Bu Blogda Ara

20 Mayıs 2024 Pazartesi

Adalet için, barış için, insanlık için!

 Saygıdeğer Kardeşlerim,

Bugün burada, yüreklerimizde taşıdığımız umut ve inançla bir araya geldik. Dünyanın dört bir yanında, zulmün gölgesinde inleyen mazlumların sesi olmak için buradayız. Bilmeliyiz ki, insanlık onuru, hiçbir sınır tanımaz, hiçbir farklılık ayrım yapmaz. Bugün, hep birlikte, insanlık mektebinin kahramanları olarak bu zulme dur demek için bir adım atacağız.

Dünya, tarih boyunca pek çok zulüm gördü. Ama unutmayalım ki, her karanlık gecenin bir sabahı vardır. Bizler, bu karanlık gecede parlayan yıldızlar, mazlumların elinden tutup onları ayağa kaldıracak gönül erleriyiz. İnançlarımız, dillerimiz, renklerimiz farklı olabilir. Ama bizi birleştiren ortak bir yasa var: İnsanlık yasası. Bu yasa, adaletin, merhametin ve vicdanın ışığında yazılmıştır.

Bugün, bu ışığı daha da parlak hale getirmek için buradayız. Zulme karşı durmanın, mazlumların yanında olmanın zamanı geldi. Zalimler, güçlerini korkudan alırlar. Ama biz, gücümüzü sevgiden, merhametten ve adaletten alıyoruz. Ve bu güç, dünyanın en büyük gücüdür.

Kardeşlerim, düşünün bir an! Bir çocuk, savaşın yıktığı bir şehirde, gökyüzüne umutla bakan bir çocuk. Bir annenin, evladını kaybetmiş ama yine de adaletin geleceğine inanan bir annenin gözyaşları. Ve yaşlı bir adamın, torunlarına barış dolu bir dünya bırakmak isteyen bir dedenin duaları. İşte bu dualar, bu gözyaşları, bu umutlar bizi bir araya getirdi.

Bugün, bu meydanda, insanlığın vicdanı olarak ayağa kalkıyoruz. Her birimiz, yüreğimizde yanan meşaleyi daha da parlak hale getirmek için buradayız. Ve bu meşale, zulmün karanlığını aydınlatacak, mazlumların umudu olacak.

Kardeşlerim, haykıralım hep birlikte! Adalet için, barış için, insanlık için! Zalimlerin zulmü, bizlerin birliği karşısında eriyecek. Bugün burada, tarih yazıyoruz. İnsanlığın ortak vicdanı olarak, zulme dur diyoruz.

El ele, gönül gönüle verelim. Dünyanın neresinde olursa olsun, mazlumların sesi olalım. Bu zulme karşı sessiz kalmayalım. İnsanlık yasasının bize yüklediği sorumluluğu yerine getirelim. Unutmayalım ki, her birimiz bir kahramanız. Her birimiz, insanlık mektebinin neferleriyiz.

Bugün, bu meydanda yaktığımız meşale, geleceğin aydınlık günlerine bir umut olsun. Karanlıkları aydınlatan bu ışık, adaletin, barışın ve insanlığın simgesi olsun. Hep birlikte, zulme dur diyelim! Mazlumların elinden tutup, onlarla birlikte yeni bir dünya kuralım!

Kardeşlerim, haydi! Bu mücadeleyi birlikte kazanalım. Gelecek nesillere, adaletin ve barışın hüküm sürdüğü bir dünya bırakalım. Bu inançla, bu kararlılıkla, zulme karşı duralım!

Adalet için, barış için, insanlık için!

Erol KEKEÇ/20.05.2024/03.50/Sancaktepe/İST




11 Eylül 2023 Pazartesi

MUHAFAZAKÂR DEMOKRASİDEN SOSYAL DEMOKRASİYE(!)

İdeolojik kamplaşmaların doğurduğu politik anlayışların toplumsal refah düzeyini yükseltmesi ve toplumsal mutluluğu getirmesi mümkün değildir. İdeolojik pencerelerden toplumsal yaşamı idare edeceğini düşünenler daima toplumsal yaşama dayatılan bir anlayışı egemen kılmak isterler. Kendi ideolojik yaklaşımlarına göre topluma yön vermek isteyenler toplumsal değer sistemlerine pek saygılı olmadıkları gibi onlarla barışık yaşamayı da göze almazlar. Ondan dolayıdır ki düşünceleri içinde doğrular olsa bile, toplumda fazla karşılık bulmazlar. Dolayısıyla toplumsal hayatı dikkate almak ve onların değerleri ile uyum içinde olup onlara saygı göstermek, yönetme amacı olan her ideolojik politikacıların buna dikkat etmesi zorunludur.

Ülkemiz gerçeğini dikkate aldığımız zaman, sağ partiler toplumsal vicdani değerlere ve dini yaşamlara o kadar önem vermemelerine rağmen, halktan daha fanatikmiş gibi tepki gösterirken, sol anlayışlar ise daima o yaşamlarla çatışma halinde olmayı kendilerince ayrıcalık olarak görmekteler. Oysa onların uygulamalarının sağ kesimdekilerin birçoğundan daha gerçekçi ve özgürlükçü olduğunu bildiğimiz halde, değerler gündeme geldiği zaman hep onlarla karşı karşıya gelmeyi tercih eder durumdadır. Bu algıyı çözebilmek ve belli bir yere oturmakta şahsen ben çok zorlanmaktayım…

Sol anlayış olarak politik arenada olanlar, bu özellikleri fazlasıyla ortaya koymaktadırlar. İnsanların kılık kıyafetlerini gündem yapmayanlar, her türlü özgürlüğe kapılarının açık olduğunu söyleyenler, muhafazakâr insanların yaşam tarzlarına ve kendilerince doğru buldukları inanışlarına tahammül gösteremiyorlar… Buna en yakın örnek, CHP grup başkan vekilinin Kuran kurslarından çok, Kuran kurslarında Öğrenim yapan çocukların bu eğitimlerini 1400 yıl önceki orta çağ anlayışı olarak ifade etmesi, tam da bir fiyaskodur. Toplumun genelinin yaşam algısı bu iken bu değerler onların gözünde kutsallık kazanmışken, siz toplumsal yönetime talip olan bir siyasal anlayış olarak, bu sözleri sarf ediyorsanız hastalıklı bir yapıya sahipsiniz demektir. Hastalıklı zihinler, ortadaki yaşamın kutsal kodlarını dikkate almadıklarından toplumsal yaşamda karşılığı çok zor oluşur.

Onun için, onların inançlarına sahip çıktığını söyleyen insanların sözlü göstermelik ifadelerine dikkat kesilerek, onların değerleriyle ne kadar alay ettiklerini ve onlara zarar verdiğine bakmaksızın onları Baş tacı yapar. Ülkenin sol politik anlayışı bunu beceremediği için, rakipleri tarafından toplumun düşmanı gibi hep yansıtılmıştır. Bu durum geçmişte de böyleydi, şu anda böyle devam etmektedir. Sol politik anlayışa birkaç hatırlatmada bulunmayı ve ona dikkat ettikleri taktirde marjinal adlandırılan bir parti olmaktan çıkacaklarını düşünüyorum…

·       Sol politik anlayış, kendisini yenilemeli ve modern devlet algısına sahip olmalıdır.

·       Yönetmek istediği toplumun değer sistemleriyle çatışmayı değil, onlara sahip çıkmayı öğrenmelidir.

·       Özgürlükçü bir ortam oluşturmayı ve toplumdaki hiçbir anlayışa ayrıcalık tanımayacağını, yönetim olarak tüm vatandaşlara eşit mesafede yakın ve uzak olacağını gösterir mesajları net ve içtenlikli vermeli ve o doğrultuda partiyi yeniden dönüştürmelidir.

·       Parti yönetimini sadakat ekseni üzerine değil, ortak akıl üzerine oluşan bir heyetten kurmalıdır. İnsanların bağlayıcılığı duygusallık değil, hukuk olmalıdır.

·       Sağ kesimin ve muhafazakâr demokrat olduğunu söyleyen siyasal oluşumların yaptığı yanlışlardan uzak durmalı ve toplumsal yaşamı geren çıkışlardan kaçınmalıdır.

·       Öfke kin ve nefret üzerine bir oluşum değil, adaleti esas alan bir yaklaşım oluşturmalıdır.

·       Devletin, esas görevinin bilincinde olmalı ve onları yaşamın temeline koymalı, diğer düşünsel tercih ve yaşamlarla ilgili ötekileştirme tutumlarından kaçınmalıdır.

·       Yaşama, Barınma, korunma, güvenlik, eğitim sağlık gibi temel insani sorumlulukları devlet adına en iyi düzeye çıkarmanın mücadelesini vereceğini ve çıkaracağını tüm detaylarıyla insanlarla paylaşmalıdır.

·       Kamusal harcamaların insanların refah düzeyini sarsacak düzeyde olmayacağını, toplumsal yaşamın yönünü etkilemekten uzak bir harcama olacağının garantisini ortaya koymalıdır.

·       Kamu kurumlarında çalışanların ayrıcalıklı bir konumda olmadığı, insanların hizmetini yapmak ve devletin işleyişini sağlamak için o görevlerinden dolayı, insanlardan toplanan vergilerle maaş aldığı bilinci verilerek, halk ile bürokratik hiyerarşi arasındaki güven ve iletişim yeniden sıcak temellere taşınmalıdır.

·       Devlet yönetiminde bulunmanın, bir futbol takımında olmaktan hiç farkının olmadığı, tüm parti taraftarlarına bir parti anlayışı olarak vermesi gerekir. Onun için parti içinde her kesimden ve düşünceden insanların olacağı ve herkesin hukuka uygun hareket etmelerinin gerekliliği ve önemi sıkça vurgulanarak, değişimin ciddiyeti en alt katmanlara kadar indirilmelidir.

·       Sosyolojik anlamda bir yatay nitelikli parti olmaktan çıkacak, dikey içerikli bir parti olacak…

·       Parti gündemi inançlar yaşamlar düşünceler üzerine değil, tamamıyla mutluluk, paylaşım, refah düzeyi, milli gelir, yaşam alanların genişlemesi ve vatandaşlık bilincinin verilmesi üzerine oturmalıdır.

·       Sol anlayışın geçmişiyle bu toplumda bir çatışmanın olduğu bilinmeli ve insanların değişiminin mümkün olduğu, ancak geçmiş öğrendiklerini unutmasının o kadar kolay olmadığı unutulmamalıdır. Bunu bilenler olarak değişimin sürekliliği ve sürdürülebilirliği konusunda ciddi atılımlar ve anlayışlar geliştirilmelidir.

·       Sol anlayış yeni bir Vizyon oluşturmalıdır, israfa dayanan tanıtım ve reklam kampanyalarını ortadan kaldıracak ve tasarrufa gidecek adımlar atmalıdır. Partilerin vatandaşın cebinden çıkan paraları har vurup harman savurarak, görüntü kirliliği oluşturacak düzeyde cadde ve sokak kirlenmesini önleyici çalışmalar yapmalıdır.

·       Hangi düşünceye sahip olursa olsun toplum menfaatine olacak her türlü mal ve hizmet üretimi oluşturmak isteyenlerin, önündeki bürokratik engeller sıfırlanacak düzeye indirilmelidir.

·       Vergi sistemi yeniden düzenlenmeli, tüketimden alınan vergiler düşürülmeli veya yok edilmeli, servet ve kardan alınan vergiler oluşturulmalıdır.

·       Her vatandaştan tükettiği her nesne adına vergi almak insan doğası ve insanlık yaşamı ile bağdaşmaz… Ancak bir vatandaş korunma, barınma ve geleceği garanti altına alan devlete, vergi vermesi gerekir, bu da kendisi adına devlete bu sorumluluğunu verdiğinden devlet bir hizmet karşılığında bunu alır. Ancak bana su getirmiş olan bir satıcı, getirdiği suyun bedelini aldığı gibi, devlet anlayışı benim kullandığım suyun kullanımına ait bir vergi, ayrıca alma garantisinde bulunarak aldığım sudan ayrı bir vergi ve bir de bunlara KDV vergisi diye bir vergi koyarak, insanı yaşamından bıktıracak eylemden uzaklaşmalıdır. Var olanlar bunları daha bir sıkılaştırdı, oysa yeni bir anlayış bunları değiştirmesi ve insanların nefes almasını sağlamalıdır.

·       Verginin gelirden ve ticaretin karından alınması gerektiği bilinmeli ve yeni bir boyut oluşturulmalıdır. Devletteki anlayışların sınırsız harcamalarını kısmamak adına, atılan her adımdan vergi alınırsa, insanlar yaşamlarından bıkar ve herkesin üstüne bir çizgi çekmek zorunda kalırlar.

·       Özel tüketim ve ayrıcalıklı yaşamı anlatan, yatlardan, süs eşyalarından alınmayan özel tüketim vergisi, gariban birinin iletişim sağlamak için kullandığı telefondan alınıyorsa, orada durup düşünmek gerekmez mi?

·       Sahiden sistemin işleyiş kuralları baştan ayağa yeniden gözden geçirilmeli ve insanlığı olumsuz etkileyen her kural yaşamdan uzaklaştırılmalıdır.

·       Bir devletin gelir kalemleri yeniden tanımlanmalıdır. Devlet, harami çetesi gibi pusu kurarak ceza kesip bu cezalardan gelen paralarla gelir kalemi oluşturmaz. Devlet, kurulan pusulardan elde ettiği menfaatlerle gelir kalemi oluşturursa, üretim tesisi açarak neden daha fazla yorulsun ki, Almanya’nın araç üretiminden kazandığı paradan çok daha fazlasını, onlardan alınan araçlardan devletin aldığı vergi ile kazandığı ortadadır. Vergileri çoğaltarak, halkı bunaltarak, toplayıcı düzeyde olan bir devlet; göçebe ve medenileşememiş bir devlettir. Onun içindir ki yeni anlayışlara tavsiyem medenileşmiş bir devlet yapısı oluşturmalarıdır.

·       Ceza ve ödül her yönetim anlayışında olması gerekir, ancak bu bir gelir kalemi olarak gösterilmemelidir, utançtır. Devlet ceza kesen bir harami başı olamaz, devlet insanların hata yapabileceği alanları öğrenir ve insanlar oraya yönelmeden onları önleyici tedbirler alır, bu davranışı devam ettirenlerin yaygınlığını sağlayarak içselleştirmeleri için ödüller vererek teşvikler oluşturur. Bu teşvikleri kendi kasasından vermemek için de çok aykırı suç eylemleri olursa, onları cezalandırarak onlardan aldığını bu alanda kullanmalıdır. Yani negatifi yok etmek için, pozitifi aktifleştirmesi kaçınılmazdır.

·       Seleflerinin yaptığı gibi ben yaptım oldu geçmiş anlayışını imha edecek, toplum için atacağı her adımı, her anlayıştan olan ama bilimsel yönü güçlü etik değerlere bağlı kurullardan geçirerek uygulamalıdır.

·       Teorik eğitim algısını uygulamalı eğitime dönüştürmeli ve hayatla eğitimi iç içe yapmalıdır. Eski yatılı okulların fonksiyonelliğini yeniden canlandırmalı ve toplumsal farkındalık değişim hareketlerini eğitim kurumlarıyla başlayarak hayata geçirmelidir.

·       Mesleki itibarları koruyacak önleyici tedbirler olmalı ve mesleklerin saygınlığı artırılmalı ve doğal saygınlığa dönüştürülmelidir.

·       Toplumsal yaşamda hiçbir anlayışın başkasına hakaret etme hakkının olmadığı, eleştiri, düşünce özgürlüğü ve hakaretin sınırları hukuki normlarla belirlenmeli ve bunu kimsenin belirlemesine fırsat tanınmamalıdır.

·       Her anlayışın değer verdiğine bir başka anlayışın hakaret ve saldırı hakkının olmadığı, saygı duymasının gerekliliği ancak saygı duyması onu seveceği anlamına gelmediği, bir toplumsal algı olarak yaşanır hale getirilmelidir.

·       Bir yaşamı seviyor olmanız başkasının yaşamını rencide edecek eylemlere sizi sürüklememelidir.

·       Devletin, aslı fonksiyonları yeniden tanımlanmalı ve kimsenin devletin sahibiymiş gibi kendine ayrıcalık tanımasına fırsat verilmemelidir. Devleti birileri kendisine göre tanımladığı zaman, gücü ele geçirdiğinde kendi anlayışında olmayanları rahatlıkla devlet düşmanı diye tanımlayarak, toplumsal yaşamın dışına atma isteğini ortadan kaldırmak zorunludur.

·       Muhalif olan her anlayış iktidar olan anlayışın imkânları ele geçirince diğerlerini vatan haini görmesine fırsat vermek istemiyorsak, vatan hainliğinin ne olduğunun hukuken tanımının yapılması zorunludur.

·       Muhafazakâr demokrat tanımlaması yapanlar bu saydığımız hususları tepeledikleri için o anlayışların bunu yeniden ikamet etmeleri mümkün görülmediği için sosyal demokrat olan anlayışlar bu konulara gerekli önemi vermeleri onların varlık sahnesinde devamlı olmalarının yolunu açacaktır.

·       Her şey Devlet için Makyavelist anlayış ortadan kalkmalıdır. Çünkü iktidar olan her anlayış kendisini devlet gördüğünden, kendi çıkarlarını korumayı ve sürekli kılmayı devletin varlığını koruduğunu sanarak, insanların yaşam ortamlarını dikkate almadan bir savurganlık yapmaktadır. Oysa yeni anlayış, İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın anlayışını egemen kılmalıdır. İnsanın mutlu olmadığı yerde devletin güçlülüğünden ve varlığından söz edilemez. Beni mutlu etmesi için, vekâletimi kendisine verdiğim devlet, vekâleti benim aleyhime kullanırsa onun elindeki vekâletimi imha etmek ve benim vekilliğimden azil edilmesi kaçınılmaz olur. Onun için insanı yaşatan devlet algısını geliştirmek hem devleti güçlü kılar hem de vatandaşların ayrıcalıksız devletin sahibi olduğundan, herkes devlete sahip çıkar.

·       Yeni yönetim anlayışı oluşturmak isteyen, özellikle sol cenahın bunlara ağırlık vermesi ve onu devamlılığı olan bir siyasi algıya dönüştürmesi zorunludur.

·       Bu ve buna benzer daha nice yapılması gerekenleri yapmak isteyen sorumluluk sahiplerine, bir imkân olarak bunları sunmayı, ülke ve insan sevdalısı biri olarak açıklamaya hazırız… Çıkarsız uygulamak isteyenlere selam olsun…

Selam saygı muhabbet ve iyilik dileklerimle… Herkese Şafak sökmeden bulutlar dağılmadan doğmak istemeyen Güneşi armağan ediyorum… Aydınlık yarınlar yoldaşınız olsun!

Bahadır Hataylı/24.01.2022/19.30




15 Ağustos 2023 Salı

MARTIYLA BAŞLADIM SORGULAMAYA UÇARAK GELDİM BU GÜNLERE


Orta okul yıllarında Richard Bach’ın Martı kitabını okuduğumda hayatım bir anda, yaşadığım her anın sorgulamasıyla geçmeye başladı…Hatta Orta ikinci sınıfta Sınıf öğretmenim ve aynı zamanda Türkçe öğretmenim, dönem sonu karneme” Her karara itiraz eden çok çalışkan bir öğrencimizdir, itirazlı yönü çalışkanlık özelliğini bozuyor,” notu düşmüştü. Bugün gibi hatırlıyorum çünkü o ifadeyi beynime kazıdım.

O günden beri adımız çıktı dokuza bir daha inmiyor sekize, o yıllarda İslam’ı düşünceyle tanışıyoruz ve ben karşılaştığım her şeyi sorgulayarak yaşamak istiyorum, kafama yatar aklım onaylar ve kalbim hissederse ondan dönmem ancak benim ölümümle mümkün olur; öyle de bağlanıyorum. Hem namaz kılıp, hem İslam’ı anlatan ve aynı zamanda başkalarını aldatmaya çalışan bir anlayışın benim inandığım kitapta yeri olmadı. Yanlış olduysa hata diyerek af ve mağfiret dilenmesi gerektiğine inandım. Bir arkadaşımız vardı, Camilere gider Kur’an’ı kerimleri alıp getirirdi her hafta; Kitabı olmayan arkadaşlara dağıtırdı. Hatta bir gün, Pansiyondan çıkıp çarşıya doğru direk aşağı inen bir sokak vardı; o sokağa sağlı sollu arabalar park ederdi. Avrupa’da çalışanlar çoktu, yeni araçlardan birinin çok uzun bir anteni varmış o anteni kırmış ve içine bir tükenmez kalem yerleştirmiş, onu bize tanıtmak için çıkardı cebinden; bu postayla bana Japonya’dan geldi dedi. O arkadaşımız çok havadar ve öyle şeylerle insanları hem avutmayı hem de ilgi odağı haline gelmeyi severdi. Etüt saatinde aynı masada oturuyoruz, çıkardı anteni onu kalem gibi kullanarak ders çalışıyordu, o anda belletici öğretmenimiz sınıfa girdi, aaaa ne bu x dedi. O da kalem dedi, nasıl kalem oğlum, bunu nereden aldın dedi. Bir tane de bana al, o her yerde olmaz hocam, Japoncadan bana özel geldi deyince, o zaman bana ver onu dedi. O da satayım hocam dedi arada pazarlık yapıyorlardı…Ondan sonrası orada kalsın…

Neyse, hoca gittikten sonra biz sıkıştırdık oğlum sen doğru söylemiyorsun nereden aldın dediğimizde, oğlum burası darul harp her şey mubah, ne yaparsan yap başaklarının malı sana helal siz bunu bilmiyor musunuz diye, bize de yedirmeye çalışıyordu. Ben bana ait olmayan bir şeye dokunmanın ne insani ne İslami olduğunu savunurken bu arkadaşım bana o dinin inceliklerini anlatıyordu. Hatta Banyoya gidip o ve o kafada olan aynı yere gidip geldiğimiz bu arkadaşların açık bıraktığı ve yanık bıraktığı ampul ve muslukları çok kapattığım olmuştur. Ortaokul yıllarında başlayan bu sorgulamalarım, çıkar ve isteklerini ilah edinip ona dini kılıf geçirip yaşayan ortamlarda beni hep yalnızlığa taşıdı. Yani bir yanlışa, nefsin arzularına dini kılıf geçirdiğinizde yapamayacağınız eylem kalmıyor. Hatta sizin dışınızda sizin gibi düşünmeyenleri bile aforoz edip öldürebiliyorsunuz. Böylesi çelişkilerin ve karanlıkların yaşandığı ortamlardan bu günlere gelirken hayatta Rahman’ın indirdiği ve kati emirleri dışında sorgulanmayan bir bilginin insanı hakikate götürmeyeceğine hep inandım. Onun için sorgulamadan merkezi sistemlerce zihinlere yerleştirilen anlayışlar içinde pek albenimiz olmadı. Olmasın zaten olsun diye bir derdim de yoktur. Ben inandığımı yaşarım hatırlatırım, dileyen alır dileyen reddeder. Nasıl olsa yolun sonunda aynı gişeden geçeceğiz, hesaplar orada ekrana yansıyacak ondan dolayı rahatım. Ancak yapmak zorunda olupta yapamadıklarımdan rahatsızım. “Ey insan muhakkak ki sen rabbine giden bir yol üzerinde çabalayıp durmaktasın, hangi yoldan gidersen git muhakkak ki ona varacaksın…” İnşikak:6

Öyle zamanlarımız oldu ki, bize din anlattığına inandığımız abiler vardı, onların her dediği bizim için çok önemliydi, onlara itiraz etmeyi bırakın soru bile sorulmazdı. Sorduğunuzda sen bu anlayışa uygun bir kişi olmuyorsun ve her şeyi sorguluyorsun, dolayısıyla sana bir şeyi kabullendirmenin kolay olmadığına inanılıyordu. Hatta bir ara böyle bir durumdan dolayı bana ciddi bir tepki gösterildi ve aylarca kimse benimle konuşmadı ve yalnızlığa itildim bunu hiç unutmuyorum. Sebebini sorduğumda öyle gerektiğini sen biraz düşün ve nelere itiraz etmemem ve neleri yapmam gerektiğini anlayacağım anlatıldı. Bir gün o abileri rüyamda gördüm ve benimle ilgili ne düşündüklerini ve nasıl bir sonuca gitmek istedikleri ayan beyan ortadaydı. Özellikle olayın birinci sorumlusu olan o kişiye, abi seninle biraz gezmek istiyorum müsait misiniz dediğimde akşam olur dedi. O zaman böyle araba falan yok o karanlıklarda koluma girdi o sokak senin bu sokak benim geziyoruz ve bana bir şeyler anlatıyor. Bir yere geldik gayet samimi duygusal bir ortam oluştu, abi önce yemin et sonra sana bir şey soracağım dedim. Tamam dedi, dedim ki benimle ilgili şöyle şöyle düşünüyorsunuz neden, ben ne yaptım bunları hak edecek niçin öyle bir tecrit duygusu sizde oluştu dediğimde, öyle bir şey yok falan dedi, sonra bunları sana kim söyledi, biz onu seni tanıyan bir kişi ile konuştuk, ama o seninle bunu konuşmaz bu söylediklerini aynen konuştuk ama nasıl oldu bu iş sana aktarıldı dedi…Ben o zaman güldüm. Onların tamamını ben rüyamda gördüm dedim, o anda durdu kaldı ve inanır gibi oldu ve hakkını helal et dedi ve ondan sonra benimle ilgili düşünceleri gayet resmi oldu…Yani şunu söylüyorum o gün insanlara anlatılan hikayeler kayıtsız şartsız teslimiyeti gerektirir. Oysa benim kafam ve yüreğim böyle bir geçite yer vermiyordu. Ondan dolayı hep çıbanbaşı oldum ve kullara kul olmayı yeğlemedim. O zamandan beri şunu anladım ki insanları avutmanın ve onları istenilen doğrultuda bir düdük peşine taşımanızın en önemli etkeni, düşünmeyen sorgulamayan sürü psikolojisiyle yaşatmanızdır.

Tekrar araba antenlerinden kalem yapan arkadaşa dönecek olursak, yıllar sonrası biz onunla sosyal medyada birbirimize girdik, sebebi ise var olan iktidarın yaptığı olumsuzlukların bir veba gibi yayılıp, insanların düşünemeyen bir deneğe dönüşeceğine dair açıklamalarım vardı. O da fanatik iktidarı savunuyordu. Ortaokuldan beri başkasının mallarını kullanmanın caiz olduğunu piyasanın darulharp olduğuna inanan bir anlayışın bugünkü çıkışlarının aslında onların sahip olduğu inançtan kaynaklandığını görüyorum. Demek ki inanılan inanç neymiş, onu tanımak gerekiyor. İnancınız anlayışınız buna iyi bakıyorsa, sizin yanlış yapmama ve onlara meşruluk kazandırmama gibi bir tavrınız olmuyor…Onlar yemesinde başkaları mı yesin, ne için aldığını biliyor musun, onlar yardım kuruluşlarına aktarıyorlar Kur’an kursu ve imam hatip açıyorlar gibi anlayışlar için haram ve helal sınırlarının hiçbir önemi yoktur. Merkebi kesip satarken adına helal kesim diyen birinin algısı, bize ancak böyle kötü yaşamları miras bırakır. Vallahi besmeleyle kesildi diyor, âmâ sattığı eşek eti…Allah’ın adının anılmadığı bir lokma bu boğazdan geçmedi diyenlere bakın çok doğru söylüyor, haramı yerken besmeleyle tüketerek meşruluk kazandırmaya çalışıyor…Allah’u- Ekber diyerek kafa kesenler gibi…

İşte, böylesi atmosferlerin havasını soluyarak, büyürken bunlarla olan mücadelemiz durmadı ki, bugün bu sorgulamalarımızı yapmayalım…” Ben ve bana tabi olanlar biz bilerek bu yola davet ederiz” diyen elçinin buyurduğu gibi hayatımızın olmasını isterken, yanlışları meşrulaştırmış ve gelenek olarak yaşayan anlayışlar içinde yerimizin olmayacağını da çok iyi hesap ederek bu yolda var olmaya çalışıyoruz. Üç kuruşluk yaşam için, 100 liralık hatta sürekli ikramiyesi çoğalan bir yaşamı harcarsak bunun bir hiç olduğunu bilerek yaşamayı tercih ettik. Tek farkımız bu…Sahip oldukları ile övünerek baki olduklarına inanan ama söylerken her şey geçici diye kendini avutan bir yaşamın kıyısında durmuşum, onların yabancı olduğu benim özümle aynı olan bir ıslık tutturmuşum…Zaten ıslığın dinde yeri yok diye fetvaları ellerinde olduğu için, saldıran saldırana bilmiyorlar ki benim ne kavalım ne zurnam var o ıslık nefesim olduğu sürece devam eder….İşte böyle bir hayatta ben hep tehlikeli mayınlarda yürüyüp tehlikeli sularda kulaç atarken akledemeyenler bazen çıkıyor, vah zavallı vah davayı da terk etti sonunda diye acınacak halleriyle bana acıyorlar. Sağ olsunlar en azından acıyan bir yanlarının olduğunu görmekte bir şans(!)

1995 yılıydı, bir iftiradan dolayı 3 yıl Gaziantep ağır ceza mahkemesinde yargılanırken, başkan savunmamı istemişti, ona verdiğim cevap şuydu, Değerli Başkan ve kıymetli üyeler, karşımda yazan “Adalet mülkün Temelidir,” bu veciz sözün altında yargılandığımı biliyorum ve adaletin tecelli edeceğine canı gönülden inanıyorum. Savunmamın, Sokrates’in Ölüme giderken hanımıyla arasında geçen konuşmadan farklı olduğuna inanmıyorum. Hanımı Sokrates’e seni suçsuz yere ölüme götürüyorlar dur demeyecek misin, hayır suçlu olsam daha mı iyiydi…Ondan dolayı çok rahatım, sen de hiç üzülme çünkü ben sevdiğime gidiyorum der ve ölümü tercih eder.” Dedim, ama başkan bizimle dalga geçip Felsefe yapma dedi. Onun üzerine Savcıya döndü ve kararı açıklayacak, savcı şahsın bu yaşta hal ve hareketlerine bakıldığında, savunması dikkate alındığında bu olaylarla yakından uzaktan alakasının olmadığı ve kamuyu yanıltacak bilgi vermediği anlaşıldığından beratine diye cevap verdi. Ancak Reis Efendi dedi ki bir şahıs bu kadar sorguluyor ve bilgi sahibi ise, bu olaylarla ilişkisi olmadığına kananat getirilmemiştir. Sayın başkan doğruları konuşmak suçsa bunu söyleseydiniz onu bileydim dedim aldığım cevap, yalan söyleme hakkın var dedi…Ben de o an tüm film koptu. Yani adalet dağıttığını sandığım ağır ceza reisi, benim yalan söylemem halinde bu işin bitirilebileceğini ifade etmesi ve mahkemenin 6 ay sonrası Nisan…bilmem kaç demesi beni hepten ayartmıştı.

Evet dostlar sonucu göze alamayanlar sorgulama yapamazlar sonuç ne olursa olsun Allah’ın taktirinin dışında bir şey olmayacağına inananlar ancak sorgulamanın Nirvana’sına çıkarak hakikate şahitlik yapabilirler. Rabbim, bizleri o kulların arasına kat…Hz. İbrahim’in deyimiyle, siz benim Rabbimden sakınmıyorsunuz, hesabı dikkate almıyorsunuz, istediğiniz gibi koşturuyorsunuz da ben sizin düzmece ve ne olduğu belirsiz muktedirlerinizden mi sakınacağım, rabbim her şeye şahittir….Ey Rabbim ölüleri nasıl yarattığını bana gösterir misin, İbrahim sen inanmıyor musun, hayır rabbim öyle bir inanıyorum ki, kalbim mutmain olsun istiyorum diyen İbrahim, Allah’ın yaratmasını sorgularken, bizim yaşadığımız evrende neden yaşadığımız, bizim dışımızda bizim için ne planlar yapıldığını sorgulamamız büyük bir çoğunluğu rahatsız ediyorsa varsın etsin….Biz kırılan kolu yen içinde bırakmayız. Toplumsal yaşama dönük başkalarını ilgilendiren her şeyi sorgularız ancak kişinin bireysel günahlarının çetelesini tutacak kadar da çukura düşmeyiz o bizim işimiz değil….

Sorgulayan beyinlerden korkmayın, onlar sadece sizi doğruya götürmek isterler, doğrular eleştiri ve sorgulama oklarının içinde taşınırlar, size acı verip kafanızı yaralasa da katlanmayı bilin, yoksa oksijensiz kalan o beynin içindeki kan sizi ölüme mahkûm eder…

Selam ve iyilik dileklerimle bir sonraki yazımda inşallah sorgulamayla ilgili geçmişte şu an etken yetkin olan ortamlarla aramda geçen diyalogları anlatmaya devam edeceğim rabbim sağlık sıhhat ve afiyet verirse…Kalın sağlıcakla…

Erol Kekeç/10.08.2023/13.36/Namazgah /İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!