Bu Blogda Ara

15 Nisan 2023 Cumartesi

PARÇA PARÇA EDENLER PARÇALANACAĞI GÜNÜ BEKLESİNLER

“Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir.” En’am:159

Tüm ruhlar yaratıldığı zaman, Allah, hepsinden söz almıştı. Ben sizin rabbiniz değil miyim diye sorduğunda, tüm ruhların cevabı evet sen bizim rabbimizsin olmuştu. Bu da gösteriyor ki Tüm ruhların yaratılmasında aynı donanım ve yazılım yüklenmiştir. Yani birine doğru olan, bir başkasına yanlış tanımlamıyor kendisini…Bu oluş aşamasında doğrunun ve yanlışın ne olduğu en açık ve sade şekilde tanımlanmıştır. Çünkü Adem’e eşyanın bilgisi öğretilmiştir. O bilginin farklı anlamlara gelmesi mümkün değildir. Ancak yaratılmış olanın hangi alanda boşluğu ve açlığı varsa, o bilgilere yaklaşımında o boşlukların etkisi çok olmuştur. Her ne kadar ruhların yaratılmasında tüm donanımlar aynı olsa da donanımın kendi yazılımı kullanılmak istenmediğinde, farklı sonuçlarla karşılaşabiliyorsunuz. İnsanın yaşam alanındaki farklı yorumlamaları da bunun bir göstergesidir.

Bir tanım Allah tarafından yapılmış ise, bunun farklı yorumlanması ve farklı anlaşılması mümkün değildir. Ancak Allah’ın doğrudan tanımlamadığı ilkelerini belirleyip, o ilkeler içindeki kapsam alanını, insanın kendi özgür iradesine bıraktığı noktalarda farklı yorumları bulmak mümkündür. Ne yazık ki insan, farklılığın olacağı konularda aynılık isterken, kesinlikle farklı anlaşılmasının mümkün olmadığı konularda da her kafadan bir ses çıkarmaktadır. Böyle olunca Allah yukarıdaki ayetteki gibi uyarılarını yaparak insanların yeniden kendi yaratılış özüne dönmesini istemektedir.

Allah’ın tanımlamasında bir eksiklik ve farklılık bulamazsınız, her toplum için İslam kavramının anlamı hep aynı olmuştur. Tevhit, geçmiş toplumlarda birden fazla ilahı tanımak olmadığı gibi günümüzde de aynı anlama gelmektedir. Bir ve tek olmaktır. Bu kadar açık ve sarih bir yaşam manifestosu sunan Allah’ın buyruklarından, nasıl böyle farklı sonuçlar çıkarılır. Herkes kendine uygun olan ve kendi açlığını ve boşluğunu dolduracak olanıyla hakikate yaklaştığı zaman, her yönelen kendi hissiyatını dinin kendisi olarak açıklayabiliyor. Böylesi bir algı baştan itibaren sakat ve kof olduğu için, doğum noktasından uzaklaştıkça din diye bilinen kümülatif birikimler, fazlalıklarını sırtlanarak gelecek nesillere miras olarak kendisini taktim etmektedir.

Eşyanın tüm bilgisinin Ademe öğretildiğine dikkat edersek, ondan sonra gelenler Adem’in sülbünden olduğuna göre, onlara farklı bir bilgi aktarımının olması mümkün değildir. Genetik olarak geçtiği gibi, ruh olarak zaten özel bir kodlama yapılmıştır. Bu kadar açık ve net bir yaşam kodlaması, miras olarak bize geldiğine göre, acaba neden insanlar kendi aralarında bir bütünün parçasını, bütün haline getirerek onunla övünerek, onun mutlak doğru olduğunu başkalarına dayatmaktadır.

Ruhlar aleminden gelen ortak değer, Rabbin buyrukları unutulduğu için, insan rotasından çıkmıştır. İnsanı rotaya yeniden taşımak için, Allah uyarıcı ve kitaplarla insanı yeniden insan olmaya taşımak istemektedir. Bunu yapmadığı zaman insanın var olması ile olmaması bir anlam ifade etmeyeceği için, insanın sonunun yakınlaşması gelmiş olacaktır. Yaratılış ekseninde hedefine uygun yaşamayan bir varlığın yeryüzünü işgal etmesinin de bir anlamı olmayacağı için, insan yaşamını anlamlı kılmak isteyen yaratıcı, merhametli olduğundan insanlara her dönemde uyarıcılarla beraber kitaplarda göndermiştir. Ancak insan bu uyarıcılara ve kitaplara karşı oldukça sert tepkiler göstererek inkâr yoluna da gitmiştir. Çoğu zaman da inkara yönelmeden herkes çıkarına uygun olanla övünerek dinin emirlerini yaşadığını sanmıştır.

