Bu Blogda Ara

12 Ekim 2018 Cuma

GEÇMİŞTEN GELECEĞE YOLCULUK!



Geleceğin dünyası, geleceğin düşüncesi ve bugünün insanlarıyla inşa edilecektir. Bugün de yaşayarak, geçmişin özlemleriyle gelecek tasavvur edilemez. Gelecek tasavvurumuz ile, bugünkü dinamiklerimizi irtibatlandıramazsak, gelecek dünyanın hep diğer yakasında yaşamaya mahkûm oluruz. Tarihsel geçmişleriyle övünerek onunla özdeşim kurarak bir toplum yaşamını devam ettirme çabaları, yeni filizlenmelerin önündeki en büyük engeller olduğu gibi hayat damarlarını da imha ettiklerini anlayamazlar.
Toplumsal yaşam motorunun her dönemde duraklamadan yol almasının en önemli özelliği, kendi iç yapılanmasını yenileyerek hareketliliğini hiçbir nedene feda etmemesidir. Toplumsal yaşam, dünyaya yön veren denge unsurlarının gölgesinde durarak bir varlık ortaya koyamaz. Dünya dengesini bozan dengesizliklerin her noktasında olmayı amaçlayan ama uydu olmaktan çıkamayan toplumsal yaşam ağları, yavaş yavaş parçalanarak ve delinerek bir ağ olma özelliğini yok ettiğini görmesi gerekir. Bugünden tüm yeryüzü topluluklarının yaşadığı coğrafyalara ve hayat dinamizmlerine baktığımızda onları daima var kılacak kendi öz dinamiklerinden yoksun olduklarını görmekteyiz.
Kendi kökleri üzerinde var olmayanlar, ithal köklerle yerli gelecek kuramazlar. Köklerini yok sayarak geleceğin inşası da imkansızdır. Ancak gelecek geçmişin en zirvede olduğu gümrah dalları ile ifade edilemeyecek kadar da geniş ve kapsamlıdır. Toplumsal süreklilik bir kar topunun büyümesi gibi dikkate alınması gerekir.
Duygusal kodlarıyla birlik ve beraberlik oluşturmaya çalışan toplumlar, dünyanın parlayan yıldızlarına bir yıldız ekleme imkanına sahip olamazlar. Duygusal kodlar her zaman kahramanlıkların ve destanların gölgesinde bir yaşamın gündemde kalmasını ister. Çünkü geçmişleriyle avunan toplumlar, bitmek bilmeyen uyku düzeneklerinin bozulmasını ve yeni ışıkların gözlerinde oluşturacağı kamaştırmayı kolay kolay kabullenemezler. Onun için geçmiş toplumlarda da bunların örneklerine çokça rastlamaktayız. “Biz atalarımızı hangi yol üzerinde bulduysak ona uyarız, ya ataları hiçbir şey bilmiyorlarsa yine mi ona uyacaklar…” ilahi buyruğu bu durumu bize çok güzel anlatmaktadır.
Toplumsal yaşam serüvenimizi devam ettiren dinamik bir enerji olmalıdır. Bu enerjinin kaynağı ve nereden elde edildiği çoğu zaman değişmektedir. Düne baktığımızda insanlarımız ısınmak için elde ettikleri enerji tezekten, daha sonrasında, odun ve kömürlerden, derken petrol, sonrasında doğalgaz ve geldiğimiz noktada hidrojen konuşulmaktadır. Nasıl ki bu örneklemde, esas olan enerji, ancak onun elde edilme şekilleri zamana ve ortama göre değişiyorsa, toplumsal birlik ve beraberlik dinamiz mi de böyledir. Dün de insanların birlikte kalmalarını sağlayan etkenler ve uyarıcılar vardı, bugün o enerjinin kaynağı değişebilir, asıl olan, toplumsal süreklilik birlik ve beraberliktir. İşte duygusal kodları ağır basan toplumlarda enerji kaynağı hep geçmişte ne ise o olarak kabul gördüğü için, geçmişle gelecek arasında doğru ve anlaşılır bir bağ kurulamamaktadır. Bu bağlar doğru kurulamadığı zaman da gelecekte çok harikalar yapacak bir gelecek tasavvurumuz, geçmişin gölgesinde düşünülüp, bugünün insanlarının elleriyle yapılmak istendiğinden, her zaman sönük kalmaya mahkumdur.
Fazla uzatmadan söyleyeceğim odur ki, gelecek dünya hayallerimiz, bugünün insanlarının elleriyle ancak, gelecekte açacak çiçeklerin şartlarını iyi anlayan bilen bahçıvanlarının kollarında o günün şartlarına uygun olarak yetiştirilecektir. Geleceğin nesli, bugünün insanlarının geçmiş masal ve destanlarının gölgesinde kalmadan, kelime ve kavramlar yerli yerinde yerleştirilerek, dengeler arasında gidip gelen ve genellikle de kuytu bir ortamı tercih edip, yarın kenarında savrulmaya yüz tutmuş bir beynin tekelinden çıkarılarak, dünyanın tam ortasına insanlık alfabesini yazacak yüreklerle inşa edilecektir.
        Erol KEKEÇ/11.10.2018


10 Ekim 2018 Çarşamba

TOPLUMSAL KONTROL MU YOKSA BASKI MI?




Toplumsal kontrol ile toplumsal baskı ve mahalle dikizciliğini birbirinden ayırmak zorundayız. Toplumsal kontrolde sağlıklı bir yapı var, diğerlerinde ise ciddi anlamda bir hastalık vardır. Toplumsal kontrol, haberdar olma, yardımlaşma, sevgi saygı ve dayanışma duygularını içinde barındırır ve biz duygusundan kaynaklanır. Oysa Toplumsal baskı ve mahalle dikizciliğinin kökeninde ise, ayrışmaya ve farklılaşmaya giden insanların baskı ve zor kullanılarak tek tipleştirme ya da onları herkesin gözünde ifşa edecek olumsuzluklar bulunur. Dolayısıyla toplumsal yaşam için, kontrol zorunlu ve kaçınılmaz iken, toplumsal baskı ve mahalle dikizciliği hayatı yaşanmaz kılan birer vebadır.
Her toplum yaşamsal sürekliliğini kendi genlerinden gelen kültür ve değerler aracılığıyla sağlar. Değerlerin içinin boşaldığı ve kültürün sadece bir isim olarak varlığını sürdürdüğü ancak hayata dair söyleyecek bir sözünün kalmadı ortamlarda kültürel yozlaşma başlar. Kültürel yozlaşma tamamıyla kendi iç dünyasına hapsolan ipek böceğinin kendi kendini boğarak yaşamsal imkanlarını imha etmesi gibidir. Yaşamsal ağların hangi damarlardan beslendiğini bilmeyenler damarları yok ederek, sadece gövdesiyle bir ağacı yaşatmak isteyebilirler. Bu durumun imkânsız olduğunu anlayarak toplumsal gerçekliğimizi ele almak zorundayız.
Kültür ve değerler, bir toplumun ortak ideallere yönelmesini sağlayan en önemli etkendir. Değerlerin genetiğinde bağlayıcılık ve ortak hedef birliği oluşturma vardır. Bu ortak hedefler, toplumsal kimlik oluşumunu besleyen gıdalardır. Bu gıdaların değerler metabolizmasından uzaklaştırılması, değersizleşen ve hiçbir değeri olmayan bir değerin, varlık sahnesindeki işlevinden rahatsızlık duyan nesiller türer. Bu gidişi yok etmek ve toplumsal kimlikle varlıklarını geleceğe haykıran toplumlar olmak için, değerler bünyesine karışan lağım tellerinin çok incelenip sık dokunarak, bir kilim gibi estetik ve canlı olması gerekir. Estetik yönü olmayan ve insana bir yük gibi algılanan değerler, varlık sahnesindeki miadını çoktan tamamlamıştır.
Eskiden mahallemize çıktığımızda, herkesi sorma ve onlardan bir şeyler öğrenme yaşlılarla hasbihal etme gibi bir görev üstlenirdik kendimize ve bunu yaparken de toplumsal bir vecibe olarak algılar tamamıyla içselleştirmemizden kaynaklandığını bilirdik. Oysa geldiğimiz sürece baktığımızda herkes değerlerden bahsetmesine rağmen, değerler doğrultusunda bir denetimden çok, aşağılanmaktan, dışlanmaktan ve mahalle baskısı endişesinden bunları yerine getirir olduk. Bu da gösteriyor ki, anlamsızlaşan değerlerin zamanla toplumsal değişim önündeki en büyük handikaplardan biri olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu ve buna benzer daha nice olumsuzlukların önüne geçmek ve insanlarımızı uzaklaşan ve kahrolan davranışlardan beri kılmak için, toplumsal genetik dokumuzun varlığını devam ettiren değerler ile, günümüzde bir baskı aracı olarak kullanılanları birbirinden ayırmak zorundayız. Bu ayrımı yapamaz ve hayata aktaramazsak, toplumsal kontrolün çöktüğü ve toplumsal kimlik inşasının yerlerde süründüğü bir hayata şahit oluruz.
Geleceğe nasıl bakıyoruz, nasıl bir toplumdan geliyoruz, hangi değerler, uğruna mücadele etmeyi gerektirir gibi soruların karşılığı aslında bir ferdin toplumsal kimliğini tanımada bizlere ipuçları verir. Yani toplumsal kimlikte asıl olan ortak bir gelecek tasavvuru yapabilmek ve ortak bir geçmişe sahip olmaktır. Ortak geçmişlerini yok edenler, ortak bir geleceği de düşleyemezler o zaman da karşımıza çözümü zor olan denklemler çıkmaktadır. Yani aynı gelecek tasavvuru olmayanların aynı değerlere hassasiyet göstermelerini bekleyemezsiniz. Bu durum bazı insanlarda mahalle baskısı altında yaşıyormuş algısı oluşturur. Bu algıdan kurtulmanın en önemli ve öncelikli yolu, toplumsal algı birliğini oluşturacak ortak zeminlerin ve değerler tanımının yapılmasıdır. İşte o zaman toplumsal kontrol mekanizması, resmi ve siyasal hukuki kontrol mekanizmalarına gerek kalmadan toplumsal birlik ve dayanışmayı sağlar.
Bu açıklamalardan sonra benim söylemek istediğim odur ki, toplumsal kontrol mekanizması ile, toplumsal baskı ve mahalle dikizciliğini birbirinden ayırarak hareket etmek zorundayız. Bu ayrımı yapamazsak su içine atılan tebeşirlerin dağılması gibi kendi birlik ve bütünlüğümüzün dağılmasını izlemek zorunda kalabiliriz. Durduralım dünyayı, hep beraber haykıralım kontrollü bir yaşam ve baskı unsuru olmayan bir değer diye…
Erol KEKEÇ/10.10.2018

