" Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; herkes yarın için ne hazırladığına baksın! Ve (bir kez daha) Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır;"Haşr:18
"Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara
kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayınız! Onlar yoldan
çıkanlardır."Haşr:19
Bu açıklamalar o kadar açık ki, Nasrettin Hoca'nın suya
göndereceği çocuğu, suya göndermeden önce dövüp ondan sonra oğlum aman dikkat
et testiyi kırmayasın tavsiyesini aklıma getirdi. İman ettiğimizi söylemek ve
kendimizi bir değere dâhil etmek kolay, ancak dâhil olduğumuz o değerle ne
kadar barışık ve ona uyumlu yaşadığımız baştan sona sorgulama konusu... Allah’a
karşı sorumluluğumuzun bilincinde yaşadığımız bir ortamımız olsa, sahiden bu
kadar olumsuzlukların üzerimizde bulut gibi bizleri kuşatması mümkün olur mu?
Elbette olamaz. Ancak biz dine dâhil olduğumuzu söyleyerek hemen kurtulanlar
için hazırlanmış olan bir listeye ismimizin kaydedildiğini sanıyoruz. Oysa
insan, Mümin sabahlayıp kâfir yaşayıp mümin akşamlayıp, kâfir sabahlayabilir.
Yani sürekli ruh hallerimizin ve yaşam alanınızdaki dinamiklerin değişimiyle iç
içe olduğumuz bir hayatı yaşamaktayız.
Böylesi değişken bir dünyada kendimizi sabitlediğimizi
sanarak, bir değeri benimsediğimizde onun bize sarılıp ayrılmayacağını
sanıyoruz. Böyle ruh hali, canlı olan her insan için geçerli ve olması muhtemel
bir hal olduğundan, Rabbimiz kullarına acıyarak yine uyarılarda bulunmaktadır.
İşte, yukarıdaki ayetler bize bu alanda çok ciddi sorumluluklar yüklemektedir.
Sorumluluğun bilincinde olduğumuzu düşünmek, nelerle hesaba
çekileceğimizi öğrenmek ve onları konuşarak kurtulacağımızı sanmak ise, olumsuz
bir hayat tarafından kuşatıldığımızın göstergesidir.. Son dönem Müslümanım
diyen bizler sorumluluğu, konuşmak ve sürekli tenkitler yaparak bir ağırlığın
altına girmemek olarak algıladık sanırım. Çünkü herkese her şey hatırlatan çok fazla,
ancak o ağırlıkların altına girip onu taşıyacaklar neredeyse yok... Peki, insan
bunu hiç merak etmez mi? Sorumluluk eylemle alakalı bir durumu özetler. Eylemi
olmayan söz ve düşüncelerin sorumluluk taşıdığı söylenemez. Eylemden uzak, her
yerde seminer ve konferans verilmekte, ayrıca sohbet ortamlarda her şey
konuşulmakta ancak gerçek yaşamda kimse kimsenin umurunda değilse bu nasıl bir
sorumluluk bilinci...
Sorumluluk bilinci, kendi dışınızdaki yaşamlara dokunmak,
onların yükünü hafifletmek ve onların varlık gayesine uygun yaşaması için
gerekli ortamları hazırlamaya maddi ve manevi katkı oluşturmaktır. Bu katkılar
yarınlarımız için bizden önce menzile varırlar ve bizi orada beklerler. Onun
içindir ki, herkes yarın için ne hazırlayıp gönderdiğine baksın uyarısıyla
karşılaşmaktayız. Sorumluluk, özgür irademizle yaptığımız eylemlerimizin
sonucuna katlanmak olduğunu sanıyorum herkes bilir. Peki, yarınlarda bunlar
karşımıza çıkacaksa, burada eylemlerimizi bilinçli yapmak zorunda değil miyiz?
Bu bilinç yoksunluğumuzu yine rabbimiz bize hatırlatarak belli bir hedef
doğrultusunda yaşamamızın gerekliliğini gündeme getirmektedir. Çünkü insanın
bahanesi çok, yaşadığın zamana uyacaksın, ortamda ne varsa, sen de onlar gibi
yaşamalısın, yoksa hayat durur diyerek hakkı öğütler gibi batılı öğütleyenlerle
karşılaşmamak neredeyse imkânsız gibi... Bu algının ne kadar tutarsız ve insanı
öz benliğinden uzaklaştırıp sorumluluk bilincini imha ettiğini Rabbimiz beyan
etmektedir.
