11 Aralık 2024 Çarşamba

Suriye Krizinde İnsani Değerler ve Bölgesel Aktörlerin Tutumu

 

Suriye iç savaşı, yalnızca bölgesel güç dengelerini değiştiren bir çatışma olmakla kalmamış, aynı zamanda insanlık tarihine kara bir leke olarak geçen insanlık dışı uygulamaların da ortaya çıkmasına sahne olmuştur. Bu süreçte rejimin hapishanelerinde yaşanan işkencelerden gizli zindanlarda tutulan mahkûmlara kadar birçok korkunç gerçek ortaya çıkmıştır. Ancak ne yazık ki, uluslararası toplumun bu trajedilere olan tepkisi genelde sessiz kalmak veya bu olayları kendi politik çıkarlarına göre manipüle etmek olmuştur.

Bu bağlamda, Esad rejiminin uygulamaları, İsrail’in bu süreçteki stratejileri, İran’ın mezhepçi politikaları, ABD ve Rusya’nın küresel çıkar hesapları ve Türkiye’nin insani değerler çerçevesindeki yaklaşımları, Suriye krizine çok boyutlu bir perspektiften bakmayı gerektiriyor. Bu yazıda, tüm bu unsurları sorgulayıcı bir üslupla ele alarak ve sorunun köklerine inerek geleceğe dair çıkarımlarda bulunmaya çalışacağım.

Esad rejiminin 2011’den itibaren uyguladığı yöntemler, yalnızca askeri bir baskıyı değil, aynı zamanda halk üzerinde korku ve dehşet yaratmayı hedefleyen sistematik bir şiddeti temsil etmektedir. Özellikle rejimin hapishanelerinde uygulanan işkenceler, dünya kamuoyunda şok etkisi yaratmıştır. Caesar Belgeleri adıyla bilinen ve rejimin hapishanelerinde öldürülen binlerce kişinin fotoğraflarını içeren belgeler, bu insanlık dışı uygulamaların somut kanıtıdır. Ancak bu görüntülere rağmen uluslararası toplumdan güçlü bir tepki gelmemesi, çifte standartların ne kadar derin olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Suriye’deki rejimin kontrolü altındaki zindanlar ve hastanelerin alt katlarında inşa edilen işkence odaları, insanlık onurunu ayaklar altına almıştır. İnsanların sadece siyasi görüşlerinden dolayı bu şekilde zulme maruz kalması, rejimin ne kadar baskıcı bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Ancak bu noktada dikkat çeken bir diğer unsur, uluslararası medyanın bu olayları yeterince gündeme getirmemesi ve uluslararası toplumun sessizliğidir.

İsrail’in Rolü

Esad rejiminin zulmüne dair birçok belge ve arşiv, İsrail tarafından hedef alınmış ve bombalanarak imha edilmiştir. Bu durum, İsrail’in bölgede kendi çıkarlarını korumak için rejimin insanlık suçlarına dair kanıtların ortadan kaldırılmasına göz yumduğunu veya bizzat desteklediğini göstermektedir. Filistinlilerin Suriye zindanlarında kaybolması ve işkencelerden geçirilmesi ise, Esad rejiminin Filistin davasına yönelik gerçek niyetini ortaya koymaktadır. Esad’ın Filistinlilere destek verdiği söylemi, tamamen bir propagandadan ibarettir ve bu durumu görmezden gelmek, gerçekleri inkâr etmektir.

İran, Suriye krizinde Esad rejiminin en güçlü destekçisi olmuştur. Bunun temel sebebi, İran’ın Şii eksenini koruma stratejisi ve Hizbullah gibi müttefiklerinin lojistik hattını garanti altına alma çabasıdır. Ancak Esad rejiminin işlediği insanlık suçlarına İran’ın sessiz kalması, bu destek ilişkisinin etik boyutunu sorgulatmaktadır.

İran’ın Mezhepçi Yaklaşımı

İran, Suriye krizini mezhepçi bir bakış açısıyla ele almış ve Esad rejimini "direniş ekseni" olarak nitelendirmiştir. Ancak bu eksenin temelinde, halkların özgürlüğü veya insani değerlerden ziyade, mezhep temelli çıkarların korunması yer almaktadır. Bu nedenle İran’ın Esad rejiminin işkencelerine sessiz kalması, bu ülkenin insan hakları konusundaki tutumunun ne kadar ikiyüzlü olduğunu göstermektedir.

