların bu grupların güç merkezlerini vurması, derin devletin ülkeyi bu etkilerden arındırma çabasının bir parçası olarak yorumlanabilir. Trump’ın önderliğinde gelişen bu harekât, ABD’yi yeniden bağımsız bir ülke haline getirme amacı taşıyor olabilir.

Trump, seçim kampanyasından itibaren "Kanada’yı alacağım, Grönland’ı alacağım, Ukrayna-Rusya savaşını bitireceğim" gibi söylemlerle gündeme gelmişti. Bu söylemler, yalnızca Trump’ın kişisel vizyonunu değil, aynı zamanda derin devletin stratejik çıkarlarını da yansıtıyor olabilir. Yangınlarla birlikte ele alındığında, Trump’ın bu iddialı açıklamaları, mevcut küresel düzeni yeniden şekillendirme arzusunun bir işareti olarak görülebilir. Los Angeles yangınları, bu söylemleri destekleyen bir operasyonun parçası olabilir mi? Örneğin, bu yangınlar, Trump’ın temsil ettiği derin devlet kanadının, ABD üzerindeki belirli grupların etkisini zayıflatma girişiminin bir yansıması olabilir. Bu tür olaylar, Trump’ın vaat ettiği gibi, ABD’yi dış baskılardan kurtarma ve iç politikadaki güç dengelerini değiştirme çabalarının bir aracı olarak değerlendirilebilir. Bu söylemler, ABD’nin mevcut yapısının dışına çıkılacağına dair sinyaller veriyordu. Derin devletin desteğiyle Trump’ın önü açılıyor ve ABD’deki şöhretler, zenginler ve bazı lobi gruplarının etkisi kırılıyor olabilir.

Manevi ve İlahi Mesajlar

Yangınlar sadece siyasi ve ekonomik bir perspektiften değil, manevi bir bakış açısından da ele alınmalı. “Allah, bir gruba diğer bir grup eliyle azap eder” ayeti, bu tür olaylarda manevi bir boyutun olduğu gerçeğini hatırlatıyor. Bu bağlamda, zalimlerin kimler olduğu ve hangi grupların üzerine musallat edildikleri sorusu önem kazanıyor. Örneğin, Los Angeles’ta etkili olan zengin, nüfuz sahibi gruplar ve onların politikaya etkileri, manevi bir hesaplaşmanın işareti olabilir mi? Bu ayet, zulümde sınırı aşmış bir grubun, başka bir zulmü temsil eden bir topluluk tarafından nasıl cezalandırılabileceğini düşündürür. Bu durumda, yangınlar yalnızca bir doğal afet değil, aynı zamanda toplumsal ve politik dengelerin yeniden şekillenmesine yol açan ilahi bir mesajın parçası olarak yorumlanabilir mi? Ayetin bu yönüyle ele alınması, daha derin bir sorgulamayı ve farklı ihtimalleri anlamayı mümkün kılar. Los Angeles gibi zenginliğin, şohretin ve bazen yozlaşmanın merkezlerinden biri olan bir şehirde yaşanan bu olaylar, insanlara ders çıkarma fırsatı sunuyor olabilir.

Evleri yanan kişiler, sadece zenginlikleriyle değil, topluma etkileriyle de öne çıkan bireylerdir. Bu kişiler, ABD’nin siyasi ve ekonomik dinamiklerinde belirleyici rollere sahiptir. Bu yangınlar, bir nevi şehrin ve toplumun sınıflarına verilen manevi bir uyarı olabilir. Özellikle ekonomik elitlerin topluma dayattığı politikalar ve kültürel etkiler, toplumun daha alt kesimlerinde rahatsızlık uyandıran sonuçlar doğurabilir. Tüm bunlar, Allah’ın insanları öz eleştiri yapmaya ve zulmün farklı yüzlerini sorgulamaya davet ettiği bir vesile olarak görülebilir. Bu bağlamda, toplumsal sınıfların birbirleriyle olan ilişkileri ve bu ilişkilerin hangi dinamiklerle değişebileceği daha kapsamlı bir analiz gerektirir.

Türkiye’deki Paralellikler

Los Angeles yangınları, ABD’de derin devletin hareketlerini sorgulatan bir olayken, benzer şekilde Türkiye’de de dikkat çekici operasyonlar ve olaylar yaşanıyor. PKK’nın silah bırakması, Öcalan’ın meclise gelmesi gibi tartışmalar, derin devletin şekillendirdiği politikalara işaret ediyor. Ahmet Türk’ün görevden alındıktan hemen sonra devlet adına elçilik yapması, bu operasyonların ne kadar organize olduğunu gösteriyor.

ABD ve Türkiye gibi ülkelerde yaşanan bu olaylar, sıradan birer doğal felaket ya da siyasi hareket olarak değerlendirilmemeli. Bunlar, daha büyük bir planın parçaları olarak görülmeli ve düşünülmeli.

Los Angeles yangınları, akıl ötesi bir operasyonun parçası olabilir. ABD, bu olaylar üzerinden kendi iç dinamiklerini sorguluyor ve dış bağımlılıklarından kurtulmaya çalışıyor. Aynı zamanda, bu olaylar manevi bir uyarı olarak da değerlendirilebilir. Tüm bu görüntüler, insanlığın ders çıkartması gereken olayları işaret ediyor. Yangınları sadece duman ve ateş olarak değil, siyasi ve manevi boyutları bir araya getiren derin mesajları olan olaylar olarak okumak gerekiyor. Bu tür olaylar, hem toplumsal düzeni sorgulatan hem de bireyleri ve grupları öz eleştiriye yönlendiren bir işlev görebilir. Aynı zamanda, politik ve ilahi mesajların iç içe geçtiği noktaları anlamak, bu olayların ardındaki stratejik veya manevi anlamları daha net kavramamızı sağlayabilir.

Bahadır Hataylı/09.01.2025/Sancaktepe/İST

12 Ocak 2025 Pazar

Küresel Manipülasyonlar ve Yeni Dünya Düzeni-Korkuların Gölgesinde İnsanlık


Son dönemlerde dünyanın farklı bölgelerinden gelen haberlerde, UFO görüntülerinin artış gösterdiği, hatta bunların dünyamıza baskın yapabileceği öne sürülüyor. ABD’de bu tür haberler öylesine yaygınlaştı ki, kimileri bu görüntülerle ilgili çok ciddi senaryoları dile getirmeye başladı. Ancak tarih bize şunu gösteriyor: Günümüzde sanal bir düşman yaratmadan halkı kontrol altında tutmak çok daha zor hale geliyor. Geçmişte COVID-19 pandemi sürecinde yaşananlar buna çarpıcı bir örnektir.

COVID döneminde insanlar korkudan adeta kaçacak yer arıyor, birbirlerinden uzaklaşıyor ve otoritelerin söylediğine tamamen itaat ediyordu. Hatta bu dönemde toplumsal tepkiler o kadar yoğunlaşmıştı ki, otobüslerde maske takmayan birine bile fiziksel saldırılar yaşanabiliyordu. Bu süreçte insanlar o kadar manipüle edildi ki, bireysel aklın yerini küresel otoritelerin dayattığı bir korku aldı.

Korku Siyaseti-Kitlelerin Kontrolü

Tarih boyunca liderler, halkları bir arada tutmak ve kontrol altında almak için ortak düşmanlar yaratmıştır. Bu düşmanlar bazen çok somut, bazen de soyut olmuştur. Din, ideoloji, etnik ayrılıklar veya teknoloji gibi farklı alanlarda kitleleri bölüp sonra yeniden birleştiren senaryolar devreye sokulmuştur. Bugün ise "UFO tehdidi" veya "küresel iklim krizi" gibi konular öne çıkarılarak insanlık kontrol altında tutulmaya çalışılmaktadır.

Peki, bu durumun ardındaki gerçek niyet nedir?

Küresel manipülasyonun ana hedefi, bireylerin ve toplumların kendi akıllarını kullanmasını engelleyip, düşünmeden itaat eden bir kitle yaratmaktır. Bunun ötesinde insanlar, özgürce yaşamak yerine, "sizin için en iyisi bu" denilerek dayatılan bir düzeni kabullenmek zorunda bırakılmaktadır. Korku, bu sistemin en etkili silahıdır.

COVID-19 ve İnsanlığın Uyutulması

COVID-19 pandemisi, sadece bir halk sağlığı sorunu değil, aynı zamanda insanlığın korkuyla çevrili bir kafese kapatılmasının da bir denemesiydi. Maske, mesafe ve kapanma tedbirleri elbette sağlık için gerekli olabilir; ancak bu sürecin arkasında yatan küresel manipülasyon unsurları göz ardı edilmemelidir.

Halk, küresel medya aracılığıyla o kadar yoğun bir korku bombardımanına tutuldu ki, insanlar bilimsel olmayan verilere bile sorgusuz sualsiz inanır hale geldi. Aynı şeyler, bugün UFO görüntüleri veya iklim krizi üzerinden de denenmektedir. Kitleler önce korkutuluyor, daha sonra "biz sizi kurtarırız" diyen bir otoriteye boyun eğdiriliyor.

Küresel Cinayet Şebekesi ve Yeni Dünya Düzeni

Bugün dünyada meydana gelen büyük olayları anlamlandırmak için büyük resme bakmamız gerekiyor. Küresel iklim krizinden UFO iddialarına kadar pek çok konu, insanlığın manipüle edilmesi için birer bahane haline getirilmiştir. Burada kritik soru şu: Kim kazanıyor?

Dünya genelinde liderlerin ve uluslararası kurumların özellikle küresel çıkar gruplarının ellerinde bir oyuncak haline geldiğine tanık oluyoruz. Küresel manipülasyonların büyük oyuncuları, insanlığın en hassas noktalarını hedef alıyor. Bu noktaların başında ise insanlığın varoluş korkusu geliyor.

Şunu unutmamalıyız ki, özgür bireyler, bu küresel düzenin en büyük düşmanıdır. Ancak özgür bireylerin manipüle edilmiş topluluklara dönüşmesi için her türlü yol denenmektedir.

Bilimin Kullanımı-İnsanlığın Değerlerinden Koparılışı

Bilim, insanlığın en önemli ilerleme aracıdır. Ancak küresel düzende bilim de şeytanın eline geçmiş bir silah gibi kullanılmaktadır. Teknoloji, bireylerin özgürlüklerini ortadan kaldırmak için bir araca dönüşmüştür.

Bir yandan bireylerin mahremiyetleri yok edilmekte, diğer yandan küresel çıkar grupları özellikle sosyal medya gibi platformlar aracılığıyla toplumların algılarını yönetmektedir. Bugün bir tweet, bir haber veya bir video milyonlarca insana ulaşıp o insanlarda istenilen algıyı oluşturabilir.

Yeni Dünya Düzeninin Tehlikeleri

Yeni Dünya Düzeni, insanlığı belirli kalıplar içine hapsetmeyi amaçlayan bir sistemdir. Bu sistemin temel prensibi, bireylerin kendilerine ait düşünme, karar alma ve yaşama yetilerini ellerinden almak ve bu yetileri küresel elitlerin belirlediği bir sisteme devretmektir.

Bu düzenin getireceği tehlikelerden bazıları şunlardır:

  • Robotik Yaşam: İnsanların birer şablona dönüştürülmesi.

  • Kontrollü Tüketim: İnsanların tüketimlerinin kısıtlanması ve kontrol altına alınması.

  • Fişi Çekilen İnsanlık: İnsanların hayatlarının kontrolünün bir noktada tamamen teknolojik sistemlere devredilmesi.

İnsanlık İçin Uyanış Çağrısı

Bu tehlikelerin farkına varmak ve insanlık için bir uyanış gerçekleştirmek hepimizin sorumluluğudur. İnsanları pasifize eden korku siyasetine karşı, bireylerin bilinçli bir şekilde hareket etmesi ve kendi kararlarını sorgulayarak alması gerekmektedir.

Daha önce COVID-19 döneminde olduğu gibi, insanlık tekrar aynı tür manipülasyonlarla yüzleşecektir. Ancak bu defa, daha karmaşık ve daha sistematik bir şekilde. Küresel elitlerin "sizin için en iyisi bu" dediği şeylere karşı, bireylerin kendi akıllarını kullanarak hareket etmeleri gerekmektedir. Unutmayın, özgür bireyler korkmaz, sorgular ve kendi yollarını çizer.

Bu yeni dünya düzenine karşı durmanın en etkili yolu, aklımızı doğru kullanmak ve bu düzenin getirdiği tehlikelere karşı bilinçli bir şekilde hareket etmektir. İnsanlık olarak, korkuya dayalı bir düzenin esiri olmadan, özgür ve bağımsız bir şekilde yaşamanın yollarını aramalıyız. Bu, sadece bireyler için değil, aynı zamanda insanlığın geleceği için de hayati bir önem taşımaktadır.

