Bu Blogda Ara

12 Mart 2021 Cuma

AYAĞA KALKAN ADAM İÇİNDİR DUA!

 Bir çocuk tanıdım, tüm gökler üzerime çöktü, yer yarıldı yedi kat yere indim. Topraklar yol vermedi, sular bir damla suyu çok gördü, rüzgâr oksijensiz bıraktı, ruhuma bir darbe indi belim büküldü, bir tutam yürek avucuma konuldu, vicdan terazim bu sıkleti çekmez oldu, mezar bir metre karelik yeri çok gördü, kargalar leşime konmadı, aslanlar necis diye transit geçti murdar yaşayan bedenimi, hayvanlar bile ikram bilmedi…

Bir çocuk tanıdım, taksim edilen dünyayı bir buğday tanesine savurdum gitti, yediklerim ağzımdan burnumdan geldi, hıncım zalimlere yöneldi, mazlumlar önünde belim büküldü, annesiz bebeler gecemi gündüz gündüzümü gece eyledi, ben ne yaptım Allah’ım yaşadığım hayat üzerime bir dağ gibi çöktü…
Bir çocuk tanıdım, anamın saçlarımı okşamasını günahlarım bildim, babamın şefkatini bahtıma yazılan ezgi edindim.80’lik dedenin akşamın karanlığında zorlanarak, geri dönüşüm tezgahını çekerken dualar ederek sokak aralarında kaybolması, dualarımın anlamsız ve işe yaramayan bir söz cümbüşü dışına çıkmadığını bana söyledi. Hayasından yüzünü açamayan bir ananın çöp arabasından önce, çöp konteynerini karıştırması yüreğimi öyle bir karıştırdı ki, insanlık onurum o çöpler arasında kaybolmuşta bana haber verecek mi diye diz çökerek kalkamaz oldum. Ananın yanında duran o küçük kızın iki örmeli saçıyla göğün boşluğuna asılan yoksa ben miydim diye, gökyüzünde dalıp giden gözlerimle kendimi aradım.
Bir çocuk tanıdım, insan olduğunu iddia ederek yaşayanlara hayvanları tercih ederim. Fırının kapısında masum görüntüsüyle kasiyere usulca seslenerek, askıda ekmeğiniz varsa dört taneye çok ihtiyacım var diyen bir baba geçince önümden, alacağım ekmekler gözüme yüzüme sıvandı, buharlandı gözlüğüm, dünya bana dar geldi, boşandı göz yaşlarım içime sığmayıp sokaklara aktı. Sabah akşam demem her gün en az birkaç saatimi çeşitli yerlerde gezerek kararmış yüreğimdeki dumanları ve sisleri dağıtmak isterim, vicdan terazimi kimse bilmesin diye özenle gizlerim.
Otobüse binerken önümden geçen ve sonradan gelen yolcuları izlerim üç kuruşluk yol parasını temin edemediğinden gizlice kaptana yaklaşarak, bahanelerle parasının olmadığını söylemeye utanan ama bir neden göstererek yolcular arasına karışan adamın göz kapağında ve titreyen dudaklarında tüm zalimlerin defterlerinin dürüldüğünü gözlerimle izlemeyi, Oscar ödülü alan bir filmi, koltukları bomboş olan bir sinemada izlemeye tercih ederim. Bunlar beni ihtiyarlattı ihtiyar olan duygularımla delikanlı bir yüreğin sohbetinin nasıl mayalandığını, bana tanıdığım çocuk öğretti….
Bir çocuk tanıdım, feleğin, geçmediğim ve geçmekte zorlandığım, tüm çemberlerini öyle bir geçtim ki, hem de onların en küçüğüne sığacak kadar cüssem küçüldü, kendimi bir dev sandığım ben, küçülmekten bir daha toparlanacak mecali kalmadı. Bu çocuk bana, yaşarken yaşadığını sananların duymak görmek ve anlamak istemedikleri mesajın anlamını, kulağımı patlatırcasına öyle bir anlattı ki, kulak zarımı parçalayıp yüreğime saplandı. Bundan sonra elinde zurnası, megafonu ağaçta asılı solistin söylediklerini neden duymuyorum diye bana gücenmeyin, bu çocuk algılarımı çiğnedi kulaklarımı duyurmaz kıldı ben de yüzümü çevirdim, anladığım bu çocuğun diliyle herkese aynı mesafeden sesimi duyurmak istiyorum…Selam sana ey çocuk! seni tanıdım dünyam küçüldü ama ben büyüdüm, dünyaya sığmaz olup seninle aynı çadıra sığacak kadar da zerreye döndüm…
Erol KEKEÇ/11.03.2021/23.05
Bir 1 kişi, köpek ve açık hava görseli olabilir

10 Mart 2021 Çarşamba

"HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK"

Her şey çok güzel olacak diyerek topluma seslenenler acaba ne anlatmak istiyorlardı ne kadar anlaşıldı ne güzel olacak, kim için ne kadar ne zaman bunu kimse bilmedi ve hala da bilmiyor…Ama bu söz sihirli bir buluş gibi, herkesin beyninde bir yer bulmuş oldu ama hayata ne kadar dokundu dersiniz; bana göre dokunup dokunmayan bir şey olup olmadığını bilmiyorum…Ama gözlere dokunan o kadar çok şey var ki, sanıyorum bunlar da farklı boyutlarda o güzelliği anlatan görüntülerden bir kısmı!
