Bu Blogda Ara

15 Şubat 2009 Pazar

BURASI ÇÜRÜMÜŞ SİSTEMİN ÇARPILMIŞ HALİ

Önce selamla başlıyorum. Eğitimin bu kadar yazboz tahtasına dönüştüğü başka bir ülke var mı doğrusu çok merak ediyorum. Çelişkilerle dolu siyasi gündeme uygun, gelecek neslin hayatını saçmalıklara ipotek etmeye çalışan bir anlayışı şiddetle kınıyorum. Üniversiteye gittiğinde psikoloji bölümünü okumak istiyorsan, sen psikoloji, sosyoloji mantık sorularından sorumlu değilsin gibi bir anlayışı hangi kafa bize doğru olarak yutturmaya kalkıyor. Ya dostlar, Sosyoloji eşit ağırlık puanıyla alıyor, sen bu dersle alakalı sorulardan sorumlu değilsin, ya hakikaten bu deli dumrul hikâyelerinde de olmaz diye düşünüyorum. Bırakalım insanların geleceği üzerine kendi siyasi çıkar hesaplarını yapmayı da, adam gibi bir yüz yıllık gelecek için bilimsel denklemlere ve hayata uygun projelerle insanlığa bir gelecek sunalım… Ya ben beni bildim bileli bu eğitim anlayışımız her gelene göre Halaç pamuğuna çevrilir neden herkes kendine uygun, efendisinin bevlini şifa niyetiyle içen insanlar yetiştirmek, uslu düşünmeyen kendi yerine başkalarının düşündüğü kendisinin de çok iyi şakşakçı olduğu bir toplum oluşturmak ister… Ben şahsen bir insan olarak bu anlayışların tümünü sağ sol muhafazakâr gözetmeden şiddetle kınıyorum. Ya biz bunlara layık değiliz adam gibi yaşamak ve insanlarımızın önünün açılmasını istiyoruz. Sorunların gün be gün çoğaldığı toplumsal bir yaşamın kuralları nedir bir arada yaşamak için ne yapılmalı, sorunsuz kişilikli, tahammül sınırı geniş, düşünmeyi bilen, okumak hayatlarının zevki olacak insanlar yetiştirmek için sosyoloji psikoloji felsefe ve mantık dersleri adam gibi kırpılmadan temel ders olması ve en seçkin aydın insanları bu alanlara yönlendirip entelektüel bir toplum yaratmamız gerekirken, kırpa kırpa kuşa çevirdik. Nedir bu ya, son olarak söyleyeceğim bunu burada, bu alanlardan insanları uzaklaştıranlar bir gün kendi karanlıklarına gömüldüklerinde anlayacaklar kişinin kendi karanlığından kurtulmasının yolunun aydınlık ufuklardan geçtiğini ama çok geç olacak… Şiddetle kınıyorum basit menfaatleri için düşünmenin yolunu tıkayanları ve düşünmekten insanları korkutup, aslandan kaçan eşeklerin kaçışı gibi felsefe ve türevlerinden insanları korkutup ya da basite indirgeyip kaçıran sorumlularının tümünü…

yıl:14.02.2009
saat:21.20-21.50
yer: Çengelköy/İst
(E.Kekeç)

ÇILDIRMADAN ÇILGINLAŞMAK İŞİMİZ

Gecelerden bir gece, günlerden bir gün, zamanı gecikmiş aşklardan bir demet topladım elime ve verdim belimi sert bir kayanın yörebine aldım elime sazı dokundum teline; sen ağlama, ben gülerken yakışmaz gözlerinden dökülen o yaşlar senin gözüne ey ülkemin insanı!
Ağlamak yazılmadı bizim bahtımıza, korkusuz bir rüzgâr gibi çıkmıştık bin yıl öncesinden Asya'dan atlar sırtında, yorulmadan geldik bu topraklara. Bu topraklarda bizim kokumuz var her çiçeğin tomurcuğunda, o tomurcuklar bir gün açacak ve dağılacak dünyanın dört bir yanına, işte o gün ağlama vakti olmayacak düğün şenlik havasında bayram olacak, sevinin bu günden ve kalkın kutlayalım o bayramı hep birlikte...
Sen değil mi korku nöbetlerinin hepsini, silahsız bir ıslıkla ıskalayarak yorulmadan ve korkmadan teker teker tepeleyip bu günlere gelen, peki kim kandırdı o korkusuz yüreği, bir bak haline bu yakışır mı senin gibi birine? Senin destanını okumayacağım ama bahtına yazılan karayazıdaki kara sayfaların üstünü açacağım ki kendin göresin diye...
Bakışlarında bir umut ışığı, uzaklarda değil kaynağı, tarihi bırak ve kendine bak!
Selamsız geçmezdin yolları, fukaranın gözleri yollarda hep seni arardı, bende fukaralaştım seni arıyorum, ey korkusuz Asya'dan yollara düşen cengâver! Nerdesin isminin esamisi yok, üzerindeki bu ölü toprağını at ve bir kendine bak.
Yıldızların altında, gök kubbeyi şahit tutarak geceleri yol yolak bilemeden çıkardın yollara. Bir dilenci gibi açardın elini her şeyin sahibine, Ondan gelen enerjiyle takar mıydın savrulan yalanları ve havaları, varırdın mazlumun ocağına, sorardın başına gelenleri, öğrenince konardın zalimin başına ve adaletinle inletirdin yerleri gökleri yankılanırdı yüreklerde tekbir sesleri. İşte biz o sesleri bekliyoruz küllerinden yeniden diril ve kendine gel ey ağlayan nesil...

yıl:14.02.2009
saat:20.50–21.15
yer: Çengelköy/ist

14 Şubat 2009 Cumartesi

KÜRESEL PAZARDA DİNİN GÜCÜ

         Dün kandırılmış bu gün uyutulmuş insanlar arasından yola çıktım, bir yolculuk yapıyorum keskin kılıçların üstünde yürüyerek gidiyorum. Biliyorum tehlikeli bir iş yaptığımı ama şunu biliyorum ki, tehlikeleri göze alamayanlar güvende olma hakkına sahip değildir. Evet, güven dedim de hakikaten güvende olduğumu söyleyebilir miyim acaba, ne de olsa kılıçların üzerinde yürüyenlerden daha güvende kim olabilir, tabi ki ben güvende olacağım. Hayatını uyandırmaya ve uyarmaya odaklamış, hakkın rotası dışındaki tüm referansları elinin tersiyle itmiş kapitalizmle akrabalık bağı olmayan bu adam güvende olmamalı mı sizce, bunu anlamak için biraz olsun aynı modda buluşmaya ne dersiniz.
        Biliyor musunuz hep merak etmişimdir, bu kapitalizmle dinsel değerlerin akrabalık bağlarının nereden kaynaklandığını. Dinle kapitalizm arasında bir bağ olmadığını biliyorum da, dincilerin bu kadar kendilerine kirve yaptıkları kapitalizmle yollarının nerede kesiştiğini aslında merak ediyorum. Dincilik bir meslek biliyor musunuz, nasıl ki birileri domates alıp satıyorsa dinde günümüzde iyi bir sermaye, onun figürlerine sahip olmak iyi bir pazarlama ağı kurabileceğinizi size öğretebilir. Dincilik çok köklü bir sermayeye sahip olduğunuzu gösterir, din deyip geçmemek lazım din adına yapılacak her iş toplumlar nezdinde ki yerini hep korumuştur ve de koruyacaktır. Yaşamı hep sömürmeye odaklı, hayat felsefesi de kitleleri uyutup onları nasıl uyutabilirime ayarlı zihniyetler, dinin bu yönünden her zaman yararlanırlar. Bilirsiniz din dendiği zaman akan sular durur; tarihsel süreç bir irdelendiğinde, din adına yutulmayan zokalar kalmamıştır.
        Mısır firavunlarından yola çıkarak kendimle alakalı bulduğum, yaşadığım toplumu birazcık tahlil etmeyi düşünüyorum. Umarım bu değerlendirmelerimizden dolayı trene bindirilip uçurumlardan aşağıya yuvarlanmayız. Nede olsa alışkınız bu yargılamalara ama biraz olsun saksılarımızdaki toprağın havalandırılmasına katkıda bulunursak ne mutlu bize. Mısırı hepimiz yakından biliriz Firavunların memleketi dendiğinde mısır akla gelir. Firavunluk bir sistemdir, Mısırla anılsa da ait olduğu yamyamlıkları bünyesinde barındıran hangi sistem olursa olsun ve de dünyanın neresi olursa olsun hepsi firavundur.
Firavun, İsrail oğullarına kan yutturdu, erkeklerini öldürdü yaşlılarını çocuklarını ve kadınlarını kendisine köle edinip istediği gibi kullandı. Piramitleri yaparken, insanlar taşıdıkları taşların altında can vererek gittiler, aç kaldılar yıprandılar yağa kalkacak mecalleri kalmadı; bu durumdan kendilerini kurtarması için Allah'tan bir yardımcı istediler, Allah’ta onların bu yakarışlarına karşılık verip onlara Musa gibi bir dostu gönderdi. Yıllarca zulmü ayyuka çıkan firavun, bir anda mayın tarlasında gezindiğini fark ketti ve kanını sömürdüğü dinine küfrettiği isariloğullarına yeniden dönüp iyi bir din pazarlamacısı olduğunu onlara kanıtladı. Böylece İsrail oğulları usandıkları firavunun kucağına yeniden oturdu. Cengâver Musa (as)Rabbinin kendisine bildirmesiyle isariloğullarına firavunun zulmünden kurtarmak için gelmesine rağmen, o kişilikleri silinmiş kimlikleri kaybolmuş sömürülmek hayatlarının tamamı olan, o dönek topluluk bekledikleri bu insanın karşısında yer aldı. Nasıl mı tabi ki dinin pazarlayıcısı firavun tarafından.Din adına verilen zokalar tam bir uyuşturucu,boşuna dememiş Marx, din toplumların afyonudur diye."Ey isariloğulları Musa ve Harun’un muhakkak ki sizin dininizi değiştirmesinden ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmasından endişe ediyorum"diyen firavun o pısırık toplumu din adına yeniden kendine monte etti ve bu defa sömürülmedik bir şeylerini bırakmadı.
       Bu cambazlıklar her dönemde toplumların desteğinden mahrum kalacağını düşünen din pazarlamacıları tarafından kullanılan sihirli bir güçtür. Bunu anlamaktan yoksun zavallı sömürülen kişiliksiz ve kimliksiz toplumlar, bu sihrin etkileyici gücünden kurtulamaz. Böylece güç kaybetmeye başlayan düzenbazlar halkların dinine sahip çıktığını göstererek halkların haklarını koruduğunu iddia ederek, yaptıkları tüm pisliklerden bir u dönüşü yaparak halktan birileriymiş gibi kendilerini lanse edebilirler. Bu dalavereleri anlamayan zavallılarda sömürü oyununun ikinci perdesini izlemek için sessizce perdenin önündeki yerlerini alırlar. Statülerinin gereği olan rollerini iyi oynamak için din pazarlamacıları da, sahnedeki rollerini bu zavallılara göstermek için tüm maharetlerini sergilerler. Oyun biter ve herkes dağılır, ne güzel oynadı değil mi, hakikaten çok güzeldi, muhteşemdi, bizde şimdiye kadar yanlış düşünmüşüz, oysa bu işi böyle oynayacaksın, Bu adam işin ustası ya, ben bundan başka oyuncu tanımam(kargadan başka kuş tanımam diyenler gibi)tüm kontörlerimi bu oyuncunun seçilmesi için harcayacağım, bizden biri bizi ancak sahnelerde bu temsil eder. Yarın bir oyuncu çıkarda dangalaklık yaparsa, ona haddini bildirecek bir tavrı vardı değil mi, diyerek oyun sonrasında herkes dağılır, mutlu ve huzurlu olmanın edasıyla rahat bir nefes alır. Evet dinle başlayan sömürü her zaman rahatlatır ve sizi bulutların üzerinde uçurur, ama şunu unutmamak gerekir ki Firavun israiloğullarının dinine sahip çıkarak onları daha iyi sömürmek için sömürüsünün tescilini o halka onaylattı."Allah'ın adını kullanarak, aldatıcılar sakın sizi aldatmasın"

yıl:13.02.2009
yer: Çengelköy/İst
Saat:23.15–23.45
(E.Kekeç)

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!