Bu Blogda Ara

3 Ağustos 2025 Pazar

Sorgulamanın Suç Kör İtaatin Erdem Sayıldığı Bir Çağın Anatomisi

 


“Araştırmayalım, Çünkü Doğru Olanı Biz Zaten Biliyoruz(!)”

Bir sel baskını düşünün… Gözle görülür biçimde yaklaşan, dere yatağını taşırmış, yolları kapatmış, kimi evlerin penceresinden içeri girmeye başlamış. Siz tehlikeyi seziyorsunuz, uyarıyorsunuz. O sırada yanınıza biri geliyor: “Boş ver,” diyor, “Abartıyorsun. Bir şey olmaz. Bana inanmıyor musun?”

Şimdi bu kişi bir yabancı olsa, gözünüzün içine baka baka apaçık bir felaketi inkâr etse, aklınızdan şüphe duyarsınız ve yolunuza bakarsınız. Fakat bu kişi çok güvendiğiniz, sadakatinden emin olduğunuz bir dostunuzsa işler değişir. Kafanız karışır. İçinize bir kurt düşer. “Neden araştırmamı istemiyor? Neden bu derece emin davranıyor? Acaba bu tehlike onun da parçası mı?”

Aynı şey bir saldırı için de geçerli. Dört bir yandan üzerinize taş yağıyor. Kim atıyor belli değil. “Gel birlikte bakalım,” diyorsunuz. “Kim saldırıyor, amaçları ne, nasıl savunuruz kendimizi?” Ama dostunuz birden sesini yükseltiyor: “Boşuna bakma! Kim olduğu belli. Sana söylüyorum ya. Araştırmaya gerek yok!”

Şimdi düşünün… Tehlike var ama araştırma istemeyen biri var. Hatta araştıranlara öfke duyan biri. Oysa dostluk, tehlikeye karşı omuz omuza durmayı gerektirir. Gerçeği aramayı. Kaynağı tespit etmeyi. Önlem almayı. Ama burada karşımızdaki kişi, “Ben ne diyorsam o doğru” tavrıyla hem sizin merakınızı, hem ortak güvenliğinizi bastırıyor.

Bu örnekleri hayatın her alanına taşıyabiliriz. 

Araştırmaya Karşı Olanların Siyaseti

Türkiye’de son çeyrek asırdır yaşanan en ilginç siyasi fenomendir bu:
Her konuda şikâyet edenlerin, aynı konuların araştırılmasına “hayır” demesi.
Yüzlerce örnek sayabiliriz:

  • Mülakat sisteminin adaletsizliğinden herkes şikâyet ediyor. Ama “mülakatlar kaldırılsın mı?” önerisi Meclis'e gelince reddediliyor.

  • Gıda fiyatları fahiş. Çiftçi eziliyor. Ama “gıda fiyatları neden artıyor, market zincirleri mi sorumlu, üretim mi kısıtlanıyor?” diye bir araştırma önergesi gelince, yine “gerek yok” deniyor.

  • Gençler işsiz. Beyin göçü hızla artıyor. Ama bu durumun sebeplerini araştırmak için önerilen komisyon tekliflerine yine “hayır” oyu veriliyor.

İlginç olan şu: Bu red kararlarını verenler, bir sonraki gün ekranlara çıkıp halktan yine aynı şikâyetleri dinliyor ve “biliyoruz, ilgileniyoruz” diyor.
Ama kimse sormuyor: Eğer gerçekten biliyorsanız neden ortaya koymuyorsunuz? Eğer bilmiyorsanız neden araştırılmasına engel oluyorsunuz?

Sadakat Maskesi Altında Baskı ve Korku

Bu sorgulamama hali sadece siyasette değil, toplumsal yapının tamamına yayılmış durumda. İnsanlar artık gerçeği öğrenmek istemiyor. “Bana kim söylerse doğrudur” anlayışı hâkim. Öyle bir akıl tutulması ki; insanlar artık bilgiyle değil, aidiyetle karar veriyor. Ve ne yazık ki, bilgi arayanlara da “hain”, “şüpheci”, “fitneci” gibi etiketler yapıştırılıyor.

Bugün bir vatandaşa deseniz ki:
“Şu sorun neden böyle oluyor? Gel birlikte sorgulayalım, anlamaya çalışalım.”
Size şu cevabı verebilir:
“Bana ne, benim bir bildiğim var. Onlara güveniyorum. Araştırmaya gerek yok.”
Ve hemen ardından da o şikâyet ettiği sorundan yakınmaya devam eder!

İşte burada büyük bir çelişki doğuyor. Hem bir durumdan rahatsız olacaksınız, hem de o durumun köklerini öğrenmek istemeyeceksiniz. Bu artık cehalet değil, bilinçli bir teslimiyettir. Hatta daha da ötesi: Kör bağlılıktır.

Korku, Gerçeğin Ortaya Çıkmasından Duyulan Rahatsızlık

Bazen insanlar gerçeğin ortaya çıkmasını istemez. Çünkü o gerçek, kendi inşa ettikleri sahte huzur dünyasını yıkabilir. Yıllardır güvendikleri liderin yanlışlarını açığa çıkarabilir. Kendilerine biçilen “bizden” yaftasını sorgulatabilir.

Bu nedenle araştırma istemezler.
Bu nedenle “ne gerekiyorsa onlar bilir” derler.
Bu nedenle “ben ne dersem o” diyenlere kul-köle olurlar.

Bu durum, sağlıklı bir toplumun en temel yapı taşını –yani sorgulama hakkını– ortadan kaldırır. Ve bir toplum sorgulama yetisini yitirirse, artık kendi kaderini de başkalarına bırakmış olur.

Sorgulamak İnsan Olmanın Gereğidir

İnsanoğlu merakıyla var olur. Sorgulamasıyla gelişir. “Neden?” sorusunu sormaktan vazgeçtiği an köleleşir. Kur’an’da dahi defalarca akletmeye, düşünmeye, gözlemlemeye davet ediliriz. “Hiç düşünmez misiniz?” diye sorulur. Düşünmek, araştırmak, sorgulamak; sadece entelektüel bir lüks değil, insani bir sorumluluktur.

Bu yüzden bir tehlike varsa, onun ne olduğunu, kimden geldiğini, neden geldiğini anlamak istemek bir paranoya değil, bir sağduyudur. Hele ki yönetim sorumluluğu taşıyanlar için bu, vicdani ve hukuki bir zorunluluktur.

Bugün Sorulmayan Soru, Yarın Bizi Yakar

Bugün nedenleri araştırılmayan olaylar, yarın üzerimize yıkılan dev dalgalar olarak karşımıza çıkar. Ve o zaman bize, “boş ver, bana inanmıyor musun?” diyen dostların ya gerçekte ne olduklarını anlarız ya da çok geç kalmış oluruz.

Tarih, tam da bu hataların sonucunda şekillenir. Firavunlar, Nemrutlar, diktatörler; hep halkın “sorgulamayalım, o ne derse doğrudur” anlayışı sayesinde güçlerini artırmışlardır. Ve onlar gidince arkalarında yalnızca yıkılmış medeniyetler, yanan şehirler ve sorgulamayı unutan halklar bırakmışlardır.

Araştırmaktan Korkanlardan Korkun

Bir kişi ya da yönetim, bir olayın araştırılmasını istemiyorsa…
Bir toplum, bilgiye ulaşmaya çalışanlara düşman gözüyle bakıyorsa…
Orada sadakat değil, çıkar vardır.
Orada dostluk değil, korku vardır.
Orada adalet değil, karanlık vardır.

Bugün ülkemizde yaşadığımız yüzlerce olumsuzluğun kaynağında bu araştırma karşıtı zihniyet vardır. Bu zihniyetle mücadele etmek, yalnız bir hak değil; gelecek nesiller adına bir görevdir.

Ve biz bu görevi yerine getirmezsek, bir gün çocuklarımız bize şunu sorar:

“Baba…
Madem şikâyetçiydiniz,
Neden araştırılmasına izin vermediniz?”

O soruya verecek bir cevabınız olur mu?

Erol Kekeç/30.07.2025/Sancaktepe/İST

Hiç yorum yok:

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!