Bu Blogda Ara

9 Ocak 2019 Çarşamba

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM- (3)



“Yetimin malına yaklaşmayın; yalnız erginlik çağına erişinceye kadar (malına) en güzel biçimde (yaklaşabilir ve uygun şekilde harcayabilirsiniz). Ölçü ve tartıyı tam adaletle yapın. Biz kimseye gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmeyiz. Söylediğiniz zaman da yakınınız da olsa âdil olun ve Allah'a verdiğiniz sözü tutun. Öğüt alıp düşünesiniz diye Allah bunları size emretmiştir.” En’am:152
“Tüyü bitmemiş yetimin hakkı var” diye dilimizden hiç düşürmediğimiz ve dilimize pelesenk olan bu sözün hayatımızdaki karşılığına baktığımız zaman, tamamıyla kendisiyle çatışan ve çelişkileri yaşayan bir toplum olup çıktık. Bu topraklar için toprağa düşmüş asker, ey bu vatan uğruna canını feda eden yiğitler sizlerin mirasını horca kullanmak ve istediğimiz gibi hoyratça israf etmek bizim hayat felsefemiz oldu.
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı, düşün altında binlerce kefensiz yatanı, sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı, verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı…Merhum ve kahraman şairimizin bu sözleri sanki bizim yaşadığımız ve yaşayacağımız bu günleri görerek yazılmış mısralar gibi geldi bana…Bu ülkenin makûs bir talihi var, yönetime gelen her anlayış, ülke nimetlerini kendisine babasından kalan bir miras gibi, istediği şekilde kullandı. Bu anlayış hiçbir yetimi mazlumu gözetmeden hakkın yolunu kapama durumuna getirdi insanları. Yetimin malına yaklaşmayın onları en güzel şekilde kullanın, Hakkın razı olacağı alanlar dışında bu yetimlerin hakkını kullanma cüretinde olanlar, doğru yolda kullandıklarını anlatsalar asla inanmayın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın, kendiniz için aldığınızda hiçbir sınır tanımazken başkalarına verdiğinizde her yerden bir bahane getirerek kırk takla atıyorsanız bu kapsamda olmadığınızı nasıl anlatırsınız. Kendiniz için ayırdığınızda en üst perdeden gider pusulası yazıp en alt perdeden harcama sahnelerinde rollerinizi oynarsınız. Oysa sizin dışınızdakilere en alt sınırdan gelir pusulası verip, en pahalı noktalarda bir harcama gider atmosferi sunarsınız; sonrasında da ölçüyü tartıyı tam yaptığınızı anlatırsınız. İnsanları anlatmayı becerseniz de kendinizi nasıl aldatmayı beceriyorsunuz doğrusu bu durumda olanları çok merak ediyorum.
Allah, kınayan nefse yemin ederken, kötülüğü emreden ve meşrulaştıran nefse asla yemin etmiyor. Çünkü onun vicdan dinamikleri tamamıyla iflas etmiştir. Vicdan muhakemesini kaybeden bir varlık, diğer tüm mahkemelerden başarıyla çıksa da Mutlak mahkemede mutlak kaybedenlerden olacaktır. Neden insan denen bu varlık; hep bana Rabbena demeyi tercih eder. Oysa Allah, ölçüyü ve tartıyı tam olarak yapmamızı istemesine ve bizim sorumluluğumuz dışında bize bir yük yüklemediğini söylediği halde bu çırpınışlara ve bu kadar ağır sorumlulukların altında inim inim inlemeye ne gerek var. Yeryüzünde herkes rahat ve insanca yaşayacağı ve kâinatın sahibinin yarattığı nimetlerden istifade etmesi mümkünken, bu nimetlerin belli ellerde toplanmasını sağlayan ve insanlığa hayatı dar edenler, acaba nasıl bir teraziyle bunları tartmaktalar.
Ben Allah’a iman ettim ve rabbim ancak senin için yaşayacağım bu hayatımı senin razı olacağın bir hayat kıl diye dualar ettikten sonra, içinde bulunduğu gaflet delalet ve müsrifliğini çeşitli gerekçelerle savunma durumuna geçerek onları meşrulaştırmaya çalışıyorsa, hiç olmazsa, Ben Müslümanım diyerek bu dinin hakikatlerini yamultmaya kalkmamalıdır. Böylesi bir açmazın içinde dinin ne kadar hayatlara egemen olduğunu anlamak için kain olmaya gerek yoktur sanırım.
İnsanları aşağılayan kendisinin özel olduğuna inanan ve diğer insanların kendisinin sahip olduğu imkanlara sahip olmaması gerektiğini düşünen her anlayış, şeytanın borazanlığını yapmaktadır. Çünkü şeytan kendisinin seçilmiş olduğunu ve kendisiyle aynı statüde başkasının olmasının imkansızlığına inanarak öyle davrandığı için Allah onu lanetledi. Allah’ın lanetine uğrayan bir varlığın yaşamını aynısıyla yaşayıp Müslüman olmak hiçbir dönemde mümkün olmamıştır. Bu durum Allah’ın gönderdiği Tevhit dini ile savaş halinde olmaktır. “Ey âdemoğlu! Şeytan sizin atanız Ademi saptırdığı gibi sakın sizin de başınıza bir bela getirmesin…” Kaldığı yerde ebedi kalabilme isteğiyle, şeytan atamız ademi ve eşini yaşadığı ortamdan kovdurdu. Bu davranış onların yeryüzüne gelmesinin nedeni olarak gösterildi. Peki soruyorum, şimdi tüm imkanların en alasına sahip olarak, kendisinin seçilmiş bir yaşam sahibi olduğuna inanarak her vurup harman savuranlar, acaba şeytanın saptırdığı sihirli sözlerin ve cümlelerin etkileme gücünün kapsamı dışında mıdırlar?
Tartıda adaleti esas almayan ve hayatın her noktasında herkes için insanca yaşanabilecek ortamlar sunmayıp toplumsal tabakalaşma ve farklılaşma yaratanlar, Allah’ın sakınmamızı istediği hayatın yaygınlaştıranları ve kökleştirenleri olduğunu bilmeleri gerekir. Allah adaleti ve tartıyı doğru yapmamızı istemektedir. Bir toplumda Müslümanım diyen bir algı, yönetim biçiminin adı ne olursa olsun, eğer insani yaşam ücretleri arasında önemli farklılaşmaların ve aşırı uçurumların olmasını doğal olarak görüyor ve bunların devamlılığı noktasında da sürekli ısrar ediyorsa, burada çok ciddi bir sorun var demektir. Çünkü Allah asla zulmetmez ve insanların yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilecek nimetleri de fazlasıyla verir. Allah insanların rızkına kefildir. Yaşatıyorsa bunu mutlaka bir yolla ona verir. Ancak insanların lüks yaşamlarına kefil değildir. Birileri lüks yaşamak uğruna diğerlerinin yaşamsal olarak ona takdim edilmiş, Allah’ın nimetlerini, kendi tekeline alarak insanlık dışı bir yaşam oluşturduğu ortamda, kaderiniz bu gibi, saçma sapan ve Allah’a iftira atılarak oluşturulan dinler ancak sahiplerine iade edilir. Kimsenin Allah’ın dinine bir şeyler katma gibi hakkı yoktur.
“Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın.” Tartı denildiği zaman hemen herkesin aklına bakkalın terazisi gelir. Nerede çok küçük olan olumsuzluklar varsa, onu büyüterek ifşa etmek sanki insanlık görevimiz, ama hayatın her alanında terazinin şavktı kaymış kimse bunun ne olduğunu anlamak ve sorgulamak istemez. Terazi tartmaktır ve denge oluşturmaktır. Dengenin gözetilmediği her ortam, terazinin yamultulduğu alandır. Bu alanlarda denge kurulmadığı sürece, terazi keser fonksiyonunu üstlenir. Kesere dönen bir yaşamda, yamuk yumuk ve ne olduğu belli olmayan, yörüngeden sapan kaosun oluşması doğal hale gelir. Onun için rabbimiz, ölçünün ve terazinin adil olmasını istemektedir. Ölçünün, “Ölçtü biçti kahrolası nasıl da ölçtü biçti,” Bu ayette anlatılan ölçmenin durumundan farklı olması gerektiğini anlatmaktadır rabbimiz.
Öyle ölçen biçenlere şahit oluyoruz ki, bu ayette anlatılanın dışında bir gerçeklikle karşılaşmıyoruz. Toplantılar, yönetim çalışmaları, grup kararları, genelgeler, kanun hükmünde kararnameler, yasalara bağlamalar hepsi böylesi bir ölçmenin bir görüntüsüdür. “Söylediğiniz zaman yakınınızda olsa adil olun ve Allah’a verdiğiniz sözü tutun…” Tevhit gerçeği ile Allah’a iman ettiğini söyleyen herkes, o sözün yüklediği sorumluluğu yerine getirmek zorundadır. Bu söz maslahat adı altında yamultulmaya müsait değildir. Şartlar böyle demek kendimizi aldatmaktır. Şartları yaratan Allah, bize Allah’a verdiğiniz sözü tutun derken, içinde bulunduğumuz durumu bilmiyor mu ki, bahaneler üretmeye başlıyoruz. “Allah sizden rızık istemiyor, o halde sadece Ona kulluk edin…” Derken de, ne yapmamız gerektiğini açıkça deklare etmesine rağmen, bizler maslahat siyaset, politika günün şartları vs. diyerek hakkı yamultma hakkını kendimizde nasıl buluyoruz. Her ortamda, kendi yakınımız bile olsa, adil olmak ve Allah’a verdiğimiz sözü unutmadan adaleti gözetmek zorundayız. Ancak o zaman ölçüyü ve terazi hakkıyla korur, Allah’a verdiğimiz sözü yerine getirmiş oluruz. Öğüt alıp düşünelim diye Allah bunları bize emretmektedir.
Rahmanı hesaba katmayan hesabı şaşırır ve ne yapacağını bilemez, ivedilikle giydiği her ayakkabıyı da ters giymeye mahkûm olur. Eğer siz Allah’ın buyruğuna hakkı ile uyar, adaleti gözetir, teraziyi dengeler ve Allah’ın sözüne uyarsanız, Allah size doğru ile yanlışı birbirinden ayıracak ortamı gösterir.
Adalet sistemi olmayan bir yaşamın, başka yaşamsal ögelerininin analizini yapmaya gerek kalmaz. Çünkü adalet omurgadır, omurganın çürüdüğü ve yaralandığı ortamda tüm değer sistemleri yerlerde sürünmeye mahkumdur. Onun için bir toplumun tüm değer sistemlerindeki çürümenin önlenmesi için adaleti yaygın hale getirmeliyiz. Bunun yolu Allah’a verdiğimiz söze sadık kalmaktır. Çünkü anlamamız ve öğüt almamız için bize bunları emretmektedir. Yeniden dirilmenin ve ayağa kalkmanın tek ve şartsız koşulu, adaleti yani omurgayı sağlığına kavuşturmaktır. Bunu da yaratıcının istediği şekilde yapmaktır. Vakit dirilme vakti diyorsanız bugünü çok geç, yarını imkânsız olarak düşünüp öylece ayağa kalkalım….
Erol KEKEÇ/09.01.2019


8 Ocak 2019 Salı

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM- (2)



“Rabbinin sözü hem doğrulukça hem de adaletçe tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O, işitendir, bilendir.” En’am:115
“Allah’ın sözü hem doğruluk hem de adalet olarak tamamlanmıştır.” Allah’ın apaçık bu beyanı karşısında Allah’ın sözünün dışında hak ve doğruluk arayanlar ya da bunda bir yetersizlik olduğuna zerre kadar şek ve şüphe ile bakanlar, hangi kapıyı çalarlarsa çalsınlar asla doğruluk kapısından içeriye giremeyeceklerdir. Doğruluk ve adalet ancak Allah’tan gelendir. Allah’tan gelen bu hakikati kavramak istemeyenler ya da oradaki doğruluk ve adalet kavramını kendi varlık ve çıkarlarını korumak için tahrif edenler ancak tahribata uğrayacakları günü bekleme hakkına sahiptirler.
Göklerin ve yerin Rabbi Allah, böylesi bir kâinatı var edip, onunla ilgili bir adalet tesis etmeyeceğini düşünmek ya da buna müdahale etmediğini hesaplamak tam bir akıl yoksunluğudur. Aklı idrak ile bir dirhem kendisindeki canlılık ve yaşam belirtisi üzerinde tasarruf sahibi olmadığını görebilen bir varlık insan, bu hakikati görebilme erdemine ve basiretliliğine sahip olur.
Özellikle İslam olduğunu iddia eden yığınlara baktığımızda, Allah’ın hem doğruluk olarak hem de adalet olarak tamamlanan bu sözünün üzerinde söz söylemeyi kendilerine bir marifet bilmekte yarış halindeler. Çünkü Allah’ın doğruluk üzerine tamamlanmış sözlerini hiç hesaba katmadan, herkesin kendince bulunduğu ortamın meşruiyetini oluşturmak adına yorumlamalar yaptığına ve çoğu zaman da sonradan gelenlerin bu görüşleri mutlak kaynak gibi algıladıklarına şahit olmaktayız. Eğer Allah’ın sözünün doğruluk olarak tamamlandığına inanılmış olsaydı, hak olan bir doğru üzerinde bu kadar farklı anlayışların ve yorumların olması düşünülemezdi. İslam adına ortaya çıkan doğru kabul edilen ve rivayetlerle günümüze kadar gelerek insanların yaşamını bir kosa çeviren bu anlayışların büyük bir çoğunluğu, içinde bulunduğu çağın siyasal sisteminden ve yönetim erkinden bağımsız sadece doğruyu ifade eden doğrular olarak geldiğine inanmıyorum. Bu düşüncemin arkasındaki temel dinamizm ise, doğruluğun bu kadar karmaşıklaştırılarak yaşanmaz bir dini Allah’ın dini gibi, tüm beyinleri bu hurafelerle doldurmuş olmalarıdır. Allah’ın dini uyandırıp insanı tefekküre ve kendi gerçekliğini sorgulamaya götürmesine rağmen; bunlar ancak insanları kendisiyle meşgul etmektedir. Allah’ın sözü hedefe yoğunlaştırıyor, bu anlayışların tamamı kendisini bir hedef haline getirmektedir. İnsanlar da onlarla boğuşarak karmakarışık bir hayatın karanlık labirentlerinde birbirini yemeye başladı.
Allah’ın sözü doğruluk açısından tamamlanmıştır. Bunun anlamı kendi aklı idrak muhakememe göre, siz hiç düşünmeyin anlamında değildir. Kâinat Allah’ın gözle görülen ve tüm detayıyla bize kendisini anlatan sözleridir. Allah’ın kâinata yüklediği sözlerine yani doğanın yasalarına aykırı ve sözlü olarak gelip yazıya aktarılan vahyine karşı ortaya atılacak en küçük bir farklılık onun sözlerine inanmamaktır. Doğanın yasalarına ulaşabilmenin ve onu anlamak için yapılacak çalışmaların hepsi en küçüğünden en büyüğüne kadar kayda değer uğraş ve faaliyetlerdir. İnsanlığın bu çalışmasını hiçe sayarak kendi anlamsızlıkları içerisinde bunları yok sayarak ve onlara korku ile yaklaşmak, aslandan korkup kaçan yabani eşeklerin durumundan hiç de farklı olmamaktır. Allah’ın sözünün hak olduğuna inanmak başlı başına Allah’ın kâinata yüklediği şifreleri çözüp onları anlamaya çalışanlara hayret ve saygı ile bakmayı gerektirir.
Tarihin her döneminde hem batı dünyasında hem de doğuda yani dünyanın neresinde olursa olsun hak olan Allah’ın sözlerine en çok direnen uydurulmuş dinsel otoritelerin şiddetli tutum ve davranışları olmuştur. Çünkü onlar çok iyi biliyor ki, Allah’ın Hak sözünün tamamlandığını insanlar anlamaya çalışırsa, bunların insanları din adına sömüren sistemleri iflas edecektir. Dönemin siyasal örgütlemeleri de çoğu zaman meşruiyetlerinin kaynağını ve iktidarlarının yaptırım gücünü bu dinsel despotizmden almaktadır. Yani karşılıklı beslendiklerinden hiçbirinin hoşuna gitmiyor, insanların, Allah’ın sözünün tamamlandığını ve adaletinin mutlak adalet olarak herkesi kuşatacağını anlamaları…
İslam dünyası ve bu dünyanın geçmişten günümüze gelen kaynaklarına baktığımız zaman, Hakkı hak olarak savunan ve bu anlayışlarını ortaya koyanların siyasal erk tarafından hep horlandıklarını ve sistem dışı tehlikeli varlıklar olarak adlandırıldıklarını çoğu zamanda ölüme mahkûm edildiklerini görmekteyiz. Hatta bizim için şu anda tehlikeli anlayışlar olarak adlandırılanlarının çoğunun da bulundukları dönemin kudreti elinde tutanlarından her türlü beslenen leş sürülerinin dışladığı ve bize kötü olarak tanıttıkları da görülmektedir. Bu kısa ve öz açıklamalardan anlatmak istediğim o dur ki, her dönemde hakkın hak olarak gündem olması hep tehlikeli olarak görülmüştür. Bundan dolayı da buna en çok direnenler, hep dünyaperest dindarlar olmuştur.
“Allah’ın sözü adaletçe de tamamlanmıştır. Onu değiştirecek hiçbir güç yoktur, O işitendir her şeyi bilendir.”
Kur’an güncellenmeli diyenlerin bu konudaki samimiyetsizliklerini de ifade etmek gerekir. Kur’an hep günceldir, biz ortamımıza göre beynimizin yazılımını yeniden yüklemememiz gerekiyor. Allah’ın sözleri yürek ve beyinsel bir donanımdır. Ancak o donanıma uygun yazılım yüklemek demek, geçmişle günümüzü yorumlamak değil, günümüzle günümüzü yorumlamak gerekir. Çünkü benim için yüklenen yazılım bugüne özgüdür. Burada karıştırılan, donanımın yeniden yüklenmesinin istenmesidir. Oysa donanım evrensel ve şümuldür donanıma her dönemde her çağın koşulları dikkate alınarak yürek ve beyinsel yazılımlarla ona yaklaştığımızda doğrulukça tamamlanmış olan o söze ekleyeceğimiz hiçbir şey olmaz. Bu durumu bir örnekle izah etmek gerekirse, Güneş milyarlarca yıldan beri hep bizi aydınlatıyor ve ısıtıyor, ancak her dönemde yaşayan insanların yetiştirdiği ürünler ve ondan faydalanma şekli farklı olmuştur. Allah’ın sözü bir Güneştir her zaman ve çağı aydınlatacak bir nurdur, ancak bu nur insanların içinde bulunduğu ve akıllarının erdiği oranda insanları ondan faydalandıracaktır. Nasıl ki Güneş ortaya çıktığı zaman aklı ve fiziki dengesizliği olmayan herkes için aynı özelliği gösteriyorsa, Allah’ın sözü de böyledir. Allah’ın adaleti herkese aynıdır. Bu adaleti ve doğruluğu örtbas etmeye çalışanların tamamı Güneşi balçıkla sıvayacağını zanneden akıldan yoksun zalimler güruhudur ancak.
Allah’ın kainattaki sözünü ve bize gönderdiği hak olan doğruluğunu değiştirecek asla olmayacaktır. Çünkü onu idrak edecek mutlak varlıklar bir gün mutlaka ortaya çıkacaktır işte o gün yeryüzüne adaletin Güneşi ışık saçacaktır, o günü dört gözle beklerken de Güneşi balçıkla örttüğünü sananlarla da mücadelemiz asla bitmeyecektir.
Allah’ın sözünü değiştirecek yoktur, Allah her şeyi bilendir…O gün çok yakındır bize düşen görev, her insana ancak emeğinin karşılığı vardır Ey insan kalk kendine gel ve kükre bugün değilse ne zaman, yarın hiç olmayacak işte bugün uyanma vakti!
Erol KEKEÇ/07.01.2018

4 Ocak 2019 Cuma

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM- (1)



Herkesin adalet dediği ama kimsenin adil olmak istemediği dünyanın moloz yığınları haline gelen toplumlarız. Bunu anlamak ve gerekli tavrı koyarak yeni düşünceler oluşturma melekelerinden yoksun olduğumuz sürece, bu arzularımızın enkazı altında can vermek böylesi bizlerin en doğal kaçınılmaz kaderi olacaktır.
Adalet, tarafsızlık olarak bilinir, oysa adalet doğrunun ve hakkın tarafındaki terazinin kefesinde yer almaktır. Hakkın tarafında yer almayan her bir anlayış terazinin hangi kefesinde yer alırsa alsın hiçbir zaman bir ağırlık taşıyamayacaktır. Adalet kimsenin kimseye bağışladığı ne bir ikram ne de hoyratça başkasına ait olanları har vurup harman savurmasıdır. Adalet nötr olabilmektir öncelikle, bu nötr durumun hak olanın, yani bir sayının arkasına geçerek ona ait olanı ona vererek, başkaları tarafından bilinmeyen değerini ortaya çıkarmaktır.
Adalet, herkesi aynı trende birinci kopartmanda yolculuk yaptırmak ya da herkesi aynı yerde aynı saat çalıştırarak aynı imkanları sunmak değildir. İdeal sistemin oluşumunu eşitlik ekseninde açıklayanlar daha çok herkese eşit davranan bir siyasal nizamın, ideal toplumsal düzen olduğunu söylemelerine rağmen, bunların anlamadığı ya da tanımlamakta zorlandıkları insanın yaratılış hamuru, yani fıtratı ile uyuşmayan bir harita ortaya koymalarıdır. Sosyalist ideolojinin kendince doğru olduğuna inandığı ama insani yaşamın köklerinin ayakta durması için gerekli olan damarlara baktığımızda bunların tek başına bir adalet tanımlaması kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Onun için adalet kavramını onu açıklamak adına ortaya atılan tüm kavramların kapsam alanlarından bağımsız ve onların gölgelerinden uzaklaştırarak kendi bütünlüğü içinde ele almak taraftarıyız, inşallah bu hususta Rabbimizin bize bahşettiği aklımızın idrak ettiği ve üzerine yemin edilen kalemi kullanıyormuşçasına bu konuyu açıklamak nasip olur.
“Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir…” Nisa:58
Allah’ın emrettiği ve uygulanmasını istediği adalet bu olmasını rağmen, her anlayışın önce kendi hegemonyasını oluşturup sonrasında da kendi arzu ve isteklerini kâinatın sahibinin istediği budur diyerek dayattığı ortamlar çürümeye ve yok olmaya mahkumdur. Bu anlayışları da kayıtsız şartsız doğru olarak kabullenip onunla tatmin olanlar da sürü halinde mezbahanın yolunda can verirler. Tarihi süreçlere bir baktığımız zaman bizim açımızdan İslam tarihi olarak anlatılan ve herkesin de öyle bildiği tarihin sistematik zulüm mekanizmasının ilk adımlarının atıldığı Emeviler, bu cambazlıklarını sonrakilere çok iyi yedirmeyi becermişlerdir. Emevilerin bizlere bıraktığı en aşağılık miras, Allah’ın ayetlerinin anlamlarını hayattan uzaklaştırmaları oldu. Bu zulümlerini destekleyecek din alimlerini de cülus bahşişleriyle yanlarına alarak onlar eliyle çok ciddi bir tarihi ve inanca dayalı kırılmayı insanlara yaşattılar. Bu kırılma, çözülme olmanın ötesinde tahrifat ve imha etme olarak bilinmesi ve ondan uzaklaşıp yeni bir algı oluşturması gerekirken, Bir dinin Medeniyeti olarak savunuldu ve onların bu çirkeflikleri kutsal metinler oluşturularak, Allah korkusu olmayanlar eliyle tüm ümmete şifalı bir gıda gibi yedirildi. Sonrasında bu gıdalardan beslenen anlayışların bünyesi sahih ve doğal Allah’ın vahyini sindirmekte zorlandı ve hazımsızlık başladı vahyi gündeme getirenler de böylesi başı kesik tavuk gibi yerinde parpazlayan bu kalabalıklar içinde bir öcü olarak takdim edildi. Allah en güzel öğütleri vermesine rağmen onlara biz de iman ettik amenna diyerek bir de dinsel yalakalıkta sınır tanımayanların ortaya çıkmasıyla Kur’an ayetlerine uygun olamayan yaşamlar tecelli etti. Ayetlerimize inanmayan ve onların buyruklarını gözetmeyenleri Rabbimiz şöyle vasıflandırır.  “Onların üzerine varsan da onlardan uzaklaşsan da onlar dillerini sarkıtıp soluyan köpeğin durumuna benzerler…” Emanete ihanet eden ehlini gözetmeyen, insanlar arasında hükmedildiği zaman adaleti gözetmeyen anlayışlar, önce kendilerini meşru kılmak için her türlü Ali cengiz oyunlarını oynarlar, sonrasında da kendilerini tek kurtarıcı havari olarak sunarlar, oysa bilmezler ki, Allah sadece Adaleti emretmektedir. Çünkü o yapılan her şeyden haberdardır.
“Kadınlar hakkında senden fetva isterler. De ki: Onlar hakkındaki fetvayı size Allah veriyor: Yazılmış hakları olan mirası kendilerine vermediğiniz ve nikahlanmayı istemediğiniz öksüz kızlar ve zavallı çocuklara ve bir de yetimlere adaletle davranmanız hakkında Kitap'ta size okunan ayetler vardır. Sizin her yaptığınız iyiliği, muhakkak Allah bilir.” Nisa:127
Allah’tan başka kimse fetva verme hakkına sahip değildir. Allah size nasıl davranmanız için fetva verdiyse ona göre yaşamak zorundasınız. Kendi çıkarlarınızın adını maslahat koyarak hakkı yamultma gibi bir hakkınız yoktur. Bunu yapanlar, Allah’ın bir konuda apaçık beyanları olmasına rağmen onu rotasından çıkarıp kendi isteklerine göre yamuklukta zirve tanımayanlar ateşten gömlek giydiklerini bilsinler, gömlek yandıkça hem kendisi tükenir hem de etrafa zarar verir. Allah’ın verdiği hakkı kimse kendi tekelinde göremez. Allah’ın Kitabı bunları apaçık beyan etmektedir. Nefislerimizin zebunu olarak yaşayıp kendimizi temize çıkarmayalım bahanelere sarılarak her şeyi kendi dışımızda aramayalım, bahaneler insanın kendisine karşı söylediği en kötü yalandır. Muhakkak ki, Allah yapılan her şeyden haberdardır.
“Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Nisa:135
Allah’ın Resulünün yanında hiç görmek istemediği ve kovarak sürgüne gönderilen birini, akrabası olduğu için kendisi yönetime geldiğinde, tekrar getirerek kendisine yakınlardan yapan ve devlette görev veren bir tarihin; düşünmeyen idrak etmeyen geriden gelen nesilleri olarak, bu günkü hayatımızdaki olumsuzluklara nasıl bir kritik yapmayı düşüneceğiz acaba bu konuda kendi yürek çakralarımızı açmayı düşünüyor muz?
Ey İman edenler! Yalnız Allah için şahitlik yapın ve adaleti gözetin. Anne babanız bile olsa onlara iltimas geçmeyin, zengin de olsalar fakir de olsalar Allah onlara sizden daha yakındır diyen, bir yaratıcının buyruğunu hesaba katmayan ve bunlar benim yakınımdır, onları gözetmeyecek miyim diyerek, kendi kuş beyni ile, Allah akrabalarınızı yakınlarınızı gözetin demiyor mu diyen Yezidin günümüzdeki temsilcisi olan anlayışlar, Allah’ın bu buyruklarından hiçbir şey anlamazlar.
Kendi arzularına uyarak sakın ha adaletten uzaklaşma, adaletin kıyısında durmayı düşünmezken adaletten bahsetmekten insanoğlu insan olanlar utanç duyar. Ya işte(!) öyle ama şunu da görmek gerek, yine de vs. gibi ağzın içinde dillerini eğip bükerek adaleti gözetmezsiniz biliniz ki, Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Sonradan bangır bangır bağırarak bu da bizim başımıza neden geldi, Allah’ım sen bizi bu yeryüzünde ezilmekten kurtar, ümmete birlik dirlik ver gibi, Allah’a emirler yağdırmaya hangi yüzle konuşuyorsun be sersem, Allah senin kolluk gücün mü, hiç sen de utanma yok mu?
Tüm rasathanelerin bağlı olduğu yer Allah’tır. Allah lebilmirsattır ve her şeyden haberdardır. Sakın ha adaletten uzaklaşmayın…
“Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” Maide:8
Allah, sizinle aynı dinden olduğunu söyleyenlerin yanında olun demiyor, Allah için Hakkı ayakta tutan ve adaletle şahitlik yapanlar olun derken…İbrahim (as) gibi ben de diyorum ki, “Ey cahiller! yoksa siz bana, Allah’tan başkasına kulluk yapma mı emrediyorsunuz? Ben beni ve sizi yaratana hiçbir şeyi şirk koşmadan ona kulluk yapmakla emrolunmuş iken sizin düzmece ve ne olduğu belirsiz beyinsizliklerinizi mi onaylayacağım…Size ve Allah’tan başka yöneldiklerinize yazıklar olsun….
“Onlar, yalana çok kulak verirler ve çok haram yerler. Eğer sana gelirlerse ister aralarında hükmet ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen, sana hiçbir zarar veremezler. Eğer aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever.” Maide:42
Rahman ve Rahim rabbimiz Allah, insan psikolojisini ne kadar güzel tasvir etmektedir. Yalana çok kulak vermek bolca haram yemek hayatın olmazsa olmazı gibi vurgulanıyor. Tarih boyunca yalanlar üzerine kurulmuş olan bir dini Allah’ın dini gibi yaşayarak, haramın her türlüsünü çekinmeden bolca tüketerek kendimizi kurtulanlardan sanacağız öyle mi? Haram yemek ne kadar kolaylaştı, domuz haramdır diyerek her türlü fetva vermekten kaçınmayan ama domuzlaşarak yaşamayı marifet bilen iğdiş edilmiş Protestan ahlakından ne zaman kurtulup Allah’ın dini ile hayatlarımızı bir düzene koymayı düşünüyoruz. Adalet bu dinin omurgasıdır. Omurganın yara aldığı bir yaşam, yerlerde sürünmeye ve bir sürüngen gibi yaşamaya mahkumdur. Yeryüzünde sürüngen gibi yaşayan, açık bulduğu her delikten girmeyi ve kendince bir yorum yapmayı marifet bilenler asla, Allah’ın, adaleti ayakta tutun dediği buyruğunun içinde olamazlar.
Adalet arayanlar Allah’ın adaletine uymayı düşünmüyor ve ona göre yaşamanın kendi çıkar ve menfaatlerine uygun düşmediğini söylüyorsa, Müslümana düşen görev Hakkın şahitliğini gereği gibi yaparak, taraf olmak değil Allah’ın adaletini gözetmek ve ona göre davranmaktır. Bu hükme burukluk duymadan uymak istemeyip sürekli menfaatlerini korumayı maslahat diyerek dayatıp ağzını ve dilini yamultanlardan uzak durmak Rabbimizin istediği buyruğudur. Neden böyle yapmak zorundayız derseniz cevabını Rabbimizin şu ayetiyle vererek noktalıyorum… “…Şüphesiz Allah adaletli davrananları sever.” Maide:42
Erol KEKEÇ/03.01.2019

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!