Dijital kodlar yaşamda fazlasıyla karşılık bulduğu kanaatindeyim. Geçmiş dönemlerde korkuyla, tedirginlik içinde ortaya çıkmaya çalışırken, şimdilerde rahatlıkla kendini ifade etmenin ötesinde, baskın bir karakterde ortaya çıktığını görmekteyiz. Çünkü yaşamda karşılığı olmayan bir sürecin düşünsel baskınlığının bu derece hızlı gitmesi düşünülemez. Düşünce olarak çok hızlı olduğunuzu ve sürekli yeni oluşumlar derdiyle dertlendiğinizi görünce insanın bunları sorgulamadan bir köşeye çekilmesi mümkün olmadığından bunlar hakkında zihnime takılanları sizlerle paylaşmak istedim.
Dijital düşünce öyle bir nesil yarattı ki, onların yaşamları
da dijitalleşti. Dijital düşünce aslında küresel kuşatma dili ve buna bağlı oluşan
kültür olduğu bilinmelidir. Bu kültür genellikle insanlığın yaşamını
kolaylaştırma ve onları insanca yaşayacağı ortama kavuşturma sorumluluğu
taşıyan bir yapı değildir. Bu oluşum, kuşatma ve kendi belirlediği alanlarda
kurduğu oksijen çadırlarında tüm insanlığa aynı havayı teneffüs ettirme ve aynı
zamanda o yaşam alanındaki kodlama sistemine göre bir tarz ortaya çıkarmaktır.
Ortaya çıkan bu yaşam tarzları o kadar sıradan ve insanlık değer sistemi içinde
kendisine bir yer bulamayacak kadar da albenisi olmayan görüntülerin düşük
profillerinden oluşmaktadır. Bu konudaki iddialı yargılarımı nereden aldığımı
ve neye göre oluşturduğumu merak edenleriniz olabilir. Bu konuları kendi toplum
kodlarımızdaki yaşam karmaşasından ve süreklilik kazanan geleneğe dönüşen yeni
yaşamlardan alıntılar yaparak açıklamak istiyorum.
Bundan 15-20 yıl öncesine kadar gözde olan siyah takım
elbiseler, yerini blucinlere ve daha sıradan giyim kuşamlara bıraktı. Bu
sıradan ve rahat olduğu sanılan giyim kuşam çok daha pahalı olmasına rağmen
hayat içinde o kadar basit ve insan üzerinde iğreti duruyor ki, insanın
düşünsel birikimlerinin de ne kadar basit olduğunu ortaya koyar gibi bir uyarı
gönderiyor. Bazen diyorum ki, acaba bizim yaşadığımız ortamdan edindiğimiz
değer kalıpları aynı zamanda bizlerin bakış açılarını şekillendirdiği için, bu
farklı yaşamlarla çatışma yaşadığımızdan onları kabullenememe gibi bir problem
olabilir mi bizimki, ancak karşılaştıklarımızın entelektüel bir konuşma dinleyecek
kadar tahammülleri olmadığını görünce, bunun farklı bir yaşamın kuşatması
olduğu daha çok kafama yatıyor.
Evet, insanlık değer sistemi zihinsel bilgi oluşum aşamaları
tamamıyla küresel bir kuşatmanın direktifleri doğrultusunda şekillenmektedir.
Önce gerekli olan bilgi kaynaklarını belli merkezlerde oluşturdular, sonrasında
bilgi aktarım aparatlarını dizayn ettiler, ardından buralarda nasıl bir
bilginin oluşturulup yaygınlaştırılacağını biçimlendirdiler. Bu aşamalar
oluştuğu anda düğmeye basıldı ve insanlık zihni dışardan merkezi bir sistemle
yüksek basınç altında kalarak önce bir travma yaşadı, ardından alıştı ve yeni
beyinlerle hayatı anlamlandırma süreci elden gitmiş oldu. Çünkü insanın anlamlı
ve kavrayarak yaşama becerisi yeni kuşatmada istenmiyordu. Daha çok U-O-T
sürecinde bir yaşam istiyorlardı. Bu koşullanmışlıklar arasında insan tam bir
maymuna döndü ne arzu ve isteklerinin sınırı ne de seçim yapabilecek beceri ve
kabiliyetleri kaldı. Gelen uyarıcılara tepki veren, bir denek ötesi güce sahip
olmayan bir yaratık oluşturuldu. Bu ucube yaratığın insan olarak anılması onu
insan yapmadığı gibi, insana ait değerleri bu haliyle gelenek olarak
sonrakilere taşıması da düşünülemezdi. İşte, günümüzdeki yaşamın kodlanma ve
şekillenme dönemi böyle başladı ve geldiğimiz aşamada ciddi uyumsuzlukların
vuku bulduğu çatışmalı bir ortam armağan etti.
Dijital çağın kurucuları ve onların taşıyıcıları bu sürece
bütün bir insanlığı taşımak için nice bilinmeyen deneylerde denek olarak imha
ettikleri insanların sayısını bilmiyorlar. Peki deney aşamasında böylesi bir
acımasızlığa sahip olanlar tam da kazanma sürecine girdikleri bir dönemde, bu
planlarını uygularken ne kadar insanın yok olacağının hesabını yaparlar mı
dersiniz? (!) Küresel kuşatıcı dinozorlar yaşadığımız acılardan kazanım elde
edenler oldukları için, sizin acınız onların bayramı olarak bilinmeli ve kendi
acılarımızı başkalarının dindireceğine inanmayacak kadar diri iri ve kendimize
gelmek zorundayız. Öyle bir sel ve bu selin de hiç söndüremeyeceği gürlükte
alevler arasında kıvranan bir canlıya döndü yaşamlarımız. Bunları frenleme
değil yönünü nasıl ve hangi tarafa kanalize edersek daha az zarar görür ve var
olan o akıntıdan daha çok nasıl verim elde ederiz diye kafa yormamız gerekli…
Her şey o kadar çok profanlaştı ki, gerçeğe dönmek hayli güçleşti.
Caddelere sokaklara çıkıyorsunuz insanların yaşamlarına bakıyorsunuz, hep bir
akıntı ve hiçbir şey yerinde durmuyor yaşamlar giyim kuşamlar eldeki telefonlar
konuşulan kelimeler birbirine ne kadar da benziyor. Farklı bir şey görsem
resmini çekmek istiyorum. Eskiden caddelerde gördüğümüz ve yürürken de ben
geliyorum der gibi siyah takım elbiseli gençleri bulmak mümkün değil. Herkesin
giydiği dar kot pantolonlar ve üstte dar kalıp kesim montlar, herkesin ayağında
spor ayakkabıları ve markalar, ayak üstü yemekler yani her şey tam bir akıntı
içinde ve ortaya çıkan kuşatma kültürü…Dünyanın her tarafında bu kültürle
karşılaşıyorsunuz, sürüye dönmüş bir yaşam, düşünme melekeleri dumura uğramış
bir beyin, merhamet ve acıma duyguları törpülenmiş bir vicdan sokakları
dolduran böylesi bir yaratık….İstenilen bu yaşam oluşturuldu ve arkasından
planlamalar belirlendiği gibi ortaya çıkmaya başladı. Biz bundan sonra
planlamacıların bizim hesaba katılmadığımız ve sonrakilerin yaşamlarını
kuşattıkları oyunların nasıl oynandığına hep şahit olacağız. Siz etkin
olamadığınız yerde yönlendirmeyi yapacağınızı düşünüyorsanız büyük bir yanılgı
içindesiniz.
Bunları neden mi anlatıyorum, kolaycılık ve emek harcamadan
yaşamı sürdürme, meşguliyet az ama kazanım fazla ona ulaşımı çok rahat olan bir
hayatın kodlaması, dijital çağın temel hedefiydi ve bunları elde etmiş
görünüyor… Her şeye çok çabuk ulaşan ama onun cefasını çekmek istemeyen,
sürekli farklılık arayan yaşamı destekleyen kültür, günümüz neslinin olmazsa
olmazlarıdır. Geçmiş değer birikimleri ve onlara göre biçimlenen bir hayatın bu
nesiller tarafından benimsenmesi neredeyse imkânsız hale geldi. Böylesi bir
zamanda kendi kodlarınıza göre bir kültürel miras bırakmanız da zorlaşmaktadır.
Hızla freni patlamış, nerede nasıl duracağı belli olmayan bir
araç gibi yuvarlanan bir neslin yaşamına şahitlik yaparak kendi sonumuza yelken
açmaktayız. Ya bu süreci doğru analiz edip gerekli tavrı gerektiği yerde
koyacağız yeni hamleler yapacağız, ya da yok oluşumuzu izlemek zorunda
kalacağız. Küresel kuşatmanın bu acımasız ve kaçınılmaz oksijen çadırlarını
parçalayacak dirayetli kararlı mücadele azmi yinelenen donanımlı aydın ve
sorumluluk sahibi önderlere çok ihtiyacımız var. Bunları görerek kendimize
gelip ayağa kalkacak zamanımız sınırlı, bu zamanı da kaçırdığımız anda bir daha
ayağa kalkacak mecalimizin kalmayacağından emin olabilirsiniz.
Dijital yaşamın yeni aparatlarına hazırlıklı olalım yakın
zamanda istediğiniz yere gitme arzunuzu da elinizden alabilirler, çünkü
gideceğiniz yerde size hizmet edecek kişilerin hizmet bedelini ödeyecek bir
değişim aracı paranız olmayacaktır,o günler çok yakın belki yarın belki
yarından da yakın; hep birlikte el ele gönül gönüle, gönüllere dokunacak
çalışmalarda buluşmak umuduyla selam saygı ve muhabbetlerimle….
Erol KEKEÇ/23.03.2023/15.05/Namazgah/İST