“Her şey çok güzel olacak” Güzel bir şey yapamazsak güzelleri güzel bir şekilde imha etmekte bir başka güzellik olsa gerek ki, bazıları muhalif olma adına yapılan işleri yok ederek kendisini kanıtlama sevdasıyla hareket edebiliyor. Bu konuda İstanbul’da gördüğüm ve hemen hemen ana güzergâh olan köprü yollarını kullananların da dikkatini çekmiştir. Önceki yönetim döneminde saatlerce o yollardan gidenlerin psikolojik açıdan rahatlaması ve manevi bir haz alarak sıkılmadan yollarına devam etmesi için gözlere hitap edecek düzeyde görsel şölenleri andıran çiçeklerle kaplanmış yol kenarları şimdi sadece koyu betondan başka bir özelliği kalmadı niçin mi, Yeni yönetimi alanların yaptıkları gözle görülen en güzel icraatları bu oldu…Arkadaş nedir bu estetik karşıtlığı ama sorsan başka yere taştan yontma heykelleri oturtarak onunla oraya görsel bir güzellik kattığını düşünerek çok iyi ve güzel sanatsal çalışmalar olduğunu sana anlatır…Böylesi basit ve sıradan anlayışlarla muhalefet etmek ve yönetici olmak hakikaten böyle bir ortamda yönetiliyor olmak ve bu yöneticilerden hizmet beklemek bana zül gelmeye başladı…
Bir şehrin yönetimi konusunda her kafadan bir ses, gelen trenlerin hareket etmesi için birden fazla hareket memurlarının farklı makaslar için aynı anda farklı düdükler çalarak, trenleri kafa kafaya çarpıştırması gibi bir sonuçla bizi karşı karşıya bırakacağa benziyor…Bu tarz anlayışlar, kendisi açısından çok güzel bir sonuç elde ederek isteklerine kavuştuğu için her şey güzel olduğuna inanır ama o taraftan insanlara ulaşan bir güzellik olmadığı için güzellik bekleyenler sadece avcunu yalayarak günlerini saymaya başlar. Bazı konular da insafı elden bırakmamak gerektiğini düşünüyorum,2020 Mart ayından bu yana tam bir yılı aşkın süre içinde tüm toplu buluşma yerleri kapalı olduğundan sosyal ve kültürel çalışmalar şöyle olsaydı diyebilecek sözümüz de olmuyor. Birçok beklentilerin karşılanamamış olmasında geçen iki yıllık sürecin bir yılının tüm olumsuzluklarla geçmiş olması bizleri daha mutedil davranmaya sevk ediyor.
Muhalefetin yanılgısı, yerel yönetimleri aldığı zaman ülke yönetiminde de söz sahibi olacakmış gibi davranarak “her şey çok güzel olacak” diye ülke genelinde yaygın olan bu slogan hayatta bir karşılık bulmadı ve insanlar da haliyle soruyor, acaba hangi şey çok güzel oldu diye…Hatta bazı güzellikler eskisinden daha kötü oldu diyerek tepkilerini sergileyebiliyorlar…Ben de bu satırlarla muhalefetin muhalif olma mantığını biraz ele alarak onun kritiğini yapma taraftarıyım…
Adam kalkıp şunu söyleyebiliyor, yahu kardeşim bu millet bize muhalefet olma yetkisi verdi, biz sizin yaptıklarınızı onaylarsak bizim muhalefet olduğumuz nereden anlaşılacak…Bu kafa da olan bir algı ne muhalefetten anlar ne yetki verilmesinden…Onun için önce bu kafa yapısını değiştirmek zorundadır. Eskiden Meclis kürsüsüne yönelen Milletvekilleri için grup sözcüsüne, meclis başkanı, lütfen adamlarını yerine al dediği zaman grup sözcüsünün verdiği karşılık, insana kafayı yediren türdendi. Sayın başkan bunlar adam mı, bunlar Milletvekili…O zaman Vekillere söyle diye cevap almıştı. Bunları üzülerek burada yazmamın sebebi, bu kafa yapısıyla hangi memleket sorunlarına el atmak istersiniz doğrusu ben de çok merak ediyorum…
Demokrasilerde Muhalefet partileri de İktidar partileri de ülke yönetimine katkıda bulunur ya da olumsuzlukları bertaraf ederler ama yetki kendisinde olduğu için iktidar sorumludur, olumsuzlukların faturasını kendisi ödemek zorundadır. Muhalefet partisinin bir Milletvekili olduğu zaman onun maaşı düşük değil ve milletvekilleri için belirlenmiş haklardan mahrum da değil, dolayısıyla her vekil milletin emanetine sahip çıkmak için o koltuklarda yer işgal eder. Başımıza bela olsunlar diye kimseyi oraya çıkarıp bizi birbirimize düşürsünler ve ağızlarına alınmayacak kelimelerle birbirlerine hakaretler savurarak halka kötü bir örnek olmaları için o maaşlar onlara ödenmedi. Bunun dışında yaptıkları icraatlara baktığımızda bunları konuşmaktan utanç duyacağımız için gündemimize almak istemiyoruz. Muhalefet karşı tezdir. Karşı tezi olmayan bir fikir ve anlayış saçmalıklar üzerine kurulmuş, anlamsız amaçsız ve insanlığı karanlığa sürükleyecek ayağı yere basmayan nerede ne zaman nereye toslayacağı belli olmayan bir anlayıştır. Onun İçin Demokratik algılar oluşturulurken kendi içlerinde, karşılıklı hoşgörü ve fikirlere saygı esasına dayanan bir konsensüs oluşturulur. Bu anlayış kurulduğu zaman İş olsun torba dolsun cinsinden itiraz olmayacağı gibi, benim odunum bu, ister bununla ısınırsın istersen götürür denize dökersin gibi, kimsenin kimseye dayatmalar yapma hakkı da olamaz. Tüm çabalar İnsanların taşınması ve selameti için güvenle huzurlu korunaklı sağlıklı bu sistemin nasıl daha iyi yolculuk yapacağı ele alınır. Böylesi bir çatı altında görevler layıkıyla ya yerine getirilir ya da nasıl gelinirse öyle gidilir, sonrasında kesilen faturaya göre ya devam ya tamam kararını Millet verir. Bu oluşumlar içinde Muhalefete elbet bir görev düşmektedir. Bu görevi ya layıkıyla Milletin lehine takip eder Milletten tam not alır ya da görevini yapamaz, iktidar onu sürekli refüze eder ve gölgede kalır, Devleti yönetemez imajı yaratılarak toplum gözünde sıfırlanarak pasif duruma düşürülür. Bu kimin işine gelir, elbette İktidarın çok işine gelir, kendisini kontrol edemeyen ve kendisine Millet adına hesap soramayan bir muhalefet olursa, iktidar istediği gibi borusunu öttürür, iktidarın borusunun devamı da muhalefetin muhalefetlik yapma becerisini gösteremeyip esas konuları hiç gündem yapmadan, sıradan basit ve halkın nefret duyduğu alanlarda muhalefet yapıyormuş görünmesi etkili olur.
Ülke yönetiminin demokrasi olduğu söylenir ama siyasi partiler İngilizlerin Afrika’daki kolonileri gibi birbiriyle savaşmanın ve çatışmanın ötesinde bir görüntü oluşturmuyorlar. Dün birbirine küfredenler bugün sarmaş dolaş, dün birbiriyle kuzu sarması olanlar bu gün savaş halinde böyle bir demokrasi kültürü mü olur, demokrasi yapıldığı tanıma göreyse…Öncelikle Bizim ülkenin Siyasi parti temsilcilerinden başlanarak hepsine istisnasız toplumsal davranış, hoş görü, adabı muaşeret, etik, hakkaniyet adalet, yönetme bilinci, akıl tutulması bilinç kırılması ve en önemlisi İnsan nedir üzerine çok ciddi eğitimler verilmeli ve onların rehabilitasyonu sağlanmalıdır diye düşünüyorum…Bu değer bilinci oluşmamış olanlarda hiçbir konuda tutarlı davranmalarını ve düşüncelerini temellendirerek yaşama aktarmalarını bekleyemezsiniz. Aynı konuda bir paragraflık açıklamada paragrafın başı ortası sona doğru ve sonda %100 birbiriyle uyum içinde olmayan çatışmalı yargıların olduğunu görüyorsunuz. Peki bu kadar çelişki yumağından oluşanların toplum nezdindeki değeri sizce ne olur dersiniz? Kocaman bir “HİÇ” Hiçin hayatta bir karşılığı yoktur, o halde muhalefetin ve yönetenlerin bir hiç olduğuna inanılan ortamlarda yönetim sürekli değer kaybeder, insanların ona bakışı da kendilerini sömürmek için organizeli bir ekibin yönetimi gasp ederek kendilerini hep ötekileştirdiğine inanmaları olur. Bunları neden mi anlatıyorum, kuru kuruya her şey güzel olmuyor da onu anlatmak istedim.
Muhalefetin anlayışını ifade eden “Her şey çok güzel olacak” ifadesi durup dururken oluşmadı.18 Yıllık iktidarında kendi anlayışlarına göre toplumu dönüştürmeye çalışan bu yönetimin yaptıklarından kaynaklanan ne kadar kabul etmediğimiz ve bizi ötekileştiren eylem varsa onların hepsini yok edeceğiz ve eski dönemimizden daha iyi olacağız şeklinde verilen bir mesaj içeriyordu. Peki, bu anlayışın daha önce anlatmaya çalıştığım,” Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” anlayışından ne farkı var. Buradaki fark, iki farklı ifadenin farklı anlayışlar tarafından dillendirilmesi ama aynı kafa yapısıyla birbirlerini imha ve yok etmeye yönelik bir anlayışı barındırmasıyla aynı içeriğe sahip olduğunu görmekteyiz. Tek parti döneminde, ana muhalefetin olumlu icraatlarından fazla toplumu nefes alamaz hale getirdiği icraatlarına sahne olmuş bir geçmişi ortada iken, bu sözün reel yaşamda karşılık bulması o kadar kolay olmayacak elbette. Yani her şey çok güzel olacak derken, bir anlayış oy istediği toplumda travmalara neden olan geçmişiyle yüzleşmeden onlara sahip çıkmanın insanlık onuruyla bağdaşmadığını onun için biz sadece parti olarak temel bazı kriterleri baz alarak o da şunlar şunlar, onun dışındaki tüm içeriği milletimizin taleplerini ve problemlerimizi dikkate alarak onların çözümü nasıl olmalı gibi esaslar üzerinde yapılandırdık. Dolayısıyla öncelikle partimizin geçmişiyle yüzleşeceğiz ve onlar asla olmayacak çünkü bir anlayış toplumun değerlerini karşısına alarak toplum yönetemez. Topluma huzur getirmek için, insani tercihleri sorun algılayan bir anlayışımız asla olamaz, bunlarla yüzleştiğimiz için her şey çok daha güzel olacak…Diyerek ilk raunttu başlatması gerekir. Arkasında iktidarın olumsuz olduğu noktaları mantıklı ve tutarlı ortaya koymalı, toplumsal dejenerasyonu tüm çıplaklığıyla grafiklerle toplumun anlaması için izah etmeli ve kendisi döneminde yapılacak olanları teorik olarak sloganlarla,” Ben Kemal’im her şeyi yaparım diyerek gülünç duruma düşmeden, ayakları yere basan şekilde açıklanmalı ve ondan sonra “Her şey çok güzel olacak dediğiniz zaman bir anlam ve karşılık bulur; diğer tüm durumlarda bu söz sadece bir fiyasko olur.
Ana Muhalefet, toplumda geçmişte yarattığı travmatik algılara bir çözüm bulamazsa, boşu boşuna kendisini yormamasını tavsiye ederim…Bu toplum sloganlara göre yaşayan ama en baba kitaplardan daha kallavi sözler söyleyecek kadar da bir beyin dağarcığına sahip, (!)Bunları bilmeyen ve toplumun fizyolojik ve sosyal güdüler çatıştığı zaman hangisini tercih etme ihtimali daha yüksek olur bunlar hakkında hiçbir kafa yormamış olanlar oyuna başlamadan hazırlandıkları oyundan mağlup ayrılırlar. Ana muhalefetin bu konularda çok ciddi açmazları olduğu muhakkak. Bu toplumda yaşıyorlar ama toplum gerçekliğinden zerre haberleri yoktur. Böyle bir dönemde Ana muhalefet iktidar olmuş olsaydı, çoktan yerinde yeller esiyor olacaktı. Çünkü fizyolojik açlık çekenlerin aynı zamanda da sosyal güdüleri de esir durumundaysa o zaman öyle bir savururlar ki, kimse tekmenin nereden geldiğini ve bu rüzgârın nasıl oluştuğunu anlayamaz. İktidarın Doğrusu bu değerlerle ne kadar alakalı olup olmadığı da tartışılır ama bunlarla işini ne kadar doğru yaptığını ele alacak olursak bu konuda ciddi bir sınıf atladığını görmekteyiz. Bir caminin açılması akan suları durduruyor, Ramazanlarda gösteriş mi değil mi orasını ben bilemem ama halkın gözüne hitap eden görsellerle tam bir şölen havasına bürünen ramazanlar, çarşaf çarşafta reklam panolarındaki yerini alınca, işte mesele bu diyen birçok insanın yüreğindeki hıncının buzlarının nasıl eridiğini söylemeye gerek yoktur. Yani İktidarın bunları sahiplenmesi ve kendisinden başka bunları kimsenin sahiplenme hakkının olmayacağını çeşitli platformlarda da gündem yapması, doğrudan ana Muhalefeti zaten minder dışına bırakmaya yetiyor. Birkaç tane de geçmişinden örnekler ortaya koyunca ağzıyla kuş da tutsa minder dışı ısınma turlarıyla bir türlü gerçek sahaya çıkacak cesareti onda bırakmıyor…RTE bu işi şu ana kadar çok iyi götürdü ve sürekli saldırı üzerinden bir siyaset güttü. Peki bundan sonra ne kadar karşılık bulur dersiniz, bir önceki yazımda da söylediğim gibi, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…”
Muhalefet, Demokrasilerde çoğunluğun varlığı yanında azınlığın hakları da en az onun kadar kutsaldır ve korunmak zorundadır. Hangi anlayış ve inançtan olursa olsun insanların insani tercihleri etik ve ahlaki sınırlar içinde asla sorgulanamaz bunlar korunmalıdır. Biz tüm insanların rahatlıkla inançlarını yaşayarak, inançlarından dolayı dışlanmayacağı ve özgürce yaşayacağı ortamı oluşturmanın teminatıyız. Onun için tüm çalışmalarımız, bu ortamları oluşturmak ve ekonomik refah düzeyini yükselterek huzurlu ve aile düzenleri sağlıklı, nesiler güven ve emniyet içinde yaşayacakları ortama kavuşarak…Çok daha güzel olacak günleri, sizlere armağan edeceğiz diyerek, bunları da samimiyetle aktardıkları zaman, toplumla aralarında ruhen bir mayalanma olur, bu mayalanma yoğurda dönüşür mü dönüşür bu dönemde bu mayayı oluşturamayanlar tarihin hiçbir döneminde oluşturamazlar.
Bu dönemde zirve yapıp tekrar tabana çakılan toplumsal bir özellik oldu. O özellik sosyal güdülerdir.15 Temmuz bunun en güzel örneğidir. Vatan Bayrak, din özgürlük, bağımsızlık gibi değerler o gün zirve yaptı ve kimse açlık veya başka bir fizyolojik algı hesabı yapmadan köprüye hücum etti bunun en yakın şahitlerinden biriyim…O zaman 19 yaşındaki oğlum yorgun olarak eve gelmiş ve yatmış ben gece saat 12 gibiydi eve girdim. Televizyonu açtım, şimdi nerede saldırı var bir bakayım dedim, o seslerle hemen uyandı ve geldi baba ne olmuş dedi oğlum darbe girişimi var kim yapıyor dediğinde ben malum çevre diye söyledim ve yazdıklarımız şimdi uygulamaya geçmiş dediğimde hemen arkadaşlarını aradı giyindi birkaç kişi gece saat bir gibiydi arkasına bakmadan direk yaya köprüye koştular ve sabaha kadar orada direndiler telefon elimde hiç düşmedi baba kapat işte vurulduk yok bizde bir şey yok motordaki polis şehit oldu, şunların üzerine ateş ediyorlar baba kapat şu an şöyle şöyle diyerek ben sabah saat 7 gibiydi geldiğinde üst baş hep kanlar içinde arkadaşı Gökhan diye biri vardı o çocuk zaten kuşaktan aşağı hep kızılkandı ne oldu bu kadar dediğim zaman çok yaralı taşıdık çoğu şehit oldu dediler…Evladım gel seni alnından öpüyorum, sen uykudan kalkıp, bir değer için gözünü kırpmadan, oraya giderek sabaha kadar o tehlikeye katlandığın için dedim. Ben onu o gün kutlamıştım ama benim aynı çocuğum bugün aynı eylemi yapar mı ben açıkça söyleyeyim asla yapacağına inanmıyorum hatta zorlasam gider mi onu da sanmıyorum…Sahiden ne oldu, işte o değerler aynı dönemde tabanı deldi, bunun sorumlusunun kim olduğunu söyleyebiliriz? Suçlu aramak değil mesele herkes ne yapıp yapmadığını çok iyi bilir. İnsanların sevgisi güvenle geliyorsa devam eder ve değerler her zaman zirvedeki yerinde durur. Ama güven bittiyse, hiçbir sevgiyi güvensiz bir bedene tapulayamazsınız, bu da sizin şahsınızla birlikte anlamlanan değerleri bir anda al aşağı eder ve taban yapar.
Bu konular daha çok su götürür ama daha fazla deşmek istemiyorum, burada yavaş yavaş satırlarımın sonuna gelmek istiyorum ve Milletime şu mesajı ileterek sizleri yazıyla baş başa bırakıyorum…Çok değerli dostlarım, bizim gibi toplumlarda çok vaatlerle gelenler geldiler ve yedi sülalelerine 70 sene yetecek birikimleri bırakarak yedi kuşak sonrasına miras aktarır oldular. Çok güzel olacak diyenler de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyenler de sahiden bizi ne hale getirip ne hale götürdüklerini ben anlatmak istemiyorum, sadece yorumlarımla uyandırarak fotoğrafı çekip sizin önünüze bırakıyorum; dileyen bu fotoğrafı okur dileyen bundan daha güzel fotoğraf yok diyerek sarılır birlikte yatar; herkesin kendi tercihi ama sonuca katlanmakta sizin hakkınız olur.
Şahsen ben olsam bundan sonra şunu yaparım ey Milletim ben Ülkenin nimetlerinden faydalanmak ve tüm çocuklarımın iyi şartlarda yaşaması için ne kadar ihtiyacım varsa onlara sahip olmak için oraya gelmek istiyorum beni seçerseniz şunu size söz verebilirim, bu dediklerimi alırım ama ülkeyi çok güzel yöneteceğim, elimdeki denklem bu, bana inanıyorsanız seçersiniz, inanmıyorsanız seçmezsiniz, en azından olduğum gibi anlatıyorum önce can sonra canan, âmâ öncekilerin hepsi sizin için dediler sizi hiç düşünmediler dünyaya kazık çaktılar şimdi onların her şeyi var, siz kendiniz olarak yoksunuz ki neyiniz olsun, işte ben bu kadar dalavereci değilim ve kendimi olduğum gibi ortaya koydum diyeni desteklerim…(!)
Sahiden siz de benimle aynı kanaattenseniz değerlerimizin ne olduğunu nereye gittiğini hep birlikte sorgulamayalım mı ne dersiniz…Selam ve saygılarımla muhabbetlerimi iletiyorum…
Erol KEKEÇ/09.03.2021/22.54
Bir ateş ve yazı görseli olabilir

9 Mart 2021 Salı

“HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK”

     YÜZLEŞME BELGESİ OKUNMALI...


“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözü ile “Her şey çok güzel olacak” ifadesi görünüşte farklı gibi görünse de aslında her ikisi de geçmişin kötülüğü üzerine yeni bir dünya kuracağını anlatmaktadır. Yani kurulacak dünyanın temelinde eski olmayacağını yepyeni ve farklı bir ortam kuracaklarını anlatmaktadırlar. Âmâ gelin görün ki, başkalarını olumsuzlayarak kurulacak dünyanın ondan daha aşağıda olacağından kimsenin kuşkusu olmasın…Öncelikle Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sloganıyla ortaya çıkanların toplumu getirdiği noktayı sonrasında da her şey çok güzel olacak diyenlerin gittiği yolun biraz izahatını yapmaya ne dersiniz?
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, bundan sonra biz varız, isteklerinizi bize ileteceksiniz, eskiden kimin ne yaptığı önemli değil, yeni kurallar ve yeni anlayışlar egemen olacak ama bu anlayış tamamıyla hizmet aşkıyla sizleri dikkate alacak çünkü hizmet gönül işidir; algısına sahip bir anlayıştan oluşmaktadır.
Peki bahsedilenler ne kadar karşılık buldu dersiniz, Bu anlayış yönetim erki olmadan önce %1’lik kesimin ülkenin GSMH’nin %33’üçüne sahip olduğu çıta o kadar arttı ki,20l6’lara gelindiğinde GSMH’nin %57 sine çıktı, yani artış çok hızlı, peki %99’luk bir kısmın ülkenin Milli gelirinden payına düşen ise %43’e indi. Merhum NFK’in deyimiyle, “Bir kişiye dokuz pul, dokuz kişiye bir pul, kurt koyunlara şah olsa bu taksimi yapmazdı…”
Harika yollar yapıldı, hakikaten ülke tarihinde böyle yollar hiç yapılmadı. Hem fiziki yollar yapıldı hem götürme yolları yapıldı. Fiziki yolları herkes görebiliyordu ve bunları anlatarak bitiremiyordu ancak götürme yollarının nasıl olduğunu kimse bilmiyordu bilenlerde belli bir çember içinde olanlar olduğu için her şey kuralına uygun yollardan oluşuyordu. İtirazın karşılığı da şap diye hemen suratına yapışıyordu bir sorun bakalım o yollar neden yapılmıştı…(!)
İtibarımız çok yükseldi bunlardan övünç duyduk ve her yerde anlattık dünyanın her yanına yardımlar taşıdık hatta, tüm dünyanın yaptığı yardım faaliyetlerinden daha fazlasını tek başına yapan ülke olduk…Biz bu itibarın yolunun gönülden geçtiğini düşünürken bir de baktık ki, bu yükselişin arkasında tasarrufta sınır tanımamak olduğunu gördük…Hatta “İtibarın tasarrufu olmaz” sloganı en üst perdeden dillendirilerek gündem oldu. Yani İtibarını yükseltmek için harcamalarında hiçbir sınır tanımayanlar, ekmek buluyorsanız aç değilsiniz, asgari ücret neyinize yetmiyor denen şaklabanların çıkışlarıyla, Halkın gözünde tepe üstü itibar kaybına girmez mi…
Fırat’ın kenarında bir koyunu kurt aparırsa hesabı Ömer’den sorulur diyenler, Kadıköy’ün meydanında açlıktan ve soğuktan donarak ölenin farkında olmadı.
Dindar nesil yetiştireceğiz bundan sonra, İmam Hatipler açılacak ve herkes istediği gibi yaşayacak dediler ve hakikaten de öyle oldu, herkes istediği gibi yaşıyor artık, insanların hızını hiçbir barikat durduramaz oldu. Dinden kaçan kaçana, haz almanın ötesinde herhangi bir değer sisteminin olduğuna inanmayan nesiller sığırcık sürüsü gibi öyle bir hızlandı ki artık durdurana aşk olsun(!)
Şehirlerin yapısı değişecekti, öyle bir değişti ki, rant çöplüğünden kâinatın sahibinin masmavi gökyüzüne bakabilmek ve o insicamı görmek haram oldu…
Adı kitler olarak bilinen milletin malları çok üretim yapacaktı, öyle bir firene basıldı ve üretim bazı yerlerde çok düştü ve bu kitler zarar etmesin diye, sonrasında sahip oldukları gayrimenkullerin ederinden aşağı satıldı…
İhale şartnameleri ihale sayılarından hızlı değişti hatta öyle değişti ki, kime hangi ihalelerin verilmesi gerekiyorsa onların koşullarını sadece taşıyan şartnameler oluştu. Çok hızlı çalışılıyordu…
Gençlik önemli, onun için seçme ve seçilme yaşı 18’e indirilmeli diyerek o kadar çok çaba harcandı ki gençlik düşünüldüğünden(!) gelinen nokta da gençlikle arada hiçbir irtibat kurulamayacak düzeyde çağ atlandı.
Gençlik kullanılmak ve parmaklar kalksın arkası önemli değil, onlardan bir temsilci olursa gençlik tamamıyla bu yöne kanalize olur diye düşünüldü, çünkü iletişim ayıları değil, iletişim ve sosyal psikolojiyi çok iyi bilen koçlar bu fikri vermişti nasıl olurda uygulanmazdı. (!)Uygulandı uygulanmasına da sonrasında gençlik öyle bir tavır aldı ki, inadına yaşıyorum ve sana bakmıyorum diyerek, kendisini inattan dolayı ucunu göremediği vahşi dalgaların sularına bıraktı…
Özgürlükler ülkesi olma vaadi herkesi cezbetmişti, çünkü herkes özgür birey ve kurallı bir toplumda dayanışma ve iletişimi yüksek hoşgörünün ve merhametin yoğun olduğu bir ortamı arzuluyordu. Bu arzuları kursağında kaldı. Hatta öyle oldu ki herkesin içi gaz doldu ve o gazın vermiş olduğu rahatsızlıktan kurtulmak için, geğirerek rahatlama alanları da çok daralmıştı; eskiden olduğu gibi başörtüsünden dolayı kafası bozulanlar hemen Beyazıt Meydanında rahatlamak için bağıramıyordu. Çünkü bugün öyle bir şansı kalmamıştı birlikte aynı yerde buluşarak eylem yapanlar birbirine karşı olabilir miydi? Güç kimdeyse onun sözü her zaman geçerli olmalıydı 70-80 yıldan sonra bir imkân ele geçmişti bu imkanlara kimse bir zarar veremezdi vermek için bir çabası olursa hemen vatan haini olabilirdi. Yani Valdo sen neden burada değilsin, diyebilecek cesaretleri de kalmamıştı. Yani tüm ıstıraplarını içine atmış ve gazdan patlamaya gelmişti…
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak deniyordu, Hakikaten hiçbir şey eskisi gibi olmuyordu her şey yeniden yazılıyordu. Dün ortalıkta görünenler bugün kayıplara girmişti. Dünün zulmüne başkaldıran ve dünyanın neresinde bir haksızlık varsa o haksızlıklara karşı her Cuma Beyazıt Camisi önünden eyleme geçerek Sultan Ahmet Ya da Laleliye doğru giden eylemciler aşırı gittiğinde onlarla birlikte her ortamda bulunan ve zaman zaman da Polis Panzerlerinin üzerinden eylemcileri sakinleştirmek için o uzun parmaklarıyla şehadet parmağını birilerinin gözüne sokar gibi duygusal ve güçlü hitabetiyle insanları hem sakinleştiren hem de keskinleştiren adam hakkında, Bunların Türkiye’deki birçok yönetimleri, dava açarak mahkemede sürüm sürüm süründürmek için çabalıyorlar, yani hiçbir şey eskisi gibi olmuyor çok doğru bir söz(!)
Hiçbir şey eskisi gibi olmuyor, haksızlıklar ve hukuksuzluklardan doğan usulsüzlükleri fark edenlerden susması istendi susmadığı zaman da bulunduğu makamın tüm imkanları elinden alınarak vatandaş Rıza olarak piyasaya salındı… Hatta burada öyle yeni nasihat şekilleri oluştu ki, İnsanların susmasının Allah’ın bir emriymiş gibi olduğuna inandırabilmek için, şeytanın aklına gelmeyen oyunlar devreye girdi. Bu oyunlardan birisini burada paylaşmak istiyorum, o yerin en yetkili şahsının sözleri, Toni Bey şimdi söylediklerinde sen haklı olabilirsin bunları belgeleriyle de kanıtlamış olabilirsin, ama bunu şöyle düşünelim.15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunanların mermileriyle şehit olanlar haksız mıydı? Tabi ki haklılardı vatanlarını savunmaya kalkmışlardı ama onlar şehit oldu. Senin durumunu da böyle düşünmek lazım… Nasıl yani anlayamadım der Toni Bey, Yani sen haklı olsan da sen gidip istifa et, yani biz senin buradan gitmen için gerekçe oluşturmak istemiyoruz ama sen gider istifa edersen bizim işimizi kolaylaştırırsın Allah sana başka yerden belki farklı kısmetler verir. Yani haklı olman senin istifa etmene engel değil, şehitler de haklıydı ama şehit oldular sen de böyle senin için bir şehitlik gibi düşün diyerek hem nalına hem mıhına vurarak İnsanları hipnoz eden algılar eskiden yoktu sahiden…
Yine başka bir B. Yardımcısının söylediklerini de aynen aktarayım eskiden böyle miydi…Nadi Bey konuşur, Sayın Başkanım bizim tüm prosedürlerimiz tamam harcımızı da yatırdık hala bu ruhsatı niye alamıyoruz dediğinde, Nadi Bey bu işleri bilmeniz lazım, siz bu bölgede sanki hiç iş yapmamışsınız gibi davranıyorsunuz; bizim buraya gelen insanlar gideri çok fazla, bunları sizler karşılamazsanız biz nasıl bunların altından kalkacağız, onun için bu işi hemen çözelim ondan sonra da beraber Cumaya gidelim. Tamam ama ben hakkımı helal etmiyorum sadece işimin çözülmesini istiyorum der Nadi Bey. Cuma’da yan yana otururlar ve bizim merhametli hak yemeyen helal rızık dışında elini hiç harama bulaştırmayan B. Yardımcımız Nadi Bey’in dizinin üzerine elini kor ve der ki, Yahu Üstat Allah’ın huzurundayız hakkını bize helal et de şu Cuma günü bizi Allah’ın huzuruna rahat çıkar…Eskiden bunlar var mıydı, hakikaten bu kadar çağ atlayabilmişiydik…
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ne kadar da doğru söyler sahibi, eskiden toplumda bu kadar kamplaşma ve kutuplaşma var mıydı halk arasında? İnsanlar dolu dizgin fütursuzca ve ahlaksızca ağzını açıp gözünü yumarak kendi görüşünü kabul etmeyene küfreder miydi, Eskiden bir şey yoktu belki, ama kızaracak bir yüz vardı, olur ki bir daha yüz yüze bakabiliriz kullanacağımız kelimeleri iyi seçelim derlerdi.
Eskiden Üniversite hocalarımızın bir ağırlığı vardı Dr. Olan bile bir özellik sahibiydi, şimdi nice Prof.ler var ki, bozdur bozdur harca durumunda hakikaten eskisi gibi olmuyor hiçbir şey…
Eskiden insanların alabilecekleri eşya ve yiyeceklerin sayısı belliydi ama mutluluk çıtaları çok yüksekti. Şimdi alabilecekleri seçenekler çok fazla ama alabilecekleri imkanları çok az, yani mutlu olmak için alma güçleri ile mutluluk artış hızları arasında ters orantı var. Yani alım gücü düştükçe mutsuzluk artıyor eskiden böyle miydi hayır, çünkü herkes bulunduğu ortamdaki koşullara göre sosyalleşiyordu ve istekleri de bulundukları ortamla sınırlıydı. Çağ atladık Uzaya Göktürk gönderdik Cantürk gönderiyoruz, Baştürk yolda hezimete uğramış gerçek Türk yerlerde sürünüyor yani her şey farklı değil mi?
“Hiçbir şey eskisi gibi değil”, Dedesi, dayısı, amcası babası, hocası ve daha nesi nesi olanların beş kuruş etmediği halde öyle makamlara getirildikten hemen sonra, F. Kerim Gökay gibi ortalıkta gezdiklerini gördüğünüzde bir de İşini iyi bileceksin ve liyakat sahibi olacaksın demiyorlar mı, işte buna bitiyorum(!) Yani hiçbir şey eskisi gibi değil hakikaten…
Hiçbir şey eskisi gibi değil, Sonuna kadar özgürsünüz, benim düşündüğüm dışında istediğiniz kadar düşünebilirsiniz ama benim düşündüklerime ve söylediklerime aykırı olursan işte o zaman hemen vatan hainliği tasmasını takarsın eskiden tasma takmak bu kadar kolay mıydı…Tasma takmak ne kadar kolaylaştı.
Atın önüne et, itin önüne ot koymak bu kadar kolay mıydı eskiden, şimdi istediğinize hemen ulaşabiliyorsunuz…Bunun kıymetini bilmek gerekmez mi?
Eskiden sorumlu, ben bundan sorumluyum dediği zaman, bunun bir karşılığı olurdu ve bir yaptırımı vardı. Bugün öyle mi her şey değişti, insanlar o kadar hoşgörülü ki bazı olumsuzlukları hiç görmeyebiliyorlar, mesela birisi çıksa dese ki, “İstanbul’a ihanet ettik”, nedir bu gökdelenler, bu ne zaman oldu derken, yöneten de kendisiyse hemen bir alkış tufanı ile ödüllendirilebilirsiniz çünkü hiçbir şey eskisi gibi değil…
Olumlu gidişlerin sahibi sizsiniz ama olumsuzluk varsa hemen bir başkası bunun sebebi yani denklem öyle kurulmuş ki bu dönemde hiç değişmiyor oysa eskilerden biri derdi ki, enflasyon düşüyor kabaktan biliyorlar yükseliyor bizden biliyorlar anladın mı böyle olur mu derken halkın algısından şikâyet ediyordu. Oysa şimdi insanların algıları da değişti, enflasyon düşünce, ekonomik istikrar ve iyi yönetim oluyor, yükseldiği zaman da dış güçler Parçalamak için hep birden bizi engellemeye çalışıyorlar…Hakikaten eskiden insanlar bu kadar bilinçli değildi, düştüğünde Kabağa bağlıyorlardı yükseldiğinde de Demirel’i sorumlu tutuyorlar ondan dolayı Nurlu Süleyman, elinde Kur’an gönlünde İmanla bu halkın başına 7 kere gelip 6 kere gitse de taht kurmuştu…Ne günler değil mi, oysa bu gün çok farklı hiç eskisi gibi olmayacak(!)
