Bu açıklamamın içinde aslında bütün bir toplumsal trajedinin özeti vardır. Güce dayalı sadakat, güveni yok eden bir dinamiktir. İnsan, yaşamını öngörülebilirlik üzerine kurmak ister. Bir çocuk annesinin sevgisine, bir işçi emeğinin karşılığına, bir yurttaş yasaların adaletine güvenmek ister. Bu güven kaybolduğunda, insan ruhu köksüz bir ağaca dönüşür. Rüzgâr hangi yönden eserse, kökleri olmayan ağaç oraya sürüklenir. Sadakatin rüzgârları da işte böyledir: Ne zaman hangi yönden eseceği belli olmaz, ama her seferinde ardında yıkım bırakır.
1. Sadakat, Erdem mi, Tehdit mi?
Sadakat, ilk bakışta yüksek bir değer gibi görünür. Bir dosta sadakat, ideallere bağlılık, bir sevdaya sadakat… Bunlar insanı yücelten, hayatı anlamlı kılan bağlılıklardır. Ancak sadakatin değeri, kime ya da neye yöneldiğiyle belirlenir. Hakikate sadakat erdemdir; güce sadakat ise tehlike. Çünkü güç kendi doğası gereği değişkendir. Güce sadık olan, hakikati unutur; hakikati unutan da en sonunda kendine bile yabancılaşır.
Güce sadakat üzerine kurulu toplumlarda insanlar, kendi vicdanlarının sesini susturur. Onların yerine güçlü olanın sesini duyar ve tekrar ederler. Böylece yavaş yavaş düşünce donuklaşır, sorgulama körelir, yaratıcılık biter. Bir kişinin ya da bir grubun keyfine göre yön değiştirilen sadakat, aslında sürekli bir korku rejimidir. İnsanlar övgüde yarışır, çünkü övgü güven sağlar. Ama bu güven, ince buz tabakası üzerinde yürümeye benzer. Bir adım sonra kırılabilir.
2. Tarihten Gelen Rüzgârlar
Sadakatin güce bağlı olduğu düzenler yalnızca modern çağın sorunu değildir. Tarih, bu fırtınaların izleriyle doludur. Roma İmparatorluğu’nda imparatora sadakat yeminleri, sadakatsizlikle suçlanan senatörlerin kılıçtan geçirilmesiyle sonuçlanırdı. Osmanlı sarayında bir vezirin ömrü, padişahın güvenini ne kadar sürdürebildiğine bağlıydı; sabah övgüyle yükseltilen vezir, akşam idam fermanıyla boğdurulabilirdi.
Modern tarihte de benzer tablolar vardır. 20. yüzyılın totaliter rejimleri, güce sadakati en yüksek erdem gibi sundu. Stalin döneminde bir gün kahraman ilan edilen bir komutan, ertesi gün hain ilan edilip yok edilebilirdi. Sadakatin ölçüsü hakikat değil, gücün keyfiydi. Nazi Almanya'sında da benzer bir durum vardı: Führer’in sözleri mutlak ölçüydü. Ona sadakat göstermeyen en yakın yol arkadaşları bile bir gecede “düşman” ilan edilebilirdi.
Tarih bize şunu gösteriyor: Güce sadakatin hüküm sürdüğü hiçbir toplum uzun vadede ayakta kalamamıştır. Çünkü hakikatin yerine korkuyu koyan düzenler, eninde sonunda kendi çelişkileriyle çöker.
3. Psikolojinin Kırılgan Aynası
Bireyin iç dünyasına baktığımızda, güce sadakatin yarattığı yıkım çok daha derindir. İnsan doğası, aidiyet arar. Bir yere ait olmak, bir toplulukla güven ilişkisi kurmak, insanın varoluşsal ihtiyacıdır. Ancak sadakatin ölçüsü güç olduğunda, bireyin ruhu sürekli bir tedirginlik içinde yaşar.
Kendinizi düşünün: Güce sadık görünmek zorundasınız. Çünkü sadık görünmediğinizde hayatınız, işiniz, hatta sevdikleriniz tehlikeye girebilir. Ama aynı zamanda biliyorsunuz ki sadakatin ölçüsü kalıcı değildir. Bugün gösterdiğiniz bağlılık yarın yetersiz bulunabilir. Böylece siz, sürekli rol yapmak zorunda kalırsınız. Bir maske takarsınız, sonra o maskeyi bir başkasıyla değiştirirsiniz. En sonunda yüzünüzü unutur, kim olduğunuzu hatırlamaz hale gelirsiniz.
Bu ruhsal yabancılaşma, bireyi çifte yaşamaya zorlar. Dışarıda sürekli öven, boyun eğen, biat eden bir yüz; içeride ise susmuş, korkuya hapsedilmiş, nefes alamayan bir iç ses. Böyle bir yaşamda özgürlük hissi kaybolur, insan kendine bile yabancı olur.
4. Sadakat ve Etik, Hakikate Bağlılık
Asıl mesele şudur: Sadakat kime ya da neye yönelmelidir? Hakikat mi, yoksa güç mü?
Erdemli bir toplumun temelinde hakikate sadakat vardır. Hakikat, güçlü olanın çıkarına göre değişmez. Güneş her sabah doğar; bu, kimin iktidarda olduğuna göre değişmez. Adaletin ölçüsü de böyledir; hakkın hakkı teslim edilmelidir. Ama güce sadakat üzerine kurulu düzenlerde bu ölçü bozulur. Dün suç olan bugün meşru kılınır; dün meşru olan bugün hainlik sayılır.
Etik felsefe bize şunu söyler: Sadakat, ancak hakikate yöneldiğinde erdemdir. Kant’ın ifadesiyle, ahlaklı eylemin ölçüsü dışarıdan gelen buyruklar değil, vicdanın evrensel yasasıdır. Güce sadakat, ahlakı öldürür; çünkü insanı, evrensel yasadan koparıp keyfiyete mahkûm eder.
5. Toplumsal Güvenin Çöküşü
Bir toplumda herkes güce sadakat gösteriyorsa, toplumsal güven dokusu çözülmeye başlar. Çünkü kimse kimseye içtenlikle güvenmez. Dostluk, kardeşlik, komşuluk bile şüpheyle yoğrulur. Bugün size tebessüm eden, yarın gücün işaretine göre sizi ihbar edebilir.
Bu, toplumu görünmez bir hapishaneye çevirir. İnsanlar zincirlerle değil, birbirlerine duydukları güvensizlikle prangalanır. Bu güvensizlik, toplumu sessizleştirir. Herkes konuşmaktan korkar, çünkü sözün bedeli ağır olabilir. Böylece hakikat unutulur, yalan sıradanlaşır. Ve toplum, yalan üzerine inşa edilmiş kırılgan bir yapıya dönüşür.
6. Fırtınaların Ardında, Umut ve Hakikat
Bütün bu karanlık tabloya rağmen, insanlık tarihinin bize verdiği bir umut da vardır: Güce dayalı sadakat hiçbir zaman sonsuza kadar sürmemiştir. Roma çökmüştür, totaliter rejimler yıkılmıştır, korku imparatorlukları eninde sonunda dağılmıştır. Çünkü hakikat, eninde sonunda kendini hatırlatır.
Fırtınalar geçici, güneş kalıcıdır. Güce sadakatin yarattığı yıkımlar, insan ruhunda büyük yaralar bıraksa da, hakikate sadakat er ya da geç yeniden filizlenir. İnsan vicdanı, her türlü baskıya rağmen hakikati aramaktan vazgeçmez. Bu yüzden geleceğin toplumunu kurarken, güce değil, hakikate sadakati temel almak zorundayız.
Hakikate Sadakatin İnşası
Eğer bir toplum güce sadakat üzerine kurulmuşsa, o toplumun geleceği sürekli fırtınalara teslimdir. Hiç kimsenin hayatı güvende değildir; çünkü sadakatin ölçüsü keyfiyettir, rüzgâr gibidir. Ancak hakikate sadakat üzerine kurulan bir düzen, insanlara güven ve huzur sağlar.
Hakikate sadakat, adaletin temeli, özgürlüğün güvencesi, insan onurunun koruyucusudur. Güç değişir, ama hakikat kalır. İşte bu yüzden asıl erdem, güce değil, hakikate sadık kalmaktır.
Erol Kekeç/11.09.2025/Sancaktepe/İST

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder