Güncelleme Söyleminin Ardındaki Cehalet
Zaman zaman toplumların üzerine öyle bir sis çöker ki, hakikat güneşi doğmuş olsa bile gözler görmez olur. İşte biz de böyle bir çağda yaşıyoruz. Gücü elinde bulunduranlar, yetkilerini kaybetmemek adına her konuda hüküm vermeye çalışıyor, hatta Allah’ın kitabının “güncellenmesi” gerektiğini dile getirecek kadar ileri gidiyorlar. Bu söylemin ardında, hakikati kavrayacak derinlik değil, cehaletin “çağ atlamış” hâli yatıyor.
Bir toplumda yöneticiler, kendilerini dindar göstermekle beraber, halka dönüp “Siz İslam’ın güncellenmesi gerektiğini dahi bilmeyecek kadar cahilsiniz” diyebiliyor ve kalabalıklar bunu alkışlarla karşılıyorsa, orada zihinlerin işgale uğradığını bilmek gerekir. Çünkü beyin tecavüze uğramışsa, o zihne ne doldurulsa haz verir gibi algılanır. Sınırların imha edildiği bu durumda, doğru ile yanlış birbirine karışır; cehalet, bilgelik gibi sunulur; sapkınlık, ilerleme adıyla paketlenir.
Oysa İslam, herhangi bir çağın dar kalıplarına hapsedilmiş bir kültür değil, Allah’ın bütün insanlığa gönderdiği evrensel bir ilkeler sistemidir. Bu nedenle “İslam güncellenmeli” sözü, en hafif tabirle Kur’an’ın ruhunu bilmemektir. Aslında güncellenmesi gereken, zihinleri kirletilmiş, menfaatle yoğrulmuş anlayışlardır.
Kur’an’ın Doğası Değişmeyen Hakikat
Kur’an, Allah’ın ezelî kelâmıdır. “Şüphesiz zikri Biz indirdik, onun koruyucusu da Biz’iz” (Hicr/ 9) ayeti, bu hakikati beyan eder. İnsanların akılları ve toplumların düzenleri değişse de, Allah’ın hükümleri değişmez. Çünkü insanı yaratan, onun zaaflarını ve ihtiyaçlarını bilen Allah, kullarına zamanlar üstü ilkeler vermiştir.
Kur’an’ın en büyük özelliği, olayları belli bir dönemle sınırlı bırakmaması, her olaydan evrensel bir ilke çıkarmasıdır. Yusuf kıssası yalnızca Mısır’da yaşanmış bir aile dramı değildir; sabrın, iffetin, ihanetin ve adaletin sembolüdür. Musa’nın Firavun’la mücadelesi, yalnızca İsrailoğullarına değil, bütün çağların zalimlerine karşı bir uyarıdır.
Dolayısıyla İslam’ın özü, çağlara göre değişen kurallardan ibaret değildir; adalet, merhamet, hakkaniyet gibi evrensel ilkelerden oluşur. Bu yüzden Kur’an, dün olduğu gibi bugün de günceldir; yarın da öyle kalacaktır.
Din Tacirlerinin Taktikleri
Bugünün en büyük tehlikesi, İslam’ı kendi menfaatleri için araç hâline getiren sözde dindar zümrelerdir. Bunlar bir yandan Kur’an’ın evrensel ilkelerini görmezden gelir, diğer yandan kendi çıkarlarına uygun hükümleri öne çıkarır.
-
Faiz meselesinde Allah “Faizi terk edin, yoksa Allah ve Resulüyle savaş hâlindesiniz” (Bakara/ 279) buyururken, modern kapitalist düzene entegre olmak adına “çağın gerçeği” denilerek faiz meşrulaştırılır. Bankaların ve tekellerin mazlum halkı sömürmesine ses çıkarılmaz.
-
Miras, örtünme ve kadın hakları gibi konularda ise sözde “dinî hassasiyet” sergilenir. Böylece toplumun gözünde dinî görüntü korunur, fakat adaletin özü terk edilir.
-
Emanet ve liyakat ilkesi (Nisa/ 58) açıkça çiğnenir; görevler ehline değil, yakınlara, yandaşlara verilir.
Sonuçta ortaya çıkan, Allah’ın dini değil, insan eliyle kurulmuş bir sömürü düzenidir. Bu din, “çakma din”dir; Allah’ın ilkelerinden koparılmış, köleleştirme aparatına dönüştürülmüş bir düzendir.