Tanımı net ve hedefi açık olan bir kitabın aynı donanımda olan varlıklarca farklı anlamlara gelecek şekilde anlaşılması ve öylece yaşama aktarılması, doğrularla insanın arasının açıldığının göstergesidir. Doğrularla ilişkisi kalmayanların doğru olan bir parçayı savunur olmaları onları doğrunun içerisine taşımayacaktır. Çünkü doğruyu kendi çıkarlarına uygun olan kısmıyla ele alıp o şekilde savunur duruma geçtiklerinden, savunduklarının doğruyla alakası kalmamış olacaktır. Bir bütün parçalara ayrıldığı zaman, bütün içindeki anlamını ifade etmez ve bütün içinde anlaşıldığı gibi anlaşılmaz. Dolayısıyla bir parça bütünden ayrı olarak ele alındığı zaman doğruluğun temsilcisi asla olamaz. Bütün yaşanırken, bütünün içinde bir ayrıntının insanın fıtratıyla olan ilişkisine göre daha ön plana çıkması bunlarla karıştırılmamalıdır. İnsan olma rolünü yerine getirmeyen bir varlığın, yaşam alanı içindeki rolünden birinde uzmanlaşmış olması, onu nasıl ki insan yapmayacaksa, Hakikatin bütünüyle olan ilişkisi, sakat olanların parçayla olan ilişkisini koruyor olması onu bütün içine taşımayacaktır. Ondan dolayıdır ki, yaratanımız çok ince noktalardan bizi uyararak içine düştüğümüz acınası tabloyu önümüze sermektedir.

İşimiz Allah’a kaldıysa hiçbir yar ve yardımcımız olmayacaktır. Allah’ın hesabı çetindir. Bu çetin hesap günü gelmeden evvel kendi iç dünyamızdaki karmaşayı temizleyerek berrak bir atmosfere yolculuk yapalım vakit çok dar geliyor gelmekte olan…

İslam alemi olarak bilinen dünya, kendi yaşamlarını haklı ve doğru kılmak için her türlü akla ve mantığa uymayan ama rivayet diyerek kendilerince doğru olduğunda kuşku duymadıkları sözlerle yaşamı yönetmeyi de bir marifet bilirler. Doğru üzerinde farklı fırkaların oluşması mümkün değildir. Buradaki doğru akıl doğrusu değil mutlak vahiy doğrusudur. Vahiyle gelen doğrular üzerinde tartışma ve kendimize göre böyle böyle gibi yorumlar yapmak o doğrunun kendisine hakarettir. O doğruyu açık seçik tanımlayan Allah olduğu halde, onları bana göre böyle ona göre böyle diye anlamları farklılaştırarak tanımlamak onun şanına ihanettir. Bir kuleye çıkarken, aşağıyı görüş menzilinizde değişir. Kaç metre yukarıya çıkmışsanız o kadar görüş menziliniz oluşur. Ancak aşağıdaki yukarıdakinin gördüğünü göremeyebilir, ancak yukarıdan görülenler aşağıdaki görüşün dışında bir görüş olmayacaktır. Çünkü hepsinin kuleye çıkış noktası aynı olduğundan, aynı noktadan yola çıkanların kimisi aşağıda kimisi yukarıda kimisi tepede olabiliyor, ancak bulunulan konumlar kalkış kaynağının yerini ve doğruluğunu asla değiştirmiyor. Kalkış noktası aynı olanların daha çok görmesi, bir tehlike ve sakınca olmadığı gibi, diğerleri için de yanlış olamaz. Yani kimsenin elinde olanla sevinme gibi bir ayrıcalığı da olmayacaktır. Çünkü aynı nehirde yüzüyorlar.

Böyle bir anlayışla kalkış yapanların yanlışta ittifak etmeleri mümkün olmaz, ancak kalkış noktaları farklı ise onların da doğruda ittifak etmelerinden bahsedemeyiz.

Yaşadığımız çağ yanlışların doğruluğunu utanmadan haykırdığı bir çağ oldu. İnsanlar yanlışlardan yanlış seçmek zorundaymış gibi çok ciddi dinsel ve toplumsal baskı kıskacında kalarak özgürlüklerini bu yanlışlara feda etmek zorunda kalıyorlar. İnsanların özgürlüklerini imha eden bu dayatmacı anlayışların hiçbir anlamının olmadığını ve herkesin kendi içinde yanlışlardan bir zindan oluşturduğunu, Yaratıcımız anlatmasına rağmen hala bunların iyi taraflarını aramak zorunda kalırsak kendimize ait iyi bir yanımızın kalmayacağını da bilelim…

Hakikat yolunun yolcularının bunlarla hiçbir ilişiği olamaz, bunların işi Allah’a kalmıştır. Allah’ın gönderdiği hakikatler dışında kutsallaşmış olanlar size hakikat diye sunuluyor ve insanlar onun önünde el pençe divan durup hamuta kalkıyorsa, hakikat ile aranıza bu yaşamların karanlığı girmiş demektir. Bu yaşamlarla fazla uğraşmanın ve onlara verilecek bir cevabınızın olduğunu düşünerek kendinizi ve zamanınızı heba etmeyin, nasıl olsa Allah herkese yapmakta olduklarını yarın haber verecektir. Önemli olan hakikati karanlıklarla karıştırmamaktır.

Yaşadığımız çağ insanın kendi köklerinden koparılarak kendine özgü bir mağara kurarak o mağarada yaşamını sürdürürken en doğrunun kendi mağarası olduğunu iddia ederek, onu yaşayacağı ortama taşımaktır. Bütün bir insanlık böyle bir karanlığa taşınmadan herkesin yaşam ve ölüm arasında yapması gerekenin en iyisini yapmakla mükellef olduğu anlayışına kavuşarak, kendi dinamiklerinden yeniden dirilmesini sağlamaktır. Allah, ölümü ve hayatı hangimizin daha iyi amel yapacağımızı görmek için var etti…” O halde buradaki çabamız, zamanı, kötülükler arasında kimin doğru kimin yanlış olduğunu anlamaya çalışarak geçirmek olmasın…

Rabbim bizleri, bir bütün içinde idrak oluşturan ve o bütün içinde bir anlamının olacağını anlayan diğer tüm durumlarda anlamsız bir varlık olacağını gören basiret sahibi kullarından eylesin…Âmin

Makalemi burada noktalarken zihinlerin uyanmasına dirilmesine ve aydınlığa yolculuk yapmasına vesile olmasını rabbimden niyaz ederek sizleri Allah’ın selamı ile selamlarken iyilik dileklerimi en içten kalbi duygularımla sizlere iletmek istiyorum…Kalın sağlıcakla…

“Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir.” En’am:159

Erol KEKEÇ/14.04.2023/15.20/Namazgah/İST


14 Nisan 2023 Cuma

ÖYLE BİR GELİR Kİ KARANLIK KENDİNİ BULAMAZSIN


“De ki: "Biz, Allah’ın yerine bize ne faydası dokunan ne de zarar verebilen şeylere mi yalvaralım? Ve Allah bizi doğru yola ilettikten sonra topuklarımızın üzerinde gerisin geri mi dönelim? Tıpkı kendisini doğru yola çağıran arkadaşları (uzaktan) "Bizimle gel!" diye seslendikleri halde şeytanların ayartmasına kapılıp dünyevi zevkler peşinde körü körüne koşturan kimse gibi (mi olalım?)" De ki: "Şüphe yok ki Allah’ın rehberliği, yegâne rehberliktir ve biz, kendimizi bütün alemlerin Rabbine teslim etmekle emrolunduk,” Enam:71

İnsanlık günümüzde bir kör ebe oyununda rol kapabilme derdinde. Sesime gel diyene karşı gözleri kapalı halde koşup, hakikate varacağını nasıl da kabullenmiş durumda…İnsan önce kendisinin sahtesini yarattı, sonrasında bu sahte kendisine kabullendireceği, nesneler dünyasında yeni bir çalışmanın içine girdi. Sahte insanlara, yaratılış özelliklerini monte etmek öyle kolay olmayacağı için, o sahte insanın dünyası, gerçeklikten uzak, sahte yaşamlar gülüşler, eylemler ağlamalar kazanımlar, aileler, çocuklar, eğlenceler ve ideallerle buluşması sağlandı. Bu sürecin tamamlanmasıyla, içinde yaşadığımız bu sahte yaşam alanlarındaki hayatlarımız ortaya çıktı. İnsan kendini kaybettiği halde, neyi aradığını anlamadan bu arayışın kollarında yorgun ve bitap düşerek akşam ve sabah arasında git gelleri oynar oldu. Oysa şunu birazcık idrak etseydi ne kendisini kaybeder ne de anlamsız arayışlar peşinde koşarak, birikimlerine anlam veremez hale gelirdi…Allah’a yakın olan, onunla bağları sağlam kurulmuş olanlar bu yaşamda başka ne arar ki, Allah’ı kaybetmiş olanlar onun dışında neyi arayıp bulacaklar ki, Allah’ın yaşamdan çıkarıldığı bir düşüncenin insanlığı götürebileceği bir mutluluk ve sükûnet ortamı hiç olmayacaktır.

