Bu Blogda Ara

6 Haziran 2025 Cuma

Toplumun Mevcut Durumu ve Yol Haritası

 


Sebe Suresi'nin Işığında Gafletin Anatomisi

Sebe Suresi'nin 34–38. ayetleri, sadece bir dönemin değil, insanlık tarihinin her safhasında tekrar eden bir gerçeği ortaya koyar: Varlıkla şımaran, güçle kibirlenen, dünyaya tutunup ahireti unutan bir insan tipi… Bu ayetler, bugünün dünyasında da kendini çok açık biçimde gösteren zihinsel bir hastalığın, ruhsal bir çöküşün fotoğrafıdır.

Gelin birlikte bakalım. Ne diyor bu ayetler?

“Biz, hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek oranın şımarık zenginleri, 'Biz, sizinle gönderileni inkâr ediyoruz' demişlerdir.”

“Yine, 'Bizim mallarımız ve çocuklarımız daha çoktur. Bize azap edilmeyecektir' demişlerdi.”

“Ey Muhammed, de ki: Şüphesiz, Rabbim rızkı dilediğine bol verir ve dilediğine kısar. Fakat insanların çoğu bilmezler.”

“Ne mallarınız ne de çocuklarınız, sizi bizim katımıza daha çok yaklaştıran şeylerdir! Ancak iman edip Salih amel işleyenler başka. İşte onlar için işlediklerine karşılık kat kat mükâfat vardır. Onlar cennet köşklerinde güven içindedirler.”

“Ayetlerimizi geçersiz kılmak için yarışanlar var ya, işte onlar azap için hazır bulundurulacaklar.”

Bu ayetler günümüz için bir alarm zili niteliğinde. Çünkü biz de tam olarak bu hâle geldik. Evet, şimdi hep birlikte bu ayetlerin ışığında insanlığın içine düştüğü gafleti anlamaya ve oradan çıkış için bir yol haritası çizmeye çalışalım.

I. Gafletin Fotoğrafı Biz Neredeyiz?

İnsanlık olarak geldiğimiz noktada, teknoloji gelişti ama vicdan köreldi. Bilgi arttı ama hikmet azaldı. Binalar yükseldi ama ahlak çöktü. Lüks arabalar arttı ama yolda yürüyen mazluma dönüp bakan azaldı. Şehirler kalabalıklaştı ama yalnızlık çoğaldı.

Mazlum coğrafyalar kan ağlarken, süper marketlerde indirim kuyruklarına giriyoruz. Gazze’de bir çocuk taşın altında can verirken, biz telefonda oyun puanı peşindeyiz. Yemenli bir anne çocuklarının açlıktan gözlerinin içine bakamıyorken, biz akşam yemeğinde hangi mekanı seçelim diye düşünüyoruz. Lüks daireler, pahalı markalar, son model telefonlar... Hepsi var, ama bir yudum merhamet yok.

Sebe Suresi’nin bahsettiği “şımarık zenginler” artık sadece saraylarda yaşamıyor. Bizim mahallemizde de var. Belki de biziz onlar. Biraz parası olan, hemen kibirleniyor. Çocuğuna iyi bir gelecek sağlamanın tek yolu olarak onu ahiretten uzaklaştıran sistemlere dahil etmek zannediyor. İnsanlar mallarına, konumlarına, çocuklarının sınav başarılarına bakarak üstünlük taslıyor. Tıpkı ayetteki gibi: “Bizim mallarımız ve çocuklarımız daha çoktur.”

II. Hakikatlerden Kaçış-Hidayeti Engelleyen Düzenekler

Bugün insanlar neden hakikatten uzak? Çünkü hakikatin sesi kısıldı. Çünkü hidayetin yolu taşlarla döşendi. Bu taşları kim döşedi? Reklamlar, çıkar odaklı medya, rant uğruna susan sözde kanaat önderleri, dini çıkar aracı yapan tüccar din adamları, insanlara geçici dünya mutluluğunu cennet gibi sunan sistem…

İnsanlar sabah kalkıyor, gün boyu çalışıyor. Ama ne için? Daha lüks yaşamak için. Daha büyük ekran için. Daha pahalı tatil için. Kalbi Allah’a yaklaşmak için değil; gözleri vitrindeki yeni ürünleri görmek için çalışıyor.

İşte bu da ayetin işaret ettiği yarış: “Ayetlerimizi geçersiz kılmak için yarışanlar…”

Evet, hakikatle savaşan bir toplum olduk. Ayetlere kulak değil, kulaklık taktık. Kalpleri değil, kartları açıyoruz. Allah'ın razı olacağı hayatı değil, toplumun beğeneceği hayatı yaşıyoruz.

III. Yol Haritası-Kurtuluşun Reçetesi

Peki ne yapacağız? Bu gidişe dur demek mümkün mü? Elbette mümkün. Hem bireysel hem toplumsal ölçekte yapabileceklerimiz var. Gelin hep birlikte  bir yol haritası oluşturalım:

1. Adaletin Tesisi-Zulmün Değil Hakkın Yanında Olmak

  • Adalet yalnızca mahkeme salonlarında aranmaz. Evde, sokakta, okulda, iş yerinde de adalet gerekir. Çocuğuna oyuncak alırken komşusunun çocuğunu görmezden gelen baba da adaletsizdir. Patronuna yaranmak için çalışanına zulmeden yönetici de.

  • Mazlumların sesi olmadan kurtuluş yoktur. Bugün Gazze’de bombalanan evlere sessiz kalan bir toplum, yarın kendi evleri yandığında feryat edemez.

  • Adalet, sadece başkalarından beklenmez; önce insan kendi nefsinde adil olmalı.

2. Eğitim ve Bilinçlenme-Kalpleri Diriltmek

  • Manevi eğitim olmadan bilgi insanı kurtarmaz. Atom bombasını yapan da yüksek eğitimliydi ama insanlıktan nasibini almamıştı.

  • Her eve bir Kur’an, her kalbe bir Allah korkusu lazım.

  • Gençlere sadece kariyer değil, karakter inşa edecek ortamlar sunulmalı. Çocuklar başarıyı yalnızca puanla değil, merhametle, doğrulukla da tanımalı.

3. Mazlumlara Destek-Sessiz Kalmamak

  • Zalimden yana olmamak yetmez. Mazluma destek olmak gerekir. Unutma, tarafsızlık da bazen zulüm olur.

  • Bugün cüzdanında bir liran varsa, onu zulümle boğuşan bir kardeşinle paylaşabilirsin. Dua edebilirsin. Sosyal medyada doğruyu savunabilirsin. Susmamayı seçebilirsin.

  • “Ben bir şey yapamam” demek, aslında “ben yapmak istemiyorum” demektir. Kalpten gelen her niyet bir yol bulur.

4. Manevi Değerlerin İhyası-İnsanı İnsana Yaklaştırmak

  • Ahlak bir süs değil, temel ihtiyaçtır. Merhamet, sevgi, tevazu, cömertlik… Bunlar kaybolunca ne kadar bina dikersen dik, o toplum çöker.

  • Ailelerde Kur’an konuşulmalı. Akşamları ekran değil, hakikat ışığı açılmalı.

  • Camiler sadece cenaze evi değil, hayatın merkezi olmalı. Orada sadece namaz değil, dertleşme, yardımlaşma da olmalı.

IV. Hayatımızı Değiştirecek Küçük Ama Etkili Adımlar

Şimdi somut adımlar atalım:

  • Her sabah bir ayet oku ve hayatına nasıl yön vereceğini düşün.

  • Haftada bir defa mazlum bir coğrafya için dua et, yardım et, konuş.

  • Çocuğuna her gün bir güzel ahlak öğüdü ver.

  • Ailende haftada bir “iyilik günü” yap, komşuya, yaşlıya, muhtaca bir iyilik yapın.

  • Tüketim çılgınlığına kapılmadan sade yaşa. Az harca, çok paylaş.

