Dünyanın iki yüzlülüğünü anlamak, özellikle Batı'nın
refahının Afrika'nın acısı ve gözyaşı üzerine nasıl inşa edildiğini görmek için
tarihe, sosyoekonomik dinamiklere ve güncel olaylara bakmak önemlidir. Bu
bağlamda, Amerikalı bir arkadaşımın Afrika'da doktora saha çalışması sırasında
"Batı'nın refahı bu insanların acısı ve gözyaşı üzerine inşa
edilmiş," diyerek hayatına son vermesi, bu acı gerçeğin trajik bir
hatırlatıcısıdır.
Koloniyalizm, Batı ülkelerinin Afrika'yı sömürerek
zenginleşmesinin temelini oluşturur. 19. yüzyılın sonlarından itibaren, Avrupa
ülkeleri Afrika kıtasını aralarında paylaştılar ve doğal kaynaklarını sömürmeye
başladılar. Bu süreçte yerel halklar köleleştirildi, kültürel değerleri yok
sayıldı ve kaynakları çalındı. Kolonyal yönetimler, Afrika'nın zengin maden
yataklarını, tarım alanlarını ve diğer doğal kaynaklarını kendi sanayilerini
beslemek için kullandılar.
Köle ticareti, Afrika'nın acılarının en büyük sembollerinden
biridir. Milyonlarca Afrikalı, köle gemileriyle Amerika'ya taşındı ve burada
insanlık dışı koşullarda çalıştırıldı. Bu ticaret, Batı'nın ekonomik
kalkınmasına büyük katkı sağlarken, Afrika toplumlarının sosyal dokusunu bozdu
ve geri dönüşü olmayan yaralar açtı.
Günümüzde, Afrika'daki ekonomik sömürü, çokuluslu şirketler
aracılığıyla devam etmektedir. Bu şirketler, Afrika'nın zengin doğal
kaynaklarını düşük maliyetlerle çıkararak Batı pazarlarına sunar. Özellikle
madenler, petrol ve tarım ürünleri gibi stratejik kaynaklar, Afrika'nın
ekonomik kalkınmasını engelleyen dış bağımlılığın bir parçası haline gelmiştir.
Afrika ülkeleri, borç krizleri ve Uluslararası Para Fonu
(IMF) politikaları nedeniyle ekonomik bağımsızlıklarını yitirmiş durumdadır.
IMF ve Dünya Bankası'nın dayattığı yapısal uyum programları, sosyal
harcamaların kısılmasına, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerin yetersiz hale
gelmesine neden olmuştur. Bu durum, Afrika halklarının yoksulluğunu
derinleştirirken, Batı'nın ekonomik çıkarlarını korumuştur.
Afrika'da eğitim ve sağlık hizmetleri, Batı'ya kıyasla çok
daha düşük seviyededir. Kolonyal dönemden miras kalan eğitim sistemleri,
Afrika'nın kültürel değerlerini değil, Batı'nın değerlerini öğretmeyi
amaçlamıştır. Sağlık hizmetleri ise, Batı'nın ilaç endüstrisi tarafından
yönlendirilmiş ve yerel halkın sağlık ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak
kalmıştır.
Koloniyalizm ve modern sömürü, Afrika'nın kültürel kimliğini
de hedef almıştır. Yerel diller, gelenekler ve inançlar, Batı'nın kültürel
değerleriyle değiştirilmiştir. Bu süreç, Afrika toplumlarının kendi
kimliklerini kaybetmelerine ve kültürel asimilasyona uğramalarına neden
olmuştur.
Afrika'nın doğal kaynakları, Batı'nın sanayi devriminin
yakıtı olmuştur. Madenler, ormanlar ve su kaynakları, sürdürülemez bir şekilde
kullanılarak çevresel tahribata yol açmıştır. Bu durum, Afrika'nın ekosistemini
bozmuş ve yerel halkların geçim kaynaklarını tehdit etmiştir.
Afrika, iklim değişikliğinin en fazla etkilediği bölgelerden
biridir, ancak en az sorumluluğu olan kıtadır. Batı'nın sanayileşme süreci ve
fosil yakıt kullanımı, iklim değişikliğine neden olurken, Afrika bu
değişikliklerin etkileriyle başa çıkmak zorunda kalmıştır. Kuraklıklar, seller
ve diğer iklim olayları, Afrika'nın tarım ve su kaynaklarını olumsuz etkilemiş
ve yoksulluğu artırmıştır.
Batı'nın Afrika'ya müdahalesi, siyasi istikrarsızlık ve
çatışmaların temel nedenlerinden biridir. Soğuk Savaş döneminde, Batı ve
Sovyetler Birliği, Afrika'daki ülkeleri kendi yanlarına çekmek için
müdahalelerde bulunmuş ve yerel çatışmaları körüklemiştir. Bu süreçte, Afrika
halkları büyük acılar çekmiş ve ülkeler siyasi istikrarsızlığa sürüklenmiştir.
Afrika'da insan hakları ihlalleri yaygındır ve bu durum,
Batı'nın desteklediği hükümetler ve silahlı gruplar tarafından da
gerçekleştirilmiştir. Batı'nın ekonomik ve stratejik çıkarları, insan hakları
ihlallerine göz yumulmasına ve hatta desteklenmesine neden olmuştur. Bu durum,
Afrika halklarının acılarını ve adaletsizlikleri artırmıştır.
Afrika'nın ekonomik bağımsızlığını kazanması için adil
ticaret politikalarının uygulanması gereklidir. Çokuluslu şirketlerin
faaliyetlerinin denetlenmesi, yerel ekonomilerin güçlendirilmesi ve borç
yükünün hafifletilmesi, Afrika'nın kalkınmasına katkı sağlayabilir.
Eğitim ve sağlık hizmetlerinde yapılacak reformlar,
Afrika'nın kalkınmasında önemli bir rol oynayacaktır. Yerel kültürel değerlere
dayalı eğitim sistemleri, Afrika'nın kendi kimliğini korumasına ve güçlenmesine
yardımcı olabilir. Sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi, Afrika halklarının
yaşam kalitesini artıracaktır.
Afrika'nın doğal kaynaklarının sürdürülebilir bir şekilde
kullanılması ve çevre koruma politikalarının uygulanması, ekosistemin
korunmasına ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir çevre bırakılmasına
yardımcı olacaktır. İklim değişikliğiyle mücadele ve yenilenebilir enerji
kaynaklarına yatırım, Afrika'nın çevresel sorunlarını hafifletebilir.
Afrika'da insan haklarının korunması ve siyasi istikrarın
sağlanması, Batı'nın sorumluluğu altındadır. Adil ve demokratik yönetimlerin
desteklenmesi, yerel çatışmaların çözülmesi ve insan haklarına saygı
gösterilmesi, Afrika halklarının refahını artıracaktır.
Bu makale, dünyanın iki yüzlülüğünü ve Afrika'nın acıları
üzerine inşa edilen Batı refahını anlamak için kapsamlı bir bakış sunar.
Afrika'da doktora çalışması yaparken bu gerçekleri fark eden ve hayatına son
veren Amerikalı arkadaşımın trajedisi, bu adaletsizlikleri daha derinlemesine
anlamamız gerektiğini hatırlatır. Bu makale, sadece geçmişteki ve günümüzdeki
adaletsizlikleri ortaya koymakla kalmaz, aynı zamanda gelecekte daha adil ve
sürdürülebilir bir dünya için atılması gereken adımları da detaylandırır.
Bahadır Hataylı/08.08.2024/04.00/Sancaktepe/İST