2 Temmuz 2022 Cumartesi

AHIRA DÖNMÜŞ YAŞAM MI KAMUSAL ALAN MI?

İnsanlık tarihi detaylı bir araştırıldığı zaman, tüm insanlığın yaşamında karşılık bulan ortak toplumsal değerler vardır. Bu toplumsal değerler ortak toplumsal yaşamın devamı için gerekli olan temel dinamikler olduğu muhakkaktır. Bu toplumsal değerler üzerinde tüm farklı düşünce inanç ve ideolojilerin anlaşması mümkündür. Ancak bu değerler düşünsel kalıplara kurban edildiği için, toplumsal çatışmalar ve toplumsal ayrışmalar kaçınılmaz olur. Bu değerler, birlikte yaşayan farklı düşüncelere sahip insanları ortak yaşam oluşturmaya götürebilir. Onun için toplumsal düzeni korumakla görevli siyasal sistemler, varlık sahnesine inerken bu değerleri düstur edinerek, bu şemsiyenin altında ortak bir yaşam oluşturduğu zaman, kapsam alanı içinde olan tüm insanların haklarını koruyan bir sistem olma özelliğini kazanabilir. Aksi durumda her farklı düşünce güç olmadığı sürece haklarının gasp edildiğini, farklı ve ayrıcalıklı grupların hep ön plana çıktığına inanarak huzursuz olur. Bunları önlemenin biricik yolu ortak insani değerlere dayanan bir siyasal sistem oluşturmaktan geçer.

Her canlı, varlık evreninde uzun soluklu kalabilmek için, öncelikle fizyolojik temel ihtiyaçlarının karşılanması için çalışır. Yaşama güdüsü, varlığını koruma, savunma güdüsü, barınma güdüsü, neslinin devamını sağlama, aidiyet, kabul görme, sevilme sayılma, saygınlık gibi bir sıralama insan nesli için önemli bir süreçtir. Bunların karşılandığı ve bunların üzerine yaşam kalitesi de eklendiği zaman, insanların bu kaliteyi bozmak için farklı düşünsel ideolojiler peşinde koşarak, huzurunu bozmasını düşünemezsiniz. Ancak bu güdüler doyurulmadığı ve insan ölümle karşı karşıya kaldığı zaman, ölmüş koyuna derisini yüzmek acı vermez anlayışı ile sonucun ne olacağını hesap etmeden uyaranlara tepki gösteren refleks eylemler göstermeye başlar. İnsanların bu eylemlerini bu uyaranlardan bağımsız, tamamıyla bilişsel bir sürece bağlı olarak oluştuğunu düşünerek, yargılamak ve ötekileştirmek boyutuna giderseniz, altından kalkamayacağınız ve sorunu da asla çözemeyeceğiniz bir problemle karşı karşıya kalırsınız. Ondan dolayı siyasal sistemler kendi yönetimi altındaki tebasına bakışını bu eksende yeniden gözden geçirmesi ve kendisini yenilemesi elzemdir.

Son yılarda yönetime talip olan siyasal partilerin, parti programlarına baktığımız zaman hamaset üzerine oturan ideolojik farklılıkları, daha fazla ayrıştırmaya dayanan beyanatlar görmekteyiz. Yönetime talip olan bir siyasal parti, toplumun inançları, duygusal beklentileri, tarihi kahramanlıkları, ideolojik farklılıkları, ekonomik tabakalaşmalar ve etnik unsurlar üzerinden beyanatlar veriyorsa, bu anlayışla bir topluma asla huzur ve mutluluk gelmez. Topluma huzur getirecek olan bir siyasal algı, ancak insanlığın ortak yaşamsal değerlerini dikkate alarak, tüm halka aynı oranda uzak ve yakın olmaya azmederek sonuca gidebilir. Adalet, ahlak, kardeşlik, dayanışma, liyakat, ehliyet ve biyolojik yaşamın kalitesinin yükseltilmesi gibi dinamikleri dikkate alarak yönetime aday olursa, yarınları çok aydınlık olur. Aksi durumda aydınlık bir ortamdan insanları alıp karanlıklara götürür.

