Bu Blogda Ara

28 Temmuz 2013 Pazar

KANA KANA İÇENLER HELAK OLDULAR!


“Tâlût, ordu ile hareket edince, “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka.” dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) “Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.” Bakara:24        
Şüphesiz Allah sizi dünya ve içindekilerle imtihan edecektir. Bu imtihanın galipleri dünyaya dalarak kana kana doymadan yiyenler ve içenler olmayacaklardır… İmtihanı kazanalar, ya hiç suyu içmeden karşıya geçenler ya da çok zorunlu olduğu için Allah’ın kendilerine müsaade ettiği bir avuçla yetinenler olacaktır…
Şüphesiz Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir…
Bu ırmak akıyor, herkes onun içinde ne varsa toplama derdinde, akan bir su ikinci kez aynı şekilde akmaz diyerek, öyle bir koşuyorlar ki, anlamak ve anlatmak neredeyse imkânsız gibi…
Temmuzun sıcağında susuzluktan bunalanların dillerini sarkıtarak soluması gibi bir koşuşturma var; suyu ele geçirenlerde koşuyor, suya ulaşmak için çırpınanlarda koşuyor, sanki bir taraf karnaval meydanı öbür yan mahşer anı…
Yarlardan aşağı önüne çıkan ne varsa hepsini toplayarak tüm debdebesiyle akan bir sel ve bu selin içinde çırpınan dünyaya ait mücevherler arayan zavallılar. Hangisi galip gelebilir acaba, debisi güçlü olan sel suları olduğuna göre, onun kazanacağı kesin, peki bu zavallıların mücadelesine bir anlam vermek mümkün mü?
İmtihan alanı olan bu akıntı dünya ırmağını görmezden gelenler, imtihanın ciddiyetini asla anlayamazlar… Bu bataklıklara daldıkça dalanlar, üzerlerinde ve yüreklerinde çamurdan başka bir şey çıkarmazlar. Toprak insanın özü ancak onu çamurlaştırmak ve oraya yapışıp kalmak, onun bir seçeneğidir. Tercihiniz neye ise orada kalırsınız, acil bir durum vaki oldu ise ondan bir avuç almanızda ve yolunuza devam etmenizde bir sakınca yoktur… Ancak kana kana içerseniz, onun cazibesine kapılır ileriye değil, tadını aldığınız yerde saplanır kalırsınız…
Yukarıdaki ayetin dillendirdiği hakikati görebiliyor muyuz? İmtihanın doruk noktası kazanma ve kaybetme anı… Avuç avuç içenler korktular ve sen ve yanındakiler gidin savaşın, bizim Calut’a ve ordularına karşı koyacak gücümüz yoktur. İman edenler dediler ki, şunu biliniz ki, Allah’ın izni ile nice az topluluklar, çok topluluklara galip gelmişlerdir… Allah’a dayanmak bir iman işidir. Dünyaya ve içindekilere dayanarak kendini güçlü hissetmek, şeytanla Candaş ve yandaş olmanın kanıtıdır…
Şeytanla Candaş olan ve sarmaş dolaş yaşayan bir dünyanın zavallı bizim gibi ödlek yaratıkları! Şunu biliniz ki, imtihanı kaybettiniz, avuç avuç doymak ve dinlenmek bilmeden bu dünya ırmağının pislikleriyle ruhunuzu ve karınlarını doldurduğunuz bir ortamda hala kazananlardansınız öyle mi, yemezler Allah’ın sünnetinde asla bir değişim bulamazsınız, kendimizi boşuna aldatmayalım…
