22 Aralık 2024 Pazar

Emevi Camii- Tarih Aldatma ve Gerçeklik

 

 Mekânların Hafızası ve İnsanın Aldanışı

Emevi Camii, tarih boyunca dinî, siyasi ve toplumsal anlamları bir arada barındıran, sadece müminlerin değil, aynı zamanda tarihçilerin ve siyasetçilerin de dikkatini çekmiş bir yapıdır. Ancak bu kutsallık atfedilen mekânın tarihi, başlı başına sorgulanması gereken bir "aldatma ve kandırma tarihi" gibidir. İçinde barındırdığı iki önemli türbe: Hz. Yahya’nın mezarı ve Hz. Hüseyin’in Kerbela’da kesilen başının bulunduğu rivayet edilen yer, bu camiyi özellikle  mazlumların ve tarih boyunca şiir gibi yazılmış trajedilerin merkezi haline getirmiştir. Ancak kutsiyet atfedilen bu mekân, gerçeklikten uzak siyasi manipülasyonun ve dinin halkları kontrol etmek için bir afyon olarak kullanılmasının en belirgin örneklerinden biri değil midir?

Bu yazı, Emevi Camii’nin tarihsel bağlamını, kutsiyetinin sorgulanması gereken yüzünü ve bugün Suriye politikasıyla ilişkisini akılcı ve eleştirisel bir çerçevede değerlendirmeyi amaçlamaktadır.

Tarihîn Derinliklerinde Emevi Camii

Emevi Camii, bugünkü Suriye’nin Şam (Damaskosu-Dımeşk) şehrinde yer almaktadır. Yapının tarihî, Romalıların güneş tanrısına adanmış bir tapınak inşa ettikleri döneme kadar uzanır. Daha sonra Hristiyanlığın yayılmasıyla bu tapınak, Hz. Yahya’nın mezarının bulunduğu kutsal bir kiliseye dönüştürülmüştür. 661 yılında Hz. Ali’nin ölümüyle birlikte halifelik makamını ele geçiren Muaviye, Emevi hanedanını kurmuş ve bu kiliseyi de zamanla bir camiye çevirmiştir.

İşte tam burada, tarihi bir mekanın dinî yüceltmeye hizmet eden bir sembol haline getirilme süreci başlar. Ama bu süreç sadece bir yapının mülk sahipliğinin değişimiyle değil; aynı zamanda, insanların tarihsel gerçeklikten koparılması ve dini duyguların manipüle edilmesiyle de alâkalıdır. Bugün Emevi Camii’nin kutsallığından bahsederken aslında, tarih boyunca şekilden şekile sokulmuş özgür bir düşünce alanının nasıl daraltıldığına da tanıklık ederiz.

Bir Kanlı Tarih-Hz. Yahya ve Hz. Hüseyin’in Türbeleri

Emevi Camii, sadece bir ibadet mekânı olmaktan çıkıp, kanlı tarihlerin suskun şahitliğini yapan bir türbe kompleksi haline gelmiştir. İçinde Hz. Yahya’nın (Yahya Peygamber’in) mezarı bulunduğu söylenir. Ancak bu mezarın ne kadar gerçekliği yansıttığı bir yana, Hz. Yahya’nın kanlı bir hikâyesinin burada türbeleştirilerek ölümsüzleştirilmesi, halkın dini hassasiyetlerini sömürmeye hizmet eden bir özellik taşır.

Daha da dikkat çekici olan, caminin bir köşesine inşa edilen özel bölmedir. Bu bölmeye Hz. Hüseyin’in Kerbela’da kesilen başının getirildiği ve burada muhafaza edildiği rivayet edilir. Hz. Hüseyin’in Kerbela’daki trajedisinin Emevi hanedanı tarafından gerçekleştirildiğini düşünürsek, bu türbenin varlığı tam anlamıyla bir ironiye işaret eder. Emeviler, Kerbela olayıyla ümmetin kalbine büyük bir yara açmışlar ve dinî birlik yerine, siyasi bölünmeyi tesis etmişlerdir.

Bu kanlı tarih, nasıl olur da bir kutsallık mekânı haline gelir? Bir elçinin ve Allah Resulü’nün torununun başı, neden bu kadar çok insanın özlemi haline gelir? Bunun yanıtını, dini afyon olarak kullanan siyasi aktörlerin halkları nasıl kandırdığını inceleyerek bulabiliriz.