Güncelleme Söyleminin Perde Arkası
Aslında “İslam güncellenmeli” diyenlerin derdi İslam değildir; onların güncellemek istediği, kendi iktidarlarını tehdit eden hakikatlerdir. Kur’an, adalet der; onlar adaleti çıkarlarına göre eğip büker. Kur’an, zulmü yasaklar; onlar zulmü iktidarlarını sürdürmenin aracı yapar. Kur’an, faizi savaş ilanı sayar; onlar faizle sistemlerini ayakta tutar.
Böylece ortaya garip bir tablo çıkar: Bir yandan “dindar nesil yetiştireceğiz” nutukları atılır, öte yandan İslam’ın temel ilkeleri “çağa uydurulması gereken” yükler gibi sunulur. Halk da bu oyunu görmediğinde, zihinsel paradokslar haz verir gibi kabul edilir.
Kur’an’ın Evrensel İlkeleri
Kur’an’ın güncelliği, onun sunduğu ilkelerin evrenselliğinde gizlidir. İşte birkaç örnek:
-
Adalet: “Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adaletli olun, bu takvaya daha yakındır” (Maide/8). Bu ilke, dün de bugün de evrensel bir değerdir.
-
Emanet ve Ehliyet: “Allah size emanetleri ehline vermenizi emreder” (Nisa/58). Bu hüküm, liyakatin evrensel ilkesidir.
-
Faiz Yasağı: “Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resulüne karşı savaş açtığınızı bilin” (Bakara/ 279). Kapitalizmin sömürü düzeni hangi çağa ait olursa olsun, bu ilke her dönemde geçerlidir.
-
Özgürlük: “Dinde zorlama yoktur” (Bakara/256). Bu ayet, vicdan özgürlüğünün çağlar üstü kanıtıdır.
Kur’an, toplumları belli zamanın şartlarına hapsetmez; insana insan olduğu için değer veren ilkeler sunar.
Zihin Tecavüzü ve Toplumsal Çöküş
Zihinlerin işgali, yalnızca bireysel cehaletle sınırlı değildir. Toplum, sahte din anlayışlarıyla kuşatıldığında, nesillerin beyinleri kirletilir. Bunun sonucu olarak insanlar, Allah’ın dini yerine, “ulema” adı verilen dar görüşlü yorumcuların hükümlerine hapsolur.
Böyle bir toplumda gençler, çelişkilerle karşılaştığında sahte dini reddeder. Sonra onlara “ateist, deist, agnostik” damgası vurulur. Oysa onlar, Allah’ın dinini değil, sizin ürettiğiniz adaletsiz düzeni reddetmektedir. Bu açıdan bakıldığında, onların isyanı hakikate değil; sizin kurduğunuz çarpık düzene yöneliktir.
Hakiki Din ve Sahte Din Arasındaki Ayrım
Hakiki din, Kur’an’ın ilkelerine dayalıdır: Adalet, merhamet, eşitlik, insan onuru. Sahte din ise insanların kendi çıkarları doğrultusunda inşa ettiği sistemdir. Bu din:
-
Köleleştirir,
-
Sömürür,
-
İktidarların ayakta kalmasını sağlar,
-
Allah’ın adını kullanarak insanları susturur.
İşte bu yüzden Allah’ın dini insanlığı diriltirken, sahte din insanlığı uyuşturur; bir afyon hâline gelir.
Kur’an’ın Ebedî Güncelliği
Bugün geldiğimiz noktada, “İslam güncellenmeli” diyenlerin aslında İslam’la değil, kendi menfaatleriyle derdi olduğu aşikârdır. Allah yarattığını bilmeyecek kadar cahil değildir. İnsan, kendi cehaletinin mütekebbirliğinden dolayı hep kendini temize çıkarmaya çalışır.
Kur’an’ın hükümleri, evren var olduğu sürece geçerli olacaktır. Çünkü Allah insanın doğasını bilir ve ona uygun ilkeler koymuştur. Her doğan insanın kalbine hakikati arama fıtratı yerleştirilmiştir. İnsan, bu fıtratı yozlaştırdığında, kendi elleriyle putlarını yaratır ve onlara “din” adı verir.
Bugün genç nesiller, sahte dinleri reddediyor. Bu reddediş, onları ateist ya da deist yapmaz; bilakis onları hakikate daha da yaklaştırır. Çünkü Allah’ın dini insanlığı özgürleştirir; onların dini ise insanlığı köleleştirir.
Sonuç olarak, insanlık dirilmektedir. İsteseniz de istemeseniz de, Allah’ın hükmü gerçekleşecektir. Çakma din tacirlerinin oltalarına takılan yemler artık işe yaramayacaktır. Kur’an, kıyamete kadar güncel kalacaktır; çünkü hakikat, Allah’ın kelâmıdır ve hakikatin güncellenmeye ihtiyacı yoktur.
Erol Kekeç/25.08.2025/Namazgah/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder