Bu Blogda Ara

4 Kasım 2024 Pazartesi

Toplumsal Çöküşün Gölgesindeki Gerçekler-Sorunları Sebepleri ve Göz Yuman Güçler

Toplumun temellerine yönelik köklü sorunları ele almak, bu sorunların ardındaki sebepleri ortaya koymak ve çözüm yollarını gerçekçi bir şekilde önermek için dikkatli ve derinlemesine bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu yazıda, toplumun temel yapısını sarsan unsurları, bunların ardındaki etkenleri ve toplumsal yapıya zarar veren değişimlerin nasıl kökleşip yayıldığını analiz edeceğiz. Her başlıkta, hem bireylerin hem de kurumların sorumluluğunu ele alarak, sorunlara çözümler sunmayı amaçlıyoruz.

1. Aile Kurumunun Zayıflatılması

Aile, toplumun temel taşıdır ve bireylerin karakter gelişiminde en etkili rolü oynar. Ancak modern toplumda, aile kurumuna yönelik baskılar artmaktadır. Medya, bireyselleşmeyi yücelterek aile yapısını zayıflatmakta, boşanma oranlarının artması ve çocukların parçalanmış ailelerde büyümesi gibi sonuçlara yol açmaktadır. Çeşitli yayın organları, bireyin yalnız başına başarıya ulaşabileceği fikrini dayatırken, aile bağlarını gereksiz ve engelleyici bir unsur olarak sunmaktadır. 

Bireylerin aile yerine kendilerini merkeze koymalarını destekleyen bu sistem, tüketim odaklı bir yaşam tarzını yaygınlaştırarak aile içi değerlerin yitirilmesine katkıda bulunmaktadır. Devletlerin, bu kültürel çöküşe karşı bilinçli bir tavır almaması, aksine kimi zaman buna zemin hazırlayan politikaları desteklemesi de dikkat çekicidir.

Aile değerlerinin yeniden güçlendirilmesi için medya ve eğitim sisteminin aileyi destekleyen, aile içi iletişimi ve bağlılığı teşvik eden programlara yönlendirilmesi gerekir. Aile içi eğitim programları, ebeveynlik kursları gibi sosyal destek mekanizmaları, aile bağlarını yeniden inşa etmek için kritik bir role sahiptir.

2. Cinsiyet Eşitliği Adı Altında Kimlik Kaybı

Topluma dayatılan cinsiyet rolleri, bireylerin kimliklerini kaybetmesine ve toplumda bir değer karmaşasına yol açmaktadır. Cinsiyet eşitliği adı altında, erkek ve kadın arasındaki biyolojik ve psikolojik farkların göz ardı edilmesi, bireylerin cinsiyet kimliklerini kaybetmesine neden olmaktadır. Bu durum, aile içi rolleri de karıştırmakta ve aile yapısının bozulmasına katkıda bulunmaktadır.

Medya ve popüler kültür, kadın ve erkek rollerinin gereksiz ve kısıtlayıcı olduğu algısını yaymakta, bireyleri geleneksel değerlerden uzaklaştıran bir propaganda yürütmektedir. Bu süreçte eğitim sisteminde yapılan değişiklikler ve medya içeriklerinde yer alan mesajlar, toplumun cinsiyetler arasındaki doğal farkları göz ardı etmesine yol açmaktadır. Devletin bu tür propagandaların önüne geçmekte yetersiz kalması ise, toplumda cinsiyet kimliğinin yavaş yavaş kaybolmasına neden olmaktadır.

Cinsiyet farklarının biyolojik ve toplumsal bağlamda gerçekçi bir şekilde ele alındığı bir anlayışa geçilmelidir. Toplumda cinsiyet eşitliği, bireylerin farklılıklarını koruyarak ve tamamlayıcı roller üstlenerek sağlanabilir. Eğitim sistemi, bu farkların önemini anlamayı teşvik etmeli ve cinsiyet farklarının toplumun zenginliği olarak görülmesini sağlamalıdır.

3. Fuhuş ve Ahlaki Çöküşün Yaygınlaştırılması

Fuhuşun ve ahlaki çöküşün medya, dizi ve film endüstrisi aracılığıyla normalleştirilmesi, toplumda ahlaki değerlerin hızla aşınmasına sebep olmaktadır. Bu tür içerikler, özellikle gençlerin zihinlerini etkileyerek ahlaki ve etik değerlerden uzaklaşmalarına neden olmaktadır. Toplumsal değerlerin aşındırılması, bireylerin ahlak kavramını yitirmesine yol açmaktadır.

Popüler kültür ve medya, şiddet, tüketim çılgınlığı ve ahlaki değerlerden uzak bir yaşam tarzını öne çıkarmaktadır. Bu içerikler, genç nesillerin değer yargılarını zayıflatmakta ve toplumsal çöküşün tohumlarını atmaktadır. Medya kuruluşlarının toplum üzerinde yarattığı bu olumsuz etkiyi devletin kontrol altına alması gerekirken, bu konuda yeterince adım atılmadığı gözlemlenmektedir.

Ahlaki çöküş, toplumdaki güven duygusunun azalmasına ve bireyler arasında daha fazla çatışma yaşanmasına yol açmaktadır. Toplumu yeniden güçlü ahlaki değerlere kavuşturmak için medyanın daha sorumlu bir rol oynaması sağlanmalı, özellikle gençlerin medya içeriklerine karşı bilinçlenmeleri için eğitim çalışmaları yapılmalıdır.

Medyada yer alan içeriklerin toplumun ahlaki yapısına uygun olarak denetlenmesi, özellikle çocuk ve gençlerin korunması açısından önemlidir. Ahlaki değerleri yücelten, pozitif örneklerle dolu içerikler üretilerek, toplumun ahlak değerlerini koruma ve geliştirme yolunda çalışmalar yapılmalıdır.

4. Alkol ve Uyuşturucuya Alıştırma

Alkol ve uyuşturucu kullanımının gençler arasında normalleştirilmesi, bireylerin kendi sağlıklarına zarar vermesine ve bağımlılıklar nedeniyle toplumsal kayıplara yol açmaktadır. Alkol ve uyuşturucu, bireylerin hem fiziksel hem de psikolojik sağlıklarını olumsuz etkilerken, toplumun genel sağlığını da tehdit etmektedir.

Alkol ve uyuşturucu kullanımını özendiren medya içerikleri, reklamlar ve sosyal çevre, bu zararlı maddelerin toplumda yayılmasına neden olmaktadır. Devletin, bu konuda etkili önlemler alarak zararlı maddelerin yayılmasını engellemesi beklenirken, bu konuda yeterince adım atılmadığı dikkat çekmektedir.

Alkol ve uyuşturucu kullanımının zararlarını genç yaşlardan itibaren eğitimin bir parçası haline getirmek, bu bağımlılıklara karşı güçlü bir koruma sağlar. Okullarda, ailelerde ve toplumsal platformlarda bu tür bağımlılıkların zararları sürekli olarak vurgulanmalı ve bağımlılık karşıtı sosyal destek mekanizmaları güçlendirilmelidir.

5. İnternet Bağımlılığı ve Dijitalleşmenin Etkileri

İnternetin yaygınlaşması, bireyleri ve toplumu olumlu yönde etkilerken, aynı zamanda bağımlılık yaratmakta ve bireylerin sosyal hayatlarını ve aile bağlarını zayıflatmaktadır. İnternet bağımlılığı, bireylerin yüz yüze iletişimden uzaklaşmasına ve sosyal bağlarının zayıflamasına sebep olmaktadır.

Teknoloji kullanımına yönelik farkındalık eğitimleri düzenlenmeli ve özellikle gençlerin dijital dünyada geçirdikleri süreler konusunda bilinçlendirilmelidir. Aileler, çocuklarını internetin zararlı içeriklerinden koruyacak ve sağlıklı bir kullanım alışkanlığı kazandıracak şekilde yönlendirmelidir.

6. Din ve Değerlerden Uzaklaştırılma

Dini ve ahlaki değerlerden uzaklaştırılma, bireylerin manevi değerlerinden kopmasına ve toplumda ahlaki çöküş yaşanmasına yol açmaktadır. Din, bireylerin moral değerlerini oluşturmasında önemli bir yere sahiptir; ancak, modern toplumda bu değerlere yönelik baskılar ve alaycı yaklaşımlar, dini inançların zayıflamasına sebep olmaktadır.

Din ve manevi değerler, bireylerin iç huzurunu korumalarına ve toplumda dayanışma ruhunun devam etmesine katkı sağlar. Ancak modern yaşamın getirdiği materyalist bakış açısı, manevi değerleri geri plana itmekte ve toplumda derin bir boşluk yaratmaktadır.

Toplumun manevi değerlerinden uzaklaştırılması, bireyleri yalnızlaştıran ve toplumdan kopmalarına sebep olan bir süreçtir. Bu süreçte medya, eğitim sistemi ve popüler kültürün büyük etkisi bulunmaktadır. Maneviyattan uzak bireylerin toplumdaki dayanışma ruhunu kaybetmesi ise toplumun parçalanmasına yol açmaktadır.

Toplumda manevi değerlerin zayıflaması, bireylerin daha bencil bir yaşam sürmesine ve toplumsal bağların zayıflamasına neden olmaktadır. Toplumu yeniden manevi değerlere kazandırmak için eğitimde manevi değerlere önem verilmesi ve toplumda dayanışma ruhunu artırıcı faaliyetler yapılmalıdır.

Din ve manevi değerler, toplumun ahlaki yapısının temel taşlarıdır. Eğitim sistemi, dini değerlere yönelik saygı ve hoşgörü çerçevesinde eğitim vermeli, bireylerin manevi yönlerini güçlendirecek etkinliklere yönlendirilmelidir. Dini hoşgörüyü teşvik eden ve dini eğitimi güçlendiren politikalar, toplumun manevi yapısını korumaya yardımcı olabilir.

7. Milli Kimlikten ve Tarihten Kopuş

Milli kimlik ve tarihe olan bağlılık, bireylerin toplumla olan bağlarını güçlendirir ve aidiyet duygusunu geliştirir. Ancak günümüzde, globalleşmenin etkisiyle milli kimlikten ve tarihten uzaklaşma yaşanmaktadır. Bu durum, bireylerin toplumun ortak değerlerinden kopmasına ve aidiyet duygusunu kaybetmesine yol açmaktadır.

Milli kimliğin ve tarihin önemi, eğitim sisteminde ve medya aracılığıyla sürekli olarak vurgulanmalıdır. Gençlere, milli ve tarihsel değerlere sahip çıkmanın toplumun geleceği için taşıdığı önemi anlatan eğitim programları sunulmalıdır. Tarih bilinci kazandırmak, bireylerin kimlik ve aidiyet duygularını güçlendirir.

8. Cep Telefonlarından ve Dizilerden Yaşam Biçimi Sunma

Cep telefonları ve televizyon dizileri aracılığıyla sunulan yaşam tarzları, toplumda yanlış rol modellerin ortaya çıkmasına ve bireylerin sağlıksız yaşam biçimlerine özenmesine neden olmaktadır. Özellikle gençler arasında popüler hale gelen bazı yaşam tarzları, toplumun değerleriyle uyuşmayan davranış biçimlerinin yaygınlaşmasına yol açmaktadır.