Din ve Siyaset-Emevi Camii Örneği

Emeviler, tarih boyunca din sadece bir inanç sistemi olarak değil, aynı zamanda bir kontrol mekanizması olarak kullandılar. İslam’ın ilkeleri, yüksek ahlaki değerleri ve mazlumlara umut olan öğretileri; Emevi siyaseti altında kökten değişime uğradı. Din, adaletin ve hakkın tesisinden çok, biat etmeyenleri susturmanın bir aracı haline geldi.

Emevi Camii, tam da bu sürecin bir sembolü haline gelmiştir. Hz. Hüseyin’in türbesi, halkın mazlumlara duyduğu sevgiyi istismar eden bir siyasetin aracıdır. Kerbela’da şahit olunan kanlı vahşet, halkı susturmak ve Emevi hanedanının meşruluğunu sürdürmek için kullanılmıştır. Bugün bu mekanın kutsal olarak görülmesi, dini sorgulamayı reddeden bir anlayışı da beraberinde getirir.

Günümüz Suriye Politikalarıyla Tarihî Bağlamın Kesişimi

Bugün Suriye’de yaşanan siyasi ve toplumsal kaos, tarih boyunca süregelen benzer oyunları hatırlatır. Mezhepçilik, siyasi ayrışma ve halkın dini hassasiyetlerinin manipüle edilmesi, Emevi Camii’nin inşa edildiği dönemden bu yana değişmemiştir. Suriye’de bugün şiiler ve Sünniler arasındaki mezhep gerilimi, tam da Emevi hanedanının dini siyasetle birleştirerek uyguladığı politikaların modern bir tezahürü gibidir.

Emevi Camii, bugün hala ümmetin ayrışıklarla dolu hafızasını taşıyan bir semboldür. Bu ayrışıklıklar, tarih boyunca halkların ortak acılarını ve umutlarını birleştirmek yerine, onları birbirinden koparmış ve zayıflatmıştır. Bugün Suriye politikasında görülen çıkar çatışmaları, tarih boyunca coğrafyamızda yaşanan manipülasyonları hatırlatır niteliktedir.

Emevi Camii, İslam tarihinde derin bir öneme sahip olmasının yanı sıra, tarih boyunca çeşitli sembollerle yüklenmiş bir mekan olarak dikkat çeker. Ancak bu semboller ve anlamları sorgulamak, bizlere hem tarihsel hem de dini perspektiflerden çok boyutlu bir analiz yapma fırsatı sunar.

Emevi Camii, Şam’da yer alan çarpıcı bir yapıdır ve İslam tarihindeki önemli olayların birçoğuna şahitlik etmiştir. Ancak bu kutsal mekan, bir yandan halkı bir araya getiren dini bir merkezken, diğer yandan tarih boyunca çeşitli politik manipülasyonların ve ideolojik dayatmaların odağı haline gelmiştir. Camide yer alan Hz. Yahya’nın türbesi ve Hz. Hüseyin’in Kerbela’da kesilen başının saklandığı iddia edilen bölüm, bu mekanı sadece dini bir ziyaret yeri olmaktan çıkarmış, aynı zamanda tarihsel bir sembol haline getirmiştir.

Hz. Yahya’nın (Yuhanna) türbesinin Emevi Camii’nde bulunması, hem İslam hem de Hristiyan dünyası için önemli bir detaydır. Hz. Yahya, İslam’da peygamber olarak kabul edilirken, Hristiyanlıkta da kutsal bir şahsiyettir. Bu durum, Emevi Camii’ni bir hoşgörü ve birleşme sembolü haline getirebilirdi. Ancak tarihsel gerçeklikler ve siyasi kullanımlar, bu potansiyelin önüne geçmiştir.

Emevi Camii’nde Hz. Hüseyin’in başının bulunduğu bölüm, Kerbela olayını ve bu trajedinin etkilerini anlamak için çok önemlidir. Kerbela, sadece bir tarihsel olay değil, aynı zamanda İslam dünyasındaki mezhepsel ayrılıkların temel taşlarından biridir. Hz. Hüseyin’in başının bu camide sergilendiği iddiası, bu trajedinin sembolik bir yükünü de beraberinde getirir. Ancak burada şu soruyu sormak gerekir: Bir peygamber torununun başının bulunduğu bir mekanın kutsallığından bahsedebilir miyiz, yoksa bu durum, ıstırap ve zulmün anısını yüceltmekten mi ibarettir?

