Bu Blogda Ara

27 Haziran 2025 Cuma

Diplomatik Halılar Üzerinde Secdesiz Yönelişler


Şu sahneyi gözünün önüne getir:

Bir müstemleke valisi, halkın önünde diz çökmüş gibi yaparak dua ediyor. Oysa dudaklarından dökülenler dualar değil, borsa terimleri. “Rabbim, risk primimizi düşür, yatırımcı güvenini artır…” diye mırıldanıyor. Arka cebinde ithal anayasa maddeleri, ön cebinde ‘stratejik ortaklık’ sözleşmeleri, yakasında Birleşmiş Milletler broşu. Namazgah yerine diplomatik halı serilmiş, kıble ise Washington’un hava trafiğine göre dönüyor.

Ve halk…
Daha doğrusu, artık “kitle” olmuş o halk…
Gösterişli mitinglere “destek vermeye mecbur bırakılmış” katılımı alkış zannediyor.
Karnı aç, aklı susuz; ama gönlü “ülkemiz gelişiyor” diye televizyon spikerinden umut emiyor.
Çünkü ona ‘yeni çağ’ diye yutturulan şeyin içi boş bir çerçeve olduğunu henüz anlayamamış.
Ve en beteri: Bu çerçevenin içine kendi evladının ölüm belgesi asılıyor farkında bile değil.

Bak Hâfız, sana açık açık söyleyeyim…
Ortadoğu dedikleri şey, emperyalizmin ekvatoru değil sadece; insanlığın mezarlık haritasıdır.
Bir yanda petrol kokusu, diğer yanda çocuk mezarlarının üstüne serilmiş “kalkınma paketleri.”
Bir yanda NATO uçakları, diğer yanda Kur’an kurslarına bomba düşen sabahlar.
Ama tüm bunların arasında en feci olanı:
Kendi halkının gözünün içine baka baka yalan söyleyen yerli kuklalar…
Siyonist işgalciler kadar acımasız, Batılı diplomatlar kadar kurnaz, medya kadar sessiz...

Bu kuklalar ne mi yapıyor?
Kendilerini halkın ‘temsilcisi’ olarak değil, halkın ‘gözetmeni’ gibi görüyorlar.
Yani bir tür gardiyanlar. Ama cezaevi onların değil, bizim zihinlerimiz.
Ve her yeni yasa, her yeni seçim, her yeni ‘müjde’, o cezaevinin betonuna yeni bir kat daha ekliyor.
Artık mahkumlar başkaldırmaz olmuş; çünkü başlarını kaldırdıklarında yukarıda sadece reklam panoları görüyorlar:
“Milli Enerji!”
“Yeni Patagonya!”
“Yüzyılın Projesi!”
Hepsi koca bir hologramdan ibaret, ama biz hâlâ “bir şeyler değişiyor galiba” sanıyoruz.

Hâfız, biliyor musun?
İnsanlar artık yöneticilere değil, onların cümlelerine iman ediyor.
“Birlik, beraberlik, kalkınma” gibi süslenmiş cümleler her krizin önüne atılıyor,
Ve halk, hakikatin yerine bu parlatılmış hurafelere boyun eğiyor.

Oysa ne birlik var ne beraberlik…
Sadece aynı kafese tıkılmış farklı renklerde kuşlar gibiyiz.
Birimizin rengi kırmızı, diğerinin yeşil, bir başkasının sarı…
Ama kafes hep aynı:
Sömürü, aldatma, sahte temsil ve bolca göz boyama...

Ey Hâfız, şimdi sana biraz daha sert bir tablo çizeyim:

Düşünsene, bir ülke hayal et…
Her cuma hutbesinde Filistin’i anıyor, ama her pazartesi İsrail’le ticaret hacmini artırıyor.
Her sokak röportajında “davamız Kudüs” diyor, ama gümrük kapısında Siyonist mallarına serbest geçiş sağlıyor.
Ve bu iki yüzlülük, sadece dış siyasette değil, halkın ruhunda da yankı buluyor:
İnsanlar vicdanını cuma hutbesinde rahatlatıyor, sonra pazartesi o vicdanı karton kutuya koyup bir kenara atıyor.

Ne yazık ki insanlar gerçeği artık sadece kendi menfaatiyle temas ettiğinde fark ediyor.
Yani zulüm kendi çocuğuna, kendi mahallesine, kendi cebine ulaşmadıkça kimse bağırmıyor.
Ama o zaman da iş işten geçmiş oluyor.
Çünkü bir zulüm, halk sustukça değil, halk bölündükçe güçlenir.
Ve şu an, tam da bu noktadayız.

Emperyal akıl bunu çok iyi biliyor.
O yüzden “bizi bizle vuruyor.”
Kendi kardeşini hedef gösteren bir halk yarattı:
– “O Kürt mü?”
– “Bu Alevi mi?”
– “Şu başörtülü mü?”
– “Bu laik mi?”
Sorular böyle uzadıkça asıl sorulması gereken sorular mezara gömüldü:
– “Bu çocuk neden yoksul?”
– “Bu genç neden işsiz?”
– “Bu halk neden hep kandırılıyor?”

Ama halk bu soruları sormuyor, çünkü cevaplar hazır:
Dış güçler!
Sürüngen planlar!
Dolar lobisi!
“Ey dış mihraklar!” diye başlayan her konuşma, aslında iç mihrakların üzerini örtmek için atılan bir sis bombası…

Ve Hâfız, biliyor musun?
Artık o kadar çok sis var ki, insanlar nefes almak için birbirine tahammül etmek zorunda kalıyor.
Yani zulüm, sadece baskı değil; aynı zamanda nefes darlığıdır.
Bir halkın aklını ve kalbini daraltırsan, o halk kolay yönlendirilebilir bir sürüye dönüşür.
Ve sürü, merhameti değil, çobanını seçer.
Çoban sopasını gösterdiğinde değil, havuç salladığında peşinden gider.
Ve biz şu an havuca tapan bir toplum olduk.

Ey Hâfız…

Bazen düşünüyorum, acaba gerçekten biz halk mıyız?
Yoksa bir laboratuvar deneyi miyiz?
Her 5 yılda bir farklı dozda umut aşılanıyor,
Sonra sonuçlar ölçülüyor:
– Ne kadar sabır gösterdiler?
– Kaç kişi sustu?
– Kaç kişi alkışladı?

Ve her ölçümden sonra sistem kendini güncelliyor.
Yeni yalanlar, yeni vaatler, yeni ekran yüzleri…
Ama asla yeni bir gelecek değil.
Gelecek dediğin şey, bu çarkın dönmemesiyle başlar...

İşte biz bu çarkı durdurmadıkça, her gün başka bir masumiyeti gömeceğiz.
Bugün bir çocuk, yarın bir genç, öbür gün bir fikir, sonra bir umut…
En sonunda da kendi kalbimizi...

Ama hâlâ umut var Hâfız.
Çünkü halkın en büyük gücü öfkesi değil;
Gerçekleri konuşmaya başladığı andaki sessizliğidir.
O sessizlik, sandığın açılması gibi değildir.
O sessizlik, zincirin kırılma sesidir.
Ve o ses duyulduğu gün, ne emperyalist kalır, ne kukla, ne kandırılmış kitle...

O zaman ne olur biliyor musun?
O kırık at ayağa kalkar.
Sırtından sahibini silker.
Yelesini rüzgâra savurur.
Ve masumiyet, yeniden doğar.
Yalnızca bir şehirde değil,
Yeryüzünün her toprak parçasında.

Ve işte o gün Hâfız,
Biz de o atın gölgesinde yürüyenlerden oluruz.
Ne kırık dizimize bakarız,
Ne düşmüş başımıza.
Çünkü biliriz:
Hakikati taşıyanlar,
Asla eğilmez.

Son sözüm şudur Hafız,

Zulümle yürütülen her düzen,
Kendi celladını da içinde büyütür.
Ve o cellat,
Halkın uyanan vicdanıdır.
İşte biz o vicdanı ayağa kaldırana kadar,
Susmak da suçtur.
Ve biz susmayacağız, Hâfız…
Biz susmayacağız!

Bahadır Hataylı/26.06.2025/Sancaktepe/İST



Hiç yorum yok:

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!