22 Eylül 2024 Pazar

Gizli Ajanda-Küresel Egemenlik Planları

 Birleşmiş Milletler ’in “Geleceğin Zirvesi” gibi uluslararası toplantılar, genellikle büyük küresel sorunlar hakkında çözüm önerileri sunmayı amaçlayan platformlar olarak sunulsa da, eleştirel bir bakış açısıyla bu zirvelerin gerçek amacı çok daha derin ve tehlikeli planlara işaret edebilir. Zirvede konuşulan konuların yüzeyde küresel işbirliği, çevre sorunları ve adil bir finansal sistem gibi önemli başlıklar altında tartışıldığı söylense de, aslında zirvenin gerçek amacı, dünya üzerinde daha geniş bir kontrol mekanizması kurmak ve ulus devletleri zayıflatmak olabilir. Buna göre, zirvenin en büyük tehlikesi, dünya halklarını kontrol altına almayı hedefleyen bir elit tabakanın, ekonomik ve politik gücü merkezileştirme çabasıdır. Bu çerçevede, her bir madde derinlemesine analiz edilip ele alındığında, şu sonuçlara ulaşabiliriz:

Geleceği Koruma Maskesi Altında Uluslararası Sağlık Egemenliğinin DSÖ'ye Devri

BM’nin “geleceği koruma” başlığı altında önerdiği uluslararası mutabakat, sağlık yetkilerinin DSÖ’ye devredilmesini içeriyor olabilir. DSÖ, küresel sağlık politikalarını yöneten bir kuruluş olarak pandemiler gibi krizlerde merkezi bir güç olarak sahneye çıkıyor. Ancak eleştirmenler, bu tür bir merkezi yapının ulusal egemenliği ciddi şekilde zayıflatabileceğini savunuyor. Örneğin, COVID-19 sürecinde DSÖ'nün aldığı kararların, ulusal hükümetlerin bağımsız politikalar geliştirme kabiliyetini nasıl etkilediği hala tartışılıyor. Pandeminin yönetimi sırasında alınan karantina ve kısıtlamalar gibi küresel politikalar, birçok ülkenin sağlık politikaları üzerinde ulusal düzeyde karar alma gücünü kaybettiğini gösterdi.

Bu süreç, bazı kesimler tarafından dünya genelinde bireylerin özgürlüklerinin kısıtlanması, büyük teknoloji ve ilaç firmalarının güç kazanması ve nihayetinde bir tür küresel sağlık diktatörlüğünün kurulması olarak değerlendiriliyor. Sağlık krizi bahanesiyle toplumların daha da kontrol altına alınmasının kapıları aralanıyor. Bu durum, gelecekte DSÖ'nün alacağı kararların, halk sağlığına dayalı olarak uygulanacak daha büyük küresel baskıların başlangıcı olabilir.

İklim Değişikliği ile Mücadele mi? Toplumların Kontrolü İçin Bir Araç mı?

İklim değişikliği tartışmaları da aynı şekilde kontrol mekanizmalarının devreye sokulması amacıyla kullanılabilir. İklim değişikliği elbette gerçek ve ciddi bir sorundur, ancak zirvede bu sorunun nasıl ele alınacağı daha da önemli. Eleştirmenler, iklim değişikliği adına alınacak kararların, çevresel kaygılardan ziyade, toplumların üzerindeki denetimi artırmaya yönelik bir bahane olduğunu savunuyor. Örneğin, karbon ayak izi hesaplamaları, karbon vergileri ve yeşil enerji geçişi gibi adımlar, sadece çevresel sürdürülebilirliği sağlamak değil, aynı zamanda bireylerin ve devletlerin üzerindeki ekonomik yükleri artırarak, merkezi bir otoriteye bağımlı hale getirilmesini sağlıyor olabilir.

Bunun bir örneği, karbon ayak izi politikalarıdır. Bireylerin günlük yaşamında yaptıkları her şey, karbon emisyonlarıyla ölçülebilir hale getirilip sınırlamalar getirildiğinde, bu kontrol mekanizmasının bir parçası olabilir. Özellikle yoksul ülkeler, zengin ülkelerin belirlediği karbon kotalarına uyum sağlamak zorunda kaldıklarında, ekonomik ve politik açıdan daha bağımlı hale gelebilir. Zirvede bu tür çevresel düzenlemeler görüşülürken, İsrail’in Gazze’ye uyguladığı bombardımanların çevresel zararları ya da büyük şirketlerin çevreyi kirleten faaliyetleri gündeme gelmiyor. Bu durum da, iklim değişikliği bahanesiyle aslında belirli güç merkezlerinin kontrol sağlama amacı taşıdığına işaret ediyor.

Adil Finansal Sistem Adı Altında Dijital Para ile Küresel Kontrol

Zirvede "daha adil bir finansal sistem" başlığı altında gündeme getirilen dijital para sistemleri, ulusal para birimlerinin yerini alarak, dünya ekonomisinin merkezi bir yapıya devredilmesine neden olabilir. Dijital para birimleri, her bir işlemi kaydedebilir, izleyebilir ve kontrol edebilir hale getirildiğinde, hükümetler üzerindeki kontrol mekanizmalarının güçlendirilmesine zemin hazırlayabilir. Dijital para sistemleri, merkez bankaları tarafından kontrol edilerek, ulusal devletlerin ekonomik politikalarını dahi merkezi bir otoritenin insafına bırakabilir.

Örneğin, Çin’de uygulanan sosyal kredi sistemi ile bireylerin davranışları izlenip değerlendirilirken, dijital para birimleri de bireylerin finansal özgürlüğünü sınırlayabilir. Bu tür bir sistemde, bireylerin ekonomik faaliyetleri, devletin politikalarına uygun olup olmadığına göre şekillendirilebilir ve kontrol altına alınabilir. Böyle bir sistem, dünya genelinde küresel elitlerin ekonomik gücü elinde toplamasını sağlar ve halkın ekonomik bağımsızlığını tamamen ortadan kaldırır.

Tek Dünya Devletine Doğru Bir Adım

Bu zirve ve benzeri uluslararası toplantılar, dünya genelinde bir "Tek Dünya Devleti" düzenine doğru atılan adımlar olarak yorumlanabilir. Ulus devletlerin egemenlik haklarının DSÖ gibi kurumlara devredilmesi, iklim değişikliği bahanesiyle halkın kontrol altına alınması, dijital para sistemleri aracılığıyla ekonomik bağımsızlığın yok edilmesi gibi politikalar, dünyanın belirli bir elit grubun çıkarlarına göre yönetilmesine zemin hazırlayabilir.

Sonuçta, bu tür zirveler, yüzeyde uluslararası işbirliği ve dünya sorunlarını çözme amacı taşıyormuş gibi görünse de, gerçekte dünya halklarının özgürlüklerini sınırlama, ulus devletlerin güçlerini ellerinden alma ve merkezi bir küresel yönetim oluşturma çabasıdır.

Bahadır Hataylı/19.09.2024/18.50/Namazgah/İST