Bu Blogda Ara

14 Eylül 2025 Pazar

Ottawa Sözleşmesi

 


Türkiye ve Bölgesel Gerçekler Üzerine Bir Analiz

Türkiye’nin 2004 yılında taraf olduğu Ottawa Sözleşmesi, insani hukuk çerçevesinde büyük bir kazanım olarak sunuldu. Bu sözleşme anti-personel kara mayınlarının üretilmesini, kullanılmasını, stoklanmasını ve başka ülkelere aktarılmasını yasaklıyor; mevcut mayınların dört yıl içinde imhasını, döşenmiş mayınlı alanların da on yıl içinde temizlenmesini öngörüyordu. Kâğıt üzerinde insani bir ilerleme gibi görünen bu adım, Türkiye için çok daha karmaşık bir tabloyu beraberinde getirdi.

Sözleşmenin Arkasındaki Gerekçeler

Türkiye’nin bu anlaşmaya imza atmasının birkaç temel nedeni vardı. Birincisi, uluslararası imaj. Soğuk Savaş sonrası dönemde, özellikle AB üyelik sürecinin hızlandığı yıllarda Türkiye’nin “insan haklarına duyarlı, uluslararası normlara bağlı” bir görüntü vermesi gerekiyordu. Ottawa Sözleşmesi bu açıdan uygun bir fırsattı.

İkincisi, NATO ve Batılı müttefiklerin baskısı. Dünyanın pek çok ülkesinde sivillerin mayınlar nedeniyle hayatını kaybetmesi ya da sakat kalması ciddi bir tepki doğurmuştu. Türkiye’nin ittifak dışı bir pozisyon alması hem diplomatik yalnızlık yaratabilirdi hem de insan hakları siciline yeni bir leke düşürebilirdi.

Üçüncüsü, iç politikada insani boyut. Güneydoğu’da ve özellikle Suriye sınırında yıllardır duran mayınlar sadece güvenlik gerekçesiyle değil, köylülerin tarım arazilerine ulaşamaması, sivillerin patlamalarda hayatını kaybetmesi gibi nedenlerle de toplumun farklı kesimlerinde eleştirilere konu oluyordu.

Gizlenen Gerçekler ve Topluma Anlatılmayanlar

Burada kritik nokta şudur: Sözleşme imzalandığında kamuoyuna tam anlatılmayan bir gerçek vardı. Ottawa, mayınların bir gecede kaldırılmasını şart koşmuyordu. Tam tersine, temizleme süreci için süre tanıyor, gerekirse uzatma başvurularına da izin veriyordu. Türkiye bu esnekliği sonuna kadar kullandı.

Bu da pratikte şu anlama geliyordu: Devlet uluslararası arenada “biz de mayınları yasakladık” diyerek puan toplarken, sahada güvenlik gerekçesiyle birçok bölgedeki mayınların temizliğini yıllarca erteledi. Dolayısıyla kamuoyuna sunulan “hemen temizlenecek” algısı gerçeği tam yansıtmıyordu.

Bir diğer gizli boyut, temizlenen arazilerin nasıl değerlendirileceği meselesiydi. Özellikle Suriye sınırındaki verimli toprakların mayından arındırılıp hangi amaçla kullanılacağı konusu uzun süre tartışıldı. Burada hem tarımsal çıkarlar, hem de dış aktörlerin olası etkileri devreye girdi. Topluma bu planların ayrıntısı çoğu zaman şeffaf biçimde aktarılmadı.

Bölgesel Gelişmeler ve Göç Dalgaları

Sözleşme ve mayın temizleme süreci sürerken Türkiye’nin çevresi ateş çemberine dönüştü. Irak işgali, Suriye iç savaşı, Libya’daki istikrarsızlık, Kafkasya’da çatışmalar ve İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları… Hepsi aynı dönemde Türkiye’nin güvenlik haritasını altüst etti.

Bu süreçte milyonlarca göçmen ve sığınmacı Türkiye’ye yöneldi. Göç, sadece insani bir mesele değil, aynı zamanda bir dış politika aracı haline geldi. Avrupa ile yapılan mutabakatlarda “Türkiye’nin göçü durdurması” karşılığında mali destek ve bazı tavizler gündeme geldi. Yani göç, dış güçlerin Türkiye üzerinde baskı kurmasının en etkili yollarından biri oldu.

Emperyal Hesaplar ve İsrail’in Rolü

Bugün İsrail’in Gazze’ye yönelik şiddetli saldırıları, sadece Filistin halkını değil tüm bölgeyi derinden sarsıyor. Sivillerin öldürülmesi, insani yardımın engellenmesi ve uluslararası hukukun hiçe sayılması, bölgede yeni öfke dalgaları yaratıyor. Bu durum, Türkiye’de toplumsal hassasiyetleri daha da keskinleştiriyor.

Emperyal güçlerin uzun vadeli hesabı ise net: Bölgedeki istikrarsızlıklar üzerinden nüfuz alanı kurmak. Göç dalgaları, enerji koridorları, güvenlik iş birlikleri ve hatta mayın temizleme ihaleleri bile bu büyük oyunun bir parçası haline gelebiliyor. Türkiye’nin içine yerleşen milyonlarca göçmen de sadece insani bir mesele değil, ileride siyasal, ekonomik ve hatta demografik bir kaldıraç olarak kullanılabilir.

Bugün İçin Çıkarımlar

  • Şeffaflık: Sözleşmenin uygulanma süreci ve hangi bölgelerin neden temizlenmediği halka açık şekilde paylaşılmalı.

  • Güvenlik Alternatifleri: Mayın yerine gelişmiş gözetleme sistemleri, dron teknolojileri ve sınır kontrol mekanizmaları devreye alınmalı.

  • Göç Politikası: Göçmen meselesi uluslararası pazarlıklarda gizli bir koz değil, şeffaf bir politika çerçevesinde yönetilmeli.

  • Toplumsal Dayanıklılık: Yerel halk ile göçmenler arasındaki gerilimi azaltacak sosyal ve ekonomik yatırımlar yapılmalı.

  • Bölgesel Diplomasi: İsrail’in saldırıları karşısında sadece tepki değil, insani koridorlar ve ateşkes için etkin diplomasi yürütülmeli.

Ottawa Sözleşmesi tek başına bir mayın yasağı değil, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası imajını güçlendirmek için attığı bir adımdı. Ancak sahadaki gerçeklik, anlaşmanın verdiği esneklikler ve bölgesel gelişmeler bu resmi çok daha karmaşık hale getirdi. Bugün gelinen noktada Türkiye, bir yandan göç dalgalarıyla boğuşuyor, diğer yandan etrafı savaşlarla çevrili bir ülke konumunda.

Bu tablo bize şunu gösteriyor: Uluslararası anlaşmaların sadece diplomatik vitrin boyutuna değil, sahadaki uzun vadeli etkilerine de bakmak gerekir. Aksi takdirde toplum, kendisine anlatılmayan gerçeklerin bedelini hem güvenlik hem de sosyal huzur açısından ağır bir şekilde öder.

Bahadır Hataylı/13.09.2025/Sancaktepe/İST

Hiç yorum yok:

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!