ANLAYANLAR ANLATSIN ANLAMAYANLARA!



Yolların kavşak noktasında ya yollar dolanarak gider ya da birçok yavşaklar sizi kuşatır. Dolana dolana zorlukları aşıp dağların zirvesinde olmak mı, yoksa yavşakların kolları arasında can vermek mi, tercih senin, çünkü beyine bedava donanım yüklemiş yaratıcı, yazılımı doğru yerden almaktır senin görevin…
Bahane üretmek ve iblisin yolunu takip etmek her zaman kolay olanıdır, kimse Âdem olup, adam gibi yaşamak istemez, nedense böyle bir köleliği yazgı görür kendisine…Yazgı diye bir yalanla kendimizi aldatmayalım, beyinsel donanımları yaratan verdi, beynin çalışması için gerekli yazılımları bizim yüklememize bıraktı, bizim yazgımız yazılımlarımızla aynı fabrikadan gelir, o halde yazgı diye kendimizi kandırarak yükümüzü hafiflettiğimizi sanarak rahat bir nefes alıp koltuğa kurulmayalım. Kurulduğumuz koltuk İblisin danışma meclisi kurduğu danışma heyetinin dinlenme yeri olan, aldatılma ve aldanma numaralarının havada uçuştuğu yerin adıdır.
Yüreklere kement atılmadıysa, kulaklara kurşun dökülmediyse, gözlere perde çekilmediyse, yüreklerde şeytan hipodrom kurmadıysa, yollar her zaman açık ve gidilecek yer de çok yakın demektir. Bu yakın yolları uzak etmek ve yaklaştırmak insanın kendi dünyasında kurguladığı düğümlerin çözülme ve açılma ihtimaliyle doğru orantılıdır. Düğümlenen zihinsel bilgi formatlarının kutup başlarını biraz kazıyalım, yeniden bir kısa devre yapalım ondan sonra ateşleme var mı yok mu bir bakalım…Ateşleme gerçekleşiyorsa hala ümit var demektir, yok eğer kısa devre için hiçbir belirti yoksa, o zaman beyinsel donanımların çalışması için yüklenen yazılımların tamamıyla değiştirilmesi ve yeniden formatlanarak kullanılmamış bir yazılım alınmalıdır.
Arada bir zihinsel karışıklıklar ve eylemsel dışlanmışlar oluştuğu zaman karşımıza çıkan her kavşak noktasında postu yere atmış yavşaklar topluluğu etrafımızı kuşatır. Bu yavşaklar grubunun en belirgin yanları yavşayarak hep kavşak dönmeleridir, o halde kavşak noktası deyip geçmemek gerekir, çünkü tüm yavşama belirtileri buralara gizlenmiştir. Kuralsız yaşamın gizli tanıkları olan bu sınıf, hiçbir kuralın ne tarafında duracaklarını belli etmezler. Çünkü kural olduğu zaman genleşme katsayıları yükseleceğinden yavşamaları zorlaşır. Yavşamak hayatlarının rotasını belirleyen zavallı amipsel ve tek hücreli yavşaklar zebellasından seçilen bu zibidilerin korumak ve kollamak zorunda oldukları ilkeleri olmadığından aman ha kavşaklarda durduğunuzda etrafı iyi bir elekten geçirin yoksa kavşak dönmek isterken yavşaklar sizi kevaşeye çevirir.
Yıllardır ortaya çıkmasın diye gizlediğim yavşaklık haritasının kürre biçimini elime aldığımda almaz olaydım. Aynen bir küre gibi öyle bir dönüyorlar ki, ne taraftan hangi yöne döndüklerini de anlamıyorsunuz. Onun için tüm haritaları parçaladım ki, yavşaklar topluluğundan haritada noktalanacak hiçbir yer olmasın diye…
 Dolanda gel, dolanda gel, dağların zirvesinde kocaman bir soluk var, soluksuz kalanları bağrına basmış, Ana gibi bir gök kubbe yatar…Sen de kavşaklarda avlanmazsan yavşaklara, orada kucak açmış bir yatak var  
Erol KEKEÇ/09.10.2018


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!