Medya içerikleri, toplumsal değerlere uygun olacak şekilde düzenlenmeli ve gençleri olumlu örneklerle destekleyen programlar yaygınlaştırılmalıdır. Aileler, çocuklarına sağlıklı yaşam tarzlarını teşvik etmeli ve medya içeriklerini eleştirel bir gözle değerlendirme alışkanlığı kazandırmalıdır.

9. Toplumsal Ahlakın Zayıflatılması

Toplumda ahlaki değerlerin aşındırılması, bireylerin sosyal sorumluluklarını yitirmesine ve toplumsal çöküşe yol açmaktadır. Ahlaki değerler, toplumun bir arada yaşama kültürünü destekleyen temel unsurlardır ve bu değerlerin zayıflaması, bireylerin toplumdan kopmasına neden olur.

Ahlaki eğitimin toplumun her kesiminde teşvik edilmesi ve toplumsal ahlakı korumaya yönelik eğitim programlarının geliştirilmesi önemlidir. Toplumun her kesiminde ahlaki değerlerin korunması ve bireylerin toplumsal sorumluluklarını hatırlatacak çalışmalar yapılmalıdır.

10. Eğitim Sistemi ve Kurumların Sorumluluğu

Toplumda yukarıda sıralanan sorunların çözümünde eğitim sisteminin ve diğer kurumların rolü büyüktür. Toplumsal değerlerin korunması ve toplumun bilinçlendirilmesi, eğitim sisteminin ve devletin sorumluluğundadır. Bu değerleri ihmal etmek, toplumsal çöküşü hızlandırır.

Popüler kültür ve medya, şiddet, tüketim çılgınlığı ve ahlaki değerlerden uzak bir yaşam tarzını öne çıkarmaktadır. Bu içerikler, genç nesillerin değer yargılarını zayıflatmakta ve toplumsal çöküşün tohumlarını atmaktadır. Medya kuruluşlarının toplum üzerinde yarattığı bu olumsuz etkiyi devletin kontrol altına alması gerekirken, bu konuda yeterince adım atılmadığı gözlemlenmektedir.

Eğitim sistemi, topluma yararlı bireyler yetiştirecek şekilde yeniden yapılandırılmalı; medya, kültür, eğitim ve sağlık gibi kurumlar toplumsal değerlerin korunmasına yönelik çalışmalar yapmalıdır. Ayrıca, bireylerin toplumsal sorumluluklarını geliştirecek eğitim programları yaygınlaştırılmalı, bilinçli bir toplum inşa etmek için her bireyin ve kurumun üzerine düşeni yapması sağlanmalıdır.

Bahadır Hataylı/20 .07.2024/Naazgah/İST

İlahi Mesajların Anlamına Uyanış-Ayetlerle Yüzleşme Vakti

                                       

Biz göğü, yeri ve arasındakileri boş yere yaratmadık. Cehennemi boylayacak o kâfirlerin vay haline! Sad; 38/27

“Allah’ın göğsünü İslâm’a açtığı kimseye Rabbinden bir aydınlanma gelmiş değil midir? O halde Allah’ı unutmaktan yürekleri kararmışların vay haline!” Zumer; 39/22

“Onlar dünya hayatına dalıp onu ahirete tercih ederler. Allah’ın yolundan alıkoyup onu çarpıtmak isterler. İşte bunlar derin bir sapıklık içindedir. Şiddetli azaptan dolayı vay onların haline!” İbrahim; 14/2-3]

.“Biz gerçeğin ta kendisi yoluyla sahte olanı darmadağın ederiz. Her sahte şey yok olur gider. Allah’a yaptığınız o yakıştırmalar yüzünden vay halinize! Enbiya; 21/16-18

Yani “Ben Allah’ın seçilmiş kuluyum, milletiyim, ırkıyım, kavmiyim, mezhebiyim, cemaatiyim, grubuyum” diyenlerin, içi boş kuruntularla avunanların, örümcek yuvalarını saray sananların, dinlerini hurafe çöplüğü üzerine kuranların, Allah’a olmadık yakıştırmalarda bulunanların, gerçeğin ta kendisi gelince her sahte şey gibi yok olup gidecek olanların vay haline!

 “Onlar alacaklarının son kuruşuna kadar peşine düşerler. Ama iş vereceklerine gelince kıyısından kenarından nasıl çalıp çırpacaklarını hesaplarlar. Yolsuzluk yapanların vay haline! Mutaffifin; 53/1-2

“Kötülerin sicili tutulmuştur. Bilir misin, sicil ne demek? Orada her şey madde madde yazılmıştır. O gün yalan diyenlerin vay haline!” Mutaffifin; 53/7-10

“Para hırsıyla kendi yazdıklarını ‘Bu Allah'tandır’ diye sunanların vay haline! Uydurduklarından dolayı onların vay haline! Üstlendikleri vebalden dolayı onların vay haline! Bakara; 2/79

“En küçük yardımı dahi geri çevirerek, gösteriş yaparak ve kuru kuruya yatıp kalkarak namaz kılanların vay haline!” Maun; 107/ 4-7 

Her insan ve toplum için bazı uyarılar vardır ki, bu uyarılar görmezden gelinemeyecek kadar güçlü, göz ardı edilemeyecek kadar gerçek ve anlamlıdır. Kutsal kitaplar aracılığıyla bize ulaştırılan ilahi ayetler de tam olarak bu niteliktedir. Her bir ayet, insanın iç dünyasına, ahlaki ve manevi yapısına, toplumun değerlerine dokunur. İnsanı sadece bireysel bir arınmaya değil, toplumsal bir uyanışa da çağırır. İlahi mesajlar; hakikate, adalete, sevgiye ve dürüstlüğe dayalı bir yaşamın temellerini oluştururken, aynı zamanda içsel yolculuklara rehberlik eder.

Ayetlerde geçen uyarılar, dünyaya kapılıp ebediyeti unutmanın, adaletin yerine çıkarı koymanın ve samimi inançtan uzaklaşmanın sonuçlarına dair önemli dersler sunar. Bu ayetlerde yer alan “vay haline” ifadeleri ise ilahi adaletin bir yansıması olarak, kişinin ve toplumun davranışlarına yönelik derin bir sorgulama ve hesaplaşmayı işaret eder. İşte bu manifestoda, her bir ayetin ışığında insanı ve toplumu aydınlatacak dersleri, ilahi uyarıları ve bu uyarıların bugünkü dünyaya olan anlamlarını derinlemesine ele alacağız.

Dünya Hayatına Kapılmak-Geçici Olanı Kalıcıya Tercih Etmek

Allah, dünya hayatının yalnızca bir aldatmaca olduğunu hatırlatır. Bizi, ebedi hakikat yerine geçici değerlerin peşinden sürükleyen her şey; hırs, mal mülk sevdası, lüks tutkusu, sonunda boşluk ve manevi bir çöküntü getirir. Ayetler, dünyayı ahirete tercih edenlerin, yolunu kaybedenlerin “vay haline” derken, bu geçici dünyanın ardına düşenlerin ruhen yok oluşunu anlatır. Bir toplum, kendi içinde yalnızca maddeyi gözeterek yaşadığında, vicdanını ve paylaşım ruhunu yitirir.

Bu yüzden, geçici olanın tuzağından kurtularak, kalıcı olan Allah’a yönelmeye çağırıyoruz. İnsanı haktan koparan, kendine ve çevresine yabancılaştıran bu dünya hırsını bırakıp, ruhlarımızı gerçek huzura ve samimi bir imana yönlendirmek zorundayız.

Batıl İnançlara Kapılmak-Gerçeğin Yerine Sahteyi Koymak

Din, insanı Allah’a ulaştıracak en saf ve doğru yoldur. Ancak, hurafelerle, batıl inançlarla şekillenmiş, içi boş, özünden uzaklaştırılmış bir inanç, kişiyi gerçek hakikatten ayırır. Allah, bu tür sahte inançlara kapılanlara “vay haline” derken, içi boş ritüellerin ve kendi kendine üretilen yanlış bilgilerin ruhlarımızı nasıl kirlettiğini, bizi Allah’tan nasıl uzaklaştırdığını ifade eder.

Her birimize düşen görev, samimi bir arayışla Allah’ın hakikatine yönelmek, sahte inançların ağına düşmemektir. Dinin temel amacını kavrayarak, onun gösterdiği saf yolda ilerlemek, ruhumuzu arındırmak ve toplumu batıl inançlardan korumak gereklidir.

Çifte Standartlar ve Haksızlık-Toplumun Adaletini Yıkmak

Allah’ın adalet terazisi, her bireye hakkaniyetli davranmayı, kul hakkına riayet etmeyi gerektirir. Ayetlerde geçen “vay haline” ifadesi, başkalarının haklarını gözetmeden kendi çıkarlarını düşünen, alacaklarında titizlik gösterip vereceklerinde çalıp çırpmanın yollarını arayanların içine düştüğü derin yanlışlığa işaret eder. Çifte standart, toplumda adalet duygusunu zedeler; yolsuzluk ise güveni yok eder ve toplumsal bağları koparır.

Bu yüzden, Allah’ın adaletine samimiyetle bağlı kalmayı, insanlara karşı her daim dürüst ve adil olmayı bir görev kabul ediyoruz. Adaletin kökleştiği bir toplumda, huzur ve güven ortamı yeniden sağlanır.

Dini Menfaat Uğruna Çarpıtmak-Samimiyetin Yerine Kibre Kapılmak

İnancın özü, Allah’ın rehberliğinde yaşamak ve O’na layık bir kul olmaktır. Ancak dini çıkarları uğruna çarpıtarak, kendini yücelten, kişisel menfaatleri için dini kullanarak hakikati saptıranların “vay haline” denilmektedir. Bu tür bir davranış, hem kişinin vicdanında derin bir yara açar hem de toplumu içten içe zehirler. Dini çıkar aracı yaparak sahte bir imaj çizenler, dinin en kutsal değerlerine zarar verirler.

Bu nedenle, inançlarımızda samimi olmayı, Allah’a duyduğumuz bağlılığı yalnızca O’nun rızası için yaşamayı savunuyoruz. İnancımızın temellerini menfaat kaygılarından koruyarak, saf ve sahih bir imanla Allah’ın rehberliğine bağlı kalmalıyız.

Gösteriş ve Riyakârlıkla İbadet Etmek-Allah’tan Uzaklaşmak

İbadetlerin özünde Allah’a yakınlaşmak, O’na olan sevgi ve bağlılığı göstermek yatar. Gösteriş için yapılan her ibadet, samimiyetsizliğin ve iki yüzlülüğün simgesidir. Allah, sadece gösteriş için ibadet edenlerin “vay haline” diyerek, bu tutumun ne kadar tehlikeli olduğunu vurgular. Bu tür bir ibadet anlayışı, bireyi Allah’tan uzaklaştırırken, toplumda ikiyüzlülüğü yaygınlaştırır ve güven ortamını zedeler.

İnsanları samimiyetle, yalnızca Allah’a yönelerek ibadet etmeye davet ediyoruz. Gösterişten uzak, kalpten gelen bir bağlılıkla ibadet etmek, ruhlarımızı arındırır ve toplumda güvenin temelini oluşturur.

Hakikatin Işığında Yeniden Dirilmek

Allah’ın ayetlerinde geçen “vay haline” ifadesi, insanın ve toplumun içsel bir hesaplaşmaya girmesi ve kendini yeniden düzene sokması için yapılmış bir çağrıdır. Bu çağrı, bireyleri samimi bir arayışa, Allah’a adanmışlığa, ve adalete dayalı bir yaşam sürmeye davet eder. Her birimizin, manevi huzuru, kalıcı mutluluğu ve ebedi kurtuluşu Allah’ın bu uyarılarına kulak vererek bulacağımızı biliyoruz.

Bu manifestoyla; kendimizi ve toplumumuzu yeniden düzenlemek, adalet ve doğruluğu her alanda hâkim kılmak için Allah’ın hakikat dolu çağrısını dikkate almanın önemini hatırlatıyoruz. Bireyler olarak dürüst, adaletli ve samimi bir yol izlemek, topluma güveni ve barışı getirecektir. Bu yolda, Allah’ın rehberliğine sımsıkı sarılarak, dünyada ve ahirette huzuru bulmak için doğruya, güzele, adalete ve hakikate davet ediyoruz.

Bahadır Hataylı/03.2024/Sancaktepe/İST

3 Kasım 2024 Pazar

Toplumsal Normların Dönüşümü-Medya, Sanat ve Kültür Yoluyla Sapkınlıktan Normatifleşmeye

Kültürel Değişim ve Normların Evrimi

Toplumlar sürekli değişim içindedir. Belki de günümüzde en hızlı değişen şey, neyin normal neyin anormal olduğu algımızdır. Peki, bu nasıl oluyor? Eskiden gözümüze yanlış, tuhaf veya "sapkın" görünen şeyler, nasıl oluyor da zamanla normal, hatta "olması gereken" hale geliyor? Bu süreç tesadüfi mi, yoksa bir planın parçası mı? Bu soruları, kültürün, normların ve medyanın işleyişi üzerinden yanıtlamaya çalışalım.

Göz Alışkanlığı ve Film/Sanatın Rolü

Düşünün, sinemada veya televizyonda gördüğümüz her şey, aslında bize bir mesaj verir. Başta yadırgarız; “Bu da ne böyle?” deriz belki. Ancak bir süre sonra, o sahnelere bakışımız değişmeye başlar. Görmek istemesek bile gözlerimizin önüne tekrar tekrar konan şeylere alışırız. Bu göz alışkanlığı, gün gelir, zihnimizi de alıştırır. Bir zamanlar kabul etmediğimiz ya da bize yanlış gelen şeyler, artık günlük hayatımızın bir parçası olmaya başlar. Sanat, bir anlamda, bizden önce geleceğin normlarını bize gösterir.

Mizah ve Sempati Yaratma Süreci

Sonra sıra gelir mizaha... Bu defa, o alışamadığımız veya tuhaf bulduğumuz karakterleri güldüren, eğlendiren bir formda görmeye başlarız. Filmler, diziler, komedi şovları... Tuhaf, aykırı, hatta başta "sapkın" olarak gördüğümüz kişiler artık bizi güldürmeye başlamıştır. Bu gülme süreci, onları kabullenme sürecinin bir parçasıdır. Mizah yoluyla, başta yadırgadığımız karakterlerle bir bağ kurmaya başlarız. Önce güleriz, sonra sempati duyarız. Böylece, bir zamanlar “öteki” olarak gördüğümüz karakterler, artık bize daha yakın gelir.

Trajik Hikayeler ve Empati Yaratma

Sonra bir aşama daha gelir. Bu kez bize, o "sapkın" olarak gördüğümüz kişilerin hayat hikayeleri anlatılmaya başlanır. Hikayeler trajiktir; zor yaşamlar, acılar, kayıplar... İnsanları yargılamaktan vazgeçip acımaya başladığı bir noktaya geliriz. Artık onları sadece tuhaf ya da komik olarak değil, zor yaşam koşullarıyla mücadele eden bireyler olarak görmeye başlarız. Bu empati, bize onların hikayelerini daha derinden hissettirir. Onlar için üzülür, hak ettiklerini düşündüğümüz bir yaşam için onlara destek vermeye bile hazır hale geliriz.