  • Sosyal medya kullanımını sınırlayıp, kitap ve Kur’an okumaya daha çok vakit ayır.

V. Sonuç: Kurtuluş Ancak Allah’a Dönüşledir

Ey dostum,

Dünya dönüyor ama biz olduğumuz yerde sayıyoruz. Belki de daha da geriye gidiyoruz. Kalplerimiz taşlaştı, gözlerimiz perdelenmiş. Ama hâlâ umut var. Çünkü Allah’ın rahmeti geniştir. Çünkü tövbe kapısı açık. Çünkü hidayet, bir adım ötede.

Ama önce gafleti fark etmeliyiz. Önce şımarıklığı, bencilliği, kibri terk etmeliyiz. Sebe Suresi’nin bu ayetleri bize bu çağrıyı yapıyor:

“Ne mallarınız ne de çocuklarınız, sizi bizim katımıza daha çok yaklaştıran şeylerdir! Ancak iman edip Salih amel işleyenler başka…”

İşte bu ayetin ışığında hayatımızı yeniden inşa etmeliyiz. Çünkü bu dünya geçici. Ama yaptıklarımız kalıcı. Ve hesap günü çok yakın.

Haydi şimdi karar ver:

  • Sessiz kalacak mısın?

  • Yoksa mazlumun yanında, hakikatin safında duracak mısın?

Tercih senin. Ama bil ki, hakikat susmaz. Vicdan ölmez. Allah görür. Allah bilir. Ve Allah hesap sorar.

Unutma:

“Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu tutulmazsınız. Sizin işlediklerinizden de biz sorumlu tutulmayız.” (Sebe/25)

O gün geldiğinde kimse kimseyi suçlayamayacak. Şimdi, bugün, hemen… Herkes kendi sorumluluğunu alsın. Dünya kurtulmazsa bile, belki biz kurtuluruz. Ama bunun yolu, hakikate dönmekten geçiyor.

Ve şimdi... başla. Çünkü vakit dar. Çünkü insanlık seni bekliyor.

Erol Kekeç/03.01.2025/Sancaktepe/İST

Hakikate Sırt Çeviren İnsanlığa Yol Haritası

 


Sebe’ Suresi Ayetleri Işığında Gafletin Anatomisi ve Uyanış Çağrısı

“De ki: ‘Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu tutulmazsınız. Sizin işlediklerinizden de biz sorumlu tutulmayız.’
De ki: ‘Rabbimiz hepimizi kıyamet günü bir araya toplayacak, sonra da aramızda hak ile hüküm verecektir. O, gerçeği apaçık ortaya koyan, hakkıyla bilendir.’
De ki: ‘Allah’a ortak tuttuklarınızı bana gösterin! Hayır! (Hiçbir şey Allah’a ortak olamaz.) Aksine O, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah’tır.’
Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.
‘Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?’ diyorlar.
De ki: ‘Sizin için belirlenen bir gün vardır ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz.’”
(Sebe’ Suresi/25–30. Ayetler)

1. Önce Kendimizden Başlayalım-Sorumluluğu Başkasına Atarak Kurtulamayız

Bugün dünyada olan biten onca zulüm, savaş, açlık ve ahlaki çöküntü karşısında hemen herkesin ağzında bir cümle var:
"Benim suçum ne?"
Ama Allah diyor ki:

“Sizin yaptıklarınızdan biz sorumlu değiliz; bizim yaptıklarımızdan da siz sorumlu tutulmazsınız.”

Bu ayet bize çok açık bir şeyi söylüyor: Herkes kendi yaptığının hesabını verecek.

Dolayısıyla ne toplumu ne yöneticileri ne de küresel düzeni tek başına suçlayarak kendimizi aklayamayız. Her birimiz vicdan terazisinde ölçülerek sorgulanacağız.
Eğer komşun açken sen tok yatıyorsan, eğer zulme uğrayan bir halk için “Beni ilgilendirmez” diyorsan, mazlumların kanı akarken eğlenceye devam ediyorsan, sen de bu düzenin bir parçasısın ve o sorumluluktan kaçamazsın.

“Ben bir şey yapmıyorum ki” diyorsan, sorun da burada başlıyor zaten: Sen bir şey yapmıyorsun.

Bugün Filistin’de, Yemen’de, Doğu Türkistan’da, Arakan’da, Afrika’nın susuz topraklarında açlıktan ve zulümden kırılan çocuklar varsa ve biz sadece ekran karşısında oturup “üzüldüm” diyorsak… Evet, işte bu da bir sorumluluk.
Susarak, duyarsız kalarak, konfor alanımıza çekilerek bu gidişata ortak oluyoruz.

2. Adalet Er Geç Tecelli Edecek: Kıyamet, Herkesin Gerçeği Göreceği Gündür

Sebe Suresi 26. ayette Allah şöyle buyuruyor:

“Rabbimiz hepimizi kıyamet günü bir araya toplayacak, sonra da aramızda hak ile hüküm verecektir. O, gerçeği apaçık ortaya koyan, hakkıyla bilendir.”

Bugün dünyanın dört bir yanında adalet arayan milyonlarca insan var.
Kadınlar, çocuklar, mazlum halklar…
Yeryüzü, zalimlerin kahkahalarıyla değil, mazlumların çığlıklarıyla dolu.

Ama bu ayet, umutsuzlara umut, susanlara uyarı, zalimlere meydan okuma gibi bir haykırış:
“Merak etmeyin! Allah aranızda hüküm verecek. O, hakemdir. O, adildir. O, hakkı ortaya koyandır.”

Bugün mahkemeler rüşvetle, siyasetle, güçle eğilip bükülebilir.
Bugün medyada kimse gerçeği söylemiyor olabilir.
Ama kıyamet gününde herkesin perdesi kalkacak.

Zenginler, zorbalar, politikacılar, medya baronları, sahte din adamları…
Hepsi sıraya girecek.
Ve Allah “şimdi hesap vakti” dediğinde kimse tek bir kelime edemeyecek.

3. Şirk Sadece Putlara Tapmak Değil!

Sebe Suresi 27. ayette Allah soruyor:

“Allah’a ortak tuttuklarınızı bana gösterin! Hayır! (Hiçbir şey Allah’a ortak olamaz.)”

Burada şirk denince birçok kişi, “Ben putlara tapmıyorum” deyip rahatlıyor.
Ama günümüzde şirk, çok daha sinsi bir şekilde geliyor:

  • Paraya tapmak,

  • Makama, mevkiye tapmak,

  • İnsanların rızasını Allah’ın rızasının önüne koymak,

  • Modaya, trendlere, beğeniye kul olmak…

Eğer kalbinde Allah’tan başka bir şeyin korkusu, sevgisi, bağımlılığı baskınsa, o senin ilahındır.

Ve bu çağda modern şirkin adı çok farklı:
Statü. Şöhret. Takipçi. Lüks. Egemenlik.

Şirk, Allah’ı bırakıp başkasının hükmüne razı olmaktır.
Bugün zalim düzenlerin sistemine razı olan, onların yasalarını Allah’ın emirlerinin üstünde tutan, onlar için savaşan, onlar için ölen her insan bu şirkin gölgesindedir.

4. Uyarıcı Geldi Ama İnsanların Çoğu Hâlâ Karanlıkta

“Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Sebe/28)

Kur’an çağlar üstü bir hitaptır.
Sadece Mekke’ye değil, bugünkü İstanbul’a, Paris’e, Gazze’ye, New York’a, Şam’a, Riyad’a da konuşur.

Ama insanlar hâlâ habersiz.

Neden?

Çünkü insanlar kulaklarını tıkamış.
Kalpler kararmış.
Ekranlar her şeyi bastırıyor.
İnsanlar gün boyu Netflix’te diziler izliyor ama bir sayfa Kur’an açmıyor.
Saatlerce sosyal medyada kayboluyor ama kendi nefsini hiç sorgulamıyor.
İşte bu yüzden “bilmiyorlar”.

Kur’an hayatın merkezine alınmadıkça insanlık doğru yolu bulamayacak.
Bugün İslam dünyasının bu kadar parçalanmış, zillete düşmüş olmasının sebebi bu:
Vahiyden uzaklaşmak!

5. Kıyamet Günü Geliyor, Ne Bir Saniye Erken Ne Geç!

“De ki: ‘Sizin için belirlenen bir gün vardır ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz.’” (Sebe/30)

Kıyamet günü bir hayal değil.
Bir masal değil.
Gerçek ve gelecekte kesin bir vakitte gerçekleşecek bir hakikattir.

Ve biz o güne her gün bir adım daha yaklaşıyoruz.
Kimi için kıyamet, onun ölümüdür.
Kimi içinse insanlığın toplu hesaba çekileceği gündür.

Ve o gün geldiğinde artık hiçbir şey geri çevrilemez.

Günümüz İnsanlığı İçin Yol Haritası (Adım Adım)

1. Tevhide Dön!

Allah’tan başka hiçbir otoriteye, güce, düzen ve sisteme mutlak itaat etme.
Kalbini şirkten, riyadan, dünyevi bağlılıklardan temizle.
Kulluk sadece Allah’a olmalı.

2. Gaflet Uykusundan Uyan!

Uyan! Sabah ezanı gibi bir çağrı bu!
Televizyon, alışveriş, futbol, sosyal medya gibi uyuşturan her şeyden uzak dur.
Gerçekten neye hizmet ettiğini düşün.
İsraf ettiğin zamana, tükettiklerine, boş konuşmalarına bir bak!

3. Mazlumu Gör!

Komşunun, mahallendeki fakirin, ülkendeki işsizin, Filistinlinin, Yemenlinin, Doğu Türkistanlının derdini gör.
Duyarsız kalma.
Dua et, destek ol, konuş, paylaş.
Kalbinde merhamet yoksa iman da yoktur.

4. Kur’an’ı Hayatına Hakim Kıl!

Kur’an kitaplıkta değil kalpte olmalı.
Hayatını onun emirlerine göre düzenle.
Namaz, infak, sabır, adalet, tevazu, hakkı söylemek…

5. Hesap Gününü Unutma!

Bugün attığın her adımın, söylediğin her sözün, kazandığın her kuruşun hesabı var.
O gün geldiğinde hiçbir bahanen geçerli olmayacak.
Hazırlıklı ol!

6. Örnek Bir Müslüman Ol!

Duruşunla, ahlakınla, cesaretinle, yardımseverliğinle örnek ol.
Toplumu değiştirecek olan senin iradendir.
Bir kişi bile olsa senin gayretinle kurtulursa, bu dünyada boşuna yaşamadın demektir.

Toplum İçin Kolektif Yol Haritası:

  1. Adil ve Şeffaf Yönetimler:
    Sistemi Allah’ın adalet ilkeleriyle inşa etmek.
    Yalancı medyaya değil, hakikati savunanlara kulak vermek.

  2. Mazluma Kalkan Olmak:
    Uluslararası düzeyde Filistin, Yemen gibi yerlerdeki zulme karşı maddi, manevi her türlü destekle karşı durmak.

  3. Eğitimi Vahiyle Beslemek:
    Çocukları sadece meslek sahibi yapmak değil, ahlak ve iman sahibi bireyler olarak yetiştirmek.

  4. Ekonomik Düzeni Değiştirmek:
    Faizci, kapitalist düzenden uzaklaşmak.
    İnfak, zekat, helal kazanç gibi kavramları merkeze almak.

  5. Kültür ve Medyayı Dönüştürmek:
    Sapkınlık, israf, gösteriş üreten medya yerine; insanı yücelten, tevhidi yayan medya üretmek.

Yaşarken Uyan, Ölmeden Uyan!

Ey insanlık!

Mazlumlar ağlarken susanlar, zalimlere destek olanlar, kendi çıkarını Allah’ın hükmünün önüne koyanlar…

Gün gelecek; ne servet, ne siyaset, ne güç sizi kurtaramayacak.

Ama hâlâ vakit varken…

Tevhide dön!
Mazlumu sahiplen!
Kur’an’la buluş!
Sorumluluğunu unutma!

Çünkü Allah diyor ki:

“Her nefis, yalnızca kendi yaptığından sorumludur.”

Ve kıyamet günü geldiğinde:

“Ne bir saniye geri, ne bir saniye ileri alınabilir…”

Erol Kekeç/01.01.2025(Sancaktepe/İST 

Bir Milletin Üzerine Çökme Düzeni-Çıldırmışlığın Anatomisi

Bu iş çığırından çıkmıştır arkadaşım. Kimse çıkıp da, "Bunlar millet için yapılıyor, refah için, istikrar için..." gibi masalları anlatmasın. O devran kapandı. Bugün gelinen noktada apaçık ortadadır ki, ortada ne bir istikrar vardır, ne bir vicdan kalmıştır, ne de bir hukuk devleti. Varsa yoksa sadece rant, sadece menfaat, sadece güç gösterisi.

Milletin sırtından yükselen bir iktidar yapısının 23 yıl boyunca har vurup harman savurması, “itibardan tasarruf olmaz” diyerek saraylara, şatafata, örtülü ödeneklere, uçan saraylara kaynak aktarması, halktan kopmuş bir zihniyetin iflas bayrağıdır. Yıllardır bu düzenin mağdurları susturulmuş, ikaz edenler ötekileştirilmiş, hak arayanlar kriminalize edilmiştir. Bugün gelinen yerde, milletin canı yanıyor. Bu, mecazi değil. Gerçek anlamda insanlar pazarda fiyatları görünce gözyaşı döküyor. Kirasını ödeyemeyip sokakta kalan aileler var. Gençler, ülkesinden umut kesmiş halde kaçacak bir delik arıyor. Ama sarayda hayat başka: lüks, ihtişam, koruma orduları, saydam olmayan milyarlık harcamalar...

Peki bu sistem kendini nasıl meşru gösteriyor? Cevap basit: Kanun. Ama hakikatte kanun değil, zulmün kılıfı haline getirilmiş bir yasa düzeni. Yani cebindeki son paraya kadar vatandaşı soyan bir uygulamayı meclisten geçir, adına “kanun” de, sonra bu soygunu hukuki ilan et. Bu, kanun kisvesi altında soygundur; bu, yasal ama meşru olmayan bir düzenin adıdır.

Bir yönetim meşruiyetini hukuk karşısında kaybetmişse, yaptığı her davranışın adının “kanuni” olması bir şeyi değiştirmez. Adalet sadece hukukun yazılı kurallarında değil, o kuralların ruhunda ve uygulamasındadır. Vicdansız bir yasa, zalim bir yönetime kılıf olamaz. Ama bu ülkede oldu. Oluyor.

Zorla, tehditle, cezayla, icrayla, hacizle, vergiyle milletin üstüne çökme düzeni kuruldu. Elektrik, su, doğalgaz faturaları; vergi artışları; temel gıda ürünlerindeki KDV oranları... Bunların hepsi planlı ve bilinçli bir yoksullaştırma projesinin parçalarıdır. Halk yoksullaşırken devlet değil, yandaş zenginleşti. Yoksulluğun artışı tesadüf değil, politikadır.

Bakın, bu millet bu düzeni hak etmiyor. Bu halk, devletten adalet bekliyor, baskı değil. Ama siz ne yapıyorsunuz? Örtülü ödenekle harcamalar yapılıyor, nereye gittiği belli olmayan milyarlar var. Sayıştay raporları ya yayınlanmıyor ya sansürlü. Her kaleminizle millete hesap vermekten kaçınıyorsunuz. Çünkü gerçekler ortaya çıksa, milletin ödediği bedelin kimlerin refahı için harcandığı açık seçik görülecek.

Ve sonra... Sözde tasarruf genelgesi yayınlıyorsunuz. Vatandaşa "ekmeğini böl, kombiyi açma, arabanı sat, tasarruf et" diyorsunuz. Ama kendiniz hâlâ yüzlerce makam aracıyla konvoy yapıyorsunuz. Saraylarınız hâlâ ısıtılıyor, yüz milyonluk ihaleler hâlâ aynı beşli çeteye gidiyor. Bu nasıl tasarruf, bu nasıl adalet?

Bu yönetim artık milletin rızasını yitirmiştir. Korkuyla, tehditlerle, propaganda makineleriyle sürdürülen bu düzen; yorgun, sinmiş ama hâlâ kalbi atan bir halkı daha fazla tutamaz. Çünkü bu millet ne zaman ki boğulmaya başlarsa, o zaman içinden bir kıyam doğar.

Siz hâlâ zannediyorsunuz ki bu halk sessizse razıdır. Hayır! Bu halk sabrediyor. Bu halk, sabırla imtihan ediliyor. Ama unutmayın, Kur’an sabrın ardında ne olduğunu gösterir: Diriliş, kıyam, hesap günü...

Ve unutmayın: Zulümle abad olanın sonu berbat olur. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Firavun’a ne oldu? Nemrut’a ne oldu? Ad ve Semud kavmine ne oldu? Zenginlikleriyle, kibirleriyle, halkı ezen, kendilerini yeryüzünün rabbi ilan eden o liderlere ne oldu? Kur’an bunu açıkça söyler. Yöneticiler için hem örnek hem ibret vesikasıdır. Ama siz okumazsınız. Okusanız da anlamazsınız. Anlasanız da gereğini yapmazsınız.

Son beş yıldır millet size yalvarıyor: "Bu yol yol değil, bu gidiş sonu olmayan bir uçurum." Ama siz her uyarıyı düşmanlık saydınız. Her eleştiriyi hainlikle eşitlediniz. Her vicdan sesini bastırdınız. Ve şimdi geldiğiniz yer: Ekonomik çöküş, ahlaki çürüme, siyasi tıkanma. Bu milletin sırtındaki semer çok ağır artık. Kimse, bu yükün altında daha fazla ezilmek istemiyor.

Ve bilin ki, bu gidişin biletini siz kesiyorsunuz ama o koltuklara kimlerin oturacağını siz tayin edemezsiniz. Onu Allah tayin eder. Onu halk tayin eder. Bu ilahi adaletin bir kanunudur.

Yıllarca dillerinizden düşürmediğiniz “millet iradesi” artık sizi değil, sizi uyaranları alkışlıyor. Çünkü milletin karnı zil çalarken sizin alkışlanacak bir yanınız kalmadı. Siz hâlâ milletin öfkesini anlamamakta ısrar ediyorsunuz. Ama bu öfke, sizin sandığınız gibi bir siyasi partiye değil; bu öfke, adaletsizliğe, ayrımcılığa, hukuksuzluğa, şatafata, sahtekârlığa...

Bu öfke, insanın açlıktan ölürken televizyonda verilen "büyüme rekoru" haberlerine... Bu öfke, çocuğuna süt alamayan babanın gözyaşına bakmadan geçen bürokratlara... Bu öfke, işsiz gençlere "çalışmak istemiyorlar" diyen liyakatsiz yöneticilere...

Bu öfkeyi küçümseyen, yarın sel olur altında kalır.

Son sözüm şudur: Bu düzen çıldırmış bir yönetim aklının ürünüdür. Rasyonel değildir. Vicdani değildir. İlahi ölçüyle bağdaşmaz. Halkı korkutarak susturmak, devleti soyut bir tanrı gibi dayatmak, şirkin en sinsi halidir. Allah’a gerçekten iman eden biri bu düzene iman etmez. Ve iman eden susmaz. Dilsiz şeytan olmaz. Gördüğü zulme karşı haykırır.

Yazıktır. Günahtır. Bu milleti daha fazla tüketmeyin. Bu düzenin sonu, tarih kitaplarında Firavun’un, Karun’un, Nemrut’un hikâyesiyle aynı yerde bitecek. Dönün bu yoldan. Henüz vakit varken.

Erol Kekeç/04.06.2025/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!