“Yemin olsun, size hakkı getirdik ama çoğunuz haktan tiksiniyorsunuz.
Yoksa bir iş ve oluşta kesin karara mı vardılar? Kuşkusuz,
biz de kesin kararlıyız.”
Zuhruf:78-79
Yemin olsun ki sizin Haktan haberiniz var, ancak sizin hakka
karşı kalpleriniz o kadar katı ki, çıkar ve menfaatlerinizi korumak için hakkı
görmek istemiyorsunuz. Yaşarken birinin kahramanlıklarının anlatıldığına şahit
olanınız var mı? Ya öldüğü zaman ya hastalandığı ya da başına önemli ve dönüşü
olmayan bir kaza geldiğinde o kişinin kahramanlıkları, cesareti anlatılarak
onun ölümünün unutulması istenir. Ancak ne kadar destanlar anlatsanız da bir
yere ecel gelmişse hangi destanı ve kahramanlıkları anlatırsanız anlatınız,
hakikat sizi yakalayacaktır. Aslında bu tarz çırpınışların bünyesinde hakikati
görmek istememek ve hakikatle yüzleşmekten kaçış olduğu bilinmelidir.
Bu ayetler hakkında toplum olarak kolaylıkla, bunlar
müşrikler ve iman etmemiş olanlar içindir diyeceğimizi biliyorum. Oysa
hakikatle yüzleşmek istemeyen ve bildiğini okuyan herkes için kapsayıcı olduğu
bilinmelidir. Çünkü Kitabın ayetleri evrensel ve herkes için geçerlidir.
Dünya ve içindekilerden beklentileri yüksek olanlar,
hakikatin anlattıkları ile dünyadaki beklentileri uyuşmadığında, hakikate
saldırıyı bir yaşam biçimi olarak görürler. İnsanlık tarihi boyunca böyle
olmuştur, bundan sonra da böyle olacağından kuşkunuz olmasın. Nuh (as)’dan
İbrahim (as)’a, ondan Musa (as)’a ondan da Muhammed(as)’ kadar hakikatin
karşısında olanlar hep aynı çılgınlığı ortaya koymuşlardır.
Nuh (as), toplumuna hakkı söyleyip, ifsattan kaçınmalarını
bir ve tek olan Allah’a dönmelerini, Allah’ın zulmedenlere azabının fena
olacağını defalarca anlatmasına, hatta bin yıldan 50 yıl eksik olmak kaydıyla,
kendi toplumu içinde uyarılarda bulunmasına rağmen, onlar hakikatle yüzleşmek
istemediklerinden sulara gark olup boğulup gittiler. Hakikatin evrende bir
ağırlığı vardır, o ağırlık evrenin üzerine çöktüğünde diğerleri bunun dibinde
kalmaya mahkumdur.” Hakkı batılın üzerine salarız da hak batılın beynini
patlatır. “Hak gelince batıl zaten yok olmaya mahkumdur.”
Dünyanın şımarık varlıkları, hakikati basitleştirmek ve kendi
yaşamlarından farkı olmadığını söyleyerek onun itibarını küçültmek için çeşitli
gerekçeler ileri sürerler mesela, Nuh (as)’a Ey Nuh sen de bizim gibi gezip dolaşıyorsun,
çoluğun çocuğun var çalışıyorsun senin bizden ne farkın var ki bunları anlatıyorsun,
ahiret hesap gibi anlattığın şeyler hem de çok çok uzak onların bize ulaşması
ve bizi yakalaması mümkün değil diyerek dalga geçtiler. Ama Allah’ın onlara
verdiği cevap öyle harika ki, o cevapların aynısının bizim içinde geçerli
olduğunu bilelim…” Yer sarsıldıkça sarsıldığı ve içindekileri dışarıya fırlattığı
zaman, insan ne oluyor der, bugün Rabbinin kendisine vahyetmesiyle yer size
haberlerini anlatıyor…” Hani sizler hakikatin olmayacağını ve onun öylesine
söylenilen sözler olduğunu iddia ediyordunuz, o zaman gelen gazap karşısında
gücünüz varsa kendinizi koruyun da görelim…
İbrahim (as) kavmine dedi ki, Ey kavmim neden yemeyen içmeyen
hareket etmeyen kendilerine faydası olmayan bu putlara tapıyorsunuz, İbrahim sen bizim putlarımıza
şimdi karşı mı geliyorsun, ben bunlara neden taptığınızı anlamak istiyorum, biz
babalarımızı ecdadımızı bunlara taparken bulduk, biz de onların yolundan
gidiyoruz, peki atalarınız bir şey bilmeyen yanlış yoldalarsa yine mi
atalarınızın yolundan gideceksiniz…Siz azgın bir kavimsiniz Allah’ı bırakıp
düzmece ilahlar edinip onlara kulluk ediyorsunuz, ”ben sizi ve taptıklarınızı
ret ederek bir ve tek olan Rabbime gidiyorum, sizinle benim aramda ebedi bir kin
ve düşmanlık başlamıştır, bu zulmünüzden vazgeçip tek olan Allah’a yönelinceye
kadar…Ey İbrahim sen bizim ilahlarımızla dalga mı geçiyorsun,andolsun ki Nemrut
ve adamları seni yakmak için odun topluyorlar bunu bil dediklerinde,İbrahim:”Benim
rabbim bana yeter, o ne güzel bir Mevla ve o ne iyi bir yardımcıdır…”diyerek
kıyamını sürdürdü. Allah’ın böyle sadakat ehli bir kuluna cevabı, ona kul olmak
isteyenlere ne kadar güzel bir uygulamadır…” Biz de ateşe dedik ki, ey ateş
İbrahim’e karşı serin ve esen ol”.
Musa(as) Ey Firavun, İsrail oğullarını bırak onlar benimle
gelsinler, sen onlara zulmediyorsun…Sen kimsin ki bana bunları söylüyorsun, sen
benim sarayımda sahipsiz büyüdün, benim ekmeğimi yedin, şimdi de kalkmışsın
bana akıl vermeye çalışıyorsun…Ben Alemlerin Rabbi Allah’ın elçisiyim, hakkı
getirdim ona uymanızı istiyorum…Firavun Ey Haman bana bir kule yap ta Musa’nın
rabbi ile görüşeyim bakalım derdi neymiş gibi, hafife almalarla başlayan
firavunun itibarsızlaştırma taktikleri onun sonu oldu. Musa her türlü saldırı
küçümseme karşısında vakarlı tavrını ortaya koydu ve Rabbinin kendisine
vahyetmesiyle Firavunun sonunu hazırlayan son yolculuğa çıktı…Ey Musa at
elinden asanı ve asanın gidiş geliş otoban yol olduğunu göreceksin. Denizin
üzerinde bir yol açıldı Musa ve beraberindekiler o yoldan geçerken Firavun ve
askerleri onun peşine takıldı, neredeyse yakalanacaklarını sanan İsrail
oğulları, endişeyle durumu izlerken Musa ve Firavunun ordusu arasına sular
girdi Musa’ya yol olan deniz onları içine aldı. Hakikatin düşmanları hep bu son
perdeye şahit olmuşlardır. Yaşarken tövbe edip hakka teslim olmadıkları sürece
son çırpınışları onlara fayda etmemiştir. Firavun, ben de Musa ve Harun’un
Rabbine iman ettim dedi boğulurken, gelen cevap şimdi mi, hayır sen
boğulanlardansın…” İşte Mutlak galip Allah’tır” siz hala anlamayacak
mısınız?
Allah’ın Resulü Muhammed (as)kendi kavmi içinde bilinen
güvenilen emin kişi olmasına rağmen, hakikatin temsilcisi ve uyaranı olarak
topluma açıklamalar yaptığında, ona her türlü iftira ve yalanı atarak hakikatle
yüzleşmek istemeyen dünyaperestler ortaya çıktı. Sen bizim dinimizi değiştirip
ailemizi birbirine mi düşürmek istiyorsun…İman eden gençler kesin bir ayrılışla
Allah’a dönüyorlar ve toplumun dinini temsil eden babaları anaları bile olsa
onların sözüne itibar etmiyorlar ve Hakkın yanında yer alıyorlar. Bunun en
güzel örneği de Mekke’nin en yakışıklı, kızların çok arzuladığı ve sokaklara
çıktığı zaman keşke Mus’ab beni alsa diye peşinden koştukları en zengin ailenin
çocuğu Mus’ab’tı. Mus’ab tüm zenginliklere rağmen onları terk ederek Hakkın
yanında yer almıştı. Bunu gören Mekke zalimleri ailelerimizi birbirine düşürdün
evlat ile ebeveyn arasını açtın, sen bozguncusun diyerek kendilerini hakikat,
hakikati yalan olarak görmek istediler. Hatta sana mı kaldı bunları hatırlatmak
böyle bir elçilik gelecek olsa söylediklerinde haklı olsan bunlar elbette daha
zengin ve saygın kişilere gelmesi gerekmez miydi diyerek inatlarını
sürdürdüler. Ne yazık ki, tüm hakikat düşmanları aynı gerekçe ile hakka karşı
çıktılar. Peki, günümüzde farklı mı dersiniz, maalesef batıl ve şirk her
dönemde aynı mantık ve farklı oyunlarla sahnedeki yerini alıyor.
Siz kendinize göre kararınızı verin, Rabbim her şeyin
kararını kendi vermektedir. Müfsitlerin yok oluşunun da, hakikatin yeryüzünde
hakikat olarak anlaşılmasının vaktinin gelip gelmediğinin de kararını o
verecektir. Hakikatin yeryüzünde kabul görmesi ve çağa damga vurma zamanı
geldiyse, tüm dünyaperestler ne yaparsa yapsınlar avuçlarını yalamaktan öteye
gidemeyeceklerdir.
Allah’a yemin ediyorum ki, Hakkı söyleyenlerin hakkın
anlaşılıp yaşamasından başka bir beklentileri yoktur. Ancak dünya ve
içindekilerle mutlu olup, diğer insanların ve canlıların yaşamını ortadan
kaldırmaya çalışan zalimler bunu anlayamazlar. Onlar sanır ki, hakikat
savaşçıları onların sahip olduklarına göz koymuşlar…Hayır hayır onlar sadece
Allah’ın ayeti olan tüm canlıların hedefine uygun yaşaması için, onların
yaşamını kolaylaştıracak imkân ve araçların yeryüzünde adil ve hakkaniyet
ölçeğinde paylaştırılması ve herkesin mutlu olması için çabalıyorlar.
Hakikatin hakikat olarak anlaşılmamasının önündeki en büyük
engel, zalim ve dünyaperestlerin kendi karanlıklarının fark edilmemesi için her
gün evreni bulanıklaştırmalarıdır. Evrenimizin bulanıklaştığı bir yaşamda,
kimlerin neye sahip olduğunu, kimlerin neleri kaybettiğini de anlaşılmaz
kılarsınız. Böylece bu karanlık oyun kurucuları yaşamı devam etmiş olur. Oysa
hakikat ortaya çıktığında onun aydınlığı tüm eşyanın bilgisini size doğru
verir, o zaman insanların iradelerinin önündeki engeller ortadan kalkar dileyen
dilediği gibi davranacak duruma gelir. Ama bunlar anlaşılmadan herkese aynı
muamele yapmak ayetleri tepelemek olur. Yani bir ayetin doğru anlaşılması,
onunla ilgili bir ortam olduğunda tam ortaya çıkar. O ayetin mana bütünlüğüne
uygun bir zemin yoksa o yetin anlamını anlamakta ve yaşamakta zorlanırsınız.
İşte Karanlıkların hakikati örtmedeki fonksiyonu da böyledir. Onun için hakikat
savaşçıları aydınlatıcı yıldızlardan farklı değiller. Onlar sadece hakikatin
şahitliğini yaparlar. Onların bu örnek kişiliği hastalıklı toplumlarda ve
yaşamlarda anlaşılmaz ve pek iyi karşılanmaz. Hastalıklı olan ve aralarında
çatışma ve rekabet olan iki farklı grup için de hakikat aynı anlaşılır. Bazen
onlar, bazen onlar hakikatin kendilerine dokunan kısmıyla hemen karşı olurlar.
Bu gruplar bazen çok fazla olur. Çünkü Hakikat kimsenin menfaatini gözeterek
onların varlığını korumak adına ortaya çıkmaz, onlar doğrudan hakkın adaletin
ve yeryüzünde huzurun kaynağını yaymak isterler ve yaratılmış olan tüm
canlıların yaşamlarının korunmasını isterler. Dolayısıyla dünya ve
içindekilerden başka bir şeyi olmayan ve ahirete de kesin olarak inanmayanlar
hep hakikate düşman olurlar. Çünkü hakikat onların ayrıcalıklı bir varlık
olmadıklarını yaratılan olarak yaratılmışlar arasında barış içinde herkesin hak
ve hukukuna uyarak yaşamalarını ister.
Bilmeden, idrak etmeden, kesin bir dayanağı olmadan yanında
haktan gelen bir kitabı olmadan yüz çevirenler kesinlikle haktan
tiksinenlerdir. Bunların hesabı Allah’a kalmıştır. Bunlar ile ilgili çok fazla
efor tüketmeye, sürekli kısa ve belirli olan ömrün verimli zamanlarını onlara
harcayarak geçirmek, Allah’a asi olmak değil midir?
Sen hatırlat, öğüt ancak iman edenlere fayda verir…Doğru
olduğuna inandıkları bilgileri yaşarken, haktan tedirginlik duyanlara sen
hatırlatmalarda bulunsan da onların yaşamında doğrunun egemen olmasına ve
doğruya yönelmesine etki edemezsin. Çünkü onlar yaptıkları her olumsuzluğu
alkışlayan kitlelerin varlığına sahip olduğu için, tüm yaptıklarını marifet ve
lütuf olarak bilip öyle yaşarlar…Yanlışları tercih edenleri doğruya çağırmak
çok zor ve onların doğrunun yanında yer alacaklarını beklemekte bir o kadar
hayal olur. Onların hayatındaki olumsuzluklar, bir gelenek olarak yaşanılır ve
savunulur duruma gelmişse, bu, hata ve yanlış sınırlarını aşarak bir tercih
olmuştur. Olumsuzlukları tercih yapanlara ne kadar hakikati hatırlatırsan
hatırlat onlar için birdir ve onlar inanmazlar onların durumunu yüce rabbimiz
açıklıyor, bize düşen kendi nefsimizi temize çıkarmadan hakkı hak olarak bilip
hakkın yanında olmaktan başka amacı olmayan isteklerimizin rabbimizin katındaki
değerlerle süslendiği bir hayatı gönülden arzulamak ve o uğurda mücadele
etmektir. Rabbim hak üzere yaşadığımız müddetçe yar ve yardımcımız olsun hakkın
dışında içimizde oluşan istekleri de rahmetiyle temize çıkarsın bilerek hata
yapmaktan bizleri uzaklaştırsın, bilmeyerek yaptığımız hatalarımızı da bağışlayıp
tövbelerimizi kabul etsin…Âmin
Herkesin ona döndürüleceği vakit hızla gelmektedir. Bu
açıklamalardan sonra Rabbimin ayetiyle noktalıyorum, onun sözünün üzerine söz
söyleyecek kimse yoktur…
Selam muhabbet ve dualarımla kalın sağlıcakla….
“Bırak onları, kendilerine vaat edilen günlerine kavuşuncaya
değin dalıp gitsinler; oynayıp oyalansınlar!
Göklerde ilah olan da O, yerde ilah olan da O. O'dur Hakîm,
O'dur Alîm. Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin mülkü/yönetimi kendine
ait olan o Allah'ın şanı yücedir. Kıyamet saatine ilişkin bilgi O'nun
katındadır. Siz de O'na döndürüleceksiniz.”
Zuhruf:83-85
Erol KEKEÇ/06.07.2023/12.32/Namazgah: İST