İnsanın kendi özünden kopuşu, kendi özünü kendi yaptığı nesnelerin içinde arar hale gelmesiyle yoğunluk kazandı. Doğal yaşamın kollarında varlığın ne olduğunu anlamamış olanlar, hep bir arayış içinde olduklarından ve bu arayışlarını da gök kubbe içinde aradıklarından hakikate daha yakın bir yaşam oluşturdular. Yani kendi özlerinden ve yaratılış hamurlarından kopmadılar. Ancak yaratılış hamurundan uzaklaşan insan, gelişmişlik diye bildiği, anında tüm isteklerine kavuşabildiği bu çağda, kavuşmadığı ve asla kavuşamayacağı bir gerçeklikle karşı karşıya olduğundan da habersiz kaldı. Günümüzün en acımasız dişlileri arasında parçalanan ve öğütülen insan, kendi arayışını sürdürüyor olsa da ne aradığını kendisi bile bilmiyor. Ondan dolayıdır ki, asla bir daha kavuşamayacağı kendisini kaybetti insan…

Kendi varlığını, sahip olduğu ve kendisine sunulmuş olan sahte yaşamın içinde, kendisinin dışında bir iç huzursuzluk ve boşlukların kışkırtmasıyla, arayışını sürdüren insan, aslında böylesi çatışmaları yaşarken de bu yaşamına gelecek nesilleri alıştırmak için bir görev üstlendiğini de fark etmiyor. Ne garip değil mi, fıtrat duvarlarını parçalamış bir varlık, bu aşamadan sonra edilgen bir varlık olmanın dışına çıkıyor ve kendi türüne karşı da önemli bir görevi üstleniyor.

Allah’tan bağımsız hiçbir anlamı olmayan, kendiliğinden varlık sahnesinde varlığı olmayan bir atmosferi, gerçek yaşam olarak kabullendikten sonra kopuşun arkası gelmiyor. İnsanlığın bu kadar hızlı değişimi ve hakikatten koparak uzaklaşması kendi özüyle olan bağlarını koparmasıyla ilgilidir. Bir tohum, bitkinin özünü taşıyorsa, o öz mutlaka aslına uygun olarak, bir gün ortaya çıkar. Ancak insanın özünü tanımlayan insan olma özelliğini barındıran tohumlar, tahribata uğradığından, o tohumlar kendi özüyle var olan bir varlığı ortaya çıkaramaz.

Geldiğimiz nokta da çok acı tablolarla karşılaşmaktayız. Kendi özüyle arasına mesafe koymuş, gerçek kimliğiyle örtüşmeyen yaşamı, gerçek yaşam gördüğü için, kendi bozulmuşluğunu kendi dışındakilere de hakikat gibi dayatarak, insanlığın özünün değişimine hız kazandıran ifsat kaynağı olurlar.  Dolayısıyla bu yaşamlar, pasif ve edilgenliği terk ederek başkalarını ortadan kaldırmak ve ifsat etmek için aktif bir görev üstlenir.

Günümüzde kimlik kaybına uğramış, sahte, özünü kaybeden varlıklar, kuşatılmışlıklarını insanlığın kurtuluş reçetesi olarak gördükleri için, her geçen gün insanlığı uçurumun kenarına taşımaktadırlar.

Allah’ın yerine konulmak istenen ve hatta konulan, onlar olmazsa yaşamın olmayacağını iddia edenler, kendilerine faydası yokken bizi de kendi bataklığına çekmeye çalışıyor. Üstelik Allah doğruyu göstermiş ve bizi doğru yola iletmiş olmasına rağmen, böylesi karanlıkların uygulama alanındaki denekleri olursak, Allah’tan başka bir kurtarıcımız da olmayacaktır. Allah’ın çağırdığı yaşam mutmainlik ve sükûnet üzerine oturmaktadır. Küçücük bir endişe barındıran ve acaba olabilir mi, gibi zihinden geçen hastalık halleri, insanı, Allah’ın gitmemizi istediği yolun dışına atar. Çünkü bu yolda yürürken şirket hukuku asla geçerli değildir. Şirket sözleşmesine uyan, şirket ortaklarının istediği gibi bir yaşam olsa da Allah bir değer vermeyecektir. Şirket ortakları kendi arasında anlaşarak bir görev bölümü yapabilirler, hatta herkes bu görev bölümüne uygun en iyi düzeyde rollerini oynayabilir. Ancak bunların şirket işlerinde çok başarılı olmaları, onların çok doğru oldukları anlamına gelmez. Çünkü Yaratıcı şirket hukukuna göre yaşamayı değil, Muvahhit olarak, mutlak gücün belirlediği istikamette yol almamızı istiyor.

Bu kadar keşmekeşlik ve hengâme içinde bize dosdoğru yolu gösteren, Rabbimizin bu uyarılarını dikkate almadan topuklarımız üzerine gerisin geriye tekrardan mı dönelim…Şeytan Allah’ın rakibi değil, böyle bir algı insanların kötülüğe yönelmelerinin önünü de açmaktadır. Şeytan ve avenesi, insan ve cinlerden olabilir. Bunlar Allah’ın yarattığı evrende, asilik yaparak kendi sorumluluğundan kaçan ve yeryüzünde ifsat çıkarmaya çalışan bir yaratılmıştır. Ancak insanların zihninde öyle yaralar açtı ki, sanki bir şeyi var etmeye gücü yeten, kötülüklerin yaratanı olarak tanımlandı. Bu yanlış algı insanı iyilik tanrısı ve kötülük tanrısı arasında bir tercih yapmaya zorlamış oldu. İyilik Tanrısının dediklerini yapamıyorsak, hiç olmazsa kötülük tanrısının dediklerini yapalım, hem bunlar bizim de istediklerimiz yaşamda lazım olanlar…Bunlardan dolayı iyilik Tanrısı bir ceza vermek isterse, biz kötülük tanrısına işi havale ederiz onlar kendi arasında uğraşır, en azından bizim yanımızda olacak biri var der gibi bir düşünsel çöküntü ve kopuş yaşıyor insan…İnsanın bu algı dünyasındaki karanlıkları yok etmek için öncelikli yapması gereken bir ve tek olan mutlak ilahın varlığını en ince hislere kadar idrak etmektir. Bu davranışı yaşamlarında ortaya koyanlar, her ortam ve şartta kendi özünden kopuşunu kutlayan insanların ortamında asla bulunmazlar. Ortamdan kastım aynı mekân değil, ortam yaşam değerleridir. Aynı mekânda olsalar da onlar kendi ruh dünyalarının birikimlerini yaşam alanına taşırlar. Dolayısıyla topuklarının üzerinde gerisin geriye dönecek herhangi bir eylemde bulunmazlar düşünür ve idrak ederler.

Allah’ın belirlediği rehberlik dışında bir rehberlik, onların yaşamına bir esinti kadar etki etmez. Onların tüm arayış ve çabaları Mutlak Yaratıcının aydınlattığı rehberliğin ışığında yol almaktır. Oysa kendi özlerinden kopmuş varlıklar için bir rehber yoktur. Onların menfaatine ne dokunuyorsa hepsi bir rehberdir. Ama Allah’ın rehberliğinde yaşamak, doğum ile ölüm arasındaki keskin çizgi üzerinde dengeli ve ölçülü yaşamak için, tüm kaygan zeminlere şahit olarak yol almaktır. Zemini kaygan kılan ve insanı özünden koparan hangi anlayış, insan için doğru bir rehberlik yapabilir. Yaşadığımız ortamlardaki bu seçeneksizlik ve tercih yapamamaktan kaynaklı korku ve tedirginlik nöbetleri, insanı kendi gerçek doğasıyla buluşturacak çekim odaklarını imha ettirmiştir. Bu imha süreci aslında insanı seçeneksiz bırakmanın çok daha ötesinde, ışıksız bırakma ve doğru ile yanlışı ayıracak bir tanımlama mekanizmasını da onun elinden almıştır. İnsan için bu kopuş aslında insanın yeryüzünde kendi doğasıyla var olan bir varlık olma yönünü de ortadan kaldırmıştır.

Bir bilgi üzerinde yaşayan ile, bilgisi olmadan insana dayatılan yaşamı hakikat olarak görenler aynı olabilir mi? Allah’ın belirlediği rehberlik yegâne rehberliktir. Ondan dolayıdır ki biz Kendimizi Alemlerin Rabbi Allah’ın rehberliğindeki yaşama vakfettik işte bizim yolumuz budur diyebilecek cesarette ve erdemlilikte olanlar ancak varlık özlerinden kopmayanlardır.

Rabbim bizleri kendi rehberliğinde eğitilen ve kendi özleriyle varlık evreninde var olanlardan eylesin…Selam ve iyilik dileklerimle kalın sağlıcakla….

Tıpkı kendisini doğru yola çağıran arkadaşları (uzaktan) "Bizimle gel!" diye seslendikleri halde şeytanların ayartmasına kapılıp dünyevi zevkler peşinde körü körüne koşturan kimse gibi (mi olalım?)" De ki: "Şüphe yok ki Allah’ın rehberliği, yegâne rehberliktir ve biz, kendimizi bütün alemlerin Rabbine teslim etmekle emrolunduk,” Enam:71

Erol KEKEÇ/13.04.2023/ 15.40/Namazgah/İST


30 Mart 2023 Perşembe

KÜRESEL ŞEYTAN ÖZGÜRLÜĞÜ YOK ETME PEŞİNDE

“İnsanlardan öylesi vardır ki, onun dünya hayatına ilişkin sözü senin hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah'ı tanık tutar. Oysaki o, düşmanların en yamanıdır.

Yanından ayrıldığında/işbaşına geçtiğinde yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli yok etmek için işe koyulur. Oysaki Allah, fesadı sevmez.

Ona, "Allah'tan sakın!" dendiğinde, gurur kendisini günaha götürür. Böylesine, cehennem yeter. Gerçekten ne kötü yataktır o!

İnsanlardan öylesi de vardır ki, benliğini Allah'ın hoşnutluğunu elde etmeye satar. Allah, kullarına karşı Rauf’tur, çok şefkatlidir.

Ey iman sahipleri! Hepiniz toptan barış içine girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır…”

Rabbim, hayatın hangi noktasında hangi tehlikelerin olduğunu bu ayetlerde açıkça ortaya koymasına rağmen, biz insanlar bu tehlike noktalarını ellerimiz cebimizde geçeceğimizi düşündüğümüzden hep yolun dışına savrulmaktayız. İdrak melekelerini nadasa bırakmış olanlar, tehlikenin ne olduğunu ve hangi zaaf anlarında karşısına çıkacağını hesap edemezler. Bu hesapsızlık yaşamı çoğu zaman alt üst eder ve hayatı çekilmez kılar. Yaşadığımız çağın, böylesi bir kuşatmanın kılcal alanlara kadar etkisinin altına girdiğini göstermektedir.

Konuşmalarında ve insanlara aktarılan tüm mesajlarda hep iyilik ve güzellikler anlatıp, hayatın içinde size kötülükten başka dokundurdukları bir eylemleri yoksa, bunlar hep manipülasyonla kendilerini ve amaçlarını örterek sizi kullanmak isteyen zihniyetlerdir. Dünyanın kirli elleri bu yöntemi vazgeçilmez bir kurtuluş aparatı olarak her dönemde ve ortamda kullanmaktadır.2020 yılında dünyayı etkisi altına alan küresel virüs coronayı dünyanın başına bela edenler, bu sorunların son bulması için, insanlık adına çalıştıklarını söyleyerek, bu virüsten insanlığı kurtaracak kurtuluş havarisi olarak piyasaya indiler. Oysa onların daha büyük ve uzun soluklu insanlık evrenini imha planları vardı, bunu hiç gündem yapmadan ve o alana girmeden doğrudan kurtarıcı olarak yaşama soyundular. Oysa o virüsün çıkaranı onlar olmasına rağmen, onların dışındaki bir hastalığa çözüm bulmaya çalışan fedakâr bilim insanları olarak bize taktim edildiler ve bütün bir insanlıkta bunları yuttu. Sorunun kaynağında olanlar sorun dışı algılanıp çözüm mercii olarak lanse edildiğinde, insanların uyuşturulmuş beyinleri kolay kolay uyanıp kendine gelemiyor. Aynı zamanda tehlike noktalarında kimlerin ve hangi anlayışların nasıl bir amaç için orada beklediklerini de bilemiyorlar.

Hakikat ve gerçeklik ayrıntılarda gizlidir diyoruz ya, hayat çok boyutlu, duyarlı ve algısal güçlülükle ancak fark edilebiliyor. Bunlardan yoksun olanlar o ayrıntıları idrak edemedikleri için kullanılan ve sadece bir nesne olmanın dışında varlık ortaya koyamıyor. Bütün insanlık evreninin kullanılan bir nesneye dönüşüm sürecinin, uygulama aşamasında olduğumuzu bile fark edememiş varlıklar, hala kim doğru, kim yanlış nasıl yaparlarsa bize faydası dokunur şeklinde eften püften menfaatler doğrultusunda yaşadığı evreni değerlendirmeye çalışmaktadır. İnsanlık kendi dışında kendisini kuşatmış olan küresel şeytanın ayak izlerini ve nasıl hareket ettiğini göremiyorsa, yok olacağı günü beklemek zorundadır.

“İnsanlardan öylesi vardır ki, onun dünya hayatına ilişkin sözü senin hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah'ı tanık tutar. Oysaki o, düşmanların en yamanıdır.

Yanından ayrıldığında/işbaşına geçtiğinde yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli yok etmek için işe koyulur. Oysaki Allah, fesadı sevmez.

Corona korkusuyla kuşatılmış yaşamlara bir nefes aldıracak diye reklamı yapılan, insanlığı imha etmeye çalışan Biontek ve o buluşu yaptığı söylenen sözde bilim insanları bir havari gibi taktim edildi. Oysa insanlığı imha planının ilk aşaması başarıyla gerçekleşmiş, sonrasındaki aşamaya girildiği; kurtarıcılar lanse edilerek onların ağzından çıkan her sözün bir yaşam iksiri gibi algılanarak, herkes tarafından kabulünü sağlama aşamasına gelindiğini kimse bilmiyordu. Hatta toplu ulaşımlarda sen maske taktın sen takmadın diye beyin yoksunu deneklerde birbiriyle savaşma derdindeydi. Yani onlar asıl hedef olmaktan çıkmış, planlı ve programlı çalışmaları her aşamasında tıngır mıngır devam ediyordu. O günlerde pratik uygulama aşamasına geçen küresel şeytanın ayak sesleri çaktırmadan her tarafta hissedilse de insanlık kendi kurtarıcısı olarak onlara baktığı için, amaçlarına daha çabuk ulaşıyorlardı.

Oysa bu sürecin planı dünya ekonomi zirvesine katılan ülke liderleriyle paylaşılmış ve nasıl bir süreç izleyeceği açıklanmıştı; bu süreç günümüzde daha fazla hızlanarak istenilen hedefe doğru yol almaktadır. Küresel şeytani planlar, tamamıyla yaratıcıya karşı savaş açarak, yeryüzünde bağımsız bir cennet ve cehennem inşa etme derdindeler…Dünyanın büyük bir çoğunluğu için dünyayı yaşanmaz hale getirip cehenneme çevirmek isterken, şeytani planın kurucuları ve onların yakınları için de bir cennet oluşturma savaşındalar. Yani bu şeytanlar Tanrı ile yaptıkları savaşı onun kullarına karşı kullanıp onlara cehennemi yaşatma derdindeler. Oysa bilmedikleri bir şey var ki, tüm bu planlar onun belirlediği bir zamanda ve onun yok edeceği bir yerde konuşulmaktadır…” Mutlak galip Allah’tır.”

Dünya hayatına dair sözleri hoşunuza giden ve ayrıca söylediklerine de Allah’ı şahit tutarak konuşan ancak içi karanlıklarla kaplı olanlar, iş başına geldikleri zaman ilk işleri ekini ve nesli yok etmek olacaktır. Onlar iş başına gelmeden gözleriyle sizi iterler ve iş başına gelecekleri zamanı iple çekerler, çünkü onların bir hesabı vardır. Onların tüm amacı Tanrının yarattığı kullardan, tanrıya olan düşmanlıklarının hıncını çıkarmaktır. Bu hınç ve kindarlık ağızlarından dökülür. Hatta şunu rahatlıkla söylemede bir beis görmezler, şimdi bizi onlardan görsünler bizde onlardan görünmekten çok yorulduk ama bu süreç böyle olmalı köprüyü geçinceye kadar onları öveceğiz dayı diyeceğiz, ancak gücü elimize alınca onlardan görünmemizin bir nedeni kalmayacaktır. İşte o zaman istediğimiz gibi yaşar istediğimizi mutlu eder, istemediğimize dünyayı cehennem ederiz şeklinde konuşmalarına da şahit olabilirsiniz…

Bu şeytani kurnazlıklar yukarıdaki ayetin, yanınızdayken sizin rabbiniz adına yemin ederler ancak yanınızdan ayrıldıklarında hemen fesat düşünürler, ekini ve nesli yok etmek için mücadele ederler. Oysa onların o düşüncelerinden ve yapacaklarından haberdar olan Yerin ve Göklerin rabbi fesadı sevmez bunu bilmezler. Onlar bir tuzak kurmaya çalışırken o tuzaklarını kendi aleyhlerine çevirecek güçten habersiz yaşarlar.

