7 Haziran 2023 Çarşamba

VAY ONLARIN HALİNE

“Yemin olsun, size hakkı getirdik ama çoğunuz haktan tiksiniyorsunuz.

Yoksa bir iş ve oluşta kesin karara mı vardılar? Kuşkusuz, biz de kesin kararlıyız.”

Zuhruf:78-79 

Yemin olsun ki sizin Haktan haberiniz var, ancak sizin hakka karşı kalpleriniz o kadar katı ki, çıkar ve menfaatlerinizi korumak için hakkı görmek istemiyorsunuz. Yaşarken birinin kahramanlıklarının anlatıldığına şahit olanınız var mı? Ya öldüğü zaman ya hastalandığı ya da başına önemli ve dönüşü olmayan bir kaza geldiğinde o kişinin kahramanlıkları, cesareti anlatılarak onun ölümünün unutulması istenir. Ancak ne kadar destanlar anlatsanız da bir yere ecel gelmişse hangi destanı ve kahramanlıkları anlatırsanız anlatınız, hakikat sizi yakalayacaktır. Aslında bu tarz çırpınışların bünyesinde hakikati görmek istememek ve hakikatle yüzleşmekten kaçış olduğu bilinmelidir.

Bu ayetler hakkında toplum olarak kolaylıkla, bunlar müşrikler ve iman etmemiş olanlar içindir diyeceğimizi biliyorum. Oysa hakikatle yüzleşmek istemeyen ve bildiğini okuyan herkes için kapsayıcı olduğu bilinmelidir. Çünkü Kitabın ayetleri evrensel ve herkes için geçerlidir.

Dünya ve içindekilerden beklentileri yüksek olanlar, hakikatin anlattıkları ile dünyadaki beklentileri uyuşmadığında, hakikate saldırıyı bir yaşam biçimi olarak görürler. İnsanlık tarihi boyunca böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olacağından kuşkunuz olmasın. Nuh (as)’dan İbrahim (as)’a, ondan Musa (as)’a ondan da Muhammed(as)’ kadar hakikatin karşısında olanlar hep aynı çılgınlığı ortaya koymuşlardır.

Nuh (as), toplumuna hakkı söyleyip, ifsattan kaçınmalarını bir ve tek olan Allah’a dönmelerini, Allah’ın zulmedenlere azabının fena olacağını defalarca anlatmasına, hatta bin yıldan 50 yıl eksik olmak kaydıyla, kendi toplumu içinde uyarılarda bulunmasına rağmen, onlar hakikatle yüzleşmek istemediklerinden sulara gark olup boğulup gittiler. Hakikatin evrende bir ağırlığı vardır, o ağırlık evrenin üzerine çöktüğünde diğerleri bunun dibinde kalmaya mahkumdur.” Hakkı batılın üzerine salarız da hak batılın beynini patlatır. “Hak gelince batıl zaten yok olmaya mahkumdur.”

Dünyanın şımarık varlıkları, hakikati basitleştirmek ve kendi yaşamlarından farkı olmadığını söyleyerek onun itibarını küçültmek için çeşitli gerekçeler ileri sürerler mesela, Nuh (as)’a Ey Nuh sen de bizim gibi gezip dolaşıyorsun, çoluğun çocuğun var çalışıyorsun senin bizden ne farkın var ki bunları anlatıyorsun, ahiret hesap gibi anlattığın şeyler hem de çok çok uzak onların bize ulaşması ve bizi yakalaması mümkün değil diyerek dalga geçtiler. Ama Allah’ın onlara verdiği cevap öyle harika ki, o cevapların aynısının bizim içinde geçerli olduğunu bilelim…” Yer sarsıldıkça sarsıldığı ve içindekileri dışarıya fırlattığı zaman, insan ne oluyor der, bugün Rabbinin kendisine vahyetmesiyle yer size haberlerini anlatıyor…” Hani sizler hakikatin olmayacağını ve onun öylesine söylenilen sözler olduğunu iddia ediyordunuz, o zaman gelen gazap karşısında gücünüz varsa kendinizi koruyun da görelim…

İbrahim (as) kavmine dedi ki, Ey kavmim neden yemeyen içmeyen hareket etmeyen kendilerine faydası olmayan bu putlara  tapıyorsunuz, İbrahim sen bizim putlarımıza şimdi karşı mı geliyorsun, ben bunlara neden taptığınızı anlamak istiyorum, biz babalarımızı ecdadımızı bunlara taparken bulduk, biz de onların yolundan gidiyoruz, peki atalarınız bir şey bilmeyen yanlış yoldalarsa yine mi atalarınızın yolundan gideceksiniz…Siz azgın bir kavimsiniz Allah’ı bırakıp düzmece ilahlar edinip onlara kulluk ediyorsunuz, ”ben sizi ve taptıklarınızı ret ederek bir ve tek olan Rabbime gidiyorum, sizinle benim aramda ebedi bir kin ve düşmanlık başlamıştır, bu zulmünüzden vazgeçip tek olan Allah’a yönelinceye kadar…Ey İbrahim sen bizim ilahlarımızla dalga mı geçiyorsun,andolsun ki Nemrut ve adamları seni yakmak için odun topluyorlar bunu bil dediklerinde,İbrahim:”Benim rabbim bana yeter, o ne güzel bir Mevla ve o ne iyi bir yardımcıdır…”diyerek kıyamını sürdürdü. Allah’ın böyle sadakat ehli bir kuluna cevabı, ona kul olmak isteyenlere ne kadar güzel bir uygulamadır…” Biz de ateşe dedik ki, ey ateş İbrahim’e karşı serin ve esen ol”.

Musa(as) Ey Firavun, İsrail oğullarını bırak onlar benimle gelsinler, sen onlara zulmediyorsun…Sen kimsin ki bana bunları söylüyorsun, sen benim sarayımda sahipsiz büyüdün, benim ekmeğimi yedin, şimdi de kalkmışsın bana akıl vermeye çalışıyorsun…Ben Alemlerin Rabbi Allah’ın elçisiyim, hakkı getirdim ona uymanızı istiyorum…Firavun Ey Haman bana bir kule yap ta Musa’nın rabbi ile görüşeyim bakalım derdi neymiş gibi, hafife almalarla başlayan firavunun itibarsızlaştırma taktikleri onun sonu oldu. Musa her türlü saldırı küçümseme karşısında vakarlı tavrını ortaya koydu ve Rabbinin kendisine vahyetmesiyle Firavunun sonunu hazırlayan son yolculuğa çıktı…Ey Musa at elinden asanı ve asanın gidiş geliş otoban yol olduğunu göreceksin. Denizin üzerinde bir yol açıldı Musa ve beraberindekiler o yoldan geçerken Firavun ve askerleri onun peşine takıldı, neredeyse yakalanacaklarını sanan İsrail oğulları, endişeyle durumu izlerken Musa ve Firavunun ordusu arasına sular girdi Musa’ya yol olan deniz onları içine aldı. Hakikatin düşmanları hep bu son perdeye şahit olmuşlardır. Yaşarken tövbe edip hakka teslim olmadıkları sürece son çırpınışları onlara fayda etmemiştir. Firavun, ben de Musa ve Harun’un Rabbine iman ettim dedi boğulurken, gelen cevap şimdi mi, hayır sen boğulanlardansın…” İşte Mutlak galip Allah’tır” siz hala anlamayacak mısınız?

Allah’ın Resulü Muhammed (as)kendi kavmi içinde bilinen güvenilen emin kişi olmasına rağmen, hakikatin temsilcisi ve uyaranı olarak topluma açıklamalar yaptığında, ona her türlü iftira ve yalanı atarak hakikatle yüzleşmek istemeyen dünyaperestler ortaya çıktı. Sen bizim dinimizi değiştirip ailemizi birbirine mi düşürmek istiyorsun…İman eden gençler kesin bir ayrılışla Allah’a dönüyorlar ve toplumun dinini temsil eden babaları anaları bile olsa onların sözüne itibar etmiyorlar ve Hakkın yanında yer alıyorlar. Bunun en güzel örneği de Mekke’nin en yakışıklı, kızların çok arzuladığı ve sokaklara çıktığı zaman keşke Mus’ab beni alsa diye peşinden koştukları en zengin ailenin çocuğu Mus’ab’tı. Mus’ab tüm zenginliklere rağmen onları terk ederek Hakkın yanında yer almıştı. Bunu gören Mekke zalimleri ailelerimizi birbirine düşürdün evlat ile ebeveyn arasını açtın, sen bozguncusun diyerek kendilerini hakikat, hakikati yalan olarak görmek istediler. Hatta sana mı kaldı bunları hatırlatmak böyle bir elçilik gelecek olsa söylediklerinde haklı olsan bunlar elbette daha zengin ve saygın kişilere gelmesi gerekmez miydi diyerek inatlarını sürdürdüler. Ne yazık ki, tüm hakikat düşmanları aynı gerekçe ile hakka karşı çıktılar. Peki, günümüzde farklı mı dersiniz, maalesef batıl ve şirk her dönemde aynı mantık ve farklı oyunlarla sahnedeki yerini alıyor.

Siz kendinize göre kararınızı verin, Rabbim her şeyin kararını kendi vermektedir. Müfsitlerin yok oluşunun da, hakikatin yeryüzünde hakikat olarak anlaşılmasının vaktinin gelip gelmediğinin de kararını o verecektir. Hakikatin yeryüzünde kabul görmesi ve çağa damga vurma zamanı geldiyse, tüm dünyaperestler ne yaparsa yapsınlar avuçlarını yalamaktan öteye gidemeyeceklerdir.

Allah’a yemin ediyorum ki, Hakkı söyleyenlerin hakkın anlaşılıp yaşamasından başka bir beklentileri yoktur. Ancak dünya ve içindekilerle mutlu olup, diğer insanların ve canlıların yaşamını ortadan kaldırmaya çalışan zalimler bunu anlayamazlar. Onlar sanır ki, hakikat savaşçıları onların sahip olduklarına göz koymuşlar…Hayır hayır onlar sadece Allah’ın ayeti olan tüm canlıların hedefine uygun yaşaması için, onların yaşamını kolaylaştıracak imkân ve araçların yeryüzünde adil ve hakkaniyet ölçeğinde paylaştırılması ve herkesin mutlu olması için çabalıyorlar.

Hakikatin hakikat olarak anlaşılmamasının önündeki en büyük engel, zalim ve dünyaperestlerin kendi karanlıklarının fark edilmemesi için her gün evreni bulanıklaştırmalarıdır. Evrenimizin bulanıklaştığı bir yaşamda, kimlerin neye sahip olduğunu, kimlerin neleri kaybettiğini de anlaşılmaz kılarsınız. Böylece bu karanlık oyun kurucuları yaşamı devam etmiş olur. Oysa hakikat ortaya çıktığında onun aydınlığı tüm eşyanın bilgisini size doğru verir, o zaman insanların iradelerinin önündeki engeller ortadan kalkar dileyen dilediği gibi davranacak duruma gelir. Ama bunlar anlaşılmadan herkese aynı muamele yapmak ayetleri tepelemek olur. Yani bir ayetin doğru anlaşılması, onunla ilgili bir ortam olduğunda tam ortaya çıkar. O ayetin mana bütünlüğüne uygun bir zemin yoksa o yetin anlamını anlamakta ve yaşamakta zorlanırsınız. İşte Karanlıkların hakikati örtmedeki fonksiyonu da böyledir. Onun için hakikat savaşçıları aydınlatıcı yıldızlardan farklı değiller. Onlar sadece hakikatin şahitliğini yaparlar. Onların bu örnek kişiliği hastalıklı toplumlarda ve yaşamlarda anlaşılmaz ve pek iyi karşılanmaz. Hastalıklı olan ve aralarında çatışma ve rekabet olan iki farklı grup için de hakikat aynı anlaşılır. Bazen onlar, bazen onlar hakikatin kendilerine dokunan kısmıyla hemen karşı olurlar. Bu gruplar bazen çok fazla olur. Çünkü Hakikat kimsenin menfaatini gözeterek onların varlığını korumak adına ortaya çıkmaz, onlar doğrudan hakkın adaletin ve yeryüzünde huzurun kaynağını yaymak isterler ve yaratılmış olan tüm canlıların yaşamlarının korunmasını isterler. Dolayısıyla dünya ve içindekilerden başka bir şeyi olmayan ve ahirete de kesin olarak inanmayanlar hep hakikate düşman olurlar. Çünkü hakikat onların ayrıcalıklı bir varlık olmadıklarını yaratılan olarak yaratılmışlar arasında barış içinde herkesin hak ve hukukuna uyarak yaşamalarını ister.

Bilmeden, idrak etmeden, kesin bir dayanağı olmadan yanında haktan gelen bir kitabı olmadan yüz çevirenler kesinlikle haktan tiksinenlerdir. Bunların hesabı Allah’a kalmıştır. Bunlar ile ilgili çok fazla efor tüketmeye, sürekli kısa ve belirli olan ömrün verimli zamanlarını onlara harcayarak geçirmek, Allah’a asi olmak değil midir?

Sen hatırlat, öğüt ancak iman edenlere fayda verir…Doğru olduğuna inandıkları bilgileri yaşarken, haktan tedirginlik duyanlara sen hatırlatmalarda bulunsan da onların yaşamında doğrunun egemen olmasına ve doğruya yönelmesine etki edemezsin. Çünkü onlar yaptıkları her olumsuzluğu alkışlayan kitlelerin varlığına sahip olduğu için, tüm yaptıklarını marifet ve lütuf olarak bilip öyle yaşarlar…Yanlışları tercih edenleri doğruya çağırmak çok zor ve onların doğrunun yanında yer alacaklarını beklemekte bir o kadar hayal olur. Onların hayatındaki olumsuzluklar, bir gelenek olarak yaşanılır ve savunulur duruma gelmişse, bu, hata ve yanlış sınırlarını aşarak bir tercih olmuştur. Olumsuzlukları tercih yapanlara ne kadar hakikati hatırlatırsan hatırlat onlar için birdir ve onlar inanmazlar onların durumunu yüce rabbimiz açıklıyor, bize düşen kendi nefsimizi temize çıkarmadan hakkı hak olarak bilip hakkın yanında olmaktan başka amacı olmayan isteklerimizin rabbimizin katındaki değerlerle süslendiği bir hayatı gönülden arzulamak ve o uğurda mücadele etmektir. Rabbim hak üzere yaşadığımız müddetçe yar ve yardımcımız olsun hakkın dışında içimizde oluşan istekleri de rahmetiyle temize çıkarsın bilerek hata yapmaktan bizleri uzaklaştırsın, bilmeyerek yaptığımız hatalarımızı da bağışlayıp tövbelerimizi kabul etsin…Âmin

Herkesin ona döndürüleceği vakit hızla gelmektedir. Bu açıklamalardan sonra Rabbimin ayetiyle noktalıyorum, onun sözünün üzerine söz söyleyecek kimse yoktur…

Selam muhabbet ve dualarımla kalın sağlıcakla….

“Bırak onları, kendilerine vaat edilen günlerine kavuşuncaya değin dalıp gitsinler; oynayıp oyalansınlar!

Göklerde ilah olan da O, yerde ilah olan da O. O'dur Hakîm, O'dur Alîm. Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin mülkü/yönetimi kendine ait olan o Allah'ın şanı yücedir. Kıyamet saatine ilişkin bilgi O'nun katındadır. Siz de O'na döndürüleceksiniz.”

 Zuhruf:83-85

Erol KEKEÇ/06.07.2023/12.32/Namazgah: İST