Terör Maskesinin Ardındaki Hakikat
Dünya siyasetinde özellikle son yirmi yıldır sıkça kullanılan bir kavram var: “terörle mücadele.” Bu kavram öylesine yaygınlaştırıldı ki artık devletlerin işgal planlarından kültürel müdahalelerine kadar birçok adım, “terör tehdidi” bahanesiyle meşrulaştırılıyor.
Bu söylem en çok İslam coğrafyası üzerinde yoğunlaştı. Afganistan’dan Irak’a, Suriye’den Yemen’e kadar birçok ülke, hep bu kavramın gölgesinde yakılıp yıkıldı. Batı medyası sürekli şu imajı işledi: “İslam eşittir şiddet, Müslüman eşittir potansiyel terörist.”
Oysa gerçekte, İslam’a yönelen bu saldırılar, terör gerekçesiyle açıklanamayacak kadar sistemli, derin ve tarihsel boyutlara sahiptir. Terör, yalnızca bir maskedir.
Batı imparatorluğu için en büyük tehdit, İslam’ın yozlaşmaya, zulme ve emperyalist düzene karşı direniş ruhudur. Çünkü İslam yalnızca bireysel ibadetlerden ibaret değildir. O, aynı zamanda adaletin, paylaşımın, özgürlüğün ve insan onurunun korunmasının sistemidir.
Ve en önemlisi, İslam satın alınamaz. Tarih boyunca Batı, parayla ve güçle çoğu sistemi kendi çıkarına uydurabilmiştir. Kapitalizmle, çıkar anlaşmalarıyla, kültürel yozlaştırmalarla birçok inanç ve ideoloji eğilip bükülmüştür. Ancak İslam’ın hakikat kökleri buna direnmektedir. İşte bu yüzden Batı, İslam’ı kendi düzenine eklemleyemediği için onunla savaş halindedir.
Batı İmparatorluğunun Aklı ve İslam’a Düşmanlık
Batı medeniyetinin tarihi, aslında emperyal yayılmanın tarihidir. Roma’dan bugünkü Amerikan hegemonyasına kadar süregelen çizgide, “güç” her şeyin ölçütü olmuştur. Bu medeniyet, önce Haçlı Seferleri ile İslam coğrafyasına yönelmiş, ardından sömürgecilikle Asya ve Afrika’yı paramparça etmiştir.
Modern dönemde ise Batı, doğrudan işgalin yanında ideolojik ve kültürel savaşları da devreye sokmuştur. Soğuk Savaş’ta “komünizm” şeytanlaştırılırken, 11 Eylül sonrası dönemde bu rol “İslam”a verilmiştir.
Batının zihnindeki temel problem şudur:
-
Komünizm, pazarlık edilebilen bir ideolojiydi.
-
Ulusal devletler, çıkar ilişkileriyle yönlendirilebilirdi.
-
Ama İslam’ın özündeki vahiy temelli adalet anlayışı, pazarlık edilemezdir.
Bu yüzden Batı stratejisi, İslam’ı ya yok etmek ya da içini boşaltıp “ılımlı” hale getirmek üzerine kuruludur.
Satın Alınamayan Hakikat, İslam’ın Direniş Yönü
İslam’ın Batı açısından en tehlikeli yanı, onun sömürüye karşı direniş üretmesidir.
-
Kur’an, faiz düzenine karşıdır. Bu, Batı’nın ekonomik sömürü sisteminin kalbine indirilen bir darbedir.
-
İslam, paylaşımı ve zekâtı emreder. Bu, kapitalizmin vahşi rekabet ve kâr hırsına meydan okur.
-
İslam, ırk, sınıf, renk ayrımı yapmaz. Bu, Batı’nın “böl ve yönet” politikalarını boşa çıkarır.
-
İslam, zulme karşı direnmeyi emreder. Bu, emperyalist tahakkümü reddeder.
Dolayısıyla Batı’nın istediği “satın alınabilir, esnek, sisteme entegre bir İslam'dır. Onlar için problem, İslam’ın özünde “yozlaşmaya hayır” diyen bir ruhun varlığıdır.
“Ilımlı İslam” Projesi, İnançların Ehlileştirilmesi
Batının 21. yüzyılda geliştirdiği en sinsi planlardan biri, “Ilımlı İslam” projesidir. Bu projeye göre, İslam tamamen ortadan kaldırılamaz; ancak içi boşaltılıp Batı çıkarlarına uygun bir forma sokulabilir.
Bu amaçla:
-
Bazı yönetimler desteklenerek dini söylem hükümetlerin kontrolüne alındı.
-
“Din ile siyaseti ayırmak” bahanesiyle İslam’ın toplumsal boyutu yok edilmeye çalışıldı.
-
Medya, “modern” ve “çağdaş” Müslüman tipini parlatırken, dirençli Müslümanları “radikal” diye damgaladı.
-
Müslüman gençlik, popüler kültür ve tüketim alışkanlıklarıyla kimliksizleştirilmeye çalışıldı.
Böylece Batı, Müslümanları kendi eliyle değil, kendi içlerinden dönüştürmeyi hedefledi. Bu, aslında yeni bir sömürgecilik biçimidir.
Savaş Alanından Kültürel Cepheye, İslam’ın Kuşatılması
Batının İslam’a karşı savaşı yalnızca askeri işgallerle sınırlı değildir. Bugün kültür, eğitim, medya, hatta sosyal medya algoritmaları bile bu savaşın araçları haline gelmiştir.
-
Eğitim sistemleri üzerinden genç nesillere Batılı değerler aşılanıyor.
-
Medya sürekli olarak İslam’ı şiddetle eşleştiren içerikler üretiyor.
-
Hollywood filmleri, Müslümanları hep terörist ya da geri kalmış toplumlar olarak gösteriyor.
-
Sosyal medya platformları, İslam’a yönelik eleştirileri serbest bırakırken, Batı’nın çifte standardını ifşa eden içerikleri sansürleyebiliyor.
Böylece Batı, yalnızca Müslüman topraklarını değil, Müslümanların bilinçlerini de işgal etmek istemektedir.
Ekonomik Zincirler ve Yeni Sömürgecilik
Batının bir diğer stratejisi de, Müslüman coğrafyayı ekonomik zincirlerle esir almaktır.
-
Petrol ve doğal gaz kaynakları üzerindeki kontrol, Batı için bir önceliktir.
-
Müslüman ülkelerin ekonomileri, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar aracılığıyla borç batağına sokulmaktadır.
-
Sanayileşme engellenmekte, ülkeler sadece hammadde tedarikçisi konumuna indirgenmektedir.
Böylece İslam coğrafyası bağımlı hale getirilirken, Batı bu ülkelerin yönetimlerini kendi çıkarlarına göre yönlendirme imkânı bulmaktadır.
Müslüman Coğrafyanın Parçalanması, Irak’tan Yemen’e
Bugün Ortadoğu haritasına bakıldığında, Batının izlediği politikanın somut sonuçları açıkça görülmektedir:
-
Irak işgal edildi, milyonlarca insan hayatını kaybetti, ülke etnik ve mezhepsel fay hatlarıyla parçalandı.
-
Suriye, vekalet savaşlarıyla yıkıma sürüklendi, milyonlarca mülteci ortaya çıktı.
-
Yemen, dünyanın en büyük insani krizlerinden biriyle karşı karşıya bırakıldı.
-
Filistin, sistematik bir etnik temizlik sürecine maruz kaldı.
-
Libya, devlet yapısını tamamen kaybetti, kabile savaşlarının içine itildi.
Bütün bu örnekler, Batının “terörle mücadele” bahanesiyle aslında İslam coğrafyasını istikrarsızlaştırma ve parçalama hedefini gözler önüne seriyor.
Batının Asıl Amacı, Hakikati Dilsizleştirmek
Tüm bu askeri, ekonomik ve kültürel saldırıların arkasındaki nihai hedef, İslam’ın hakikat sesini susturmaktır.
Çünkü Batı şunu biliyor:
-
Eğer İslam gerçek anlamda yaşanırsa, dünyada adaletsizliklere karşı güçlü bir alternatif doğacaktır.
-
Eğer İslam toplumları birlik içinde hareket ederse, Batının çıkar düzeni sarsılacaktır.
-
Eğer İslam’ın adalet, eşitlik ve paylaşım ilkeleri hayat bulursa, kapitalizmin sömürü sistemi çökecektir.
Bu yüzden Batı’nın derdi, terör değil; İslam’ın hakikatidir.
Bugünden Yarınlara, Uyarılar ve Çıkış Yolu
Müslümanlar için en önemli mesele, Batının bu stratejilerini fark etmek ve ona göre bir duruş geliştirmektir. Bunun için:
-
Birlik bilinci yeniden inşa edilmelidir. Mezhep, etnik kimlik, coğrafya ayrımları Batının silahıdır.
-
Eğitim ve bilinçlenme öncelik olmalıdır. Kendi tarihini ve değerlerini bilmeyen toplum, kolayca başkalarının oyuncağı olur.
-
Ekonomik bağımsızlık sağlanmalıdır. Kendi sanayisini kurmayan, üretmeyen toplum sürekli Batının zincirinde kalır.
-
Medya ve kültür alanında alternatif üretimler yapılmalıdır. Hakikat, sanat ve medya aracılığıyla da savunulmalıdır.
İslam’ın Direnişi İnsanlığın Direnişidir
İslam’a karşı yürütülen savaş, aslında yalnızca Müslümanların değil, tüm insanlığın özgürlük mücadelesine karşı açılmış bir savaştır. Çünkü İslam’ın direnişi, yalnızca Müslümanların onurunu değil, aynı zamanda adaletin, insanlık onurunun ve sömürüye karşı mücadelenin direnişini temsil eder.
Batı imparatorluğu, İslam’ı satın alamadığı için onunla savaşmaktadır. Ama hakikat parayla satın alınamaz. Tarih boyunca nice imparatorluklar çökmüş, nice zulüm düzenleri yıkılmıştır. İslam’ın direniş ruhu ise her seferinde küllerinden doğmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder