Bu Blogda Ara

26 Şubat 2021 Cuma

MARİFETİ KENDİNDEN BİLEN, EY İNSAN!

Marifeti kendinden bilenler yok olmaya mahkumdur. İnsanoğlu insan şunu bilmeli ki, kendisi sadece kendisi için belirlenmiş rolleri oynamak için o oyunun gereklerini en güzel şekilde yerine getirmek zorundadır. Zorunlu roller hakkı ile oynandığı zaman o rollerin sonucunun ne olacağını belirleme ve benimsetme gücü kendisinde olmadığını bilerek yaşaması gerekir. Böyle bir idrak ve düşünsel birikimle mutmain olarak yola çıkanlar, olağandışı bir durum olmadığı sürece sonucun bu çerçevede meydana geleceğini çok iyi bilmesi gerekir. Ne yazık ki insan çoğu zaman kendisini mutlak var eden olarak görüp, marifetin kendinden olduğuna inanmaktadır. Bu durum aslında insanın kendisini imha etme sürecidir. İnsanın kendi eliyle kendisini cehennem odunu haline getirmemesi için bu açıklamayı yapmanın elzemliğine inanmaktayım. Çünkü çoğu zaman yaratıcının gönderdiği uyarılar, uyarmak istediği amaç dışına taşınarak farklı anlamlarda da kullanılabilmektedir. “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın…” Uyarısının anlamını yörüngesinden çıkararak amaç dışında kullanıldığına çoğu zaman şahit olmaktayız. İnsan kendisini bile bile gözle görülen bir tehlikenin sarmalına sarmak istemez ancak akli bir dengesizlik ve bunalım durumunda karar verebilme melekelerini kaybettiğinde ve idrak mekanizması çöküntüye uğradığında böyle bir süreci yaşaması mümkün olabilmektedir. Ama tehlike olduğunu bilip bilmediği ve kendisi için daha iyisini isterken kendisini tehlikeye atabilir, işte bunları anlamak çok zor olmaktadır. Rabbimiz ondan dolayı insanları uyarmaktadır.
Marifeti kendinden bilenlerin istisnasız hepsi müstağnilik dehlizinden içeriye girince, bu dehlizin zirvesi olan yerlerde sürünmeye mahkûm olur ve kendi eliyle kendisini tehlikeye atar. Ancak o, hala kendisinin erişilmesi güç bir makamı işgal ettiğini sanır. Karun’a yapılan tüm uyarılar ve hatırlatmalar onun gurur ve kibrini az da olsa rehabilite etmeyi başaramadığı gibi aksine sadece onun tağutlaşmasını ve yeryüzünün ıslah edeninin kendisi olduğu vehmini onda uyandırdı. Bu Bilinçaltı depreşmesi nefis taşıyan tüm varlıkların genlerinde olmasına rağmen, bazen bu genler orada palazlanıp uygun zemin bulduğunda yaşadığını kanıtlamak için varlık evreninde galeyana gelebiliyor, bazılarında da bunlar orada derin bir uykuya dalarak o uykunun vermiş olduğu sersemlikten kendisine gelemediği için, varlık evreninde kendisine bir yer edinme derdinde olmayabilir. Ancak bunları bilsekte mutlaka tedirgin ve hassas yaşamak insanoğlu insanın en hassas noktası olmalıdır.
Ey marifeti kendinden bilerek yeryüzünün ilahlığına soyunan Karun’un torunları ve yeni CEO’ları şunu biliniz ki, ol dediğinde anında olduran mutlak güç ve tasarruf sahibinin mülkünde yaşamaktayız. Mülkündeki tasarrufu ne zaman kime niçin yapacağını, O çok iyi bilir, onun için hiç kimse yeryüzünde yaşayan canlı olarak mutlak sonucun kendi tekelinde olduğunu düşünerek yaşamaktan vazgeçmeli, yoksa tüm Tağutlar birer birer Mutlak nur sahibinin aydınlığı karşısında yok olacaktır. Nur sahibinin nurunu tamamlama döneminin arifesinde yaşadığımızı bilerek kalan ömrümüzü tamamlamaya çalışalım.
“Allah, İman edenlerin dostudur, onları karanlıklardan alır ve aydınlığa çıkarır, küfredenler (hakikati örterek herkes tarafından hakikat olarak anlaşılmasının önüne geçerek onların anlaşılmasına engel olanlar)’e gelince onların dostu ise tağuttur, o da onları aydınlıktan alır karanlıklara götürür, onlar ancak ateşin arkadaşlarıdır ve orada ebediyen kalacaklardır.”
İman üzerine rabbimin bize bahşettiği idrakle biraz konuşmak isterim, İman gönülden katıksız şek şüphe endişe acaba, ne olur gibi tereddütler barındırmadan tüm gıdaları yaratıcıdan alacak şekilde kabullenmektir. İman, Kâğıt sayfalarında yazılı olan Allah lafzını kabullenmek değil, her an her yerden şah damarımdan bana yakın olan her an benim için tayin ettiği yaşamı nerede ne zaman noktalayacağını bilmediğim bir hayatı, her an sondaymış gibi yaşayarak kâinatın sahibinin önünde kendi küçüklüğünü ve bir damla su olduğunu bilerek canlı canlı bunları yaşayabilmektir iman!
İşte, Rahman olan Rabbimiz bu kulların dostudur, onları tüm karanlıklardan alır ve aydınlığa çıkarır. Tüm karanlıklar bunlar için Nurun nuru ile aydınlanır, doğru ile yanlışı birbirinden ayıracak tüm kabiliyetleri bunlara bağışlar…” Allah yerin ve göklerin nurudur, Allah’ın Nur vermediği kimsenin nuru mu olur.” Marifeti kendinden bilenlerin hepsi dünyanın neresinde olursa olsun, isterse insanları duygusal olarak hipnoz etmek için bu değerleri kullansa da onlara inanmamak gerekir. Onlara inananların tümü kendi eliyle kendisini tehlikeye atar. Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın, Allah’ın adını kullanarak sizi hakikatten uzaklaştıranların tümü, hakikatin üzerini örtmeye çalışan ve hakkın üzerine oturarak sizi aldatan İblisin ordusunun insan tayfasıdır.
Neden İnsan yeryüzünde kendi bulunduğu ortamda insanlığını kaybedecek durumda olup, sadece biyolojik olarak varlığını sürdürenleri göre göre nasıl fildişi kulelerde yaşayabilir ki, Böyle bir yaşamın olduğu yerden Allah nurunu alır. İnsanların kendi yarattıkları ve dünyayı aydınlatacak sanılan ve bir üfürmeyle patlayacak sanal ışıklar, aslında sizi mutlak karanlığa gömmek için yapılan icatlardan başkası değildir bunu bilelim. Yani burada anlatmak istediğim temel yargı, marifeti kendinden bilenlerin büyüklenme kulelerinde giydikleri sihirli elbiselerle sizi büyüleyerek, Kızıl denizden geçeceğini sanan Firavun ve avenesinin durumunu insanlara reva görmek istemeleridir.
Her dediğimizi Allah bize verdi şükürler olsun diyerek kendimizi avutmaktan uyanmak zorundayız. “İnsan hayra dua eder gibi şerre de dua eder…”İblisin, ”İnsanların yeniden dirileceği güne kadar bana mühlet ver” diyerek yaptığı duaya icabet eden Yerin ve Göklerin rabbi istenilen dualara karşılık veriyorsa, bu insanlığın hayrına verilen bir sonuç gibi algılanmasın…Verilenlerin Tümü tüm haklarımızı burada bize vererek ahirette herhangi bir payımızın kalmadığını göstermek için de olabilir…Ey sevgili ve değerli okurlarım bu yazımla ne grup ne kişi ne de herhangi bir anlayışı hedef alarak bunları anlatmıyorum sadece ve sadece hakikat ile hakikat olmayanlar arasındaki ayrımı doğru yaparak, ”kendi elimizle kendimizi tehlikeye atmamak içindir.”
Yaratandan bağı kopanların, yaratıcıyı reddedenlerle, onların dünyalarında onlara galip geleceklerini hesaplaması sadece bir akıl tutulması ve zihinsel körlüktür. Bir akıl tutulması yaşayan ve Allah’a İman ettiğini iddia edenler, bu körlükleri ancak ve ancak Allah’ın nuru ile aşabilirler. Daha fazla uzatmak istemiyorum, aslında içimde söylemek istediğim o kadar çok içimi yakan kıvılcımlar var ki, o kıvılcımları siz ateşe dönüştürerek yeryüzünün her yanına “Hak geldi batıl zail oldu” meşalesini taşımanız için satırlarıma son vereceğim…
Allah’tan başka her şey yok olmaya mahkumdur. Fanilerin tüm güzellikleri kendinden bir marifet olarak bildiği tüm hakikat dışı yaşamları, Hakikatin aydınlığı ile aydınlatalım ki, Rabbimiz “bizi karanlıklardan alsın aydınlığa götürsün…” Bir kişinin dostu Allah olunca Tüm Alem size düşman olsa ne yazar…” Allah’tan başka veli dost edinenlerin durumu yarın kenarına ev yapıp ’ta bir rüzgârın esmesiyle savrulup giden örümceğin durumu gibidir. Şunu iyi biliniz ki evlerin en zayıfı örümcek evidir.”
Erol KEKEÇ/25.02.2021/22.32
Bir kuş ve doğa görseli olabilir

24 Şubat 2021 Çarşamba

“SİZE SÖYLEDİĞİMİ BİR GÜN ANLAYACAKSINIZ”

Çıkar iskelesinden deryaya açılmamış vapurlarda her anlayıştan, ırktan, renkten ve inançtan insan bulabilirsiniz, ancak belli bir çıkarı paylaşmak için iskeleden kalkan gemide ancak çıkardan payı olanları görürsünüz. Toplum yönetimine talip olan siyasal partilerde böyledir. Ya bir grubun çıkarlarını korumak ve onları daha üst düzeyde doyuma ulaştırmayı hedefleyerek iktidar olma arzusu içinde olurlar. Ya da tüm insanların menfaatlerini korumak ve toplumsal huzuru inşa etmek için daha iyi yönetim daha iyi paylaşım daha iyi yaşam ve adalet için yönetime gelmek adına örgütlenirler. Her iki örgütlenme de Demokrasilerde bir siyasi parti örgütlenmesidir. Belli bir grubun menfaatlerini korumak ve kollamak adına örgütlenerek iktidar olma hevesinde olan partilerin anlayış olarak yönetime gelmeleri çok zor olsa da pratiklere baktığımız zaman neredeyse üçüncü dünya ülkelerini yöneten tüm partiler, menfaat iskelesinden denize açılan bir vapuru andırmaktadır.
İktidara gelmeden önce tüm insanların menfaatini gözeterek iktidar olmak isteyen siyasal partiler, İskeleden açılmadan önce herkesi taşıyacağına söz verip denize açıldığında sadece çıkar birliği olanları taşıdığını gördüğümüz vapurlardan hiç de farklı değiller. Çünkü iktidar olmadan parti tüzüklerine yazdıkları manifestolara baktığınız zaman nerdeyse imrenecek duruma geliyorsunuz hele ki bir de seçim beyannamelerine baktığınız zaman ağzınız açık kalabiliyor, ancak o mazbatayı alıp da bir güven oyu aldıktan sonraki icraatlarına baktığınızda acaba acaba dedirtecek soruları sizlere sordurabiliyorlar.
Demek ki, sözlerle kendinizi olağanüstü güzellikler vadeden bir oluşum olarak tanımlamanızın karşılığı icraat alanında sağlaması yapılarak size bir sermaye olarak döneceğini bilmeniz gerekiyormuş. İcraatlarıyla denetimi sağlanmamış hiçbir anlayışın varlık sahnesindeki teorik vatlarının gerçek yaşamda karşılığı yokmuş. Benim şahsi kanaatim odur ki, düşünsel ve zihinsel insani gelişim sürecini tamamlamamış toplumlarda her ne kadar çıkar iskelesinden çıkmadığını iddia eden vapurlar görseniz de onlara binmekte biraz tereddüt etmenizdir.Çünkü,bu tarz siyasal oluşumlar ilkelerden yola çıkmazlar, kendilerince kurallar oluştururlar o kuralları da içinde bulundukları konjonktürel şartlara göre hemen harcamayı göze alırlar, çünkü bunlar daha çok taktiksel hareket ederler yani önceden uzun soluklu bir stratejik planlarına rastlayamazsınız. Stratejik dedikleri de kendi menfaatlerinin nasıl gittiğinin hesabına uygun olup olmadığıdır. Oysa zihinsel ve düşünsel gelişim evrelerini tamamlamış rasyonalite değeri yüksek olan toplumlarda, bu tarz örgütlenmelerin dikkate alındığını bile göremezsiniz, çünkü onlar daha çok yaşam standartlarını bulundukları ortamdan kimler daha yukarıya çıkaracak, sağlık güven ve nesillerinin korunmasında nasıl rol oynayacak, yaşadıkları yerin güvenliği için neler yapacak bunlara bakarak siyasal örgütlenmelere bir değer verirler. Bu durum iktidara gelmek için siyasal örgütlenme içine girecek oluşumların daha dikkatli ve titiz davranmalarını beraberinde getirmektedir. Çünkü bu örgütlenmeler ve liderleri şunu bilirler ki, toplumun onları desteklemesinin arkasında duygusal bağlar değil, daha çok akla dayanan pratik getiriler ön planda olacaktır. Bu da onların bu sorunların detaylı bir analizini yaparak manifestolarını onun üzerinden oluşturmaları gerektiğini ortaya koymaktadır.
Biz ve bize benzeyen toplumlarda siyasal oluşumlar ya öncekilerin yaptığı yanlış ve olumsuzlukları tekrarlamayacağını anlatarak kendisini tanımlar, ya da ezilen hakları gasp edilen ötekileştirilen gruplar varsa onlara dayanarak varlık sahnesine çıkmaya çalışır ama beraberinde kuşatıcılık mesajları vermeyi de ihmal etmez. Ancak şunu anlayamazlar ki, bir gruba dayanarak varlık sahnesinde kendisini tescillettirmeyi düşünenler o mührü yedikten sonra biz şunları şunları da hesap ediyorduk gibi yaklaşımları onların gerçeklikten ve ciddiyetten ne kadar uzak olduklarını da gösterir. İfade edilmemiş hayali haklar ile ifade edilmiş korunaklı yaşamlar kesinlikle aynı terazinin kefesinde değerlendirilemezler. Korunaklı ifade edilenler daima yaşamın içinde hep 2-0 sıfır önde başlarlar yönetime yakınlık karşılaşmasında. Onun için bizim gibi ülkelerin yönetim kademesini işgal edenler her dönemde patolojik bir vaka olarak ele alınıp incelenmesi gerekir. Neden patolojik dediğimi merak etmiş olabilirsiniz, sözleriyle icraata dönüştürülmek istenenler birbirini desteklemiyorsa oradaki gözenekler her zaman virüslerle kuşatılır, virüslerin kuşattığı gözeneklerden faydalı bakteriler olduğunu iddia ederek ortaya koyacağınız yaşam tarzının mutlaka en ince ayrıntısına kadar detaylı tahlilinin yapılması gerekir. Bu tahlil bağımsız laboratuvarlarda olmalıdır.
Son bir yıl içinde ülkemiz içinde yeni kurulan siyasal partilere bakarsanız ya bir kızgınlık sonucu ya paylaşım problemi ya ikinci adam olmama arzusu ya da eften püften meselelerle topluma yenilik getireceğini iddia ederek ortaya çıkmış olduklarını görürsünüz. Onların Parti tüzüklerindeki beyannamelerinin hakikaten toplumsal yaşamın omurgasıyla ne kadar ilişkisinin olup olmadığını anlamak istiyorsanız, toplumun dilini ne kadar bildiklerine ve toplumda öncelikli çözüme kavuşması gerekenin ne olduğunu, ülkede sorun olarak görülebilecek temel ilk on sorunun öncelik sırasına göre ne olmalıdır deseniz, acaba ortaya ne koyacaklar doğrusu çok merak ediyorum. Bunu neden söylediğimi de açıklayayım, Siyasal oluşumlar devletin imkanlarından istifade etmek ve başkaları çok götürdü sıra bize ne zaman gelecek ya da bize bir şey kalmıyor tedirginlikleriyle Milletin alın terini hesapsız kullanabilmenin hesabının yapıldığı yerler olmamalıdır. Siyasal oluşumlar, bu alanda çok ciddi emek harcayan, yaptığı iş dışında oradan bir beklentisi olmadan, ülke insanının ortalamasının yaşam standardının dışına çıkmadan yaşamını devam ettirecek ve ülke insanını öncelikle mutlu etmek ve onlara güven duyacakları bir yaşam ortamı oluşturmak hedefli olması gerekir. Diğer tüm yapacakları bunların üzerine kurulmalıdır.
