Yeryüzü o kadar kirlendi ki, ne tarafından baksanız kirlenmiş tarafıyla karşılaşıyorsunuz. İnsanlık bu kirlenmiş küre üzerinde son nefesini veriyor gibi, ancak hala kendini mutlak sahipmiş gibi görmekten de geri kalmıyor. Böylesi bir evrende yaşıyor olmak temiz olduğunuzu iddia etseniz de sizi temiz kılmıyor.
İnsanın kültürel, düşünsel ve yaşamsal katkı kalitesi
açısından hep evrimleşme yaşadığı söylenir, oysa evrim olumlu, karmaşık ve daha
kapsamlı bir yöne gidiş ise, insanlık neden bu kadar ucuzladı ve basit sıradan
bir canlıya dönüştü bunu kimse konuşmak istemez. İşte bugün sizlerle
göremediğimiz ve üzerinde kafa yormak istemediğimiz insanın bu bilinmeyen
yönlerini ele almak istiyorum.
Kâğıt sayfalarında yazılı olan ve herkesin kutsal bildiği
ilahi buyruklara saygılı olduğunu söyleyen her fert, acaba neden, canlı gözle
görülen ilahi burhanları görmek istemez ve onlarla ilgili bir gayreti, yaşamdan
kayıp zaman olarak değerlendirir. İlahi olan kitapların hepsine bu dinlerin
müntesipleri inanır ve onları kutsal bilir, ancak o kitapların yeryüzünde
korumak ve yaşatmak istediği ayeti herkes inkâr etmekte ve yok saymakta yarış
halindedir. Canlıların tümü Allah’ın gözle görülen apaçık ayetleridir. Bu
ayetlerin tahrip olduğu evrende, kitabi ayetlerin korunduğunu ve onların hala
değişmediğini söylemek insanın kendi aklı ile alay etmesi ve bunu da
anlamayacak kadar basiret yoksunu olduğunun göstergesidir. Kutsal kitaptaki
emir yaşatmak, paylaşmak, kolaylaştırmak, ulaşmak ve yardımlaşmak olduğu halde
bu ayetlere uyulduğu söylenilen evrende, varlık sahnesindeki göstergeler farklı
ise, demek ki, kutsal kabul edilen kitapla, kitaba inandığını söyleyenlerin
hiçbir alakası ve bağı yoktur.
İnsan kendi yaptığı icraatlarında kesin kati uygulamalar
yaparken, yaratıcının gönderdiği buyruklara neden bu kadar duyarsız ve öylesine
davranır. Acaba Yaratıcının emirleri kendi beyninin direktiflerinden daha mı
basit ve sıradan, uyulsa da olur uyulmasa da mı olur deniyor. İşte bu yaklaşım
insanın serüvenini kurtuluşu olmayan yarın kenarına getirdiği halde, insan hala
anlamlı bir evrim sürecinden geçtiğini sanır. Bir binanın yapımı öncesinde onun
bir projesini yapıyorsunuz ve proje, gerekli değerlendirme kriterlerinden
geçtikten sonra başlama ruhsatını alıyor ve inşaatı yapıyorsunuz. Ona
uyulmadığı taktirde yıkım kararı çıkabiliyor, ya da yeniden düzeltilmesi için
ceza alınıyor. İnşaat işiyle uğraşan herkes kendi ülkemizde bunu bilir ve o
mevzuata uygun işler yaptığı zaman ürünlerinin bir anlamı olduğunu görür. Peki
inşaat işleriyle uğraşanların hepsinin yaptığı binalar bir rüzgarla savruluyor
ve yıkılıyorsa, nasıl bu mevzuatlara uygun yapıldığı iddia edilebilir. Şayet o
mevzuata uygun yapılmış olsa bile mevzuattaki kurallar, yaşamda karşılığı
olmayan kurallar olduğu için o zaman kurallar ve kaideler sorgulanmaya başlar.
İşte bir yaşamı kurmak isteyen kaide ve kurallar doğru bir yaşam ortaya
çıkarmıyorsa sorgulanması kadar doğal bir durum olamaz. Biz bu örneği
yaratıcının gönderdiği ilahi buyrukları ile kıyaslarsak, ilahi buyruklar
değişmeyeceğine ve içinde yaşama aykırı vakti geçmiş bir kaide ve kural
olmadığına göre, o zaman yaşam kaide ve kurallardan bağımsız oluştuğu için
yaşamın anlamsız ve karanlık bir dehliz olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. O
zaman kitaptaki uyarılara göre bir yaşam oluşturduğunu söyleyen insanlık ne
kadar doğru söyler. Yaşamda karşılığı olmayan tüm binaların yıkıldığı bir
ortamda, proje dışı inşaat yapılması gibi bir durum ortaya çıkar. Yaşamda
böyledir, kitabın oluşturmak istediği bir hayat yeryüzünde yoksa o zaman tüm
ayetler imha edilmiş kaçak bir yaşam oluşturulmuştur. O kaçak yaşam ortadan
kaldırılmadığı ve yeni bir yaşamın kodları projeye uygun geliştirilmediği
müddetçe depremler hep bizim canımızı alacak ve acılar üstümüzden
gitmeyecektir.
