Bu Blogda Ara

13 Kasım 2024 Çarşamba

ÇÖKÜŞÜN EŞİĞİNDE-TOPLUMUN GERÇEK YÜZÜ VE KAYBOLAN İNSANLIK

“Ey insanlar! Allah’ın adını kullanarak vicdanınızı, ahlakınızı rahatlatmaya çalışanlardan uzak durun. Çünkü adaletin olmadığı, paylaşımın ve merhametin kalmadığı yerde, Allah’ın ismi ancak sahte bir örtüdür. Allah’a iman eden bir toplumun simgesi ne ibadetlerin sayısı, ne de dillerde dolaşan dualardır. O toplumun simgesi; kardeşliktir, ahlaktır, birbirinin yükünü sırtlayan vicdanlı yüreklerdir.”

Sahte Din Anlayışı Üzerine-Yaldızlı Kabuk Altında Karanlık Gerçek

İnsanlar bugün kendilerini “Müslüman” diye tanımlarken, bu tanımın içini boşaltarak kendi kirli çıkarlarına uyacak hale getirdi. Allah’a iman ettiğini söyleyen bir toplumda nasıl olur da adaletsizlik, haksızlık, vicdansızlık ve yozlaşma bu denli yaygınlaşır? Din, sadece ritüellerden ibaret bir görüntüye indirgenmiş durumda. Camiler dolup taşarken, vicdanlar bomboş; diller dua ederken, kalpler çıkar ve bencillikle kaplanmış. Kuran’ın emrettiği adalet ve merhamet toplumsal hayatımıza neden yansımıyor?

Bugün adaletin sesi, fakir bir çocuğun ekmek parası için yırtık ayakkabısıyla soğukta titremesinden daha sessiz. Şayet bir toplumda, bir anne beş çocuğuyla hayatta kalmak için hurda toplamak zorunda bırakılıyorsa ve bu annenin çocukları bir yangında hayatını kaybediyorsa, biz hâlâ “ahlak” ve “din” konuşuyorsak, bu nasıl bir ikiyüzlülüğün göstergesi? Gerçekten iman eden bir toplumda böyle acı olaylar normal kabul edilebilir mi? Allah’a inanan, Kuran’a sarılan, peygamberin yaşamını örnek alan bir toplumda, zenginlik ve sefalet arasındaki uçurum bu kadar derin olabilir mi?

Adalet ve Vicdan-Din Sadece Ritüel Değil, Bir Yaşam Biçimidir

Toplumun her kesiminde “adalet” en çok konuşulan ama en az uygulanan kavramlardan biri. Oysa İslam, adaleti her şeyin üstünde tutar. Hz. Ömer’in “Dicle kenarında bir koyun kaybolsa, Allah benden hesap sorar” sözünü her duyan başını sallıyor ama adaleti uygulamada kimse kendini sorumlu görmüyor.

Vicdan, İslam’da en yüksek ahlaki değerlerden biridir. Ancak, vicdan sahipleri zulüm karşısında susarsa, toplumun adaleti savunacak kimi kalır? Bugün maalesef toplum olarak adalet duygumuzu yitirmiş durumdayız. Bir tarafta lüks içinde yaşayanlar, çıkarlarını korumak için her şeyi yapıyor, diğer yanda aç kalmamak için sokaklarda çalışan çocuklar, hakkı yenmiş insanlar. Bu durumda, biz hangi yüzle “adalet” kelimesini dilimize alabiliriz?

Adalet ve vicdan olmadan, dinden bahsetmek sahtekârlıktır. Allah’ın adını kullanarak zenginleşenler, haksız kazançla hayatlarını sürdürenler, adaletin ruhunu yok ediyor. Bu kadar adaletsizliğin içinde “din” sadece bir gösteriş malzemesi haline gelmiş durumda.

Bireycilik ve Toplumsal Sorumluluk-“Ben” Olmanın Bedeli

Kapitalizmin ve bireyciliğin etkisiyle, toplum olarak “ben” odaklı yaşamayı hayatın merkezine koymuş durumdayız. İslam’da ise “biz” duygusu, yani kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma vardır. Kuran, birbirine yardım etmeyi, düşeni kaldırmayı emreder. Oysa bugün, birbirimizi kıskanıyor, rakip görüyor, çıkarlarımızı korumak için başkasının acısına sırtımızı dönüyoruz.

İnsanlar sadece kendi rahatını düşünerek, başkalarının sıkıntısını görmezden gelerek nasıl bir insanlık inşa ettiğimizi sorgulamalıdır. Bir anne çocukları aç kalmasın diye çöpten ekmek toplarken, zengin sofralar kurup gösterişli hayatlar yaşayanlar, bu çelişkinin vicdani sorumluluğunu taşımadıkça bu toplumda gerçek anlamda “din”den bahsetmek mümkün müdür?

İslam’ın Gerçek Mesajı-“Ben Sizin Rabbiniz Değil Miyim?” Sorusunun Cevabı

Toplumun vicdanını ve ahlakını yitirdiği bu noktada, İslam’ın özüne dönme çağrısı yapmamız gerekiyor. Allah, kullarına "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorduğunda, tüm insanlık “Evet, şahit olduk” demişti. Bu yemin, Allah’a bağlılık, ahlak, adalet ve merhamet üzere bir yaşam sürmeyi ifade eder. Ancak bugün, sadece Allah’a değil, paraya, şöhrete, güce tapar hale geldik.

Gerçek iman; adalet, merhamet ve kardeşlik olmadan bir anlam taşımaz. Kendini Allah’ın kulu olarak gören bir insan, başkasının hakkını yiyemez, zayıfın sırtından geçinemez. Allah’a iman eden bir toplumda; huzur, güven, dayanışma ve insanlık vardır. Eğer bir toplumda bunlar yoksa, o toplum ne kadar “din”den bahsederse bahsetsin, bu yalnızca bir aldatmacadan ibarettir.

“Bir toplum Allah’ın adını sadece dillerinde değil, vicdanlarında taşıyorsa; ancak o zaman gerçek anlamda bir ‘iman toplumu’ olur.”

İyilik Yolunu Bulmak-Yeniden Fıtrata Dönüş

Eğer bir toplum, adaletin, vicdanın ve ahlakın gölgesinde yaşamıyorsa; ne huzur bulabilir ne de gerçek bir “iman toplumu” olabilir. Kapitalizmin köleleştirdiği, bireyciliğin yuttuğu bir toplumda dinin saf anlamını bulmak neredeyse imkansızdır. Allah’a gerçekten iman eden bir toplumun yolu bellidir: Sadece Allah’a kulluk etmek, O’nun emirlerini gözetmek ve hayatı “ben” merkezli değil, “biz” merkezli yaşamaktır.

Bir gün herkesin hesap vereceği o gün geldiğinde, bu dünyada Allah’ın adını kullanarak zulüm yapanlar, çıkarlarını koruyanlar, halkı sömürenler mutlaka hesap verecektir. Ancak o gün gelmeden, toplumsal bir uyanış başlatmak, vicdanlara dokunmak, İslam’ın gerçek mesajını hatırlatmak zorundayız.

Eğer Allah’a gerçekten iman ediyorsak, toplumu bu yozlaşmadan kurtarmak için vicdanlarımızı tekrar aktif hale getirmeliyiz. Herkes kendi hayatına, kendi çevresine, kendi ahlakına bakmalı ve “Ben gerçekten Allah’a kul muyum?” diye sormalı. Toplumu kurtarmanın yolu, bireylerin Allah’a olan bağlılığını tekrar diriltmekten geçer. Bu bağlılık; vicdan, adalet, merhamet ve dayanışmayı da beraberinde getirir.

“Gerçek iman, yalnızca Allah’a kulluk etmeyi ve bu kulluğu hayatın her alanına yaymayı gerektirir. Eğer bir toplum bu bağlılığı yitirmişse, Allah’ın adını kullanarak bir cennetten değil, ancak bir cehennemden bahsedebilir.”

Erol Kekeç/12.11.2024/03.40/Sancaktepe/İST 

12 Kasım 2024 Salı

Türkiye'nin Siyasi Satranç Tahtasında Yapılan Hamleleri


Birbirinden Kopmayan Oyunların Analizi

Bir devletin kaderini belirleyen olaylar, her zaman açık bir senaryo üzerinden ilerlemez. Bazen perde önünde görülen sahne, perde arkasındaki karmaşık ilişkilerden, stratejik hamlelerden ve çeşitli aktörlerin kendi çıkarları doğrultusunda yaptığı anlaşmalardan oluşur. Türkiye’de son yıllarda yaşanan olaylar da bu çerçevede ele alınabilecek nitelikte, birbirine zincirlenmiş ve her biri bir diğerinin sonucunu hazırlayan adımlarla dolu. Bu olaylar, görünürde birbirinden bağımsız gibi dursa da derinlemesine incelendiğinde, büyük bir oyunun parçaları olarak şekilleniyor. Özellikle anayasa değişiklikleri, terörle mücadele stratejileri, medya manipülasyonları ve Türk Devletleri ile ilişkiler üzerinden giden bu senaryonun bağlantılarını irdeleyelim.

Anayasa Değişiklikleri-"Yeni Türkiye" mi, Yoksa Yeni Bir Senaryo mu?

Türkiye'de anayasa değişiklikleri, hükümetlerin kendi vizyonlarını ve politikalarını dayatmalarını sağlayan en güçlü araçlardan biridir. Anayasa, bir ülkenin sosyal, siyasi ve ekonomik yapısının temel taşlarını belirler. Son dönemde "Yeni Türkiye" vurgusuyla dillendirilen anayasa değişikliği taleplerinin görünürdeki gerekçesi, daha demokratik bir yapı, hukuk devleti ve toplumun özgürleşmesidir. Ancak bu taleplerin arka planında başka amaçlar yattığı düşüncesi de oldukça yaygın.

Türkiye’nin bölgesel gücünün artırılacağı, kendi başına karar alabilen ve bağımsız bir aktör olarak hareket eden bir ülke yaratılacağı propagandası, son yıllarda sıkça duyuluyor. Bu değişikliklerin, Türkiye’nin sınırları dışındaki gelişmelerle de ilgili olduğu düşünülebilir. Zira coğrafyamızdaki değişimlere uygun bir yapı kurulması, Türkiye'nin içindeki siyasi atmosferi de dizayn etmek isteyen bir elin varlığını düşündürmektedir. Uluslararası bir düzenin parçası olarak, sınır ötesi operasyonlar, ticari anlaşmalar ve Türkiye'nin bölgede oynayacağı rol çerçevesinde "güçlü bir anayasal sistem" vurgusu yapılıyor.

Ancak, anayasa değişikliği için oluşturulan bu aciliyet hissi, toplumda aynı aciliyetle karşılık bulmamaktadır. Bu nedenle, hükümet ve destekçileri, anayasa değişikliklerini hızlandırmak ve kamuoyunu bu yönde ikna etmek için farklı stratejiler denemektedir. Bu stratejilerin başında da DEP’li belediye başkanlarının görevden alınması gibi dikkat çeken hamleler gelmektedir.

DEP’li Belediye Başkanlarının Görevden Alınması- Toplumdaki Gerilimi Azaltma Aracı mı?

DEP'li belediye başkanlarının görevden alınması, PKK ile olan mücadelede devletin kararlı duruşunu gösterme amacıyla atılmış bir adım olarak lanse edildi. Ancak bu adım, Türkiye’nin terörle mücadele konusunda tavizsiz bir politika izlediğini göstermek için yapılan bir hamle olarak görülebilir mi? Yoksa bu hamlenin asıl amacı, toplumda oluşan farklı bir gerilimi dengelemek mi?

Bu olayın, "Apo’nun affı" gibi söylentilerin gündemde olduğu bir döneme denk gelmesi oldukça dikkat çekici. Zira böyle bir affın dillendirilmesi, toplumun büyük bir kesimi tarafından çok ciddi bir tepkiyle karşılanacaktı. Böyle bir durumda, DEP’li belediye başkanlarının görevden alınmasıyla "PKK ile mücadelemiz devam ediyor" mesajı verilmek istendiği düşünülebilir. Bu hamle, toplumun öfkesini bir anlamda nötralize etmek, daha büyük bir gerilimi önlemek amacıyla yapılmış bir taktik olarak görülebilir.

Medya Manipülasyonları-- Gerçeğin Üzerini Örtme Aracı mı?

Toplumu bu stratejik hamlelere ikna etmenin en etkili yollarından biri de medya üzerindeki hakimiyettir. Türkiye'deki medya organları, son yıllarda hükümetin söylemleriyle paralel hareket eden bir yapıya dönüştü. Medya, hükümetin attığı adımları ve politikalarını toplum nezdinde meşru göstermek için etkin bir şekilde kullanılıyor. Kahramanlık destanları, bölgesel liderlik propagandaları, zafer hikayeleri... Tüm bu söylemlerle toplumun dikkatini başka noktalara çekmek amaçlanıyor.

Medya sayesinde, toplumda bir “düşman” imajı yaratılıyor, devletin bu düşmanlarla ne kadar kararlı bir şekilde mücadele ettiği sık sık vurgulanıyor. Ancak aynı medya, perde arkasında gelişen olaylara dair net bir bilgi sunmaktan kaçınıyor. Örneğin, anayasa değişikliğiyle amaçlanan nihai hedef ya da DEP’li belediye başkanlarının görevden alınmasının perde arkasında neler olduğu konusunda toplum yeterince bilgilendirilmiyor. Bu durumda, medya, yalnızca tek bir görüşü ve amaca hizmet eden bir araç haline geliyor ve toplumun gerçekleri sorgulama kapasitesi köreltiliyor.

Türk Devletleri ile İlişkiler- Bölgesel Güç mü, Yoksa Yeni Bir Oyun mu?

Son yıllarda, Türkiye’nin Türk Devletleri ile olan ilişkileri ciddi bir şekilde ilerletiliyor. Bu ilişkiler, Türkiye’nin bölgede büyük bir güç olduğu ve artık kendi bölgesinde belirleyici bir aktör olarak hareket edeceği söylemleriyle destekleniyor. Ancak burada da farklı bir gerçeklik yatıyor olabilir. Türk Devletleri ile kurulan bu yakın ilişkiler, Türkiye’nin kendi gücünü artırmaktan ziyade, küresel aktörlerin Türkiye’yi yeni bir göreve hazırladıkları düşüncesini uyandırıyor.

Türk Devletleri arasındaki bu yakınlaşma, Türkiye’ye büyük bir güç olarak algı oluşturmak ve bölgedeki halkları Türkiye’nin liderliğine hazırlamak amacı taşıyor olabilir. Ancak bu durum, Türkiye’nin tam anlamıyla bağımsız bir karar alma yetisine sahip olduğu anlamına gelmeyebilir. Aksine, Türkiye’nin bu rolü üstlenmesi, küresel güçlerin Türkiye üzerinden bölgede yapmak istedikleri bir değişim senaryosunun parçası olarak görülebilir.

Büyük Oyun un Son Perdesi mi?

Bu olayların tümü, birbirine bağlı zincir halkaları gibi görünüyor. DEP’li başkanların görevden alınması, anayasa değişikliği, medya manipülasyonları ve Türk Devletleri arasındaki ilişkiler, Türkiye’yi bir noktaya sürüklemek isteyen "büyük bir el" tarafından yönetiliyor gibi. Türkiye, bu olaylar zincirinde hem bağımsız bir aktör gibi gösterilmeye çalışılıyor hem de aslında belli bir rolü oynamaya zorlanıyor.

Türkiye’nin "kahramanlık destanları" anlatılarak bağımsız bir güç olarak algılanmasını sağlamak, aslında uluslararası arenada üstlenmesi istenen bu rolün halk nezdinde kabul edilmesini sağlamaya yönelik bir manipülasyon olabilir. Kahramanlık destanları ile savaş kaybeden liderlerin bile toplum gözünde yüceltilmesi, toplumu uyutmanın ve farkındalığını köreltmenin bir yöntemi olarak kullanılabilir.

Toplum, Perdenin Arkasındaki Oyunu Ne Zaman Görecek?

Toplum, medyanın çaldığı düdüklere kapılmış, kendisi için neyin faydalı neyin zararlı olduğunu ayırt edebilme yetisini kaybetmiş durumda. Bu durum, halkın bağımsız bir şekilde düşünme kapasitesini köreltiyor ve manipülasyonlara açık hale getiriyor. Eğer toplum bu düdüklere kulak asmadan, olaylar arasındaki bağları sorgulamazsa, bu büyük oyunun bir parçası olmaktan öteye geçemeyecektir.

Türkiye’de oynanan bu stratejik hamleler, görünürde Türkiye’nin güçlenmesi için yapılıyor gibi görünse de aslında ülkenin kendisine verilen bir rolü oynamaya zorlandığının işaretleri olabilir. Toplumun artık, bu sahnenin önündeki perdenin arkasında neler olup bittiğini fark etmesi gerekiyor; aksi takdirde, kahramanlık destanları arasında kendi gerçeğini unutmuş bir halk olarak varlığını sürdürecektir.

Bahadır Hataylı/12.11.2024/Sancaktepe/İST

9 Kasım 2024 Cumartesi

Hakkın Yolu İzzetin Adı

 

Ey insanlar! Kulak verin bu hakikate, çünkü içinde tüm insanlığa hitap eden bir çağrı, derin bir ikaz ve izzet sahibi insanlara layık bir direniş mesajı saklı. Allah’a iman ettiğini söyleyenlerin dilinde eksilmeyen dualar, gönlünde adalet ateşi olanlar, ve menfaatleri peşinde koşmayan izzet sahipleri; bu sözler sizindir. Allah’ın yolunda yürümek için önce adaletli olmak, menfaatten uzak, haktan yana bir yaşam sürmek gerekir.

Bu dünyada bazıları Allah’a iman ettiğini iddia eder; ancak gerçekte onların iman ettiği, dünyalık çıkarları ve kendilerine menfaat sağlayan liderleridir. Allah'ın tek ilah olduğuna inanmak, her durumda hakka sahip çıkmayı gerektirir; eğilip bükülmeden, kimden gelirse gelsin, adaletten yana durmayı emreder. Sözde Allah’a iman eden, ama pratikte dünyalık efendilerini yüceltenlere soruyorum: Bu efendilere iman değil de nedir? Bir insan, Allah’ın emirlerini kendi çıkarına uydurabilir mi?

Hakkın yanında durmak, zorlu bir yoldur. Dürüst, şerefli ve adil olmak; makam, mevki ve zenginlik peşinde koşmadan, yalnızca Allah’a kul olmaktır. Kimi insan, dillerinde Allah’ın adıyla, gözlerde takva maskesiyle çıkar peşinde koşar. Onlar sahte bir izzetin ardına düşmüş, dünyanın geçici heveslerini gerçek sanmış kimselerdir. Oysa gerçek izzet, yalnızca Allah’a teslim olmakta gizlidir; yalnız O’nun adını yücelterek, O’na layık bir kul olmaktadır.

Allah’ın emirlerine riayet eden, adaletle hükmeden, yalnızca O’na kul olan bir insan, dünyada izzet sahibidir. Böyle bir insan, vakurdur, mütevazidir ve dünya malına tamah etmez. İzzetli bir insan, yalnızca Hakk’a güvenir ve haksızlık karşısında dimdik durur. Mümin, hakikatin yanında yer alırken korku tanımaz. Zalimlerin karşısında eğilmez, yalnızca Allah’tan korkar. Bugün "Müslümanım" diyerek ortalıkta dolaşan nice kimseler var ki, menfaatleri uğruna Allah’ın emirlerini çiğnemekten geri durmuyorlar. Onlar, kendilerini haklı göstermek için seslerini yükseltiyor, insanları kendi çıkarlarına göre şekillendiriyorlar. Oysa ki, Allah huzurunda tek haklı olan O’nun kelamıdır ve O’nun yolunda dosdoğru olanlardır.

Bugün, gerçek bir müminin izzeti, sadece kendini değil, mazlumları da koruyan bir kalkandır. Mazlumlar için gözyaşı döken, haksızlıklara direnen bir müminin kalbi, O’na olan imanla dolar. O, neyi severse Allah için sever, kimi kınarsa Allah için kınar. Yalnızca O’nun adını yüceltir.

Ey dünya sevdalıları! Siz, bu dünyayı ebedi sanıyor ve ona göre yaşıyorsunuz. Menfaatlerinize uymayan her hakikati görmezden geliyorsunuz. Ancak biliniz ki, hesap günü yaklaşıyor. Siz Allah’a hesap vermeyi düşünmüyorsunuz diye bu dünyanın sizin ebedi yurdunuz olduğunu sanıyorsunuz. Ama unutmayın; mutlak galip olan yalnızca Allah’tır ve galip gelecek olanlar da O’nun sadık kullarıdır. Siz, Allah’ın adını kullanarak çıkar peşinde koşuyor, haktan uzaklaşıyorsunuz. Adaletsizliklerinizi dine yaslayarak kendinizi meşrulaştırıyorsunuz. Ama biliniz ki, Allah’ın hesabı tüm hesapların üzerindedir.

Ey dünyayı ebedi sanan, kendini dünyaya kaptıranlar! Bu dünyanın süsü, sizi aldatmasın. Asıl hesap, ahiret gününde verilecektir. Siz dünyayı seviyor olabilirsiniz ama biz Rabbimize kavuşmayı arzuluyoruz. Bizim korkumuz, Allah’a vereceğimiz hesap ve O’nun huzurunda eksik kalmaktan duyduğumuz endişedir. Gerçek zafer Allah’ın ve müminlerindir.

Müslüman izzetlidir, vakur durur. Onun vakarından, Allah’a bağlılığından düşmanları korkar. Onlar, dünyaya kul olmadan, dünyaya meydan okuyarak yaşarlar. Biz, adaletin, izzetin, iyiliğin yolundayız. Biz, adaletin savunucusuyuz. Şehitler gibi izzetle yaşamak, ölmeyi bir şeref sayarak hak yolunda yürümek bizim davamızdır. Allah’a iman edenlerin yeri bellidir; onlar dünyayı değil, ahireti severler.

Ey dünyanın zalimleri, tağutları, çıkarcıları! Tüm gücünüzle üzerimize gelin, biz Allah’a bağlıyız. Dünyayı nasıl seviyorsanız, biz de Rabbimize kavuşmayı o kadar arzuluyoruz. Selam olsun gerçek müminlere, izzet ve onur sahibi olanlara! İnsanlık için çağrı yapıyor, sizleri bu yola davet ediyoruz. Ey insanlık, duyun ve bilin; asıl korkulacak olan Rabbinize karşı vereceğiniz hesaptır! Dünya aldatıcıdır; kalıcı olan, ahiretin ta kendisidir. Ey dünyanın efendisi olduğunu sananlar, Allah’a dönün; hakka dönün. Unutmayın, gerçek zafer Allah’ın ve müminlerindir!

Hedefiniz belli ise uğruna katlanacağınız acıların hepsi kutsaldır, şehadet bir ödüldür ancak layık olana verilir....


Erol Kekeç/09.11.2024/01.40/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!