Eskiden babanın bir yeri vardı ana baş tacıydı, Öğretmen bir harf öğrettiği için ona köle olunurdu, doktor saygı duyularak Ondan müsaade istenirdi. Köylü Milletin efendisiydi, yere düşen tutulurdu, bakıp geçilmez görülür, derdi dert edinilirdi. Gariban mahalleler ile zenginler ayrılmazdı, surlarla zenginler kendilerini korumak için ahlak dışı davranmazlardı. Mahallenin zengini fakirleri de bilirdi. Oysa şimdi görgüsüzün bir oğlu olmuş, çekmiş pipisini koparmış gibi, yaşanan bir yaşam egemen oldu…Hiçbir şey eskisi gibi asla olmayacak çünkü Tren çoktan gitti bu trenin dönüşü yoktur ondan eskisi gibi olması mümkün değildir.
İki yılda, bir ilçenin Belediye başkanından randevu alabilmenin öyle kolay olmadığı ve kendilerini dev aynasında görenlerin çoğaldığı bir çağda hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…
Gösterişten mafya babaları gibi bir sokağa mahalleye geldiklerinde siyah camlı lüks arabalarla gelip, erkeklerin gözlerinde siyah güneş gözlüğü bayanların kafasına takılı ve gökten zenbille gelmiş gibi insanların içinde yüzüne bakmak istemeyeceğin düzeyde itici bir tablo, hakikaten bunlar geçmişte yoktu, hiçbir şey eskisi gibi değil…
Eskiden sözünde durmayanlar yolunu değiştirirdi, oysa şimdi bunları hiç gündeme getirmiyor musunuz diyen kişi, en az o konularla 10 defa muhatap olmasına rağmen, hiç duymamış ve bundan haberi yokmuş gibi davranarak; yüzüne yağmur yağıyor gibi davranmayı beceremezdi. Oysa şimdi öyle çağ atladık ki, çıplak olanlar bile ben elbise giydim, siz görmüyor musunuz diyecek kadar herkesi hipnotize edebiliyor…Eskiden böyle miydi(!)
He bunları söylerken eskilerin hayal edemediği şeyler elbette var…Mesela devasa Adalet sarayı, (adaletin mülkün temeli olduğu yer değil), Cafcaflı okul binaları, aşağılanan öğretmenler, okulun patronu veli ve çocuğun olduğu okullar, Çok harika Hastanenler ( İçinde bazı olumsuzluklar olsa da prosedürden kaynaklı) olduğunu bu gün bende alkışlayanım ama oradaki Hiyerarşik yapıdaki atamalar ve kadrolaşmaları bu işlerin dışında bıraktığımda hakikaten eskisi gibi olmayan tek kurum diyebilirim…
Tarım ve hayvancılık konusunda nasıl genetiğimizin değiştirildiğini söylemeye gerek yoktur. “Gıdanız ilacınız olsun…” Oysa bizim gıdamız Sokrat’ı zehirleyen baldıran zehrine döndü. Yediğimiz bizi hastanelere taşıdı, herkesi hastalıklardan korunmak için hastanelerin sayısını artırma yarışına girdik. Kimse bu fabrikanın girdisini sorgulamadı girdisini bilmediğiniz bir fabrikanın nasıl ve ne çıkaracağını da bilemezsiniz, onun için öncelikle gıdamız ele alınmalıydı ancak bu konuda iflas ettik…Bunu rahatlıkla söyleyebilirim Çünkü insanların sağlığını allak bullak eden zehir tacirleri gıda adı altında televizyonlardan reklam yaparak toplumu resmi yollarla aldattılar. Yani eskisi gibi değil, her şey resmi ve kurallara uygun yapılıyordu, aldatanlarda kuralına uygun aldatıyordu. Önleyici güçleriniz yoksa, olayları olduktan sonra olmuş ve ölmüşlere sebep arayan güçler oluşturursunuz, bu da içinden çıkamayacağınız bir dehlize sizi taşır; işte eskiden bu dehlizler azdı ama şimdi bayağı arttı…Yani hiçbir şey eskisi gibi olmayacak(!)
Konuşacağım o kadar çok şey var ki, ana hatlarıyla bazı canlı örneklerle konuyu özetlemeye çalıştım, uzun olduysa hakkınızı helal edin; kimseyi töhmet altına almak için değil yazdıklarım…Şunu öncelikle belirtmeliyim ki, Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, bu yol buradan döner mi zor, peki ne olacak, bu süreci daha fazla zarar vermeden, nasıl rehabilite ederizin üzerinde düşünülmeli ve ayağı yere basan yaptırımı olacak ciddi uygulamalara geçilmeli…Her şey realite yasasıyla uyum içinde olmalı, afaki ve çağdaş yaşamla uyuşmayan kurallarla toplumların yönetilemeyeceği idrak edilerek, ciddi bir tefekkür süreciyle merhamet ve adalet denklemi kurularak, liyakat ve ehliyet bilinenleri denklemdeki yerine konularak, Bismillah diyerek yola çıkılmalı, belki o zaman merhametlilerin en merhametlisi, şefkatle yüzümüze bakar yoksa yoksa…”Hakikaten hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…”
Uyarı: İnşallah Bundan sonra Yazının devamı olan…” Her şey çok güzel olacak” la devam edecek, ne kötüydü ne kadar güzel olacak ve ne kadar güzel oldu şu ana kadar onlar irdelenecek…
Erol KEKEÇ/08.03.2021/22.15
Bir açık hava ve anıt görseli olabilir

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!