Yani Ülke yönetimine gelecek olanlar o alanda en hassas ve liyakat ehli, merhametli, duyarlı, kucaklayıcı, ötekileştirmeyen, tüm insanları vatana aitlik kimliği ile değerlendiren, verilen emaneti en şeffaf bir şekilde ve hassasiyetle kullanan ve hesabını da rahatlıkla verebilen emin olmalılar. Emanete ihanet edebilecek olanlar asla ve kat’a devlet
yönetiminin hiçbir kademesinde olmamalıdır. Bal tutan parmağını yalar anlayışında olanlar varsa, onların o parmaklarını acımadan kırabilmelidir.
Biz ve bizim gibi ülkeler eğer toplumsal huzur barış istikrar güven kardeşlik ve mutluluk istiyorlarsa, dışarıdan gelebilecek tehlike paranoyasından öncelikle kurtulmaları gerekir. Kendi içlerinde güven ve mutluluk olanları, dışarıdan gelebilecek tehlikeler teğet geçer ama kendileri olmayanlar ise bu korkuların esiri olarak kendilerinden habersiz reseptörlerini dışarıya çevirerek mutsuzlukta zirve yaparak paranoyak bir yaşamın sürekli taşıyanları olup çıkarlar. “Siz doğru yolda olursanız yoldan çıkmış olanlar size asla bir zarar veremezler…”
Yeni bir açılım olacaksa, Kuşatıcı, dikey, menfaat iskelesine asla yanaşmayacak, yönetimi bir hobi olarak yapacak ama buranın çıkar devşirme ve nemalanma merkezi olmayacağına inanacak ve bunu da yaşamında kanıtlayacak, oraya gelebilmek için milyonlarca paraları parti başkanlarına aktarmayacak sadece ülkesinin daha mutlu ve herkesin güven içinde yaşayacağı bir yer haline gelmesi için önceki konumuna farklı bir prestij yüklemeden bir hizmetkar olarak gece gündüz insanların içinde yaşayacak, insanlar olmaları gerekir. Dokunulmazlık diye bir zırhın arkasında kendini anlatmayacak herkesten önce oraya gelir gelmez kimsenin menfaatini gözetmeden herkes için faydalı olacak yasaların yapılmasında ve uygulanmasında önden koşacak adam gibi adamlar olursa yeni oluşumların varlık sahnesindeki yeri çabuk fark edilir aksi durumda gelen ağam giden paşam ne fark eder, biz zaten gideni uğurlamaya geleni alkışlamaya alışmışız; sizi de alkışlayacak kadar birileri elbet olacak…
“Bizim özlemlerimiz, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe yaşamak bu sevda bizim,” bu sevdadan bizi ayıran ve bu sevdaya olan aşkımızı kurşunlayan kim olursa olsun hepsine birden “Ben sizi güçlü olan çok bağışlayan Allah’a çağırıyorum aşırı gidenlerin ateşlikler olduklarında şüphe yoktur, size söylediğimi bir gün anlayacaksınız, o gün keşke benim kavmim Rabbimin beni nasıl nimetlendirdiğini bir bilseydi…” Buyruğu ile noktalamak istiyorum… “Sen hatırlat! Muhakkak ki öğüt iman edenlere fayda verir…”
Erol KEKEÇ/23.02.2021/22.30
Bir 2 kişi ve ayakta duran insanlar görseli olabilir

23 Şubat 2021 Salı

GELECEK TASAVVURUNDA ESKİ DİLİN YERİ!

Yeni dünyanın anlam kaymasına neden olan, anlamsız kızgın gergin ve sadece saldırı amaçlı kullanılan ayrıştırıcı dillerin kullanılmasıdır. Yeni bir dünya ikame etmeyi düşünenlerin bilinçaltı saldırganlık güdülerine göre ayrıştırıcı bir dil kullanarak mesaj aktarım isteğinde bulunmaları, aslında onların sürekli değer dejenerasyona uğramasına neden olur.

