3 Kasım 2024 Pazar

Toplumsal Normların Dönüşümü-Medya, Sanat ve Kültür Yoluyla Sapkınlıktan Normatifleşmeye

Kültürel Değişim ve Normların Evrimi

Toplumlar sürekli değişim içindedir. Belki de günümüzde en hızlı değişen şey, neyin normal neyin anormal olduğu algımızdır. Peki, bu nasıl oluyor? Eskiden gözümüze yanlış, tuhaf veya "sapkın" görünen şeyler, nasıl oluyor da zamanla normal, hatta "olması gereken" hale geliyor? Bu süreç tesadüfi mi, yoksa bir planın parçası mı? Bu soruları, kültürün, normların ve medyanın işleyişi üzerinden yanıtlamaya çalışalım.

Göz Alışkanlığı ve Film/Sanatın Rolü

Düşünün, sinemada veya televizyonda gördüğümüz her şey, aslında bize bir mesaj verir. Başta yadırgarız; “Bu da ne böyle?” deriz belki. Ancak bir süre sonra, o sahnelere bakışımız değişmeye başlar. Görmek istemesek bile gözlerimizin önüne tekrar tekrar konan şeylere alışırız. Bu göz alışkanlığı, gün gelir, zihnimizi de alıştırır. Bir zamanlar kabul etmediğimiz ya da bize yanlış gelen şeyler, artık günlük hayatımızın bir parçası olmaya başlar. Sanat, bir anlamda, bizden önce geleceğin normlarını bize gösterir.

Mizah ve Sempati Yaratma Süreci

Sonra sıra gelir mizaha... Bu defa, o alışamadığımız veya tuhaf bulduğumuz karakterleri güldüren, eğlendiren bir formda görmeye başlarız. Filmler, diziler, komedi şovları... Tuhaf, aykırı, hatta başta "sapkın" olarak gördüğümüz kişiler artık bizi güldürmeye başlamıştır. Bu gülme süreci, onları kabullenme sürecinin bir parçasıdır. Mizah yoluyla, başta yadırgadığımız karakterlerle bir bağ kurmaya başlarız. Önce güleriz, sonra sempati duyarız. Böylece, bir zamanlar “öteki” olarak gördüğümüz karakterler, artık bize daha yakın gelir.

Trajik Hikayeler ve Empati Yaratma

Sonra bir aşama daha gelir. Bu kez bize, o "sapkın" olarak gördüğümüz kişilerin hayat hikayeleri anlatılmaya başlanır. Hikayeler trajiktir; zor yaşamlar, acılar, kayıplar... İnsanları yargılamaktan vazgeçip acımaya başladığı bir noktaya geliriz. Artık onları sadece tuhaf ya da komik olarak değil, zor yaşam koşullarıyla mücadele eden bireyler olarak görmeye başlarız. Bu empati, bize onların hikayelerini daha derinden hissettirir. Onlar için üzülür, hak ettiklerini düşündüğümüz bir yaşam için onlara destek vermeye bile hazır hale geliriz.

Yetenek ve Hayranlık Duygusu

Bu süreç devam ederken, bir de bakarız ki, onları sadece acıdığımız karakterler olarak değil, yetenekleriyle öne çıkan kişiler olarak görmeye başlamışız. Artık onlar sadece “marjinal” bireyler değil; müzikte, sanatta, edebiyatta büyük yetenekleri olan insanlar olarak toplumda yer edinmişler. Toplumun onlara olan hayranlığı artar; onlar gibi olmak, onlar gibi düşünmek, onların yaşantısından etkilenmek yaygınlaşır. Birey olarak onların başarıları toplum tarafından sahiplenilir, takdir görür ve onlar toplumun gözünde değer kazanır.

Normların Normalleşmesi ve Yasallaşma Süreci

Derken, bir zamanlar kabul görmeyen, yanlış veya sapkın görülen bu davranışlar, toplumda öyle bir yer edinir ki yasal düzenlemelere konu olur. Önceleri sadece göz yumulur; sonra kısıtlı haklar tanınır; derken bu normlar, yasal olarak korunur hale gelir. Artık toplumun bir kesimi bu normları savunur, diğer kesimi ise kabullenmek zorunda kalır. Böylece toplumsal hayatımıza yerleşen yeni normlar, yavaş yavaş yasalarla güvence altına alınır. Toplumun, "sapkın" gördüğü bir şey, artık sadece normal değil, yasalarla korunan bir hak haline gelmiştir.

Normatifleşme ve Toplumsal Moda

Şimdi artık işin boyutu biraz daha değişir. Öyle bir noktaya gelinir ki, bir zamanlar garipsediğimiz davranışlar sadece yasal değil, aynı zamanda şık ve modern sayılmaya başlar. Medyada, sosyal çevrede, sanatta bu yeni davranış kalıpları bir moda unsuru olarak sunulur. Artık "yenilikçi" veya "çağdaş" olmak bu davranışlarla özdeşleşir. Bu normlar, sadece kabul görmekle kalmaz, toplumun bir kısmı için adeta bir kimlik haline gelir. Toplumsal moda, insanları bu yeni normları benimsemeye teşvik eder.

Normatifleşmenin Ötesine Geçiş

Ve en sonunda, bu davranışlar "olması gereken" bir yaşam biçimi olarak görülmeye başlar. Artık eski normlar, çağ dışı, demode, hatta geri kalmış olarak kabul edilir. Yeni nesiller bu yeni normları benimserken, eski normlar unutulur, toplumda eskiye dönme arzusu silikleşir. Normatifleşme öyle bir noktaya ulaşır ki, toplumun büyük bir kısmı, bu yeni normları savunur ve bu davranışların karşısında olanlara eleştirel gözle bakar. Artık eskiye dönmek bir seçenek değildir; yeni normlar, toplumun bütün değer yargılarını ve bireylerin kimlik algısını şekillendirmiştir.

Toplumsal Değerlerin Dönüşümü Üzerine Bir Değerlendirme

Bu sürecin sonunda, toplumsal değerlerin nasıl değiştiğini ve bu değişimin bireylerin kimlik, aidiyet ve değer algılarını nasıl etkilediğini anlamış oluyoruz. Medya, sanat ve popüler kültürün, toplumu yeni normlara nasıl hazırladığı, bu normların nasıl kabul gördüğü ve giderek normatif hale geldiği süreci derinlemesine inceledik. Her bir aşama, topluma sunulan fikirlerin, algıların ve davranış kalıplarının dönüştürülme gücünü gösteriyor. Okuyucu olarak, toplumun bu dönüşüm sürecinde nerede durduğumuzu sorgulamaya, gördüğümüz, duyduğumuz ve benimsediğimiz şeylerin ne kadarının bize ait olduğunu düşünmeye davet ediyoruz.

Bahadır Hataylı/03.11.2024/00.20/Sancaktepe/İST