İnsanlık tarihi içinde önemli bir yere sahip olan, Muhammed (as)'in Mekke toplumunda Hılfulfüdul-Erdemliler Hareketi olarak bilinen organizasyonun içinde yer alması, aslında insanlık için nasıl bir sistemin gerekli olduğunu da ortaya koymaktadır. Erdemliler hareketi, yarınlarda oluşacak bir siyasal sistemin temelini oluşturmaktadır. Yani bu sistem, Medine Devleti için, İslam önce küçük bir yapılanma modeli olduğunu görmekteyiz. İnsanlık değerini koruyan ve bu değerlerin yaşam alanında aktif, etkin bir konuma gelerek devamını sağlamak için, bu hareket organizasyon, günümüz siyasal yapılanmalarına da, çok güzel bir örnek oluşturur. Muhammed (as) kendisine elçilik gelmeden önce böyle bir organizasyonun içinde yer alıyor ve ona Nübüvvet sonrasında bu oluşumlara katılıp katılmayacağı sorulduğu zaman, tereddütsüz şimdi olsun yine katılırım diye cevap veriyor. Bu yaklaşım aslında bizim için çözümsüz gibi görülen farklı etnik yapıların ve ideolojik ayrılıkların olduğu bir yerde, nasıl bir sistem kuracağımızın da apaçık göstergesi olmaktadır.

O günkü oluşumun var olma gerekçesi, zulmü, haksızlığı, ahlaksızlığı ve adaletsizliği önlemek, ihtiyaç sahiplerini gözetmek ve herkesin insanca yaşayacağı ortamı oluşturmaktı. Onun için kısa sürede büyüyerek yaygınlık kazandı. Bu oluşum, herhangi birisi zulme haksızlığa uğradığı zaman, onun yanına durarak, zalim güçlü imkânlara sahip olsa da, mazlumun hakkını koruyorlar ve toplumsal düzeni bozmak isteyen güçleri ortadan kaldırarak; çok önemli önleyici tedbirler alıyorlardı. Bu anlayışla ortaya çıkan ve yaşam alanında da bu anlayışa uygun eylemler yaptıklarında, toplumda karşılık buluyor, çok farklı insanlar tarafından sahipleniliyor ve güç odaklarına karşı, bu organizasyon koruma altına alınıyordu.

Çağımız dikkate alındığı zaman, erdemlilerden oluşan bir hareket olmadığı gibi, erdemli yaşamın gerekleri ortaya konarak, insanlık bu değerlere çağrılmıyor. İnsanlar beli ideolojik kamplaşmalar etrafında toplanarak, kendi yaşam alanlarında farklı anlayışta olanlara yaşamı dar etmek ve kendi imkânlarını artırmak için bir araya geliyorlar. Böyle bir anlayış ve bu anlayışın pratiğine göre şekillenen sosyal ortamlarda, hastalıklar tüm bünyeleri kuşattığı ve altından kalkılamayacak duruma gelindiğinde, bunları nasıl çözelim gibi arayışlar başlıyor. Oysa bilmiyorlar ki, sorunun kaynağı sorunu çözmek için ayağa kalkanların ta kendisidir.

Ortak insanlık değerleri etrafında yeni siyasal oluşumlara ihtiyaç vardır. Bu siyasal oluşumları oluşturmaktan aciz olanlar, yaşadıkları ortamdaki siyasilerin eziyete dönüşen, dayattıkları yaşam algısından şikâyet etme hakkına sahip değiller. Öncelikle farklı kamplarda yer alanların, inançlar ve ideolojiler üzerinden insanların duygusallıklarına hitap ederek, onları nasıl daha fazla kandırabilirim psikolojisini bir yana bırakmaları kaçınılmazdır. Siyasi partiler, yaşam kalitesini artırmak ve problemleri hızlı ve kalıcı olarak çözüme kavuşturmak, toplumsal dayanışma, ahlaki değerlerin kapsayıcılık ve etken olduğu bir yaşamı ortaya koyup koyamayacaklarını deklare etmeleri gerekir. Hukuk ve adaletin, toplumun tüm katmanlarına ulaştırılmasının teminatı verilmelidir. Toplumsal yaşam, her ferdin kendi istediği gibi yaşadığı bir ortam değildir. Bireyin özgürlüğü garanti altına alındığı gibi, toplumsal yaşamın olmazsa olmaz olan ahlaki öğretileri de korunmalı ve aktif kılınmalı ki, insanlar sınırsız bir yaşam içinde toplum dışında yaşadığını sanmasın... Toplumsal ortamlarda her fert bir başkasını etkileyecek tutum ve davranışlardan kaçınmak zorundadır. Özgürlük sınır tanımadan eyleme geçmek değildir. Sınırlı yaşam alanı içindeki eylemlerini, özgür iradesiyle karar vererek yapmasıdır. Kamusal alan deniyor ve sürekli tekrarlanıyor, kamusal alan denilen yer insani özelliklerin yaşandığı yerdir. İdsel özellikler, özel hayatın içinde var olmalıdır. Ancak kamusal alana özel yaşam ve idsel istekler doyurulmak için çıkılıyorsa, orada özgürlük değil, öküzlük ortaya çıkar. Yani insani duruş dinamitlenir tercih değil sürüklenen ve heveslerin peşinden gidilen bir haz bahçesi olur. Yani kamusal alan kimsenin haz bahçesi değildir. Onun için insanların kılık kıyafetleri, mutlaka toplum normları çerçevesinde olmak zorundadır. Bu bir dini yaklaşım değil insani yaklaşımdır. Toplu ulaşım araçlarını kullanamaz duruma gelinebiliyorsa, bunun adı da özgürlük diye tanımlanıyorsa, kusuruma bakmayın bu özgürlük değil, olsa olsa başkalarına karşı uyarıcı oluşturup, onların tepki vermesine neden olan nesneleşme durumudur. Kamusal alanı, çağımızın biyolojik canlı, âmâ objeye dönüşen hareketli uyaranların etki alanından çıkarmak erdemli organizasyonun işidir. Buna dur diyemeyen siyasal organizasyonların hiçbiri erdemli organizasyon içinde yer alamaz.

İnsanlık tarihinin yaşam kodları iyi tanımlanmalı ve o kodlardan uzaklaşan yaşamlar, toplumsal yaşam içinde legal olarak görülmemelidir. Çünkü çıplaklık günümüzde, yaşadığımız ortamın üst kültürü haline geldi. Kimse bu kadar bir başkasının yaşam alanını istila etme hakkına sahip değildir. Açık kapalı olup olmamaktan söz etmiyorum, tercih olarak çıplaklığı bir kültür haline getiren yaşamlardan bahsediyorum. Onun için diyorum ki, siyasal organizasyonlar her türlü ayak oyunlarını bir yana bırakarak insanlık ortak değerleri üzerinden, insani yaşamın devamını sağlayacak, erdemliler organizasyonuna dönüşmek zorundadır. Bunu yapmak istemeyenler veya bu tarafı pas geçenler bize asla mutlu huzurlu ve adalet ölçeğinde şekillenen bir yaşamı sunamazlar.

Ey entelektüeller, aydınlar, siyasi hedefi olanlar, eğitmenler, sorumluluk sahibi olan herkes, ayağa kalkalım kendimize gelelim yarınlar dün olmadan bugün en geç gün olduğunu bilerek yarınlarımızı karanlıklara gömmeyelim... Hayvani isteklerin tamamı insani yaşam alanlarımızı kuşattı, insan olarak böylesi bir yaşam alanı içinde manevra alanımızı daraltarak kendi yörüngemiz içinde kendimizi yok ederken yaşadığımızı sanmayalım...

Selam saygı muhabbet ve dualarımla... Hayır, için hayırlı bir yol açmaya ne dersiniz?

Erol KEKEÇ/01.07.2022/13.49