Bir Mushaf’ın yere düşmesinden rahatsızlık duyduğunu
söyleyenler, Allah’ın en açık ve en değerli ayetleri yerlerde sürünürken
bunlardan acı duymuyorsa, ilahi kitabın hiçbir tarafında yer alamaz. Siz
gördünüz mü kutsal kitaplara inandığını söyleyenlerin kitabın sayfalarını parça
parça ederek bir kısmını çok yukarıya bazılarını ayaklar altına bir kısmını
kuyulara ve bir kısmını da ateşe atıp o kitabı çok sevdiğini söyleyenleri,
hayır göremezsiniz. Çünkü o kitaba inandığınızı söylemeniz yaşam alanınızda bir
şeyleri harcamadan bunları iddia ettiğinizi biliyorsunuz. Ancak Allah’ın canlı
ayetleri için fedakârlık yapacaksınız, emek vereceksiniz seveceksiniz, bataktan
çıkarıp güç kaybedeceksiniz, elinizdekileri onlarla paylaşıp, ezilen bir ayeti
dirilteceksiniz, bunu yapmak öyle kolay değil…Ancak Kutsal kitabı bir proje
olarak görüp yaşam alanında hayatı yeniden inşa etmek isteyenlere çok kolay
gelir.
İnsan sahip olduklarını arttırdıkça dünyaya olan bağlılığı
onun kutsal ve ilahi olan yönünü hep törpüledi ve insan bir çamur yığını haline
geldi. Çamur yığını içinde bir aydınlatma aygıtı olamayacağı için, insanlığın
geldiği noktayı evrimin en gelişmiş noktası olarak görmek insanı tanımamaktır.
Gelişen insanlık değil, kaybedilen insanlığın yerini alan istek ve arzuların
çamura batmış birikinti tortularıdır kabaran, bunu hala anlamayacak mıyız?
Günde yirmi beş bin ayetin canlı canlı imha olup toprağın
altına girdiği bir evrende, hangi inancın ayetlerinin tahrif olmadığını
söyleyebilirsiniz. Yaratıcının yeryüzündeki ayetlerini görmeyenler onların
yaşaması için gerekli olan can suyunu onlara çok görüp daha fazla obur olmak ve
konforlarını artırmak için yaşayanların hiçbiri Kutsal kitabın ayetlerine
inandığını söylemesin…Yeryüzünde Allah’ın vermiş olduğu rızka kavuşamadığından
biçare düşmüş garip guraba var ise, o zaman inandığını söyleyenlerin hepsi neye
inandıklarını bir sorgulasınlar. Proje sağlam, demek ki kaçak yaşam
oluşturulmak isteniyor. O yaşamların yeryüzünde karşılığı yoktur. Yeryüzündeki
cehennemin kendisine ulaşmasından korkanlar şunu bilsin ki, ayetlerin imha
edildiği bir evrende herkese o cehennemde bir yer var…Cenneti düşleyerek
yaşıyor olmanız cehennemi transit geçtiğinizin göstergesi değildir. Bu evrende,
Allah’ın üstün yarattığı ayetlerinden bir kısmının ateşte yakıldığı bir
kısmının kuyulara doldurulduğu bir kısmının ayaklar altında ezildi bir yaşamda,
yeryüzünde kutsal ayet kalmamıştır. İnsanlık kitabı parçalanmış ve o kitabın
bazı sayfalarının korunaklı yerlerde olduğunu sanmanızın hiçbir anlamı olmayacaktır…Herkes
için dünya bir cehennem olmaya doğru hızla ilerlerken, hala evrimsel bir
değişim geçirdiğimizi sanan küçülmüş beyinler irkilip kendine gelsin ki belki
yanan ayetler kurtarılırsa ateşin etkisi azalır ve bizler yanmaktan
kurtuluruz…Yine kendiniz için yapın onlar için olmasın…
Yanan kitabi bir ayet değil, Allah’ın yarattığı en yüce ayet
yok oluşun kenarında, sahip olduklarını korumaya çalışırken kendisini
kaybediyor insan…Elveda edemeden biriktirdiklerine İsrafil’in çalacağı son
düdüğe hazırlıklı olmalı…O gün çok yakın belki şimdi belki sonra yaklaşıyor
yaklaşmakta olan….
“İnsanların hesabının görüleceği zaman çok yaklaştı, ancak
onlar daldıkları gafletle hala yüz çeviriyorlar…” Enbiya:1
Selam ve muhabbetlerimle bu uyarının hepimizin dirilmesine
vesile olması ümidiyle….
Erol KEKEÇ/05.01.2023/Namazgah/Çamlıca /İST