Bu Blogda Ara

1 Ağustos 2014 Cuma

DERVİŞ POSTUNDAKİ NEMRUTLAR!


SOSYOLOG-EROLKEKEÇ
01.08.2014/ Namazgâh-İst
Not:”Ben Müslüman’ım deyip dosdoğru olanlara saygımı ve muhabbetimi ifade ediyorum, Dini kullananlar zümresine ait söylediklerim…
Âlemi seyreyleyeyim diye bir durdum durmasaydım, etraf tamamıyla cübbeli ve kılık değiştirmiş olanların iç dünyalarını gizledikleri sırtlanlarla dolu olduğunu gördüm. Bu sırtlanların sırtlarındaki postların bu kadar sermaye taşıdığını bileydim bu yollarda adımlar mıydım?
Dünyanın debdebesiyle meşgul olanlar, kıbleleri taştan yapılmış ve sütun gibi üzerine kimin oturacağı belli olmayan putlara tapınırken, üzerlerindeki cübbelerin ve meşreplerin beni kandırdığını söylesem hiç aklın yok muydu? Diyenlerin olacağını biliyorum ve sözlere kulaklarımı tıkayarak, tüm tecrübelerimi sizinle paylaşmak için bu gün klavyenin başına geçtim, Bu kalemin(klavyenin)Allah’ın üzerine yemin ettiği kalem olmasını rabbimden niyaz ederek biraz sizlerin başını ağrıtacağım…
Âlem puşt olmuş, ben ise sırtlanların sırtındaki koyun postuna bakarak hep iyi niyet duygularımın esiri olarak yaşam serüvenimi devam ettirdim. Bu serüvenim o kadar acılarla dolu ki nereden başlasam her yanımdan, iliklerimdeki kanlarım içimden dışarıya fırlayıp patlıyor. Ey Derviş postundaki, Belamlar! Nemrutların hayat stili hayatlarınızı dizayn etmesine rağmen neden bir derviş postuna bürünerek, insanlığın ruhunu kara emellerinizin son durağı olan istikbal arzularınıza kurban edersiniz. Bedenleri katledenlerin kurtulacağı günler belki olabilir, ancak ruhları katledenlerin insanlık önünde af edileceği günler asla gelmeyecektir. Firavunlar, emri altındaki halklara hep en iyisinin kendi bildikleri olduğunu anlatarak, insanlığı sömürdüler. Bu sömürü trendi, Musa’nın(sa)Asasının ortaya çıkmasına kadar devam etti. Musa’nın(as)Asasına galip geleceğini düşünen sihirbazların iplerinin hepsinin yutulacağı günler çok yakındır. Firavunlar tüm sihirbazları etrafına toplasalar da o sihirbazların hakkı görüp ona şahit oldukları gün, Firavunların zulmü sona erecektir…
Musa’nın(as)geleceği güne umutlarını yitirenlere çağrım, Musa(as)gelişi, Firavunun zulmünü devam ettiren sihirbazların etkinliklerinin yoğun bir şekilde tüm insanlığı aldatmaya odaklandıkları gün olacaktır. Küfrün yaygınlaşması, Musa’nın gelmesinin nedeni olmaya bilir, ancak Sihirbazların derviş postunda insanlığı aldatmak için firavunun borusunu öttürdükleri zaman gerçekleşecektir. Ey Firavunun yaşamasın nedeni olan belam bin Baurlar, şunu biliniz ki hiçbir firavunun zulmü sizin kurtuluşunu sağlamayacaktır, ancak Musa’nın (as) Asası karşısında teslim olup,”Biz de Musa’nın Rabbine iman ettik, andolsunki, ilk inananlardan olduğumuz için rabbimiz bizi af eder “diyen Sihirbazlar gibi Rahman’a teslim olun ki kurtulanlardan olasınız…
Bu gün İslam âlemi kan ağlıyorsa bunun tek nedeni, Derviş postuna bürünmüş kolumuzu kanadımızı kıran ve bizi firavunların pençesinde can verdiren bu belamlardan başkası değildir. Ey insanlık sizin fazla kafanızı karıştırmak ve sabah sabah ortalığı bir birine katmak istemediğim için bir örnekle konuyu kısa kesmek istiyorum…

Hz. Süleyman döneminde bir kuşla bir derviş arasında geçen bir diyalog, derviş kuşu tutmak için kovalar ve kuşun kanadı kırılır ve tüyleri dökülür. Kuş dervişten şikâyetçi olur ve Hz Süleyman’a gelir ve derki; Ey Süleyman bu derviş benim kanadımı kırdı ve tüylerimi döktü, Hz Süleyman Dervişe der ki ne diyorsun derviş cevaplar… Ey Padişahım! Benim tabiatımda onu yakalamak var, onun da tabiatında uçmak var, o uçmadı ben de peşinden geldim kanadındaki tüyler döküldü ve kanadı kırıldı bunda ben suçlu değilim der… Kuş der ki, ey Süleyman normal insanlar için dediği doğru ancak bu bir derviş sırtında postu var o kimseye karışmaz güvenilir diye ben uçmadım bunun cezalandırılmasını istiyorum der. O zaman Süleyman (as) bu dervişlin iki kolunu kırın der. Kuş hemen atılır, hayır onun kolunu kırmayın, sıtındaki cübbeyi çıkarın ki, bir daha kuşlar buna aldanmasınlar… Çünkü bizim ona güvenmemiz sırtındaki cübbesinden oldu der… Ey insanlar biz sırtındaki din cübbesini giyen, Firavunların yardakçısı, Allah’ın adını kullanarak bizi aldatanlardan yediğimiz darbeyi başkasından yemedik haberiniz olsun…

29 Temmuz 2014 Salı

DOĞRU OLMAK İÇİN KALIN DERİLİ OLMALISINIZ(!)

28.07.2014
Sosyolog-Erol KEKEÇ

Kapitalizmin kavram tanımlamaları da, kendi felsefi temeline göre şekillendiği bir dönemi yaşamaya başladık. Kapitalizmin imkânlarından yararlanamamış olanların yaptığı eylem ve düşüncelerin herhangi bir kıymetinin olmadığı, ancak kapital yaşam alanının rotasında yer alanların pusulasının daima doğruyu gösterdiğine hep şahit oluyoruz…(!)

Neden böyle bir sorgulama yaptığımızı merak etmiş olabilirsiniz, ancak gelecek satırlarda bunları daha detaylı olarak görebilme imkânınızın inşallah olabileceğini umut ediyorum… Kapitalist yaşam ağında kapitale sahip olduğunuz oranda, yaptığınız her türlü eylem de meşruluk kazanmaktadır. Aynı eylem o imkânlara sahip olmayan bir zavallı tarafından yapıldığında tüm insanlarca kınanarak, toplumsal sapma olarak algılanırken, kapital babalar yaptığında normal ve olması gereken bir eylemmiş gibi değerlendirilmektedir.

Kapitalizmin, insanların genetik dokusunu ve tüm toplumsal dimağları fesada götürdüğü kesin. Bu fesada uğramış beyinlerin harekete geçirdiği Bedenlerden, gelebilecek kokular sanıyorum fosseptik kokusundan farklı olmayacaktır… İşte kapitalizm, tüm davranışların doğruluk ölçüsünü, kendisine sahip olmaya bağladığını rahatlıkla görebiliyoruz... Bu kıstaslar arasında beyinleri şekillenen toplumların hayat akışlarındaki doğruluğun ölçüsünü bunların dışında düşünmek en büyük aptallık olur…

İçinde bulunduğumuz toplumda, doğruluğu belirleyen kalp atışlarındaki ritmlere baktığımızda, doğruluk pompalayan asıl ölçünün kapitale sahip olma olduğunu görmekteyiz. Bu sahiplik grafiği yükseldikçe ekranlardaki yerinizin doğru olması da o oranda artmaktadır. Ancak sahip olduğunuz dünyalıklarınız azaldıkça, doğru olma olasılığınız da grafiklerde hep aşağılara doğru iner, doğru olduğunuzu kabullendirmeniz tamamıyla bir şans oyununa kalır. Mesela, Hırsızlık dendiği zaman gece evlere giren ve çocuklarına ekmek alamayan bir zavallının davranışları anlaşılır ve hemen toplum olarak herkes ona karşı alarma geçer. Canı çektiği için akıl baliğ yaşına gelmemiş birileri bir tepsiden bir parça baklava alırsa, bu en büyük günahlar arasına girer hatta aforoz bile olabilir... Çünkü bu davranışının olumlu olduğunu kanıtlayacak, ne üretim araçlarına sahip, ne kitle iletim araçları var ne de insanların önüne çıkabilecek yüzsüz bir yüzü var, tüm bu imkanlara sahip olmayan biri otomatik olarak zaten yanlışın içindedir…(!)

Evine ekmek getirebilmek ve çocuklarını doyurmak için hayatını sermaye olarak kullanan ve tek değeri olan bu kutsalını pazarlayarak, annelik güdüsünün baskısı karşısında insani onurunu tepeleyen ve evine gelirken yüreği parçalanarak çocuklarının karşısına çıkamayacak bir kadın, yeryüzünün en lanetli varlığı olur hatta katli vacip olur, herkes fetva makamına danışır ve ortalıkta fetvalar döner dolaşır… Ancak her gün takasa konan bankalardaki paralar gibi elden ele dolaşan ve dişiliğini öne çıkararak görsel medyada her gün gündem oluşturanlar o kadar kutsanır ki, hatta muhafazakar belediyeler olarak bilinen yerel yöneticiler tarafından bunlar aile kurumu gibi kutsal bir değerin içinin doldurularak topluma anlatılması için bunları vitrinlere koyarak zaman zaman konuşturdukları da vaki olur… Sebebi hikmetine gelince, tek gerçek ortaya çıkıyor o da sahip olduklarının yaptığı tüm davranışları meşrulaştırarak, onu erişilmez kılması ve toplumsal bir prestij kazandırmasıdır… 

İşte, bu durum içinde yaşadığımız toplumun en karakteristik vazgeçilmez bir özelliği haline geldi. Bu özellik, dünyalık sahip olduklarınız, dünyada sizi itibar kaybına uğratacak tüm çirkeflikleri nötrleştirip hatta sizi artıya taşıması oluyor… Ülke yönetimine talip olanlar arasında, seçilmiş ya da atanmış olarak bir mevkiye ulaştıklarında, ne hikmetse, bunların nasipleri kendilerinden 1000 kat hızlı gittiğini görüyoruz. Adam 50 yaşında bir makamı işgal ediyor, orada bakıyorsunuz beş yıl kalıyor ancak nasibi o kadar büyük ki, fil payı alıyor ve birikimleri yedi sülalesini 70 yıl, Allah tüm nasiplerini bağlasa yine yetiyor…(!)Ancak bunların yaptıkları o kadar iyi ve Etik olarak algılanıyor ki, adam işini biliyor, gemisini yürütüyor, gemisini yürütene de kaptan derler…(!)Hakikaten bu zatlar hırsızlık gemisinin baş kaptanı olsalar da, bir çocuğun baklava alması kadar nahoş karşılanmıyor neden mi, çünkü sahip oldukları onun tüm olumsuz davranışlarını iyileştirme özelliğine sahipte ondan… Mesela, adam gece gündüz durmadan jurnalliğin her türlüsünü yapmış, ajanlık faaliyetleri yürütmüş, meşru olduğuna inanılan bir düzenin varlığını ortadan kaldırmak için, her türlü film fırıldağı yapmış, üstelik sürekli peşinde olduğu amirlerince ve yetkili mercilerce de, işini çok iyi yapan insanlar olarak, maaşlarının 742 katı taltif ikramiyesiyle mükâfatlandırılmışlar… 

Bu dürüstlük, vatan Millet Sakarya türküleri eşliğinde milletin bağrına saplanıyor, ne hikmetse, bir çocuğun bir dilim baklavası bunların boğazına tıkanıyor hırsız oluyor, âmâ bu zevatlar kahraman oluyor… İşte doğruluğun tanımı bu ülkenin anayasasında böyle tanımlanmış olmalı ki, deveyi götürenler doğru iş yapıyor ancak yenmiş olan devenin geride kalan nallarını bulanlar namusuz biri olarak adlandırılıyor. Hatta bakıyorsunuz nalı bulanlar gerçek sorumlu olarak yakalanıp zindanlarda ölüme mahkûm ediliyor. Nalları sen bulduğuna göre deveyi de sen götürdün diyerek zavallı koyunlara zulmetmeyi bir marifet bilen bu sistemi alın tepe tepe başınıza çalın, bana lazım değil böyle bir sitem…

Taltif ile 700-800 kat cülus ikramiyesi dağıtanlar bu gün kalkmışlar bana haktan adaletten söz eder olmuşlar… Eğer hak ve adaletin ölçüsü, daha çok çalmaya göre değerlendiriliyorsa, biz en büyük hırsız olduğumuzu haykırıyoruz,(!) çünkü hiçbir malımız mülkümüz yoktur. Malı mülkü katlanarak gidenlere de tavsiyemiz, bizim gibi biraz hırsız olun da Millet hakikaten adam gibi bir hırsız görsün… Yoksa bu memlekette hırsıza hasret gideceğiz, çünkü herkes çok dürüst işini çok iyi biliyor, böyle olunca hırsızlık çulsuzların mesleği olacak, derisi kalın olanlarda, en münevver insan olarak tarihe damga vuracak… Tek kelimeyle yazıklar olsun diyorum ve bu işlerin kıyısından köşesinden geçen kim varsa, başta ben olmak kaydıyla rabbim helak eylesin ve benim hakkım varsa ben hakkımı en ince ayrıntısına kadar zehir zıkkım ve haram ediyorum…”Sakın aldatıcılar sizi Allah’ın adını kullanarak aldatmasın…””Doğru olmak istiyorsanız sırtınızdaki deri sırtlan postundan olsun, boğmadan can çektirerek öldürüp yiyin, yoksa doğruluğa gölge düşürebilirsiniz söylemesi benden yapması sizden…(!)


25 Temmuz 2014 Cuma

ALLAH’IN GAZABI ÇOK YAKIN!


Sosyolog-Erol KEKEÇ
23.07.2014/İST
Allah Haddi aşanları sevmez;
“ Savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.”Bakara:190
“Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.”Maide:87
“Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.”A’raf:55
Bu ayetlere dikkat ettiğimizde bir hakikate gözlerimizi kapamamız mümkün değildir. Bu haikaket, haddi aşmak ve aşırı gitmek, Allah katında sevilmeyen ve kınanan eylemler olduğunu rahatlıkla görürüz. Allah’u Teâlâ bir eylemi bu kadar açık bir ifade ile kınayarak anlatmış olmasına rağmen, bu tarz eylemleri kendilerine kalkan edinen ve ben Müslüman’ım diyen varlıkları anlamakta çok güçlük çekmekteyiz. İçinde bulunduğumuz ülkede, son dönemlerde yaşanan olayların arkasında her ne kadar bazı kirli odaklar olsa da, bazı haddi aşan ve aşırıya giden davranışların olduğunu da görmek gerek.
Aklı başında bir Müslüman, bu patolojik vakaların oluşmasına fırsat vermeyecek kadar aşırılıklardan ve haddi aşmaktan uzak durması gerektiğini çok iyi bilir. Rabbimiz bizi, başkaları için fitne kaynağı kılma diyerek, hadlerini ve hudutlarını çok iyi bilir, tövbe ve istiğfar ederler.
Allah Şımaranları sevmez;
“Şüphesiz Kârûn, Musa’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: “Böbürlenme! Çünkü Allah böbürlenip şımaranları sevmez.”Kasas:76
Karunlaşmaya giden yola dikkat ediyor muyuz, tamamıyla şımarıklıktan geçiyor. Haddi aşmak ve aşrı gitmek beraberinde insanı şımarıklığa sürüklemekte ve hiçbir şeyi takmadan dalga geçer duruma getirmektedir. Şımarık varlıklar, kendilerini yeryüzünde seçilmiş, özel iltimas sahibi varlıklar olduğunu düşünürler. Şımarık çocuklar kimseyi takmadıkları gibi herkesle dalga geçip kendini aşan konulara da burnunu sokmaktan geri kalmaz. Yaşanılan olumsuzlukların temelinde mutlaka şımarık eylemlerin olduğunu görmekte güçlük çekmezsiniz. İnsanların sahip olduğu imkânlar onları böbürlenmeye ve aşrı azgınlıklara sürükler. Merhum Sezai Karakoç üstadın deyimiyle,”Hükümdarların hükümdarlığı için halka yalvardığı ama yine de eşsiz zulümler işlediği günlere geldik sizler bunu bana söylemediniz…”dediği gibi, şımarmak, insanların sonunu yaklaştırır.
“Şüphe yok ki Allah, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları hiç sevmez.”Nahl:23
Allah yere gireni, yerden çıkanı, göğe yükseleni ve gökten ineni, sinelerde saklı bulunan her şeyi en iyi şekilde bilir. Allah her şeyden haberdardır. Hiç kimse kendisinin ne hesaplar yaptığını kafasının arkasında olanlardan Allah’ın haberdar olmadığını sanmasın… Allah size şah damarınızdan daha yakın olmasına rağmen, yaptığınız eylemlerde sizi gözleyenin olmadığını mı sanıyorsunuz? Herkesin ne yapıp ettiğini göreceği günler çok yakındır.”Ey insan! Kerim olan rabbine karşı seni büyüklük taslamaya ve azgınlık yapmaya sevk eden nedir? Bu büyüklenmelerinizin kaynağı nedir, yoksa Allah’ın perçeminizden yakalayamayacağını mı sanıyorsunuz, böyle bir büyüklenme hesaplarınız varsa, şunu biliniz ki, mutlak galip Allah’tır. Hesap gününün tek hâkimi odur, Allah hesabı çabuk görendir, orada bir saniye beklemezsiniz ve sizlere hiçbir haksızlıkta yapılmayacaktır. İnsanlara olduğundan fazla kibirlenip büyüklük taslayanlar, Allah katında kimsenin kimseye faydasının olmayacağı bir günden sanırım haberleri olmasa gerek…
Allah bir resul gönderse senin           gibi ipsiz sapsız çulsuz birini göndermeye mi kalır, diyen Mekke’nin müşriklerinin gerekçelerini dikkate almayanlar, o müşriklerin tavırlarını eylem olarak yaşamalarına rağmen, sözleriyle farklı mesajlar vermeye kalsalar da, Allah sizin yapıp ettiklerinizden hesap soracaktır. O doğrulamamış, namaz kılmamış, büyüklük taslayarak yüz çevirip sırtını dönmüş sonra da salına salına kendenden yana olanların yanına gitmişti, sana yazıklar olsun yazıklar, daha sana ne olsun… Bu kibirlenme kulelerinden aşağıya inerek, herkesin söylediği sözün bir kıymeti vardır diyerek düşünülmediği sürece, azgınların perçemlerinden yakalanacağı günler çok yakın demektir.
Rabbinin verdiği bunca imkânlara rağmen sizi Kerim olan, Allah’ın nimetlerini yok sayarak, kendinizi dev aynasında görmenizin anlamı nedir? Yoksa insan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sandı, bizim ona yetişip kendisini yakalayamayacağımızı mı sandı… Hayır, hayır onlar akletmiyorlar ve inatlarında devam ediyorlar... Bizim inatçı zorba kavimleri ne yaptığımızı görmediler mi? Sen öğüt ver umulur ki öğüt alırlar, öğüt ancak iman edenlere fayda verir…
Allah fesat çıkaranları asla sevmez!
Bir de Yahudiler, “Allah’ın eli bağlıdır” dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar! Hayır, onun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, sana Rabbinden indirilen (Kur’an) onlardan birçoğunun azgınlık ve küfrünü artıracaktır. Biz onların arasına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah bozguncuları sevmez. Maide:64
“Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Kıyamet’in kopması bir göz kırpması gibi veya daha az bir zamandır. Şüphesiz Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.”Neml:77

Allah’ın buyruğuna inanmayarak, ya da kendisini ilgilendirmiyormuş gibi davrananların sonunun, Yahudilerin söylediklerinden dolayı, nasıl ki Rahman olan rabbimiz, onların elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar diyor, bu kapsam alanına girmemek için fesat çıkaran ve ifsatçı bir yaşam ortaya koymaktan kaçınmaları gerekir. Her ne zaman ortalığı karıştırmak için bir ateş yakılmışsa Allah onların ateşini söndürmüştür. Allah bozgunculuk yapanların bu ateşlerinin yayılmasına asla fırsat vermez. Çünkü rahman ve rahim olan Allah, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanları asla sevmez ve onları yakın yerden yakalar.
Yerlerin ve göklerin gizlediklerinin bilgisi tamamıyla Allah’a aittir, Allah yapılanların hepsinden haberdardır. Kimse dünyaya direk kalacağını ve bu dünyanın tek sahibinin olacağını sanmasın… Kıyametin kopması sadece bir göz kırpması ve daha az bir süredir, bunu bilen geçici dünya metaına aldanarak mütekebbirleşmek zorunda kalır mı? Elbette hayır, ancak dünyada uzun yaşama arzusu insanları yanlış yapmaktan men edemez. Bu sonsuz yaşama gayreti, insanı azgınlaşma sendromunun pençesinde can vermeye sürükler. Şunu unutmamak gerekir ki, Allah her şeye hakkı ile güç yetirendir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın her şeye güç yetireceğini bilen birinin, tasalanmasına kaygılanmasına gerek var mı?
Eğer siz Allah’ı hesaba katmazsanız hesabı şaşırırsınız ve kendinizi erişilmesi ve ulaşılması çok güç, mütekebbir olarak ilan edersiniz, sonrasında da kendiniz için karanlık yaşamı, kendinize reva görürsünüz… O zaman Allah sizin başınıza kimi musallat eder bilemem. O halde “Ey iman edenler! Adaleti gözetenler olarak dosdoğru hareket ediniz ve büyüklenme kulelerinden inerek, yaşamın bir ortağı olduğunuzu kanıtlayın ki, Allah’ın rahmeti sizi kuşatsın…


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!