Bahadır Hataylı/09.01.2025/Sancaktepe/İST

Kur'an'ın Yeterliliği ve Dinin Saf Kaynağına Dönüş

"Bugün, dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçtim." (Maide:5/3)

Bu ayet, İslam dininin temel taşlarından biridir. Allah Teâlâ, bu ifadeyle, insanlara bir din sunduğunu ve bu dini tamamladığını açıkça beyan etmiştir. Bu durum, Kur'an'ın insanlar için yeterli bir rehber olduğunu, dinin başka bir kaynağa ihtiyaç duymadığını ve insanların Allah'ın kitabının ötesinde yeni bir din oluşturma yetkisi olmadığını ifade eder. Ancak ne yazık ki tarih boyunca, Allah’ın bu apaçık mesajı, insan eliyle bulanıklaştırılmaya ve dinin saflığına gölge düşürülmeye çalışılmıştır.

Kur'an'ın Tamamlayıcı ve Yeterli Niteliği

Maide Suresi'nin bu ayeti, Resulullah'ın Veda Hutbesi sırasında nazil olmuştur ve vahyin kemale erdiğini bildirir. Bu, Allah’ın insanların hayatlarını düzenlemek için gönderdiği en son ve eksiksiz mesajıdır. Dolayısıyla Kur'an, İslam'ın tek ve yeterli kaynağıdır. Bunun ötesine geçip başka sözler ve rivayetlerle dini genişletmek, Allah'ın bu açık ayetine ters düşmek anlamına gelir.

Ancak tarih boyunca belli siyasi otoriteler, çeşitli hadis derlemelerini, mezhep kurallarını ve diğer kaynakları Kur'an'la eşdeğer veya ondan üstün tutarak dinin saflığını bozmaya çalışmıştır. Bu süreç, dinin anlaşılmasını zorlaştırmış, insanların özgür düşünmelerini engellemiş ve bireylerin Allah’ın dinini samimi bir şekilde yaşamalarını zorlaştırmıştır.

Resulullah'ın Yaşamına Yapılan İftiralar

Allah'ın Resulü, Kur'an'ın bizzat yaşayan bir örneği idi. Onun hayatı vahyin kendisiyle şekillenmişti. Ancak Resulullah'tan takriben 240 yıl sonra, onun adına çeşitli sözler derlenmiş ve yazıya geçirilmiştir. Bu sözler, kimi zaman Resulullah'ın gerçekten söylediği ifadeler olsa da, kimi zaman da uydurulmuş iftiralar içermektedir.

Bu uydurma sözlerin amacı açıktır: Dini bulanıklaştırmak, insanları manipüle ederek siyasi otoritelere boyun eğmelerini sağlamak ve Allah'ın apaçık mesajını karmaşıklaştırarak, bireylerin Allah ile doğrudan bir bağ kurmasını engellemek. Oysa Allah'ın Resulü, insanlara açık bir mesaj getirmiş ve "Ben size sadece vahyi bildiriyorum," diyerek bu konuda hiçbir şüphe bırakmamıştır.

Uydurmalarla Dinin Bulanıklaştırılması

Tarih boyunca din adına üretilen ve "hadis" adı altında aktarılan birçok rivayet, maalesef Kur'an'la çatışan ifadeler içermektedir. Örneğin:

  1. Kur'an'a aykırı hükümler: Kur'an, kadın ve erkek arasında adaletli bir denge kurarken, bazı hadisler kadınları aşağılayan ve onların haklarını kısıtlayan ifadeler içermektedir. Bu, Allah'ın Resulüne atılmış büyük bir iftiradır.

  2. Aşırıya kaçan ibadet anlayışları: Kur'an, ibadeti bir kolaylık ve Allah’a yaklaşma yolu olarak sunarken, bazı rivayetler ibadeti insanlara zorlaştıran bir hale getirmiştir.

  3. Dünyevi otoriteleri destekleyen ifadeler: Siyasi otoriteler, kendi güçlerini pekiştirmek için uydurulmuş hadisleri kullanarak, halkı boyunduruk altına almış ve din adına zulüm yapmıştır.

Kur'an'ın Uyarısı-Sadece Kur'an'a Sarılın

Allah’ın kitabında, insanların uydurmalarla dine ekleme yapmasının büyük bir yanlış olduğu açıkça ifade edilmiştir:

  • "Bu Kur'an, insanlara bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber ve bir rahmettir." (Casiye:45/20)

  • "Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Resulüne çağrıldıklarında, müminlerin sözü sadece 'işittik ve itaat ettik' demekten ibarettir." (Nur:24/51)

Kur'an, müminlerden sadece Allah’ın kitabına ve Resulünün öğrettiği vahye tabi olmalarını ister. Bunun ötesinde üretilen hiçbir kaynak, İslam'ın temeli olamaz.

Allah'ın Resulünün Şikâyeti

Kur'an’da, Resulullah’ın şu sözlerine yer verilir:

  • "Ey Rabbim! Kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş bir kitap haline getirdi." (Furkan:25/30)

Bu ayet, Kur'an'ın insanlar tarafından nasıl terk edildiğini ve yerine başka şeylerin konduğunu apaçık ortaya koymaktadır. Allah'ın Resulü, kıyamet gününde ümmetinin Kur'an'dan uzaklaşmış olmasından dolayı Rabbine şikâyette bulunacaktır. Bu, bizlere büyük bir uyarıdır.

Resulün Yaşamı ve Vahiy

Allah'ın Resulü, Kur'an'ın bizzat yaşayan bir örneğiydi. O, hiçbir zaman vahyin dışına çıkmamış ve insanlara Kur'an'dan başka bir din sunmamıştır. Bu, onun ahlakını ve liderlik anlayışını şekillendiren en önemli unsurdu:

  • "O, hevâdan konuşmaz. Onun söyledikleri, kendisine vahyedilenden başka bir şey değildir." (Necm:53/3-4)

Bu ayetler, Resulullah’ın sadece vahyi tebliğ ettiğini ve kendi hevesleri doğrultusunda konuşmadığını açıkça ortaya koyar. Bu durumda, Resul adına uydurulan ve vahye aykırı olan sözlerin kabul edilmesi mümkün değildir.

Kur'an Dışı Din İnşasına Karşı Uyanış

Bugün, Allah’ın kitabının ışığında düşünme ve Kur’an’ı temel alarak hayatımızı şekillendirme zamanı gelmiştir. Dinin saflığını korumak için şu adımları atmalıyız:

  1. Kur’an’a Dönüş: Her şeyden önce Kur'an'ı anlamalı, okumalı ve hayatımıza tatbik etmeliyiz. Dinin tek kaynağı olarak Allah'ın kitabını kabul etmeliyiz.

  2. Uydurmalara Karşı Eleştirel Yaklaşım: Tarih boyunca din adına üretilen uydurmaları sorgulamalı ve bunların din üzerindeki etkilerini açıkça tartışmalıyız.

  3. Allah’ın Resulünü Doğru Anlamak: Resulullah’ın hayatını Kur'an ekseninde inceleyerek, onun gerçek örnekliğini öğrenmeliyiz. Onun adına uydurulan sözlere değil, vahyin kendisine odaklanmalıyız.

  4. Bilinçli Bir Toplum İnşası: Toplumu bilinçlendirmek ve Kur'an'ın mesajını yaymak için eğitim çalışmaları yapmalıyız. Özellikle genç nesillerin Kur'an’ı anlamasını sağlamalıyız.

Allah’ın kitabı, insanlara doğru yolu göstermek için gönderilmiş eksiksiz bir rehberdir. Bu kitabın dışında hiçbir kaynağın dine eklenmesi kabul edilemez. Maide Suresi'nin 3. ayeti, İslam’ın kemale erdiğini ve başka bir şeye ihtiyaç duymadığını açıkça beyan etmektedir.

Unutmayalım ki Allah’ın Resulü, insanlara vahyi tebliğ etmiş ve bu vahiy, bugün elimizde olan Kur'an'dır. O halde, Resulullah’ın gerçek mirasına sahip çıkmak ve dini bulanıklaştırmaya çalışan uydurmaları reddetmek, her Müslümanın görevidir. Allah’ın huzuruna çıktığımızda, "Ey Rabbim, senin kitabını yeterli gördüm ve onunla amel ettim," diyebilmek için bugün adım atmalıyız.

Rabbimiz bizlere Kur'an’ı anlamayı, yaşamayı ve insanlara en güzel şekilde örnek yaşamlarımızla anlatmayı nasip etsin. Amin.

Erol Kekeç/07.01.2025/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!