Yeni dünyanın yeni bir dile ihtiyacı var, yeni dünyayı köhnemiş ve tarih sahnesinden silinmesi gereken feodal fanatizmin diline göre şekillenmesine katkıda bulunmak, aslında insanların eski dünyalarından kurtularak yeni dünyaya kucak açamadıklarını da gösterir. Eski dünyalarından kopamamış olanların gelecek tasavvurları, kendi avuçlarında patlayacak bir bomba olduğunu idrak ederek hareket etmelerinde fayda vardır.
Toplumsal yaşam haritası üzerinde bir yer işgal edenlerin tamamı, dünyanın tüm ağları ile kurdukları iletişim kanallarından, iğnenin deliğinden Hindistan’ı izlerken, onlara mesaj aktarımında kullanılacak feodal bir dil sahibinin yaşadığı, zihinsel körlüğün ve geçmişe dönük çok ciddi bir ket vurmanın habercisidir. Yeni dünyada kullanılacak Dil, paylaşımcı, adil, sorgulayan ama ötelemeyen birleştiren ama ayrıştırmayan, farklılıkları değerli bulan tek tipliğe yol vermeyen, düşünsel yoğunluğu alkışlayan, üretici değerleri anlamlı bulan, yeteneklerin gelişimine katkı sunan, liyakati ve ehliyeti hayatın odağına koyan ideolojik yaklaşımlarla toplumsal yaşamı savurmayan hiçbir dini inancı topluma dayatmayan, kendi bir değer sahibi olsa da nötr davranabilen bir dil olmak zorundadır. Bir toplumun Yönetim kademesinde yer alanlar, böyle bir dil kullandıkları zaman, toplumu oluşturan her ferdin kendine güveni olur ve toplumuyla aidiyet kurar, toplumun bir parçası olduğundan onun için toplumsal yaşam bireysel hazların doyumundan daha öncelikli hale gelir. Yöneticiler için de kendisi değil toplumun mutluluğu esas olur. Böylesi bir yaşama istediğimiz ideal hayatı tanımlamıyor olsa da İngiltere’den örnek verebiliriz. İngiltere’de her çocuk Kraliçe’nin evladı gibidir. Yani kendisini ona ait hisseder bu durum onlarda bir özgüven patlaması yaratır. Dolayısıyla onların yaşamlarında geleceğe dönük bir endişeyi pek göremezsiniz çünkü onlar toplumlarını ve yöneticilerini kendilerinden sorumlu ve böyle hukuki bir görevleri olduğuna inanırlar. Onun için bireysel yaşamlarında çok endişe ve kaygı taşımazlar bu durum onları daha rahat ve endişelerden uzak kaygısız bir hayatın kollarına bırakır. Yönetenler de halkı için olduğunu bilir ve aşırı uçlar varsa onların rehabilitasyonu için kullanılan dil hariç daima kuşatıcı ve yapıcı bir dil kullanırlar bu anlayış onların gelecek tasavvurlarıyla da doğrudan ilişkilidir.
Bu örnekleri de dikkate aldığımız zaman kurulacak yeni dünyanın yeni dili ile gelecek yaşam arasındaki korelasyon pozitif bir korelasyondur. Yani Değişkenlerin değişim yönleri hep aynı olmalıdır. Gelecekte yaşamak istiyorsanız geleceğin diline ihtiyacınız vardır. Geçmişten kopamayan ve geçmişini daima kendisine referans bir dil olarak görüp onların bağımlığından kurtulamayanlar asla gelecek tasavvuruna sahip olamazlar. Kullandığınız dil geçmişten çok öğe barındırıyorsa (yani artışı geçmişe dönük ise) o zaman geleceğe ait vereceğiniz mesajlar daima azalır ve sizin geleceği kuşatma imkânınız olamaz. (+ ve-) Yani bir tarafa olan eğiliminiz artarken diğer tarafa olan eğiliminiz de azalma gösterecektir. Dolayısıyla negatif bir korelasyon bulunur bu yaşamlarda. Oysa gelecek tasavvuru olanlar geçmişteki olumsuzluklarından ders çıkararak, bunları geleceğe aktarmaması gerekir, o zaman Gelecek Yeni yaşam tasavvurunuzun gerçekleşmesi için kullanacağınız dil de o oranda yenileniyor ya da olumsuzlukları atarak geliyorsa bu durumda sizin yaşamınızda olumlu bir transfer göze çarpar. Olumlu geçiş sağlayanların hayatı geleceğe bir iz bırakma hakkına sahiptir. Ama olumsuzluklar ile olumluluklar arasında bir ayrım yapma becerisi olmayanlar daima ideolojik körlük ve feodal yaşamın fanatik dayatmalarıyla ben dedim oldu ya da olacak şeklinde bir yaşama, insanları zorla sokmaya çalıştıklarından ancak nefes darlığının giderek arttığı bir yaşamı gelecek kuşaklarına armağan ederler.
Sosyolojik tahlil yapma becerisi olmayan akademik apoletlilerin girdikleri kafeste aman farklı ötüş olmasın, tüm ötüşler birbirine benzesin yoksa farklı ötüşler beni tanımlayan apoletlerimin gecikmesine ya da bir işe yaramamasına neden olabilir endişesiyle ortaya koyacakları bilimsel çalışmaların adı ancak olsa olsa skolastik anlayışın bilim kiliselerinin engizisyon mahkemelerinin vereceği kararlar için bir bilirkişi raporu olur. Onun da sebebi, yargıcın sonucu ağır olacak ya da içinden çıkamayacağı kararın sorumluluğunu kendi dışındakilere yükleyerek yükün ağırlığını hafifletmesine neden olur. Başka bir marifetleri olacağını sanmıyorum.
Sosyolojik tahlil, özgürlüğünü kazanmış, hakikati ifade etmek için kuracağı önermelerin yargısının ucunun nerelere dokunacağının hesabını yapmadan, doğrudan yargı ile gerçeklik arasında bir bağlantıyı dikkate alarak ileri sürdüğü önermelerini temellendirme becerisi olan hakikate ışık olmak için canhıraş bir tavırla mücadele edenlerin tahlili olmalıdır. Bunları dikkate almayan yöneticiler hangi ortam toplum ve iklimde olurlarsa olsunlar, bulundukları topluma asla huzur iklimi getiremezler ve yeni dünyaya da geçişi sağlayamazlar.
Aslında anlatılacak çok mesele olmasına rağmen konuyu burada keserek şu uyarımı ve hatırlatmamı yaparak satırlarıma noktayı koymak istiyorum. Rabbi Musa’ya dedi ki;” Firavuna git o azdı, ona yumuşak söyle de ki arınmak istemez misin…” “Biz her elçiyi kendi kavminin dilinden gönderdik…” Toplumları iyi anlamanın yolu onların dilini kültürünü yani harsını ekinini beklentilerini arzularını kaçamaklarını iyi bilmekten geçer. Bunların yaşamlarına yönelik ortaya koyacağınız bir çözüm ve sorunları hafifletecek bir dil ve projeniz yoksa, umut tacirliği ile insanların acılarını hafifletemezsiniz; acılar içinde kıvranan bir canlı, kendi acısını unutarak senin anlaşılmayan dilde çaldığın Çat’ça kavalını hiç dinlemez, ayrıca İsveç Senfonisine zaten alışkın değiller. Onlar, kendi dillerini anlayan ve dertlerini dert edinen yönetim erkiyle ancak geleceğe yolculuk yapmayı isterler.
Gelecek tasavvuru ve yeni dünya ikliminden bahsedenlere naçizane hatırlatmam eskimiş figürleri farklı modacıda giydirerek yeni manken diye vitrine koyduğumuzda müşteriyi cezbetmiyor ve albeni oluşturmuyor; hani ya belki bazıları uykusuz kalıyor olabilirler, ben de, rahat uyku çekmek isteyenlere diyorum ki, gelecek dili inşa edelim ve merhamet kanatları ile şefkat tohumlarını her yere ekelim; çünkü burası dünya, yapacağımız iş çok, önemli hatta ahiretten daha önemli, ama ahirette daha değerli, oradaki hayatımızın değerli olması için buraya da önem verelim dedim ….!!!
Erol Kekeç/22.02.2021/23.42
Bir doğa görseli olabilir

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!