Dünyaya çaktıkları kazıkların sayısını bilmeyenlerin,hazinesinin anahtarlarını güçlü bir topluluğun taşımaktan güçsüz düştüğü Karun’dan ne farkı olabilir anlatır mısınız…? Dünyaya çakılan kazığınız ne kadar fazla ise, doyumsuzluğunuz da o oranda artar ve kana kana içmekten kendinizi alamazsınız. Bu dünya ve içindekilerden kana kana faydalananlar, Talut’un ordusunda dökülüp geride kalanlar olduklarını bilsinler. O bir dönemdi tarihi olayları bize örnek vermeye kalkmayın diyenler, şunu bilsin ki,”yeryüzünü gezin dolaşın sizden önceki yalanlayanların akıbeti ne oldu görün…” Kimse kendisine nefsin hoşuna gidecek gerekçelerle Hakkı yamultmaya kalkmasın, Vallahi ve Billahi Allah’ın yamultacağı günler çok yakındır. Allah günleri aranızda çevirip durur, sakın ola ki, hep dünya ve içindekiler sizi koruyacak sanmayın, gaflet bizi yedi tüketti ama hala savaşı kazanacağımızı ve havalar atarak başkalarına gözdağı vererek bu işler yürümüyor, haberimiz olsun… Dünyayı sırtında taşıyan ve en çamur ırmaklara ağzını dayamış kana kana içenler, hiçbir savaşın hiçbir yerinde galip gelemeyecekleri kesindir. Çünkü Allah’ın sünnetinde bir değişiklik bulamazsınız…
Sırtında dünya, ağzında tüm çamurların hortumları, elinde kirman ip eğirerek, dilinde Yasin okuyarak, tribünlere oynayarak savaş kazanılsaydı, ben sizi en doğru bildiğime götürüyorum diyen Firavun, Musa(as)’in karşısında mutlak galip gelen olurdu…
Savaş kazanmanın yolu sandıktan çıkmaz, alkışlayanların sayılarındaki artıştan elde edilmez. Savaş kazanmanın Yolu, Ya suya dokunmadan geçmek ya da ihtiyaç olduğu için bir avuç tadımlıkla yola devam etmekten geçer. Kana kana içenler ve dünyayı sırtına sarıp altında inim inim inleyenler tarihin hiçbir döneminde hiçbir savaşı kazanmamıştır… Müslüman olduğunu söyleyenlerin bu alandaki imtihanları İslam olmayanlara göre daha çetin geçer. Müslüman olmak size bir ayrıcalık tanır, ama ne zaman hakikaten hakka gereği gibi şahitlik yaptığınız zaman… Uhut muharebesine bir göz atacak olursanız, Müslüman olmanın ne zaman bir ayrıcalık olduğunu göreceğiz.” Allah size zaferi vermiş iken ne zaman ki, içinizden bir kısmınız dünyayı bir kısmınız ahreti arzuladı, işte o zaman Allah yeniden savaşı sizin aleyhinize çevirdi… Görüyor muyuz Allah’ın sünnetinde bir değişme bulamazsınız savaşan Allah’ın Resulü de olsa durum aynı… Peki, biz kendimizi ne sanıyoruz.
Allah’ın yardımının kimlere indiğini size söyleyeyim mi, onlar sadece ve sadece Allah’a tevekkül eden ve adaletin mutlak gözeteni olanlardır. İbrahim (as)a, Nemrut ve avenesinin onu ateşe atmak için odun topladıklarının haberini verdiklerinde, İbrahim(as)’in tavrı :”Allah ne güzel vekil ve o ne iyi yardımcıdır…”olmuştur. İşte Allah’ın yardımı bu hayatlara hemen yetişir ve dünya size düşman olsa eğer siz istikamet üzere dosdoğru yaşayarak Allah’a dayanmışsanız, Allah sizin aleyhinize asla düşmanlarınıza fırsat vermeyecektir.”Biz de ateşe dedik ki, İbrahim’e karşı serin ve esen ol…”
Savaşı kazananlar, Ebubekir Essıddık(ra) gibi dünyanın tamamını Allah ve Resulü için harcayan ve susuzluktan çöllerde dili damağı birbirine yapışan ve karnına açlıktan taş bağlayanlardır… Ebu zer(ra) gibi dünyaya kazık çakanları terk ederek Reveze çöllerinde elini ve yüreğini Rahman’a açarak yaşayanlar olmuştur…
Günümüzde tıka basa götürenler ve üstlerine başlarına dökerek suya dalıp, kana kana içmekten kendilerini alamayanlar ve Allah dünyayı mümin kullarının üzerinde görmek ister diyerek çirkefliklerine meşruluk kazandırmaya çalışanlar asla savaşın hiçbir noktasında olamazlar. Kimse kendini kandırmaya çalışmasın…”Allah’ın sünnetinde bir değişme bulamazsın…”  
Birilerinin amuduyla götürdüğü bir dünyada, akşam iftar açacak bir parça ekmek bulamadığı için, çoluk çocuğuna karşı mahcubiyetten, evin bir odasında kendini ipe çeken insanların yaşadığı bir dünya da savaş zaten kaybedilmiştir… Savaşı kazanmak, tahammül edilmediğinden elindeki gücü kullanarak bastırma operasyonları düzenlemek değil, elindeki tüm imkânları seferber ederek insanları diriltme mücadelesi vermektir…
Sistemin nimetlerini tepe tepe horca kullanarak, işini iyi bilen insanlar zümresine adını kaydettirenlerin, koro halinde homurdanmaları ve şak şaklamaları hiçbir savaşın kazanılma yolu olmadığını bilmek gerek…
Savaşın kazanılması mazlumların ahından değil, mazlumların duasından geçer. Mazlumları görmek istemeyenler, ne kadar gerçeklerle aralarına duvarlar örseler de; Allah mazlum ve mahrumların yardımcısıdır… Bir kişinin yardımcısı Allah olunca ona hiçbir korku yoktur…
Savaşı kaybedenlerin kaybetme gerekçesini ben dilimin ve gönlümün onayladığı şekilde söyledim, Allah’ım sen şahit ol, bizi huzuru mahşerde bunların yaptıklarından dolayı sorumlu tutmayasın… Allah’ım kana kana içmekten doymayan bir ortamda yaşıyoruz, ne söylesek hepsi yok edilmeye çalışılıyor ve bir gerekçeyle mutlaka haklılıklarını anlatmaya çalışıyorlar… Sen şahit ol Allah’ım!” İçimizde sadece zulmedenlere erişecek olmayan o azabından bizleri koru…”
Ey Allah’ım durumumuzu ahvalimizi sana arz eyledik, sen her şeyi gören ve gözetleyensin, bizleri dünya ırmağından kana kana içerek, dünyaya saplanıp ahret yolculuğunu unutan zavallı perişan kullardan eyleme…
Savaşın meydanlarda, sandıklarda, afişlerde, billboardlarda, televizyon ekranlarında, yüksek sesle bağırmalarla kazanılmadığını bilmeyenler, savaşın ganimeti olarak paylaşılacağı günü beklemek zorunda kalırlar… Zalimlerin ellerindekilerle Müslümanların savaş kazanacağını sanması en büyük budalalıktır. Müslümanlar için onlar araçlardır, müslümanın mutlak sahip olması gereken, Allah’a gönülden bağlanmaktır. Suyu kana kana içmemektir.
Hüseynin Kerbela’da bir damla suya hasret gitme gerekçesini ve şahadetinin anlamını kavramamış, Yezitlerin yaşamıyla hiçbir savaş kazanılamaz…
Yezitlerin savaşı kazanma mantığı, güçlerine inanmaktan geçer, Hüseyinlerin zaferi Allah’a kulluktan geçer… Allah’a kul olmadan, debdebesiyle Müslüman olduğunu sanıp, zafer elde ettiğini sananlar, tarihin korkak zalimler Güruhundan oluşmaktadır…
Zalimler, tarihin her döneminde güce iman etmesine rağmen, Allah’a inandığını sanan korkak ve ürkek zavallılardan oluşur… Kana kana içenler imtihanı kaybetti…”Bu Allah’ın bir sünnetidir, Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik yoktur…”
Not: İnşallah nasip olursa Devam edecek…
SOSYOLOG-EROL KEKEÇ
28.07.2013 (10.40-13.15)
ÇENGELKÖY/İST



24 Temmuz 2013 Çarşamba

VEDA FERMANI (VEDA HUTBESİNDEN GELEN SES)-2


“De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” Âl-i İmran/31
Allah’ı sevdiğimizi iddia eder dururuz, ancak dünya ve içindekilerin sevgisini kesinlikle Allah’ın sevgisiyle kıyaslamayı dahi düşünmeyiz. O kadar çok dünya sevdalısı olmuşuz ki, sarhoşluktan kendimizi bir adam sanmaktayız…
Mukaddes topraklarda şeytanın ümidini kestiren yaşamların acaba biz neresindeyiz, hiç düşündük mü? Düşünmek, okumak ve anlamak için o kadar çok zamanımız yoktur, işten eve evden işe, çek senet ödemeler vs derken masa başında uyuyoruz, çoğu zamanda sabah işyerini açmak ve temizlemek için gelen görevlinin kapıyı çalmasıyla uyandığım günler çok oldu diye kendimizi avutmaktan da geri kalmayız…
Be hey ahmak varlık sen bu bahaneleri ileri sürerek kendini rahatlatabilirsin, ancak Allah ve Resulünün yolundan, hiçbir dünyalığın ve yaşadığımız sürece hiçbir şeyin daha önemli olmadığını anlamadığın sürece, Allah’ta seni adam yerine koymayacak haberin var mı?
“Ey insanlar! 
Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.”
Mukaddes toprakların yiğit erleri, şeytan sizinle uğraşmaktan çok yoruldu, şunu biliniz ki, bu toprağınızda kendisine tapınmayacağını artık çok iyi anladı. Ancak çok küçük meselelerde hala kendisinin mesajlarının anlam ifade edeceğinden umudunu kesmedi…
Siz sakın ola ki, hiçbir şeyi küçük görmeyesiniz, çünkü insanın küçük gördüğü şeyler insanın başının belasıdır. Şu gördüğünüz kocaman dağ yığınları küçücük kum taneciklerinden ibarettir… Yaşamın küçüğünü önemsemeyenler, büyüklerin altında can verirler; şeytanın hiçbir adımı küçümsenecek türden değildir.”Atanız âdemi saptırdığı gibi”, sakın sizi de peşinden sürüklemesin, onun vaadi boştur, ancak sizi avutacak vaatlerde bulunur…
Allah Resulü’nün ashabına fermanını anlamayanlar, yaşamı nasıl anlasınlar… Peygamber’le bir arada bulunun Allah erleri bu uyarılara muhatapsa, acaba bizler bu meselenin neresindeyiz, hiç düşünenimiz var mı?
Ben şuna kesin olarak inanıyorum ki, bizden öncekilerin başına gelenlerle bizler sınanmadan kurtulacağımızı sanıyorsak bu kuruntulardan bir an evvel uzaklaşalım ve hakka dönelim, yoksa akıbetimiz çok kötü olur…”Yoksa siz sadece iman ettik demekle imtihan olmadan başıboş bırakılacağınızı mı sandınız? Andolsun ki, biz sizden öncekileri imtihan ettik sizi de edeceğiz, sadıklar ve sahtekârlar belli olacak…”Evet dostlar imtihan süreci devam etmektedir, kimse kendisini aldatmasın, “De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” Al-i İmran/31
“Ey insanlar!
 Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve âdete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.”
Ey insanlar! Kadınların hakları konusunda hassas olunuz, İslam’ın Peygamberinin son veda konuşmasının ana konularından birisi bu konuya ayrılmış ise, bu konudaki zaaflarınızın ne kadar önemli olduğundan olsa gerek… İslam Adalet dinidir, her bireyin hak ve hukukunu garanti altında tutar. Kadınları ikinci sınıf gören cahiliye adetlerini İslami bir gelenekmiş gibi yansıtarak onun arkasına sığınarak her türlü kepazeliği işlemeyi asla İslam onaylamaz. Bunu bilen Allah’ın Resulü(SAV)bizleri son konuşmasıyla en ince noktalarda uyarmaktadır.
Bu gün yaşadığımız ortamlara bir göz atacak olursak, herkesin birbirinin kuyusunu kazmaya ve yularını ele geçirmeye çalıştığı bir ortamda, bu hassasiyetler ne kadar korunabilir, onun yorumunu size bırakıyorum. Kadınların sizin üzerinizde, sizin de onların üzerinde haklarınız vardır. Bu hakları kendi heva ve hevesleri uğruna harcayanlar kesinlikle Resulün yolundan uzaklaşanlardır. Kendi yaşam alanlarında Adaleti tesis edemeyenler, başka alanlarda adaletin temsilcisi olamazlar… Bu mesaj tüm insanlaradır. İslam, sadece Müslüman olanlara görev ve sorumluluklarını anlatan bir din değildir, dikkat ediyor musunuz? Hitap ey insanlar! Diye başlıyor, demek ki, Müslüman olduğunu iddia edenlerin bilmeleri gereken bir husus oluştu, kadınların ve erkelerin birbiri üzerindeki haklarına adil bir şekilde uyması insani bir görevmiş…
Bu önemli bir insani sorumluluktur. Bu sorumluluğu önemsemeyenler, insanlıktan dem vurma hakkına sahip değillerdir. Kadınlar erkeklerin emanetidir, emanete ihanet edilmez, kadınlara erkeler evlerini emanet etmekteler, onlarda bu emanete ihanet edemezler… Bu yaşam duyarlılığına sırtlarını dönenleri, hayat yaşam alanının dışına atar ve bakarsınız ki, zamanla psikomanyak olup çıkmışlar… İşte Allah’ın Resulü, insan aklına o kadar önem veriyor ki, sorunların kaynağına dikkat çekerek, hastalıkların yolunu tıkamaya çalışmaktadır. Kadınların haklarını gözetmek Allah’tan sakınmanın bir delilidir. Şayet Allah’tan ittika ediyorsak o zaman bize gelen bu mesajları yaşam alanlarımızda aktif hale geçirmek zorundayız.
Bu konuların ayrıntılarına dalarak sizlerin sıkılmasını istemediğim için bir iki hatırlatmayla sizleri yazının bütünlüğü ile baş başa bırakacağım.
Kadın ve erkek bir kuşun iki kanadı gibidir. O kanatlardan biri kırıldığı zaman kuşun uçma imkânı olmayacaktır. İşte hayatta böyledir, kadın ve erkeğin hakları adalet ölçüsüne göre yerine getirilmezse, yaşam durur ve toplumsal patolojiler gözünüzün gördüğü her yerden patlak vermeye başlar. İşte bu hastalıkların son bulması ve insanlığın adalet ağacının gölgesinde gölgelenmesi için, “De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” Al-i İmran/31

SOSYOLOG-EROL KEKEÇ

23.07.2013 (21.40-23.15)
ÇENGELKÖY/İST

22 Temmuz 2013 Pazartesi

VEDA FERMANI (VEDA HUTBESİNDEN GELEN SES)-1


VEDA FERMANI (VEDA HUTBESİNDEN GELEN SES)-1
“De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” Âl-i İmran/31
Herkes Allah’ı sevdiğini ve kesinlikle Allah dendiği zaman kalplerinin yerinden sökülecekmiş gibi olduğunu söyler durur. Ancak bu konularda insanın ne kadar samimi olup olmadığını kendisine göstermek için rabbimiz bir ayetiyle hemen bize samimiyetimizi test etmemizi ister. “De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” Al-i İmran/31
Resule uymaktan bahsediyoruz,yanlış anlaşılmasın,ne üstatlardan ne din bezirgânlarından,ne gücüne tapanlardan,ne Karunlardan,ne de belamlardan söz etmiyoruz.Bu mesaj gayet net,”Ey Resulüm,onlara de ki,bana uyun da bilelim söyledikleriniz de ne kadar samimisiniz.
"Ey insanlar! 
“Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım. 
İnsanlar! Bugünleriniz nasıl  mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.”
Bu günlerinizin nasıl mukaddes olduğuna inanıyorsanız, canlarınız ve mallarınız da mukaddestir. Namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.
Sadece Müslümanların canı, malı ve namusu mukaddes değildir, tüm insanların bu değerleri mukaddestir ve hiçbir tecavüze uğramaz korunmuştur. Görüyor musunuz, korunacaktır, demiyor Allah’ın elçisi, korunmuştur diyor…
Ey insanlar, sizlerin bu değerlerini korumayan yöneticileriniz, hiçbir gerekçeye sarılma hakkına sahip değildir. Sadece yapması gerekeni yapmadığı için Allah’tan tevbe ve af dilemesi gerekir…
Hiçbir gerekçe, bir canlının hayatına son vermeyi haklı kılmaz, çünkü sizin canınız mukaddestir. Mekke, nasıl ki kutsal ve mukaddes bir şehir olduğu için, oraya gidip yüzümü sürebilseydim diyorsunuz, bir hayatta böyle kutsaldır… Bir hayatın sonlandırılmasına göz yumacak kadar hakikate gözlerini kapayanlar, asla bu ramazanın, gelecek olan kadir gecesinin ve Allah’ın evi Kâbe ve şehirlerin anası Mekke’nin mukaddesatından söz etmesin…
Sizin yaşamınızla aynılaşmayan farklılıkların mukaddesatını yok saymak, Allah Resulü’nün yoluna uymadığınızın kanıtıdır. Peki, sormazlar mı, adama be hey adam, hani sen Allah’ı sevdiğini iddia ediyordun, o iddianın hakikat olduğuna inanmamız için, Allah’ın elçisinin yoluna uy ki bilelim Allah’ın seni sevdiğini…
Ey insanlar! Birinin hayatı, malı ve namusu kutsaldır ve her türlü tecavüzden korunmuştur. Birinin hayatını yok etmek, malını talan etmek ve namusuna göz dikmek insanlığın yok olduğu andır…
Toplumda yaşanabilecek her türlü olumsuzluklar, bu olumsuzlukları ortadan sulh ile kaldırmakla görevli yönetim erkinin yaptığı yanlışları meşru kılmaz. Canlarınız, mallarınız ve namusunuz kutsaldır, her türlü tecavüzden korunmuştur… Bu kutsallığı yok etmeye çalışanlar, şunu bilsinler ki, Kâbe’nin duvarını yıkmaktalar, ramazanı katletmekteler, Leyle tül kadr-i hayattan silip yerine Haccac’ın günlerini koymaktalar…
Ey insanlar! Bu fermana uymayanlar şunu iyice bilsin ki, Resullün yolunu        tahrip edenleri, Allah asla sevmez ve onların dağınık işlerini düzeltmez…
Bu mübarek aya ulaşmadan önce yaşanan toplumsal kaostaki yanlışlıkları, Müslüman olarak savunmak ve olanlara bir gerekçe uydurmak, Resulullah’ın bu veda hutbesinde yapmamızı istediği davranışların kıyısından köşesinden geçmemektir…
Be hey insan! Tüm bu olanlara rağmen sen, Allah’ı sevdiğini iddia ediyorsun, o zaman Resule uy ki, Allah’ta seni sevsin… Yoksa nasıl sonlanır bu hayat bilemem.
“Ashabım! 
Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O'da sizi yaptıklarınızdan  dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.”
Sakın ola ki, benden sonra cahiliye adetlerine tekrar dönerek birbirinizin boynunu vurmayasınız… Sizleri yanlışa sürüklemek için şeytan aranızda cirit atmaktadır, Şeytanın bu tuzaklarını alaşağı edebilmenizin yolu Rahman’ı anmaktan geçer.”…Kim ki, Rahmanın zikrinden yüz çevirirse bilsin ki, biz ona yanından hiç ayrılmayacak bir şeytanı ona musallat ederiz, o şeytan da ona kabuk gibi birleşir, geçmişini ve geleceğini ona güzel gösterir, o ateşle karşılaşınca arkadaşına şöyle seslenir, vay sen ne kötü bir dostmuşsun, keşke seninle benim aramda doğu ile batı arası kadar bir mesafe olsaydı…”
Bunlara uymak kaçınılmazdır, dikkate almamak yok olmaktır. Dost sandıklarımız bizi şişirerek ateşe yuvarlamadan, aklı idrakle hakikati bir görelim ve şeytanın tuzaklarından beri olalım, yoksa cahiliye kalıntıları bizi kuşatır da, ardından Allah’ın huzuruna vardığımızda sen ne kötü bir dostmuşsun dememizin bir faydası olmaz…
Ashabım! 
Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmutallib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir. Lakin  anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.
Ribanın her türlüsü kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz amcam Abbas’ın faizidir. Ey insan! İlk kaldırdığım faiz de sizi yıllardır ticaret adı altında, hülle yaparak kar payı olarak sizi soyup soğana çevirenlerin faizidir, diyebilecek miyiz? Yoksa faiz lobisi olarak dillere hoş gelenleri anlatarak, Süleyman çelebinin yazdığı gibi bir methiye de biz mi yazacağız?
Ne kimseye zulmediniz ne de zulme uğrayınız… Hiç biri de mıntıkanıza uğramasın, siz adaletin havarileri olmak zorundasınız. Faiz lobisi ifadesiyle bu insanlar sadece verilmek istenen mesaj dışında bir şey anlamıyor, ben de diyorum ki, faiz lobisinin her türlüsünü çekinmeden ve sakından telin edelim ki, kimse yaşamı tahrip ederek çukasını insanların sırtından doldurmasın… Çünkü Allah böyle hükmetmiştir.
Allah ve resulüne savaş ilan edilmiş bir kazancın ne kar payı olur ne de faizi, hepsi ribanın kapsamında olduğunu ve hepsiyle mücadelenin kaçınılmaz olduğunu anlatmazsak, Allah’ın hükmüne uymadığımızdan, hem başkalarına zulmederiz, hem de zulme uğrayanlardan oluruz…
Neden böyle yapmamız gerekir diye fazlaca kendimizi yormaya gerek yoktur. Allah’ı seviyorsak Resule uyalım, o da diyor ki, çünkü Allah böyle buyurmuştur…
“Ashabım! 
Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu Iyas bin Rabia'nın kan davasıdır.”
Cahiliyeden gelen adetlerin hepsi ayakların altına alınmıştır,”Kınayıcıların kınamasından korkmadan hareket etmek sizlerin şiarı olmalıdır.”Kan davaları adı altında bu topraklarda yıllardır, babasız akrabasız garibanların olduğuna hepimiz şahidiz. Hangi köşeden geleceği belli olmayan mermilerin kurbanı olmaktan sakınan insanları, paranoyak yaşamaktan kurtarıp, sakin ve huzurlu yaşayacakları ortamlar oluşturmak sizin görevinizdir,”Kısasta hayat var” derken Rabbimiz boşuna söylemiyor. İşte bu ölümlerin son bulması ve gelenek haline gelen ölümlerin yok edilmesi için, bunun yolunu bizlere göstermektedir. İslam o kadar hassas ki, öldürülen kişinin yakını, katili af ederse, bu dünyadaki cezası kalkıyor ancak Allah katındaki Allah’ın yanındadır.
Eğer bir olumsuzluğun ortadan kalkmasını istiyorsanız, öncelikle size yapılan olumsuzlukları bağışlamasını bileceksiniz ki, insanlar sizin dediklerinize itibar etsin. Bu sözlerle Allah’ın Resulü öncelikle kendi yakını olan bir kan davasını ortadan kaldırmaktadır. Peki, soruyorum size bu elçi Muhammed’ül- Emin olmayacakta ben mi olacağım. Bunu anladığımız gün hayatla tanışacağız.”…Kısasta hayat vardır…”nedenini sormayın, çünkü Allah böyle buyurmuştur…
“De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” Al-i İmran/31
SOSYOLOG-EROL KEKEÇ
21.07.2013 (18.20-19.40)
ÇENGELKÖY/İST



"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!