Bu Blogda Ara

25 Ocak 2010 Pazartesi

ÇIĞLIK KÖTÜ YÜREKLERE AİTTİR!

Yılanlar ve kaplanlar, şahin ve akbabaların düşmanı değildir. Şahin ve akbabalar onları izler ve çığlık atar. Neden? Çünkü kötü yüreklidirler. Çığlığı basanlar doğruluklarını anlatamazlar, onlar yüreklerindeki kötülüğü gizlemek isterler. Dünyada olduğu gibi görünen çok az varlık vardır, onlar da kendilerini değiştirecek özelliğe sahip olmayan cansızlardır.
Neden böyle oldu diyerek kendinizi fazla yormanın anlamı yoktur. Her şey olacağına varır. İnsanın gerçek bir dostu yoktur, yanından hiç ayrılmayan bir gölgesi var,o da sürekli birlikte olmak için Güneşli günleri bekler.O halde aldanmadan yaşamak gerekir.Sanal düşmanlar üretenler,hayatları boyu kötü ruhlar taşımaktadır.Bu benim kötülüğümü istemektedir,benim yerime hep göz koymaktadır,nereden çıktı bu,bir an önce bundan kurtulmanın yollarını aramalı,yoksa batacak her şey diye düşünenlerin,akıllı uyanık, zeki işini iyi bilen kişiler olduğunu sanmamak gerekir.Bu tip varlıkların içlerine kötülük yuva yaptığından,kalpleri kötülükten başka bir şey pompalamaz.Bundan dolayı da,asıl olacakların bir gün mutlaka anlaşılacağını bildiklerinden,yarattıkları sanal düşmanlarını,reel hayatta birileriyle özdeşleştirerek,yok etmeyi denerler.Yoksa bunlar korkularının esiri olmaktan kurtulamazlar.Cenap Şahabettin’in dediği gibi:”Sinsi sinsi oturup bekleyenlerin çıkardığı ses,yürüyenlerin çıkardığı ayak seslerinden daha fazla duyulur.”Hem fiili yapıp,hem de avazı çıktığı kadar bağıranların bağırdığı bir dünyada elbette hiçbir şey dengede olmayacaktır.
Çağıranlar ve bağıranlar şehrini ellerim cebimde anlaşılmayan dilde bir ıslık(!) çalarak geçerken, okuma merakı sardı beni. Anlamasınlar belki ürkerler diye de ıslığımın sesini olanca tonuyla düşürdüm. Yabancı dilde ıslık çalmanın yasak olduğu Patagonya da zaman zaman bu işi yapanlar engizisyon mahkemelerinde yargılansalar da,ben özgürlükler ülkesi bir dünyada yaşadığımdan,umarım benim ıslığımdan rahatsızlık duyanlar çıkmayacaktır.Yöresel değişimi dikkate alarak çıkar ağzımdan ıslık,farkında olmadan çatar bazen,kaygan iklimler gibi,güvensiz toplumlara!…
Coğrafyanın ve iklimin biçimine göre şekillenen kültürler dikkate alınırsa, insanların ve diğer canlıların hayat mücadelesi, bu coğrafik faktörlerinin izini taşır. Bu faktörlerin birçok boyutu var, ancak bunların bizim açımızdan en önemli yanı, karakterleri etkilemedeki rolüdür. Coğrafya ve iklim karakterleri bazen olumlu bazen olumsuz etkileyebilmektedir. Ve bazen de iklimin değişkenliği ve korku dolu şiddeti, bu yapıya uygun karakterler ortaya çıkarır. İşte bu korku dolu dönek karaktere sahip varlıklar, yumuşak, hoşgörülü ve evrensel değerlere ve kuşatıcı özelliklere sahip insanları kendileri için bir tehlike olarak görürler. Her yerde bu insanların birçok olumsuzluklara sahip olduğunu anlatır dururlar. Bunlar ortadan kalkmadığı ya da pasifize edilmediği sürece, işleyen sosyal nizamın her yıkılacağını, bir gün de dönüp diğer insanları ortadan kaldıracağını anlatıp dururlar. Zavallı yönlendirilmiş, muhakemeden uzak deneklerde bunların doğruluğuna kayıtsız şartsız teslim olabilirler. Böyle bir teslimiyet gerçekleşirse, oradaki tüm toplumsal potansiyel boşa heder olur.
Neden böyle yaşanır hep,oysa bu evren yaratılmış olan her şeyi bağrına basacak kadar geniş olmasına rağmen,çığlıklar atarak birilerinin kendi haklılığını zoraki kanıtlamasına gerek var mı?Şayet doğru ve kötülüklerden uzak ise,…Ne yazık ki,yaşayanlar evreni,kötü yüreklere sahip bir çok varlığın şamatasıyla yankılanırken,hoşgörülü ve evrensel doğrulara sahip kişilerin, doğruluğunu anlamak çok zordur.Doğrular,kendilerini kanıtlamaya ve bağıranların kötü yürekli olduğunu anlatmak için tartışmaya ihtiyaç duymazlar.Onlar bilir ki onlara cevap verilirse,bütün bir insanlık aralarındaki farkı ayırt edemez.Sesleri ise kısılmıştır zaten,çünkü kargalar ve bülbüller aynı kafeste,bülbülün sesinin neden kısıldığını aramaya gerek yok,zaten ortam kargaların sesi ile inliyor…
Yıl:01.04.2004
Saat:11.50-12.30
Yer: Kadıköy(FBM)İST
Erol Kekeç

24 Ocak 2010 Pazar

ZİRVELERE SERZENİŞ!

Yüksekte olanlar aşağıda olanlardan daha emin değillerdir. Peki, yüksekte olanlara söyleyecek bir kaç sözümüz olmasın mı? Zirvelere çıkmak zor değil ama oralarda durabilmek zordur. Oraya nasıl çıktığınızı hiç düşündünüz mü, bir an da oldu demeyin, rüzgâr savurmaz sizi kimseler inanmaz bunlara...
Biz öyle bir halkız ki,göbek bağı ile bağlandıklarımız,duygularımızı sömürerek,hak ve adalet dağıttıklarını söylerler.Hak ve adaletin ne olduğunu bilmeseydik,hak ve adalet adına mezbahalara taşınabilirdik.Bir yerden başlamak lazımdı,bende elime değneği aldım,sağa sola ve ortaya sallaya sallaya gidiyorum,nasibiniz varsa değnekten çıkamazsınız bu yörüngeden...Değnekte nasibi olanlar o halde bulundukları yerden nasıl güvende olabilirler.Güvende olduğunu sananlar en güvensiz insanlardır.Güvensiz bu insanlara fazla dayanmanın anlamı nedir?Birlikte mi gitmek istenir,bilemem ama bildiğim bir şey var o da bu zavallıların yolun sonuna geldiğidir.
Yol dedik de sahiden yol diye bir şey var mı dersin, yollar bozulmuş hendekler birbirine karışmış, çorak bir toprak ve kayalarla dolu zirveler, haydi haykıralım, adalet hak, hukuk, demokrasi ve özgürlük diye. Niçin sahiden niçin bağıralım, karmakarışık bir yerde, neyi niçin istediğimizi, kimden ne talep ettiğimizi biliyor muyuz? Bilinmeyen bir dünya, koşullanmış bireyler, biri diğerini ötekileştiren, ötekiler birilerini kovuşturan, paradoksal yığınlar... Haydi, bağıralım Türkiye laiktir laik kalacak, ben de bağırıyorum layık olmazsanız laik olamazsınız. Biz ve sizi kaldırmadığımız sürece, layık olamazsınız."Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi, kardeşçe yaşamayı beceremeyenler, bir gün bir baltaya yem olurlar...
Birileri Ananı da al git der ötekine, diğeri korku çığlılarıyla avazı çıktığı kadar bağırır bu tekine, o teki bu teki, peki halkın yediği tekmeler kimin çiftesi. Bilirsiniz katırla atın yarışmasını, bunlar kendilerini kanıtlarken arada eşekler ezilirmiş... Yeter demenin vakti çoktan geçti, bizi eşek yerine koyanlar şunu iyi bilsin ki, eşek bir battığı bataklıktan bir daha geçmez. Eğer o eşek bataklıktan bir daha geçerse, eşek olduğunu ve ecdadının da eşek olduğunu kanıtlar.
Evet beyler belki biraz sınırları zorluyorum,ama şunu biliniz ki,bıçak kemiğe dayandı.Ölmüş koyuna dersini yüzmek acı vermez ki,...Bizim derilerimizi yüzüp yeni mütref sınıflar yaratanlar,şunu bilsin ki,bizim deriler kirpi derisi hiçbir koltuğa yüz olmaz.Rahatça oturacağını sananlara saplanır çaktırmadan,o halde nerde sizin güvenliğiniz...
Biz en güvenli insanlarız,çünkü feleğin korku çemberlerinin tümünü geçtik,yaradan dan başka hiçbir şeyden korkmuyoruz.kaybedecek bir şeyi olanlar düşünsün,bizim canımızdan başka kaybedecek bir şeyimiz kalmadı.O halde söyleyin bana kim daha fazla güvede tabi ki, biz...Çünkü bu ayrımı yapanlar çamurdan olsun yandaşım olsun felsefesiyle başladılar.Sonra da ayrım tohumlarını bir bir ektiler,şimdi de demokrasi,hak hukuk vitrinleriyle kendilerini kollamaya çalışıyorlar.Yemezler beyler yemezler;Ben Anadolu,varsa başka dolu orda var ahmak oğlu...Haydi size uğurlar ola,belki bu gün belki yarın,çok geçmeden"Onlar emanetleri ehline verirler,onlar hakkın şahitliğini gereği gibi yaparlar."Varsa buyurun bir daha yoksa hakkım haram ola!...
Yıl:03.06.2007
Saat:13.10-13.45
Yer: Çengelköy/İST
Erol Kekeç

23 Ocak 2010 Cumartesi

ANADOLU!

Ben Ana doluyum, dikenli çalılıkların, kurmuş suların, sıcak toprağın, dalında buruşan portakalın ve elleri nasırlı anaların oğluyum... Ben Ana doluyum, iki keçi peşinde umutla koşan, kıl çadırlarda ekmek sulayan, bir soğana yumruk çakan, bulgur aşına karınca gibi saldıran, hayalleri çalınmış, geleceği yıkılmış, yangınlar yerim yurdum...
Ben Ana doluyum, kuzeyi güneyi doğusu batısı her yerde kolum. Fırat’ta çağlar Gediz de akarım. Harran da harım, Hatay da bağım, Rize çay, İzmir de alkanım. Ben Ana doluyum, Diyabekir’de surlarım, Harput’ta gönül yatağım. Ben Ana doluyum, Viran olmuş bağın koruk dalıyım. Palandöken’de karım, Hakkâri’de savrulan yaprağım, Van’da kaçakçıya çıkar adım. Antalya’da denizden gelir tadım. Ben Ana doluyum, Hoşgörünün kaynağı, Mevlana’nın konağı, Köroğlu’nun Dağları, Karacaoğlan’ın Bozlağı, Karayılanın Haykırışları benim, ben Ana doluyum, bağrı acılar doluyum...
Ben Anadoluyum, öküzler sırtında top taşıdım, parçalanmış ellerimle gülle savurdum. Ben Ana doluyum, Ankara benim yüreğim, İstanbul beyin merkezim, ne beynimi ne yüreğimi kimseye yar ederim. Ben Ana doluyum, Samsun, Amasya, Erzurum ve Sivas ağlayan yanım, bir yıldız kaysa onu yüreğimde duyarım. Ben Ana doluyum, Uludağda bir çınar, Bolu’da kazılan dağlar, Keban’da yüzen balıklar, Konya’da bükülen başaklar, Çukurova’da beyaz gelinliğiyle Duvağını açan pamuklarım, Ben Ana doluyum, karasabanla kazılan bağrından, umut fışkıran toprağım...
Ben Ana doluyum, gıcırdayan tahta kapıya takılan, kapı koluyum. Ben Anadoluyum, çaresizlerin çaresi, kimsesizlerin kimsesi, sofraların ekmeği, ırgatların emeği, esnafın velinimeti, ozanların saz teli, şairlerin kuşdili, anaların merhameti, babaların cesareti geçlerin umutlu geleceği, ataların gece muhabbeti, cennetin kapı direği ve meşe ağacının palamut yemişiyim...
Ben Ana doluyum, nice şahlar, sultanlar, padişahlar devşirdim. Kırallar gelip geçti, ben Anadolu dimdik yerimdeyim...
Yıl:03.06.2007
Saat:15.10-15.30
Yer: Çengelköy/İST
Erol Kekeç

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!