"Allah'ı hesaba katmayan sadece gördükleriyle avunan ve
onun içinde boğulup Allah'ı unutan ve böylece Allah'ın ona kendisini
unutturduğu kimseler gibi olmayın uyarısıyla bilinçli yaşama çağrı
yapılmaktadır. Bu dünya böyle gelmiş böyle gider diye savunma yapmak için,
bahane üretmek kadar basit bir yaşam olabilir mi? Bu dünyanın içinde herkes
amacını unutmuş ve tek bir fert sorumluluğunun farkındaysa, bahane üretme
hakkına sahip değildir. Bu dünyada şu ana kadar herkes kendinden habersiz
yaşıyor diye, biz kendimizi unutarak sorumluluk bilincinden uzaklaşma hakkına
sahip değiliz. “Müslüman, bulunduğu her ortamda Müslümanların ilki olmak
zorunda ve Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmadan ona kullukla görevlidir. “Bu
anlayışa sahip olmak, sorumluluk bilinciyle yaşamaktır.
Kitabın buyruklarına göre yaşamak için kitaptan haberdar
olmamız gerekir. Kitap ile aramıza o kadar çok söz ve yaşamlar girmiş ki,
onlarla meşguliyetimizden, sorumluluğumuzu bize hatırlatan kitaptan haberdar
değiliz. Onun sözlerini müziksel bir uyum içinde kulağa hoş gelecek şekilde
dinleyip transa geçmeyi kitaba göre yaşamak olarak algıladığımız sürece, biz
kitaba uygun yaşayamayız. Kitap Allah'ın buyrukları olmasına rağmen, o buyrukların
ne olduğunu merak edip yaşamak yerine, onunla transa geçip uyku modunu tercih
eden, sorumluluktan kaçan bir yapımız var... Peki, böyle ruh halleri ile ne
kadar hayatın içinde belirleyici olmayı bekleyebiliriz. Hayat bize çok yabancı
biz hayatın dışında folklorik din öğretileri eşliğinde sükûn buluyorsak, bu
kitap bizim için belirleyici bir manifesto olma özelliğini kazanamaz. Kitabın
belirleyici olmadığı bir yerde, İnsanlar doğal olarak Allah'ı unutarak
yaşamanın önüne geçemezler.
Kendinden ücra köşelerde yaşayanların, kendilerini yaratanın
isteklerini anlayarak ve ona uyumlu yaşamalarını ne kadar bekleyebiliriz. Onun
için, gelecek olan gelmeden önce kendimize dönmemiz gerekir. Kendine dönen
Allah'a döner. Kendini bilmeyen, öz bilincinin farkına varmayanın, rabbini
unutmadan yaşaması; nasıl mümkün olabilir ki?
Tüm yaptıklarımızı, yapacaklarımızı, zihninizde
düşündüklerimizi, düşünmeyip içimizden geçenleri her yönüyle bilen yegâne güç
sahibinin diyarında yaşadığımız halde, bunun bile farkında olmadan at
koşturmaya devam ediyoruz. Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'a karşı
sorumluluğunuzun bilincinde olun; herkes yarın için ne hazırladığına baksın! Ve
(bir kez daha) Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, çünkü Allah
bütün yaptıklarınızdan haberdardır;"Haşr:18
Başta söylediğim gibi sorumluluk, konuşmak ve yazmakla sonuca
ulaşan bir durum değil, tamamıyla eylemsel yönü olan bir farkındalıktır.
Okullarda şunlar şunlar anlatıldı, neden hala insanlarımız bu halde diye
yakınarak, kendimizi kandırmamızın anlamı yoktur. Sorumluluk, okulda konuşmak
yapmak değildir. Yaşam alanı içinde karşılıklı ilişki iletişim kurmak ve haberdar
olarak yük almak, ya da ağırlık yüklemekle kendini açığa çıkarır. Bir pazarda
satıcı müşterisine doğru davranmıyor, bir kilo diye verdiği ürün yarım kilo ise,
ya da verilen parayı eksik verdin diyerek ek sıradan para istiyorsa, bu insan,
okulunda sorumluluk bilinci kazanamadığı gibi kendisini de tanımadığı için,
yanlışlar hayatta çok olduğundan, onlardan biri olmaya aday olabiliyor. Ondan dolayı,
toplum içinde ilişkilerdeki değişimler olumlu yönde gözle görülecek düzeyde
çoğalarak devam ediyor ve daha geniş kitlelerin hayatına mührünü vuruyorsa,
işte o zaman sorumluluk bilincine göre yaşanılan bir hayattan söz edebiliriz.
Yarınlar süratle yaklaşırken, “yeni bir vahiyle
karşılaşıyormuş gibi heyecanımız ve mücadele ruhumuz, Ey iman edenler Allah’a
karşı sorumluluk bilincinizin farkında olun uyarısıyla "tutuşmuyorsa,
kendimizle hesaplaşma zamanı geçiyor demektir. İman ettiğini iddia eden her
fert, bu yüzleşmeyi acilen yapmak zorundadır. Dünya ve içindekilere sahip olup
dünyalık zevklerimizi ve rahat yaşama isteklerimizi doyurup, kendimizi
yarınlara hizmet eden bir serdengeçti olarak lanse etmemizin anlamı yoktur. Her
insan kendi hesabının ne olduğunu çok iyi bilir, kendi yorumunu başkalarına
bırakmayacak kadar da onurlu olduğuna inanıyorum. Bu anlayışa sahip olan ve ben
Müslümanım diyen her fert, yaşadığı ortama neler kazandırdığına ve nelerin yok
olmasına katkıda bulunduğuna vicdanını rahatlatacak şekilde iyi bakması gerekir.
Bu sorgulamayı yapan her fert, yarını için, dünyada sadece Müslüman olarak
kendisi varmış gibi hayata yeniden başlamalıdır. Çünkü bizlerin değerler
açısından yaşadığımız ortama kazandırdıklarımız, kaybettirdiklerimizin yanında
devede kulak kadar olmadığına inanıyorum. Bireysel ibadetlerin çoğalması
camilerin dolması, oruç tutanların artması, haca gidenlerin yer bulamaması,
değerlerin çok iyi karşılık bulduğu anlamına gelmemelidir. Müslüman denildiği zaman,
eminlik, güvenirlilik, sadakat doğruluk adalet, örnek alınacak bir yaşam,
tüketim kölesi olmamak, herkesin insanca yaşayacağı ortamların oluşması için
mücadele eden, her ortamda hakem olarak özel çağrılan biri olamamışsak;
ibadetlerin sabahlara kadar devam etmesinin hiçbir anlamı olmayacaktır. Çünkü
onlar tamamıyla bireysel sorumluluklar içindedir. Oysa Rabbimiz kendisine karşı
sorumluluğumuzun bilincinde olarak yaşamamızı istiyor. Bunun yolu toplumsal
yaşamda, hayatı hafifletmek ve ağırlığı fazla olanların üzerindeki yükleri azaltabilmektir.
Bunları yapmıyorsak, yarınlar için önden bir şey taktim edememişiz demektir.
Yaşadığımız ortamın olumsuzluklarını referans gösterip, kendi
olumsuzluklarımızı meşrulaştırmaya çalışmaktan vazgeçmediğimiz müddetçe, Allah
bizi aydınlığa çıkarmayacaktır. Müslüman olduğunu söyleyenlerin yaşamında şu
söz gerçekten hakikatin yerini alan bir referans olduğu için, tüm
duyarlılıklarımızı kaybettik. Öncekileri görmüyor musunuz, onlar neler yapıyordu,
sadece kafayı bize takmışlar vs. gibi savunmalar insanın feraset ve basiret
yönünü imha etmektedir. Çünkü batıl, Müslümanım diyenlerin dini gerekçeler
oluşturarak batıla hayat vermesi, onun meşrulaşmasına neden olmuştur. “Allah’ı
unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi
olmayınız! Onlar yoldan çıkanlardır."Haşr:19
Yoldan çıkmış olanların olumsuzluklarını örnek göstererek, kendilerinin doğru
yolda olduğunu savunmaya geçenlerin tümü yoldan çıkmış olanlardır. Onun içindir
ki Rabbimiz diyor ki, Allah’ı unuttuklarından dolayı kendilerini kendilerine
unutturduklarımız gibi olmayın..."
Ey Müslümanım diyen ve öyle kalmak isteyen tüm kardeşlerim,
gelecek yaklaşarak gelmektedir, yarınlar için önden ne taktim ettiğimize iyi
bakalım ve vicdanen rahat olup olmadığımızı kontrol edelim, yoksa kötülüklerin
din adına yaygınlaştıranları olarak, tarihe kaydedilecek toplumlar arasındaki
yerimizi almaya az zaman kaldı...
Dünyada imkânları ele geçirerek insanlar nazarında
kazandığımızı sandığımız itibarların hepsi bir gün yok olacak ancak Rabbimizin
bize taktim edeceği itibarı kimse alamayacak..."İzzet Allah'ın Resulünün
ve Müminlerindir. “Yoksa Allah'ın belirlediği izzet, şeref ve itibar dışında
başka yerlerde itibar mı aramaktayız... O zaman vay bizim başımıza
geleceklere..."Bu anlatılanlar birer haberdir ancak her haberin mutlaka
bir gerçekleşme zamanı vardır..."Rabbimin bu uyarısından sonra
yazacaklarımı burada noktalayarak rabbimden istikamet üzere dosdoğru bizleri
yaşatmasını en içten kalbi dileklerimle talepte bulunuyorum...
Selam muhabbet ve dualarımla, selam Kâinatın üzerine olsun...
Erol KEKEÇ/25.06.2022/14.34