25 Mayıs 2022 Çarşamba

SİZ HALA AKLETMEYECEK MİSİNİZ?

Akıl tutulması yaşayan toplumlar, kendi akıllarından yararlanamazlar. Akıl tutulması; kişinin kendi aklı ile iradesi arasına başka akılların girmesiyle kendi aklının gölgede kalıp işlevsiz hale gelmesidir. İşlevsiz hale gelen akılların yüklü olduğu bireyler, iradeleri ile akılları arasına giren akılların bir uydusu olarak yaşamaya mahkûm olurlar. Kendilerinden kaynaklı bir ışıktan yoksun kalırlar. Etkin olan aklın onlara verdiği etki kadar, hareket kabiliyeti geliştirirler ama daha çok yok olmaya ve ölüme yolculuk yapan bir nesneye dönüşürler.

Bir topluma aktarılan bilginin kaynağı belli bir yer ise, burada akıl tutulması yaşamamak tamamıyla bahtınıza çıkacak bir piyango demektir. Bilgiyi aktaran merkezler hep aynı yerden besleniyorlarsa, orada çok ciddi baskın olan bir akıl, tüm akılları hegemonyası altına almış demektir. Bir gücün etkisi altında kalmış ve onun belirlediği kapsam alanı dışına çıkma gücüne sahip olmayanlar, iradeye dayanan bir eylem ortaya koyamazlar. Bu tür toplumların sömürülmesi ve kullanılması her zaman ve ortamda kaçınılmaz bir sondur. Duygusal toplumlar her dönemde akıl tutulması yaşayan toplumlardır. Bu toplumlar aklı pek fazla kullanamadıkları için, onlara sunulacak herhangi bir bilgi, akla dayanan bir bilgi gibi onlara aktarılır. O toplumlar o bilgileri özümseyip benimsedikten sonra, kendi çabaları sonunda elde edilmiş bir bilgi gibi onun egemenliği altında yaşamaya mahkûm olurlar. Bu ortamlar sorgulama ve kritik yapma becerisinden yoksun olurlar. Tek düze rutin bir yaşamı tercihli bir yaşam olarak bilip öylece yaşamlarını devam ettirdikleri için, bunların hayatına eleştiri kritik, sorgulama ve analiz yapma özellikleri pek uğramaz. Çünkü bunlar, onların hayatına yıkımı getirir. Rutin yaşamda bir etkileşim olduğunda ve onu da fark ettikleri zaman bunu kaldırabilecek cesaret ve ufuktan yoksun olurlar.

Akıl tutulması yaşayan toplumlarda Politik cambazlar emellerine çabuk ulaşırlar ancak hayatlarını devamlı kılacak beceriye sahip olmadıkları için onlar da bir başka aklın gölgesinde olduklarından, toplum olarak hep birlikte yöneticiler ve yönetilenler toplu akıl tutulması yaşarlar. Bu tutulmanın önüne geçilemezse gelecek süreç toplu akıl imhasına dönüşmek olur. Bir toplumda toplu akıl imhası varsa, o toplum başka üst akılların sömürgesi olmuş demektir. Ancak toplum bunu anlayamaz, çünkü yönetenlerin buyrukları duygulara hitap ettiği için, duygularla yöneticilerine göbek bağı ile bağlı olanlar, akıldan gelen bir tahribatın olumsuzluğunu ve verdiği etkinin şiddetini kavrayamazlar.

Bu toplumlarda akıl, irade dışında nadasa ya da hangara çekilen bir boyuta gelmişse, farklı gruplar kendi öncülerine kayıtsız teslimiyetle bağlanarak kendi karanlıklarına gömülürler. Her farklı ideolojinin farklı bir akıl tutulma ortamında varlığını sürdürüyor olması, bir başka akıl tutulması yaşayana göre uyanık olduğu sanılmamalıdır. Özellikle kendi toplumsal gerçekliğimizi dikkate alırsak, kitleler bazında toplumun genel çoğunluğu ciddi bir akıl tutulması ve beyin travması yaşamaktadır. Ne pahasına olursa olsun sahip olduğu ortamın karanlıklarını aydınlık diyerek savunmak, kendi aklınızı imha ederek başka akılların gölgesine sığınmak olur. Politik cambazlar bu süreci çok iyi değerlendirirler. Toplumu kitleler düzeyinde taraflarına çekseler de, kendileri başka akılların gölgesinde kaldıkları için, yöneldikleri kitlelere ciddi bir akıl imhası yaşatırlar. Bizim ülkemizin gerçeği tam da buna uymaktadır. Bütün bir toplum olarak akıl imhası ve beyin travması yaşadığımız için, olaylar arasındaki neden sonuç bağlarını kurarak kendimize gelme şansımızı da kaybederiz.

Akıl tutulmasının yoğun olarak yaşandığı toplumlarda, yeni ve farklı düşüncelerin toplumda karşılık bulması hayli zor olur. Çünkü önceki algılar körü körüne bir bağlılık olduğu için, ondan vazgeçip farklı anlayışlara kulak verecek kitleler eski bağlılıklarını kolay kolay terk edemezler. Bunun en açık örneğini kendi toplumumuzda görmek mümkündür. Bir asırdır devam eden bir CHP anlayışı var ki, mutlak doğrunun ölçüsü gibi topluma kabuk gibi giydirilmiş. O grup içinden düşünen ve sorgulayan insanlar çıksa da onlara hemen bir isim bulmakta gecikilmiyor. Hatta o taraftarlar sahiplendikleri politik algıya bir inanç gibi bakarak oranın dışına asla çıkmayı düşünmüyorlar. Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda ülkeye hizmet etmiş bir parti olan CHP daha sonraları ülkenin önündeki en büyük sete dönüşmüştür. Ancak taraftarların kafasında onun sorgulanması ve yanlış olma ihtimali hiç düşünülmemektedir. Gözle görülen yanlışlar olsa bile ona mutlaka haklı bir gerekçe oluşturan zihin körlüğü ve akıl tutulması yaşayan çok ciddi bir kitlenin olduğu muhakkak... Bu durum sadece bir politik anlayışla sınırlandırılamaz. Mesela Milliyetçilik adı altında bir toplumda Milli olan tüm değer sistemleri yerle yeksan edilirken, o partinin fanatik tutucuları asla öyle bir yanlışın olma ihtimalini kabullenmiyorlar. Çünkü Vatan Devlet, o algının tapulu bir malıymış gibi anlaşılmaktadır. Kendi dışlarında aynı devlette yaşayan ve bu ülkenin sahibi olanlar hep vatan hainidir. Çünkü onların yaptığı bu tanımın dışında Vatan ve Devlet sevgisi olamıyor. Böylesi anlayışlar tamamıyla insanlığın imha sürecine hizmet etmektedir. Başka bir algı karşınıza dinle çıkabiliyor ve dinin sahibi kendisiymiş gibi topluma mesajlar veriyor, hatta sen kim din kim, ne hakla din adına konuşuyorsun gibi laflar ederek, kendilerinin dışında kimsenin dindar olamayacağını savunur duruma gelebilecek oluyorlar.

Son 20 yıldır ülkeyi yöneten iktidar anlayışına baktığımız zaman öyle bir algı oluşturuldu ki, insanlar düşünmekten ve sorgulamaktan aciz duruma geldi. Bizim adımıza her şey çok güzel yapılıyor, bizim bu konuları konuşmamıza gerek yoktur, hatta yanlışlar varmış gibi görülse de bizim bilmediğimiz onun arkasında ne hikmetler var kim bilir diyerek, düşünenleri de düşünmemeye teşvik eden kitleler oluştu. İnsanın en doğal düşünme hakkı olan beynini çalıştırarak yaşadığı ortam hakkında bir durum değerlendirmesi ve tahlil yapmasını bile, iktidarı kötülüyorsun diyecek kadar insanlar beyinlerini devre dışı bırakmış durumdalar. Bizim toplum, akıl tutulmasının en yoğun yaşandığı ortamlardan birisidir. Politikacılar sadece akıl tutulmasının yeterli olduğuna inanmamış olmalılar ki, ciddi bir akıl imhasına dönüştü süreç. Bazen gölgede kalsanız da Güneşin arada bir bulutların arasından çıkmasıyla nasıl ki Güneşle karşılaştığında vücudu ısınıp canlanmaya başlayan canlılar gibi, insanın da böyle bir sürece girdiği anlar olabiliyor. Bu durumda akıl tutulması üzerindeki sera tabakasının zarında delinme endişesi oluşunca hemen yeni bir algı oluşturarak, kitleler istenilen bataklığa çekilebiliyor. Ne yazık ki bizim ülkemizde bu süreç her politik anlayışa göre kullanılabiliyor.

Geçmiş dönemdeki iktidarların yaptığı anlayışları eleştirerek iktidara gelenler, iktidar olduktan sonra aynı anlayışa bürünmelerine rağmen, eğer bir toplum bu benzeşmeyi ve aynı rotada yaşamayı idrak edemiyorsa, bu çok ciddi bir akıl imhasının olduğunun göstergesidir. Çünkü duygusal bağlarla destek verdiklerinizin yanlışı, karşı olduğunuz anlayışların yanlışlarına kök söktürecek boyuttayken, bunu göremiyor olmak bir akıl tutulmasıyla izah edilecek kadar basit değildir. Bu doğrudan akılların imha olduğunun kanıtıdır. Onun içindir ki, toplum aklen ve fikren özgürlüğüne kavuşmamışsa, kullanım süresi bitmeyecektir. Her gelen politik anlayış kendisine göre toplumu yönlendirme ve algı oluşturarak onları güdecektir. Çünkü insanlar güdülmekten hoşlanıyor. Ayağa kalkıp özgürce kendi iradesini kullanarak doğru ile yanlış arasındaki keskin çizgiyi ortaya çıkarıp, doğrunun yanında, yanlışın karşısında olacak emek ve çabayı göze alamıyor, çünkü bir bedel istiyor insandan... Ondan dolayıdır ki, insanı diğer canlılardan ayıran en belirgin özellik aklı, aklı bağışlayanın bağışladığı amaçta kullanabilme becerisine sahip olmasıdır. İnsanın duydukları ve kendisine gösterilenlerle bir tarafa ait olduğunu belirtmesi akıldan faydalanmak değildir. Akıl insanın zihinsel birikimlerinin alt yapısını oluşturmadan o zihinde kalıcı yaşamlar kuramayacağını bilir. Onun için de, idraki veren yaratıcının bu nimetiyle diyalog halinde yaşamını yönlendirmeye ve yönetmeye çalışır. “Aklını kullanmayanlar maymunlardan daha aşağıdadır" diyen Rabbimiz, aklı tüm akılların gölgesinden çıkararak uydu olmaktan uzaklaştırıp, bir bilgi ve ışık kaynağı olarak kullanmamızın önemini ve gereğini bizlere anlatmaktadır. Bunu yapan toplumlar gelişmeye, yeniliklere ve sürekli ileriye doğru yol almaya hak kazanmış olurlar. Bunun dışında kalanlar ise kendi sonlarını beklemekle zamanlarını boşa geçirirler.

"Unzurna demeyin, Reayna deyin..."Bizi güt bizi yönet demeyin, bize rehber ol yol göster deyin diyen Rabbimizin bu ayetine mukabil her anlayış liderinden kendisini gütmesini isterken, hala insan olarak aklını kullandığını sanır. İnsan olmak öyle kolay değil, ne Mutlu insan olarak yaşayan ve insan olarak divanı huzurda hesaba duranlara!

Rabbim bizleri aklını gereği gibi kullanan ve aklıyla doğru ile yanlış arasındaki ayrımı yapabilecek düzeye gelen akıl sahiplerinden eylesin...”Siz hala akletmeyecek misiniz”?

Selam dua ve muhabbetlerimle Aydınlık bir günde aydınlık fikirler ışığında yarınları konuşabilecek günlerin hasretiyle...

Erol KEKEÇ/24.05.2022/11.31