Türkiye ile İran Arasındaki Çelişkiler

Türkiye, Suriye’de insani yardımı önceliklendiren bir politika izlerken, İran’ın mezhepçi yaklaşımı bu iki ülke arasındaki çelişkileri derinleştirmiştir. Türkiye’nin insani değerleri ön planda tutması, kısa vadede bazı çıkar kayıplarına neden olsa da uzun vadede ahlaki üstünlüğünü korumuştur.

Rusya ve ABD’nin Politik Hesapları

Suriye krizinde Rusya ve ABD’nin oynadığı roller, her iki ülkenin de bölgesel çıkarlarını ön planda tuttuğunu göstermektedir. Ancak bu süreçte dikkat çeken bir diğer unsur, bu iki ülkenin de Esad rejiminin insanlık dışı uygulamalarına göz yummasıdır.

Rusya, Suriye’deki çıkarlarını korumak için Esad rejimini güçlü bir şekilde desteklemiştir. Tartus’ta bulunan deniz üssü ve Suriye’nin jeopolitik konumu, Rusya’nın bölgedeki varlığını devam ettirme motivasyonunu artırmıştır. Ancak Rusya’nın Esad’ı uluslararası mahkemelerde yargılanmaktan koruyacağını açıklaması, Moskova’nın insani değerler yerine stratejik çıkarları öncelediğini ortaya koymaktadır.

ABD, Suriye’de insan hakları söylemini sıkça dile getirse de, PYD/YPG gibi gruplara verdiği destekle Suriye’nin kuzeyinde fiili bir bölünmeye yol açmıştır. Bu da ABD’nin insani değerlerden ziyade, bölgesel çıkarlarına odaklandığını göstermektedir.

Türkiye, Suriye krizinde insani değerleri önceliklendiren bir politika izlemiştir. Milyonlarca Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye, bu bağlamda uluslararası toplumun takdirini kazanmıştır. Ancak Türkiye’nin bu insani politikalarının, bölgedeki emperyalist güçlerin daha fazla müdahil olmasına yol açtığı da bir gerçektir.

İnsani Yardımlar ve Mülteci Politikası

Türkiye, Suriye krizinde sınırlarını açarak milyonlarca insanın hayatını kurtarmıştır. Ancak bu yaklaşım, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal yapısını da zorlamış ve bazı eleştirilere yol açmıştır. Buna rağmen Türkiye’nin bu insani tutumu, bölgedeki diğer ülkelerle kıyaslandığında oldukça anlamlıdır.

Türkiye’nin insani yardımları, bazı eleştirmenler tarafından emperyalist güçlerin bölgeye müdahalesine zemin hazırlamakla suçlanmıştır. Ancak burada dikkate alınması gereken önemli bir nokta, insani yardımın ahlaki bir zorunluluk olduğudur. Gelecekteki olumsuzluklar, bu bağlamın dışında değerlendirilmeli ve Türkiye’nin insani politikaları bu açıdan ele alınmalıdır.

 Suriye Sorununun Geleceği

Suriye krizi, yalnızca bölgesel değil, küresel dengeleri de etkileyen bir sorun olmaya devam etmektedir. Bu bağlamda Türkiye, insani değerleri önceliklendiren politikalarıyla ahlaki bir üstünlük sergilerken, diğer aktörlerin çoğu çıkar odaklı bir yaklaşım benimsemiştir. Ancak bu süreçte Türkiye’nin uzun vadeli stratejik çıkarlarını da göz önünde bulundurması gerekmektedir.

Gelecek İçin Öneriler:

  1. Türkiye’nin Bölgesel İşbirlikleri
    Türkiye, İran ve Rusya ile olan ilişkilerini dengelemeli ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma konusunda daha aktif bir rol üstlenmelidir.

  2. Uluslararası Toplumun Baskısı
    Esad rejiminin insanlık suçlarının yargılanması için uluslararası toplum üzerinde daha fazla baskı kurulmalıdır.

  3. Mülteci Sorununun Çözümü
    Türkiye, mültecilerin ülkelerine güvenli bir şekilde dönmeleri için uluslararası işbirliği mekanizmalarını harekete geçirmelidir.

  4. İnsani Yardımların Devam Ettirilmesi
    Türkiye, insani yardımlarını sürdürmeli ancak bu yardımların ekonomik yükünü paylaşmak için uluslararası destek arayışında olmalıdır.

Suriye krizi, insani değerlerin çıkar hesaplarına kurban edildiği bir dönemi temsil etmektedir. Türkiye’nin bu süreçte sergilediği insani tutum, tarihsel bir önem taşımaktadır ve bu politikanın devam ettirilmesi, gelecekteki bölgesel barış için kritik bir adım olacaktır.

Bahadır Hataylı/10.12.2024/Sancaktepe/İST