Emevi Camii’nin tarih boyunca siyasi manipülasyonlara maruz kaldığı bir gerçektir. Bu cami, Emevi halifelerinin iktidarının bir sembolü olarak inşa edilmiş ve bu yolla halkın özellikle dini duyguları manipüle edilmiştir. Emeviler, kendi meşruiyetlerini sağlamak için dini sembolleri ve mekanları kullanmaktan çekinmemişlerdir. Bu durum, aslında dinin halkları kontrol etmek ve iktidarını pekiştirmek için bir aracı olarak kullanıldığının en bariz örneklerinden biridir.

Bugün, Emevi Camii’nin çevresinde gelişen politikaları ve bu mekanın sembolik anlamlarını sorgulamak önemlidir. Suriye’nin içinde bulunduğu karmaşık politik atmosfer, bu gibi mekanların anlamını daha da tartışılır hale getirmiştir. Emevi Camii, sadece bir ibadet yeri olarak değil, aynı zamanda bir ideoloji ve propaganda aracı olarak da kullanılmıştır.

Günümüzde, Emevi Camii gibi mekanların tarihsel ve dini yükünü anlamak, toplumsal bilinç ve eleştirisel düşünce açısından son derece önemlidir. Bu gibi mekanların kutsallığını sorgulamak, dinin insanları kandırmak ve manipüle etmek için nasıl kullanıldığını gözler önüne sermek açısından kritik bir önem taşır. Din, bireylerin ruhani yolculuklarını destekleyen bir rehber olmalıyken, tarih boyunca çoğu zaman iktidar sahiplerinin elinde bir kontrol mekanizmasına dönüşmüştür.

Emevi Camii, büyük bir tarihsel ve dini mirası taşırken, aynı zamanda sorgulanması gereken çok sayıda meseleye de işaret eder. Bu mekanın öyküsü, sadece bir ibadet yerinin tarihini değil, aynı zamanda halkın dini duygularının nasıl manipüle edildiğini de anlatır. Bu nedenle, Emevi Camii ve benzeri mekanların öykülerini anlamak, sadece geçmişin izlerini takip etmek değil, bugünün dünyasını daha iyi anlamak için de bir anahtar sunar.

Sonuç olarak, Emevi Camii’nin tarihini ve bugün sahip olduğu sembolik anlamları sorgulamak, sadece bu mekana değil, genelde dini mekanlara ve sembollere yüklenen anlamların eleştirisel bir perspektiften incelenmesine de olanak tanır. Dinin bireysel bir inanca dayalı ruhani bir rehber mi yoksa toplumsal manipülasyonların arkasına gizlenen bir ideolojik aracı mı olduğunu anlamak, bizim düşünsel özgürlüğümüzü belirleyecek en önemli adımlardan biridir.

Bahadır Hataylı/20.12.2024/Sancaktepe/İST

Dijitalleşme ve İnsanlığın Kararan Ufku-Değerlerden Arzulara Bir Yolculuk



Günümüz dünyasında dijitalleşme, hayatın neredeyse her alanına nüfuz etmiş durumda. Teknolojiyle donatılmış modern yaşam, insanlara konfor, hız ve erişilebilirlik sunarken, aynı zamanda onların özünü ve insani değerlerini eritmeye başlamıştır. Bu gelişim sürecinde, hayaller tükenmiş, umutlar kararmış, ve insanlar arasındaki diyaloglar yerini soğuk, yüzeysel etkileşimlere bırakmıştır. Acıma, merhamet, hakkaniyet, sadakat, güven gibi ahlaki değerler giderek azalmış, yerine haz peşinde koşan bireylerin egemen olduğu bir kültür şekillenmiştir. Buradaki amacım, bu dönüşümü detaylı bir şekilde ele alarak, gelinen noktayı ve bu değişimin ardındaki olası nedenleri sorgulamaktadır.

İnsan Hayallerinin Tükenişi ve Hazcı Kültürün Yükselişi

Dijitalleşme ile birlikte insanların hayal kurma kapasiteleri belirgin bir şekilde azalmıştır. Eskiden hayaller, bireylerin geleceğe dair umutlarını şekillendiren ve onları harekete geçiren birer motivasyon kaynağıydı. Ancak, dijital dünyanın sınırsız ve sürekli dikkat dağıtan yapısı, bireylerin zihinsel enerjilerini anlık hazlara yönlendirmiştir. Örneğin, sosyal medya platformlarında geçirilen uzun saatler, bireylerin yaratıcı düşünme kapasitelerini kısıtlamış ve onları gerçek yaşamdan uzaklaştırmıştır. Bu platformlarda insanların hayatlarının yalnızca "parlak" yönlerini sergilemeleri, bireylerin kendi yaşamlarını sürekli başkalarıyla kıyaslamalarına ve hayal kurma yerine anlık tatmin arayışına girmelerine neden olmuştur.

Hazcı kültür, sadece bireylerin yaşam tarzını değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı da derinden etkilemiştir. İnsanlar, artık uzun vadeli planlar yapma veya kalıcı başarılar elde etme yerine, hızlı ve kolay yoldan tatmin arayışına girmişlerdir. Bu durum, tüketim alışkanlıklarından kişisel ilişkilerdeki yüzeyselliğe kadar her alanda kendini göstermektedir. Örneğin, modern alışveriş alışkanlıkları, insanların ihtiyaçlarına değil, anlık arzularını tatmin etmeye yönelik şekillenmiştir. Aynı şekilde, bireyler arasındaki ilişkiler de derinlik ve bağlılık yerine, yüzeysel ve geçici tatmin odaklı hale gelmiştir.

Diyalogların Yitimi ve Toplumsal İzolasyon

Dijitalleşmenin bir diğer olumsuz etkisi, insanlar arasındaki diyalogların niteliğinde gözlemlenmektedir. Geleneksel olarak insanlar, diyaloglar aracılığıyla fikir alışverişinde bulunur, duygusal bağlar kurar ve birbirlerini anlamaya çalışırlardı. Ancak, dijital araçların artan kullanımı, bu doğal iletişim yollarını zayıflatmıştır. Özellikle sosyal medya ve anlık mesajlaşma uygulamaları, iletişimi kolaylaştırmak yerine, bireyler arasında mesafeler yaratmıştır.

Sosyal medyada paylaşılan mesajlar genellikle kısa ve yüzeyseldir. Bu tür bir iletişim, bireylerin birbirlerini anlamalarını değil, kendi fikirlerini dayatmalarını teşvik etmektedir. Dahası, bireyler, karşılarındaki kişiyi fiziksel olarak görmediklerinden, empati yeteneklerini kaybetmekte ve daha sert, kırıcı bir dil kullanmaktadır. Bu durum, toplumsal ilişkilerdeki saygı, sevgi ve hoşgörü gibi değerlerin kaybolmasına yol açmıştır. Örneğin, bir dost meclisinde yapılan samimi bir sohbet yerine, insanların gözlerini ekranlara diktiği ve birbirleriyle yüz yüze iletişim kurmakta zorlandığı bir ortam hâkim olmuştur.

Ahlaki Değerlerin Erozyonu-Merhamet ve Güvenin Kaybı

Dijitalleşme, bireylerin yalnızca hayal kurma ve iletişim becerilerini değil, aynı zamanda ahlaki değerlerini de olumsuz yönde etkilemiştir. Acıma, merhamet, sadakat ve güven gibi temel insani değerler, dijitalleşmenin etkisiyle zayıflamış ve neredeyse yok olma noktasına gelmiştir. Özellikle bireylerin anonim olarak hareket edebildiği dijital platformlar, ahlaki değerlerin göz ardı edilmesine olanak tanımaktadır.

Bir örnek olarak, sosyal medya üzerindeki nefret söylemlerini ele alabiliriz. Anonimlik kalkanı arkasına sığınan bireyler, başka insanlara karşı merhamet ve empati göstermeksizin, ağır eleştirilerde bulunabilmektedir. Bu tür davranışlar, yalnızca bireyler arasındaki güveni zedelemekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal dayanışmayı da zayıflatır. Bunun yanında, bireylerin özel hayatlarını sürekli paylaşmaya teşvik eden dijital platformlar, güven duygusunu da aşındırmaktadır. İnsanlar, kendi mahremiyetlerini koruyamaz hale gelmiş ve bu durum, ilişkilerdeki sadakat ve eminlik gibi değerleri de etkilemiştir.

Küresel Güçlerin Rolü-İnsanlığın İfsadı mı?

Dijitalleşmenin insanlık üzerindeki bu etkileri, sadece bireysel tercihlerin bir sonucu değildir. Aynı zamanda belli küresel güçlerin, dijital araçları bir manipülasyon aracı olarak kullandığı da açıkça görülmektedir. Bu güçler, insanları hazlarının kölesi yaparak, onları daha kolay yönetilebilir varlıklar haline getirmeyi amaçlamaktadır.

Örneğin, büyük teknoloji şirketleri, kullanıcıların dikkatini mümkün olduğunca uzun süre platformlarında tutabilmek için algoritmalar geliştirmektedir. Bu algoritmalar, bireylerin zayıf yönlerini hedef alarak, onları sürekli tüketime yönlendirmektedir. Aynı zamanda, bu şirketler, kullanıcıların kişisel verilerini toplayarak, onları daha da bağımlı hale getirecek stratejiler geliştirmektedir. Bu durum, bireylerin yalnızca maddi açıdan değil, manevi açıdan da çöküşüne neden olmaktadır.

Bunun yanında, dijitalleşmenin kontrolsüz yayılması, insanlar arasında eşitsizlikleri artırmakta ve toplumsal çatışmaları körüklemektedir. Örneğin, dijital okuryazarlık düzeyi düşük olan bireyler, bu dönüşüm sürecinde geride kalmakta ve toplumun dışında bırakılmaktadır. Bu durum, toplumsal huzursuzluğu artırmakta ve küresel güçlerin manipülasyonunu kolaylaştırmaktadır.

Çözüm-İnsanlığın Yeniden İnşası

Dijitalleşmenin bu olumsuz etkilerini tersine çevirebilmek için, bireyler ve toplumlar olarak bazı adımlar atmamız gerekmektedir. İlk olarak, bireylerin dijital araçları nasıl kullandıklarını sorgulamaları ve bu araçların hayatlarındaki etkilerini değerlendirmeleri gerekmektedir. Özellikle genç nesillerin, dijitalleşmenin olumsuz etkilerinden korunabilmesi için, dijital okuryazarlık eğitimine önem verilmelidir.

İkinci olarak, bireylerin insani değerleri yeniden hatırlamaları ve bu değerleri günlük yaşamlarında uygulamaları gerekmektedir. Empati, merhamet, sadakat ve güven gibi değerler, yalnızca bireylerin mutluluğunu artırmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal dayanışmayı da güçlendirir. Bu değerlerin yeniden canlandırılması, ancak bireylerin birbirleriyle daha derin ve anlamlı ilişkiler kurmalarıyla mümkün olabilir.

Son olarak, dijitalleşmenin kontrolsüz yayılmasına karşı toplumsal ve küresel düzeyde önlemler alınmalıdır. Büyük teknoloji şirketlerinin faaliyetleri, daha sıkı bir şekilde denetlenmeli ve bireylerin mahremiyetlerini koruyacak düzenlemeler yapılmalıdır. Ayrıca, dijital araçların toplumsal eşitsizlikleri artırmak yerine, bu eşitsizlikleri azaltacak şekilde kullanılmasına yönelik politikalar geliştirilmelidir.

Dijitalleşme, hayatımıza birçok kolaylık getirmiş olsa da, aynı zamanda insanlığın özünü tehdit eden ciddi tehlikeler barındırmaktadır. Hayallerin tükenmesi, ahlaki değerlerin erozyonu ve toplumsal ilişkilerin zayıflaması, bu dönüşüm sürecinin olumsuz sonuçlarından sadece birkaçıdır. Ancak, bu olumsuzluklara karşı bilinçli bir şekilde hareket edebilir ve dijitalleşmeyi insanlığın yararına olacak şekilde yönlendirebiliriz.

Bu noktada, bireyler ve toplumlar olarak, dijitalleşmenin hayatımız üzerindeki etkilerini sorgulamalı ve insani değerlerimizi koruma çabasında olmalıyız. Aksi takdirde, insanlık, hazların kölesi haline gelerek, kendi özünden ve anlamından tamamen uzaklaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.

Bahadır Hataylı/21.12.2024/Namazgah/İST