Yetenek ve Hayranlık Duygusu

Bu süreç devam ederken, bir de bakarız ki, onları sadece acıdığımız karakterler olarak değil, yetenekleriyle öne çıkan kişiler olarak görmeye başlamışız. Artık onlar sadece “marjinal” bireyler değil; müzikte, sanatta, edebiyatta büyük yetenekleri olan insanlar olarak toplumda yer edinmişler. Toplumun onlara olan hayranlığı artar; onlar gibi olmak, onlar gibi düşünmek, onların yaşantısından etkilenmek yaygınlaşır. Birey olarak onların başarıları toplum tarafından sahiplenilir, takdir görür ve onlar toplumun gözünde değer kazanır.

Normların Normalleşmesi ve Yasallaşma Süreci

Derken, bir zamanlar kabul görmeyen, yanlış veya sapkın görülen bu davranışlar, toplumda öyle bir yer edinir ki yasal düzenlemelere konu olur. Önceleri sadece göz yumulur; sonra kısıtlı haklar tanınır; derken bu normlar, yasal olarak korunur hale gelir. Artık toplumun bir kesimi bu normları savunur, diğer kesimi ise kabullenmek zorunda kalır. Böylece toplumsal hayatımıza yerleşen yeni normlar, yavaş yavaş yasalarla güvence altına alınır. Toplumun, "sapkın" gördüğü bir şey, artık sadece normal değil, yasalarla korunan bir hak haline gelmiştir.

Normatifleşme ve Toplumsal Moda

Şimdi artık işin boyutu biraz daha değişir. Öyle bir noktaya gelinir ki, bir zamanlar garipsediğimiz davranışlar sadece yasal değil, aynı zamanda şık ve modern sayılmaya başlar. Medyada, sosyal çevrede, sanatta bu yeni davranış kalıpları bir moda unsuru olarak sunulur. Artık "yenilikçi" veya "çağdaş" olmak bu davranışlarla özdeşleşir. Bu normlar, sadece kabul görmekle kalmaz, toplumun bir kısmı için adeta bir kimlik haline gelir. Toplumsal moda, insanları bu yeni normları benimsemeye teşvik eder.

Normatifleşmenin Ötesine Geçiş

Ve en sonunda, bu davranışlar "olması gereken" bir yaşam biçimi olarak görülmeye başlar. Artık eski normlar, çağ dışı, demode, hatta geri kalmış olarak kabul edilir. Yeni nesiller bu yeni normları benimserken, eski normlar unutulur, toplumda eskiye dönme arzusu silikleşir. Normatifleşme öyle bir noktaya ulaşır ki, toplumun büyük bir kısmı, bu yeni normları savunur ve bu davranışların karşısında olanlara eleştirel gözle bakar. Artık eskiye dönmek bir seçenek değildir; yeni normlar, toplumun bütün değer yargılarını ve bireylerin kimlik algısını şekillendirmiştir.

Toplumsal Değerlerin Dönüşümü Üzerine Bir Değerlendirme

Bu sürecin sonunda, toplumsal değerlerin nasıl değiştiğini ve bu değişimin bireylerin kimlik, aidiyet ve değer algılarını nasıl etkilediğini anlamış oluyoruz. Medya, sanat ve popüler kültürün, toplumu yeni normlara nasıl hazırladığı, bu normların nasıl kabul gördüğü ve giderek normatif hale geldiği süreci derinlemesine inceledik. Her bir aşama, topluma sunulan fikirlerin, algıların ve davranış kalıplarının dönüştürülme gücünü gösteriyor. Okuyucu olarak, toplumun bu dönüşüm sürecinde nerede durduğumuzu sorgulamaya, gördüğümüz, duyduğumuz ve benimsediğimiz şeylerin ne kadarının bize ait olduğunu düşünmeye davet ediyoruz.

Bahadır Hataylı/03.11.2024/00.20/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!