Orta Doğu coğrafyası, yüzyıllardır mezhepçilik üzerinden bölünmüş, parçalanmış, kan ve gözyaşı içinde bırakılmıştır. Sünni-Şii ayrımı, yalnızca tarihsel bir mesele değil, aynı zamanda emperyalizmin en büyük silahlarından biri haline gelmiştir. Biz birbirimizi tekfir ederken, biz birbirimizi ötekileştirirken, bizim coğrafyamız baştan aşağı işgal edildi. Kendi içimizde birbirimize karşı “cihad” ilan ederken, küresel şeytanlar bizim üstümüzde oynadıkları satranç oyununu kazandılar.
Bugün geldiğimiz noktada, bir zamanlar “kafir” ilan ettiğimiz işgalciler, zalimler, mazlumların celladı oldular. Bu noktaya nasıl geldik? Kimlerin oyununa geldik? Kimlerin maşası olduk? En önemlisi, hala kimlerin piyonu olmaya devam ediyoruz?
Mezheplerin Üzerinden Kurulan Pazarlıklar-Kimin Kanı, Kime Hizmet Ediyor?
Mezhep farklılıkları, İslam dünyasının fikri çeşitliliğini ve tarihsel gelişimini yansıtan bir olgu olabilir. Ancak, bu farklılıklar birilerinin çıkarlarına hizmet edecek şekilde kullanıldığında, masumların kanları üzerinden pazarlık yapılan bir kirli masaya dönüşür.
Bugün İslam dünyasında kimlerin masumların kanları üzerinden siyasi ve ekonomik pazarlıklar yaptığını sorgulamalıyız. Kendilerini en temiz, en doğru ve en haklı gösterenler, aslında en kirli işlerin içinde olanlar değil midir? Bir yandan İslam adına konuşup diğer yandan emperyalist güçlerin kapılarında sıraya girenler kimlerdir? Mezhep savaşlarını körükleyerek kendi tahtlarını sağlamlaştıranlar kimlerdir?
Bugün, Sünni-Şii çatışması üzerinden coğrafyamızın yakılmasına hizmet edenlerin kim olduğuna dikkatlice bakalım. Ellerinde İslam bayrağı taşıyan, dillerinde Allah kelamı olan, ancak fiilleriyle emperyalizme hizmet edenler, aslında İslam dünyasının en büyük düşmanları değil midir?
Eğer birileri, kendi siyasi çıkarları ve mezhepsel üstünlük kurma arzusu uğruna mazlumların kanları üzerine hesaplar yapıyorsa, işte o kişiler en büyük ihanetin içindedir. Allah’ın dini, birilerinin etnik, mezhepsel veya siyasi çıkarlarına hizmet etmek için mi indirildi? Yoksa adaletin ve hakkaniyetin tesis edilmesi için mi?
Bu soruyu sormadan, bu gerçeği fark etmeden yapılan her mücadele, sadece yeni zalimlerin doğmasına sebep olacaktır.
Bu Ateş Neden Yanıyor? Kimler Bu Ateşi Büyütüyor?
Bu coğrafyada yanan ateş, sadece petrol sahalarının üstündeki çatışmalar değil, aynı zamanda iman ile nifakın, samimiyet ile sahtekarlığın birbirinden ayrılma sürecidir. Fitne kazanını kaynatanlar, mazlumların üzerine bombalar yağdıranlar, bu ateşi bilerek ve isteyerek büyütenler, tarih boyunca lanetlenenlerin ta kendileridir.
Bugün emperyalist güçlerin bölgeye müdahale bahanesi olarak kullandıkları en büyük silah nedir? Mezhep savaşları… Bizim birliğimizi yok etmek için en kolay yol nedir? Bizi birbirimize düşman etmek… Ve ne yazık ki, biz de bu oyuna tekrar tekrar geliyoruz.
Oysa Kur’an’ın mesajı nettir:
“Derken müminlerle günahkar sahtekar zalimler arasına bir sur çekildi. Müminler surun içinde, diğerleri surun dışında kaldı. Sûrun içi rahmet, dışı ise azaptır.” (Hadid Suresi/ 13. Ayet)
Bu ayet, aslında yaşadığımız gerçekliği anlatıyor. Bugün de bu ayrımın içindeyiz. Kimler surun içinde, kimler dışında kalacak? Bu sorunun cevabı, sadece siyasi söylemlerle değil, gerçek iman ve adaletle verilecektir.
Yaklaşan Gün ve Kaçınılmaz Hesaplaşma
Her şeyin farkına vardığımız, kimin kim olduğunu anladığımız ve hakikatin iyice ortaya çıkacağı bir gün yaklaşıyor. O gün geldiğinde:
- Kimlerin emperyalizmin kuklası olduğu,
- Kimlerin Allah adına zulüm ettiği,
- Kimlerin masumların kanları üzerinden menfaat sağladığı,
- Kimlerin hakiki mümin, kimlerin sahtekar olduğu,
Apaçık ortaya çıkacaktır. O gün, ne paranın, ne iktidarın, ne de mezhepsel kurnazlıkların bir anlamı kalmayacaktır.
O gün, Allah’ın hükmü dışında hiçbir hükmün geçerli olmadığı bir gün olacaktır. Ve o gün geldiğinde, dün birbirini boğazlayanlar, mezhepsel üstünlük için mazlumları satanlar, birbirlerine hesap vermeye başlayacaktır.
Biz, o güne hazırlıklı mıyız? O büyük hesaplaşmada Allah’ın rahmetine mi mazhar olacağız, yoksa zalimlerin safında mı olacağız?
Temiz Olanla Pis Olanın Ayrılması İçin Yanacak Ateş
Bu ateş yanacak. Çünkü adalet ancak ateşin içinde pişerek ortaya çıkar. Bir madenin cevher olup olmadığı nasıl ateşle anlaşılırsa, bir insanın mümin mi, mücrim mi olduğu da bu fitne zamanlarında ortaya çıkar.
Kimse sevinmesin, kimse kendi kurnazlığının ve ihanetinin sonsuza kadar süreceğini sanmasın. Tarih, tüm zalimlerin ve ihanet içindeki sahte dindarların sonunu gördü. Bugün kendini güçlü sananlar, yarın Allah’ın hükmü karşısında diz çökecekler.
Ve yaklaşıyor, yaklaşmakta olan…
Erol Kekeç/18.03.2025/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder