Bak kardeşim, antlaşmaya uymuş olsaydık, Allah’u Zülcelâl “O iman edenlerin kalplerinin Allah korkusuyla yumuşayacağı vakit daha gelmedi mi der miydi?"Ne kadar korkunç bir tehdittir bu iman ettiğini söyleyenlere, iman ettiğini söyleyen sen, Allah korkusu ve sevgisi karşısında yumuşamıyor, tatmin olmuyor ve başka taraflarda tatmin olmak için çırpınıyor, kınayıcıların kınamasını yıkmak için, bazı şeylere sahip olman gerektiğine inanıyorsan, nerede kaldı yıktığını söylediğin şeyler ve tevhit kervanının içinde olduğunu iddia ettiğin hakikatler...
Evet, kardeşim, Allah kuluna kâfi değil mi, yoksa seni ondan başkasıyla mı korkutuyorlar? Yoksa kınayıcılar ve korkutucular seni onun değerlerinden başka şeylerle mi korkutuyorlar? Rızık, mevki ve makama sahip olunmadığı zaman, insanlar rezil olurlar mantığıyla mı seni korkutmaya çalışıyorlar. Bak kardeşim, sen Allah'a dayandığını, ondan başkasından korkmadığını söyleyerek Tevhit gerçeğinin "La İlaha"haykırışıyla bunların hiçbirinin anlam ifade etmediğini söylemiştin. Peki, bu söylediklerinin canlı tercümanı olmak zorunda değil miydin? Canlı tercüman olmadığın zaman onlar hep seni korkutacaklardı. Ama sen canlı bir tercüman olarak, onlardan gelecek korkuların hepsini alaşağı ederek, yolunda yürüyerek, kararlı adımlarla yakin sana gelinceye kadar, azimle ve dirençle bunu ispatlayabilirdin... İspatlama anında da karşına uçurumlar çıkacak, yollarına dikenler dökülecek, ayaklarına kızgın kumlar ve soğuk buz parçaları değecek, kafana tokmaklar inecek, boynuna zincirler vurulacak, ellerine kelepçeler takılacak, açlıkla karşılaşacaksın, şahsınla alay edilecek, gerektiğinde yalanlanacaksın, sıkı talimatlarla karşılaşacaksın ve kınamalardan kurtulmayacaksın... İlk sorulardan biri daha bir işe girmedin mi? Kınaması olacak. Tüm bunlara rağmen sen, aldırmadan dertli bir insan olarak, mücadelenin verilmesi gerektiğine, ciddiyetle inanarak, sonuçtan da emin olarak yürüdüğünde... İşte o zaman antlaşmanın gereklerini yerine getirdiğini ispatlarsın. Bak kardeşim aksi takdirde, ancak insanların seni korkuttuklarına bir yem olursun. Sen kardeşim yem olmak istemiyorsan, cahili değerlerin, sistemlerin dişlilerinin arasında eritilen bir madde olmaktan kurtularak yürümek istiyorsan? Öncelikle İbrahim olmak zorundasın ve İbrahimlerin de şu tavırlarını hiç unutmayacaksın:
İşte kardeşim, İbrahimler öncelikle hür olduklarının farkına varmışlar ve bu davranışlarını da şöyle dile getiriyorlardı, bu mesajı İbrahim’in diline atfen dinlemek istemez misin?
"Ey hürriyet! Senin uğruna nice zindanlara girdim. Nice zindanlara gireceğim; nice zorluklarla karşılaştım, nice zorluklarla karşılaşacağım; nice çileler gördüm, nice çileler göreceğim; nice yokluklara katlandım, nice yokluklara katlanacağım; bunların hepsiyle birlikte senin uğruna ölüme kadar gitmeye hazırım.
Ey Hürriyet bahşeden Rabbim! Ancak sana kulluk ederim ve ancak senden yardım dilerim. Senden geldim ve sana döneceğim. Ayaklarım kanlara bulansa, enseme coplar inse de ancak bu canı senin uğruna feda edeceğim...
Ey Muhammed'in (as) Rabbi Allah’ım! Senin yolunda yürümekten, senin adını yüceltmek için ayağa kalkmaktan, beni alıkoyacak değerleri, İslami motiflerle süsleyerek, onları ele geçirmek istediğim anı bana gösterme... Ben Hürriyet, özgürlük ve kurtuluş adına ayağa kalktım, bu hürriyetimin sınırı alnımın sana secde edeceği ana kadardır...
Ey müstezafların Rabbi Allah’ım! Sana sesleniyorum, ben muhtaç kuluna yardım eyle. İstikamet üzere can vermekten beni tereddütlere düşürme. Rabbim, dünyayı ve içindekileri ayaklarıma dolayarak, onların arasında kafası meşguliyetlerle dolu, bir robot olmaktan beni koru... Rabbim kanlar içinde boğulma adına varım, kanları hatırladığında, korkuların sarstığı bir bünye olmaktan beni uzak kıl. Rabbim akidemi, imanımı sorunlarımın eline teslim etme ki, özgürlüğüm hürriyetim sınırlanmasın... Rabbim bana nasıl yaşanılacağını öğret ki, nasıl ölüneceğini ben öğreneyim...
Sen Hüseynin Rabbi Allah’ım! Sana tevekkül ettim, sen bana yetersin, başkalarının koruyuculuğuna sığınarak, kendimi yok etmek istemiyorum... Rabbim ben hür olarak varım ve özgür olarak senin yolunda can vermek istiyorum. Rabbim benim hürriyetim bütün öğelerin tahakkümünden kurtularak sana sığınmaktır...
Ey mü’minlere felah vadeden Allah’ım, felaha kurtuluşa koşuyorum, koşmadayım, yoruluyorum, yorulacağım, gücüm kalmıyor, kalmayacak, bu durumda senin yardımını bekliyorum. Gerilere dönüp kaçmaktan hayâ ederim. Bu alçaklığı riyakârlığı bana nasip etme, bana yürümek için güç ve kuvvet bağışla ki, felaha eren, İbrahim'e,(as) Muhammed'e (as)ve Hüseyin'e(ra)kavuşayım...
Ey mü'minlerin velisi Allah’ım! Bana hürriyet için katlanacağım, zorluklara, çilelere, işkencelere, desiselere ve kınamalara aldırmadan yürüme cesaretini ver ki, gerilerde kalarak dökülen bir kul olmayayım...
Ey benim samimi dostum Allah’ım! Ancak sana dayandım, beni senden başkasıyla kokutamazlar. Çünkü ben, hürriyet için varım ve hürriyet için öleceğim..."
27.12.1991
Elazığ
Erol KEKEÇ
Bu Blogda Ara
4 Ocak 2010 Pazartesi
31 Aralık 2009 Perşembe
SELAM SANA EY ÇOCUK(7)!
Sen kardeşim,(la)diyerek yıktığımız hayattan uzaklaştığımız zaman, başına geleceklerin bir hesabını yaparak yola çıkmıştın, Tevhit gerçeğini haykırırken... Bu gerçeği benimsedikten sonra yerinde kalmayı düşünmüyordun; karşına çıkacak zorlukların üstüne üstüne giderek, o zorlukları yenebilecek bir insan olduğunu da haykırıyordun. Çünkü sen inanmıştın ki;"Her zorlukla beraber bir kolaylık olacaktır".İşte senin karşılaşacağın zorluklarda onlardan sadece birisi olabilirdi, bu zorluklara göğüs gererek sonunda bir kolaylıkla karşılaşacağını biliyordun... Ama tüm bunlara rağmen sen günlük hayatta tereddütlerle karşı karşıyaydın; sana sesleniyorum kardeşim! Unutkanlıklarından da hesaba çekileceğini bilmiyor musun?
Bak kardeşim, bu dünyalık istekler isim değiştirerek, bizleri düşünce ve istekler açısından istila etmişler. Bunlar gelecek endişesi olarak kalplerimizi kuşatmışlar, sonra da oradan bize seslenerek şöyle demektedirler: Bana bak, sen yarın değişik koşullarla karşı karşıya kalacaksın, şimdiden kendini iyi ayarlamaz, bana tevekkül etmezsen, beni kazanmak için değil de başka şeylerin mücadelesini verirsen, nelerin başına geleceğini göreceksin... Fakat bunlarla karşılaşmadan önce, ben sana diyorum ki, bana sahip ol, beni yakala, beni yakalayabilmek için, hep gecelerini gündüzlerini çırpınarak geçir. Yoksa kaybedenlerden olursun, bak insanlar hep çalışıyorlar, beni ele geçirmek için; senin hiç aklın yok mu? Kafan çalışmıyor mu? Ne zaman ki, diğer insanlar seninle alay edecekler, sana hava atacaklar, o zaman mı anlayacaksın kıymeti mi? Ama şunu da hiç unutma ki, insanın inandığı dinin gereklerini öğrenmesi için bazen kitapları karıştır, arada dost meclislerinde bulun rahatlayarak günahlardan temizlenmiş bir şekilde evine dön... İlerde bana tam sahip olduğunda, daha fazla okuyacaksın, aynı zamanda okuduklarını yaşayarak başkalarını da uyaracaksın diyerek; insanın önündeki en büyük ölüm gerçeğini insana unutturmaktadır. Bak kardeşim Ölüm bizim arzu ve emellerimizin önünde bulunmaktadır. Ama bizler, bu hakikati görmeyerek arzu ve isteklerimize takılarak gitmekteyiz.
İşte kardeşim, isim değiştirerek, kafalarımıza kalplerimize giren, omuzlarımıza, ayaklarımıza ve ellerimize yapışan, bu dünyalık değerler, insanı aldatarak, yapmış olduğu antlaşmanın gereklerini yerine getirmeyi unutturmaktadır. Hâlbuki bizler, onların aldatmalarına takılmadan, gaflete dalanların bizi oyalamasına aldırmadan, arzularımız gerçekleşmeden ölüm gerçeğinin bizi yakalayacağını bilerek yürümemiz gerektiğini biliyorduk...
Bak kardeşim, kendisiyle antlaşma yaptığımız Rabbimiz Allah, kendine yönelen kulları uyararak şöyle der:"Heva ve hevesinin peşine düşerek, onu düşünmeyen kimse sakın seni, Onu düşünmekten alıkoymasın."Evet kardeşim, sakın ha hevalarını ilah edinenler, bizi yaptığımız anlaşmaya uymayı unutturmasın."Onlar, Allah’ı unuttular, Allah’ta onlara kendi nefislerini unutturdu."Evet kardeşim bizler onların isteklerini kendimize taşırsak hüsrana uğrayanlardan oluruz, ben de döne döne sana o antlaşmanın sorumluklarını hatırlatıyorum belki yanlış yolda olabiliriz korkusuyla...
Yoksa sen o antlaşmayı unutacak kadar gaflette misin?Hani sen söz vermemiş miydin?Rabbim sadece sana kulluk edeceğiz ve sadece senden yardım diliyoruz diye?Bak kardeşim, omuzların çökmüş,saçların beyazlamış,ellerin düşmüş,düşüncelerin karamsarlaşmış,kafan hep meşguliyetlerle dolmuş,uykuların kaçmış,düşünerek yaratılışını ve sonunu sorgulayacak zamanın kalmamış;isteklerinin freni patlamış,kınayıcıların çoğalmış,sen hala bunlara rağmen o antlaşmaya uyduğunu sanıyorsun öyle mi...?Kendini tatmin etmek için arada bir kitapta karıştırıyorsun,kıldığın namazın sadece şekilleri hayatında kalmış,kur'an ayetlerinin üzerindeki tesiri kaybolmuş,daha sonra da bu amellerini sevmeye başlamışsın;bu kadar da yeter dercesine dirhem dirhem azalmaktasın,ama sen hala o antlaşmaya sadık kaldığını sanmaktasın...?
27.12.1991
Elazığ
Erol KEKEÇ
Bak kardeşim, bu dünyalık istekler isim değiştirerek, bizleri düşünce ve istekler açısından istila etmişler. Bunlar gelecek endişesi olarak kalplerimizi kuşatmışlar, sonra da oradan bize seslenerek şöyle demektedirler: Bana bak, sen yarın değişik koşullarla karşı karşıya kalacaksın, şimdiden kendini iyi ayarlamaz, bana tevekkül etmezsen, beni kazanmak için değil de başka şeylerin mücadelesini verirsen, nelerin başına geleceğini göreceksin... Fakat bunlarla karşılaşmadan önce, ben sana diyorum ki, bana sahip ol, beni yakala, beni yakalayabilmek için, hep gecelerini gündüzlerini çırpınarak geçir. Yoksa kaybedenlerden olursun, bak insanlar hep çalışıyorlar, beni ele geçirmek için; senin hiç aklın yok mu? Kafan çalışmıyor mu? Ne zaman ki, diğer insanlar seninle alay edecekler, sana hava atacaklar, o zaman mı anlayacaksın kıymeti mi? Ama şunu da hiç unutma ki, insanın inandığı dinin gereklerini öğrenmesi için bazen kitapları karıştır, arada dost meclislerinde bulun rahatlayarak günahlardan temizlenmiş bir şekilde evine dön... İlerde bana tam sahip olduğunda, daha fazla okuyacaksın, aynı zamanda okuduklarını yaşayarak başkalarını da uyaracaksın diyerek; insanın önündeki en büyük ölüm gerçeğini insana unutturmaktadır. Bak kardeşim Ölüm bizim arzu ve emellerimizin önünde bulunmaktadır. Ama bizler, bu hakikati görmeyerek arzu ve isteklerimize takılarak gitmekteyiz.
İşte kardeşim, isim değiştirerek, kafalarımıza kalplerimize giren, omuzlarımıza, ayaklarımıza ve ellerimize yapışan, bu dünyalık değerler, insanı aldatarak, yapmış olduğu antlaşmanın gereklerini yerine getirmeyi unutturmaktadır. Hâlbuki bizler, onların aldatmalarına takılmadan, gaflete dalanların bizi oyalamasına aldırmadan, arzularımız gerçekleşmeden ölüm gerçeğinin bizi yakalayacağını bilerek yürümemiz gerektiğini biliyorduk...
Bak kardeşim, kendisiyle antlaşma yaptığımız Rabbimiz Allah, kendine yönelen kulları uyararak şöyle der:"Heva ve hevesinin peşine düşerek, onu düşünmeyen kimse sakın seni, Onu düşünmekten alıkoymasın."Evet kardeşim, sakın ha hevalarını ilah edinenler, bizi yaptığımız anlaşmaya uymayı unutturmasın."Onlar, Allah’ı unuttular, Allah’ta onlara kendi nefislerini unutturdu."Evet kardeşim bizler onların isteklerini kendimize taşırsak hüsrana uğrayanlardan oluruz, ben de döne döne sana o antlaşmanın sorumluklarını hatırlatıyorum belki yanlış yolda olabiliriz korkusuyla...
Yoksa sen o antlaşmayı unutacak kadar gaflette misin?Hani sen söz vermemiş miydin?Rabbim sadece sana kulluk edeceğiz ve sadece senden yardım diliyoruz diye?Bak kardeşim, omuzların çökmüş,saçların beyazlamış,ellerin düşmüş,düşüncelerin karamsarlaşmış,kafan hep meşguliyetlerle dolmuş,uykuların kaçmış,düşünerek yaratılışını ve sonunu sorgulayacak zamanın kalmamış;isteklerinin freni patlamış,kınayıcıların çoğalmış,sen hala bunlara rağmen o antlaşmaya uyduğunu sanıyorsun öyle mi...?Kendini tatmin etmek için arada bir kitapta karıştırıyorsun,kıldığın namazın sadece şekilleri hayatında kalmış,kur'an ayetlerinin üzerindeki tesiri kaybolmuş,daha sonra da bu amellerini sevmeye başlamışsın;bu kadar da yeter dercesine dirhem dirhem azalmaktasın,ama sen hala o antlaşmaya sadık kaldığını sanmaktasın...?
27.12.1991
Elazığ
Erol KEKEÇ
19 Aralık 2009 Cumartesi
SELAM SANA EY ÇOCUK (6)!
Sen kardeşim,bir de baktım ki hep koşuyorsun,koşuşturuyorsun,kovalıyorsun,peşini hiç bırakmıyorsun;zaman hızla geçiyor,yaş grafiklerin yükseliyor;ama sen hala koşuyorsun.Nereye doğru biliyor musun?Hiçler diyarına...Sen kardeşim mesafe aldığını, gerilerde çok güzel anılar bıraktığını sanmıştın,ama hiç düşünmeden.Düşündüğünde ise seni yakalayacak ölümün gelmesini hiç istemiyordun.Çünkü hazırlıklı değildin,işte o zaman anlamıştın sen hayatın boş geçtiğini;sonra da oturarak bir tahlilini yapmaya koyulmuştun,ama gerekli tavrı koymak için değil;belki de sadece tatmin olmak için böyle yapıyordun...Bir kaç saat sonra tekrar başlıyordun koşmaya,kovalamaya,sahip olmaya,pohpohlanmaya doğru hep koşuyordun.İşte bunları sana soracağım....
Kardeşim, hani ya bir antlaşmamız vardı onu hatırladın mı? Sen o zaman ne demiştin Rabbine. Niçin o antlaşmayı imzalamıştın düşündün mü? Biliyorum arada bir aklına getiriyorsun da, peki sen nereye gidiyorsun?
Kardeşim, bizler (La)demekle, Allah’ın dışındaki tüm ilahları yıktığımızı söylememiş miydik? Allah’tan başka ilahlar hayatımızda yıkılmışsa, bu ilahların belirlediği hayatı ele geçirebilmek için bu kadar çırpınmak, koşmak bizlere yakışır mı? İşte bunları sana soruyorum. Evet, kardeşim Tevhit kervanının erlerinden biri olduğunu iddia eden sen, bu kervanın tarih boyunca savaştığı ve onlardan ayrı bir yaşam oluşturduğu düşmanının belirlediği hayatı ele geçirebilmek için, geceleri hiç uyumuyor, gündüzleri de hep koşuyorsun... Bu yorulmalarına rağmen kalkıyor, Tevhit kervanının içinde olduğunu söylüyorsun... Kardeşim sana sesleniyorum, bu kervanda yorgun kahramanlara bir yer ayrılmamış olsa gerek. Bu yolda kuş olarak uçanlara, uçmasa da uçma yolunda öleceklere yer vardır. Sen kardeşim uçamaz mıydın? Hayır, inanmıyorum, sen uçabilirdin, uçmak için zaten antlaşmayı imzalamıştın, en zor olanı o antlaşmayı imzalamaktı, bunu da sen başarmıştın... Böylece uçmak için kuş olduğunu ispatlamıştın, ama yapmadığın tek şey uçmamandı. Uçmaman için de ayağına çamurlar yapışmış, omuzlarına yükler vurulmuş, kafana meşguliyetler doldurulmuş, ellerin karamsarlıktan bir araya gelmez olmuş, önüne tükenmez arzular ve bitmeyen emeller doldurulmuş; bu şartlarda sen uçamazdın... Bunların altından kalkamıyordun ki, nasıl uçabilirdin? Uçmamana rağmen bir de aldatılmıştın, yuvada oturularak, yani uçmayaraktan kuş olunabilir mantığı sana verilerek tam hareketsiz bir varlık haline dönüştürülmüştün... Hareketsiz bir varlığın, hareketli kervanda olması düşünülebilir mi? Sen kardeşim kımıldayacak ve üzerinde kalkmaman için konulmuş ağırlıkların hepsini atacaksın... Bu yolda karşılaştığın tüm zorluklara rağmen yürümen gerektiğini bilerek yol alacaksın, yoksa kolay mı kervanın erlerinden biri olduğumuzu iddia etmek?
27.12.1991
Elazığ
Erol KEKEÇ
Kardeşim, hani ya bir antlaşmamız vardı onu hatırladın mı? Sen o zaman ne demiştin Rabbine. Niçin o antlaşmayı imzalamıştın düşündün mü? Biliyorum arada bir aklına getiriyorsun da, peki sen nereye gidiyorsun?
Kardeşim, bizler (La)demekle, Allah’ın dışındaki tüm ilahları yıktığımızı söylememiş miydik? Allah’tan başka ilahlar hayatımızda yıkılmışsa, bu ilahların belirlediği hayatı ele geçirebilmek için bu kadar çırpınmak, koşmak bizlere yakışır mı? İşte bunları sana soruyorum. Evet, kardeşim Tevhit kervanının erlerinden biri olduğunu iddia eden sen, bu kervanın tarih boyunca savaştığı ve onlardan ayrı bir yaşam oluşturduğu düşmanının belirlediği hayatı ele geçirebilmek için, geceleri hiç uyumuyor, gündüzleri de hep koşuyorsun... Bu yorulmalarına rağmen kalkıyor, Tevhit kervanının içinde olduğunu söylüyorsun... Kardeşim sana sesleniyorum, bu kervanda yorgun kahramanlara bir yer ayrılmamış olsa gerek. Bu yolda kuş olarak uçanlara, uçmasa da uçma yolunda öleceklere yer vardır. Sen kardeşim uçamaz mıydın? Hayır, inanmıyorum, sen uçabilirdin, uçmak için zaten antlaşmayı imzalamıştın, en zor olanı o antlaşmayı imzalamaktı, bunu da sen başarmıştın... Böylece uçmak için kuş olduğunu ispatlamıştın, ama yapmadığın tek şey uçmamandı. Uçmaman için de ayağına çamurlar yapışmış, omuzlarına yükler vurulmuş, kafana meşguliyetler doldurulmuş, ellerin karamsarlıktan bir araya gelmez olmuş, önüne tükenmez arzular ve bitmeyen emeller doldurulmuş; bu şartlarda sen uçamazdın... Bunların altından kalkamıyordun ki, nasıl uçabilirdin? Uçmamana rağmen bir de aldatılmıştın, yuvada oturularak, yani uçmayaraktan kuş olunabilir mantığı sana verilerek tam hareketsiz bir varlık haline dönüştürülmüştün... Hareketsiz bir varlığın, hareketli kervanda olması düşünülebilir mi? Sen kardeşim kımıldayacak ve üzerinde kalkmaman için konulmuş ağırlıkların hepsini atacaksın... Bu yolda karşılaştığın tüm zorluklara rağmen yürümen gerektiğini bilerek yol alacaksın, yoksa kolay mı kervanın erlerinden biri olduğumuzu iddia etmek?
27.12.1991
Elazığ
Erol KEKEÇ
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.
Popüler Yayınlar
-
Yaldızlı Sözlerin Arkasındaki Çürüme Tarihin en trajik ironilerinden biri, çöküşe en yakın toplumların en çok “yücelik ”ten bahsetmesidir....
-
Platon, asırlar öncesinden bir uyarı bırakmıştı insanlığa: “Demokrasi, ancak erdemli ve eğitimli bir halkın omuzlarında yükselebilir; aksi t...
-
“İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne… İşte asıl cinayet bu.” — Maksim Gorki, Ana (1906) Ruhun ölümü, bir toplumun çöküşünün sessiz hab...
-
İçinde bulunduğumuz çağ, pek çok unvanla anıldı: teknoloji çağı, bilgi çağı, hız çağı… Ama eğer hakikatin kalemiyle yazılacak olursa, bu ça...
-
EK-5 Kararı: Hukuk ile Diplomasi Arasında EK-5 Listesi: Resmî Karar, Diplomatik Zamanlama ve Türkiye’nin Stratejik İkilemi ABD'den çok ...
-
İnsanlığın Sessiz Dengesine Dair İnsan… Kâinatın en gizemli aynası. Görünürde bir bedenden ibaret gibi dursa da derinlerde bir deniz taşır...
-
Bir İnsanlık EMAR’ı Üzerine Derin Bir Okuma İnsan, anlamın kıyısında doğar ama çoğu kez anlamın merkezine hiç ulaşamaz. Çünkü doğmakla yaş...
-
Merhum Ahmet Kaya, bir şarkısında “ Ne kadar kötü kokarsa o kadar iyi ” diyordu. Ne kadar manidar bir cümle… Bugün ülke olarak geldiğimiz ...
-
Suriye iç savaşı, yalnızca bölgesel güç dengelerini değiştiren bir çatışma olmakla kalmamış, aynı zamanda insanlık tarihine kara bir leke ...
-
İnsanlık, varlık sahnesine çıktığı andan itibaren hem kendini hem de kendini aşan bir kudreti anlamlandırma çabasıyla yüzleşmiştir. Bu çaba,...
Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK
Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.
Senin rabbin sana senden yakın.....
omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.
Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."
kelebek gibi hafif olun dünyada
Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla
çöllerden geçerek varılır havuzun başına!