Küresel şeytanın evrenimizi cehenneme çevirmeye çalıştığı bu dönemde, dirayet sahibi idrak zengini duyarlı yönümüzü canlandırmak zorundayız. Böyle olmazsak Küresel şeytan kendi sonuna giderken, bizleri beraber götürecek…Bunlara dikkat çekmem gelecek olan gelmeden evvel daldığımız uykudan uyanmamızdır. Çok yakın zamanda kurtuluş havarisi olarak girdiği her yerin, Azrail’i olacağından kuşkunuz olmasın.

Bu şeytan ve onun çocukları ülkemizin yıkılan enkazında boy göstermeye çoktan başladılar. Deprem öncesi hiç olmayanlar, depremden hemen sonra akıllı şehirler inşa ederek bizleri düşünür hale geldiler. Çok fazla enerji tüketmememiz için, 15 dakikalık şehirler oluşturuyorlar. Yani çok emek ve zaman harcamanıza gerek yok, yürüyerek 15 dakikada gideceğiniz yerlere varacağınız şehirler inşa ediyorlar. Her şey sizin için (!) Şeytan o kadar merhametli (!)ki hep sizi düşünüyor. Bu küresel şeytan öyle oyunlar oynuyor ki hissettirmeden amacına yaklaşıyor. Sizin yaşam alanınızda yapacağı ifsatların hepsini size iyilik adı altında dillendiriyor, ancak varlığınızı yok ederek sizin temelinize kibrit suyu döküyor. Deprem bizlerin uyanışı olmayacaksa yok oluşumuz olacaktır. Dünyada görülmemiş bir yıkım yaşayan bölgelerimiz, korkunun ve tedirginliğin yuvası haline geldi bu bölge insanlarımız açısından. Yakın bir gelecekte küresel şeytan tarafından kutsal bilinen bu bölgelerimiz için kurtarıcı geliyor, inmek üzere onun için bu yaşanılanlar onun gelmesi için kendiliğinden olan doğal oluşumlar diyerek yalanlarını yaymaya devam edecekler. Bu taktik avutulan insanların sömürülmesi ve yok edilmesi için söylenen kurtuluş cümleleri sonrasında gelecek kötü emellerin gizlenmesi taktiğidir.

Bu şeytanlar her ortam ve zamanda insanlığın kurtuluşu ve daha mutlu bir yaşama kavuşması için çalıştıklarını iddia ederek insanlığı cehenneme götürmektedir. Bizim temennimiz hatta daha ötesi eylemimiz bunlara karşı mücadelemizin gerekliliği ve kaçınılmazlığıdır. Şeytanın oyunları insanlığı bitirmek amaçlıdır. Allah’ın vaadi ise insan gibi yaşamanın yolunu göstermek ve huzurlu bir yaşama ulaşma uyarısıdır. Bizler Allah’ın uyarılarını dikkate almaz, küresel şeytanın çağrılarını kendi kurtuluşumuz olarak görürsek, inanıyorum ki insanlığın sonunun gelmesine bizler de katkıda bulunmuş oluruz. Bizler toptan Allah’ın ipine sarılarak şeytanın ağlarını parçalamazsak son hızlanarak gelir. Onun için rabbimizin buyruğu bizlerin hayatına mührünü vursun ki yarınlarımızı bu günümüzden almış olalım…Rabbimin İman edenlere buyruğu ile makalemi bitirmek istiyorum selam saygı ve iyilik dileklerimle kalın sağlıcakla….

Ona, "Allah'tan sakın!" dendiğinde, gurur kendisini günaha götürür. Böylesine, cehennem yeter. Gerçekten ne kötü yataktır o!

İnsanlardan öylesi de vardır ki, benliğini Allah'ın hoşnutluğunu elde etmeye satar. Allah, kullarına karşı Rauf’tur, çok şefkatlidir.

Ey iman sahipleri! Hepiniz toptan barış içine girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır…”

Erol KEKEÇ/29.03.2023/17.40/Namazgah /İst



"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!