Akıl tutulması yaşayan toplumlar, kendi akıllarından yararlanamazlar. Akıl tutulması; kişinin kendi aklı ile iradesi arasına başka akılların girmesiyle kendi aklının gölgede kalıp işlevsiz hale gelmesidir. İşlevsiz hale gelen akılların yüklü olduğu bireyler, iradeleri ile akılları arasına giren akılların bir uydusu olarak yaşamaya mahkûm olurlar. Kendilerinden kaynaklı bir ışıktan yoksun kalırlar. Etkin olan aklın onlara verdiği etki kadar, hareket kabiliyeti geliştirirler ama daha çok yok olmaya ve ölüme yolculuk yapan bir nesneye dönüşürler.
Bir topluma aktarılan bilginin
kaynağı belli bir yer ise, burada akıl tutulması yaşamamak tamamıyla bahtınıza
çıkacak bir piyango demektir. Bilgiyi aktaran merkezler hep aynı yerden
besleniyorlarsa, orada çok ciddi baskın olan bir akıl, tüm akılları hegemonyası
altına almış demektir. Bir gücün etkisi altında kalmış ve onun belirlediği
kapsam alanı dışına çıkma gücüne sahip olmayanlar, iradeye dayanan bir eylem
ortaya koyamazlar. Bu tür toplumların sömürülmesi ve kullanılması her zaman ve
ortamda kaçınılmaz bir sondur. Duygusal toplumlar her dönemde akıl tutulması
yaşayan toplumlardır. Bu toplumlar aklı pek fazla kullanamadıkları için, onlara
sunulacak herhangi bir bilgi, akla dayanan bir bilgi gibi onlara aktarılır. O
toplumlar o bilgileri özümseyip benimsedikten sonra, kendi çabaları sonunda
elde edilmiş bir bilgi gibi onun egemenliği altında yaşamaya mahkûm olurlar. Bu
ortamlar sorgulama ve kritik yapma becerisinden yoksun olurlar. Tek düze rutin
bir yaşamı tercihli bir yaşam olarak bilip öylece yaşamlarını devam
ettirdikleri için, bunların hayatına eleştiri kritik, sorgulama ve analiz yapma
özellikleri pek uğramaz. Çünkü bunlar, onların hayatına yıkımı getirir. Rutin
yaşamda bir etkileşim olduğunda ve onu da fark ettikleri zaman bunu
kaldırabilecek cesaret ve ufuktan yoksun olurlar.
Akıl tutulması yaşayan toplumlarda
Politik cambazlar emellerine çabuk ulaşırlar ancak hayatlarını devamlı kılacak
beceriye sahip olmadıkları için onlar da bir başka aklın gölgesinde olduklarından,
toplum olarak hep birlikte yöneticiler ve yönetilenler toplu akıl tutulması
yaşarlar. Bu tutulmanın önüne geçilemezse gelecek süreç toplu akıl imhasına
dönüşmek olur. Bir toplumda toplu akıl imhası varsa, o toplum başka üst
akılların sömürgesi olmuş demektir. Ancak toplum bunu anlayamaz, çünkü
yönetenlerin buyrukları duygulara hitap ettiği için, duygularla yöneticilerine
göbek bağı ile bağlı olanlar, akıldan gelen bir tahribatın olumsuzluğunu ve
verdiği etkinin şiddetini kavrayamazlar.
Bu toplumlarda akıl, irade dışında nadasa
ya da hangara çekilen bir boyuta gelmişse, farklı gruplar kendi öncülerine
kayıtsız teslimiyetle bağlanarak kendi karanlıklarına gömülürler. Her farklı
ideolojinin farklı bir akıl tutulma ortamında varlığını sürdürüyor olması, bir
başka akıl tutulması yaşayana göre uyanık olduğu sanılmamalıdır. Özellikle
kendi toplumsal gerçekliğimizi dikkate alırsak, kitleler bazında toplumun genel
çoğunluğu ciddi bir akıl tutulması ve beyin travması yaşamaktadır. Ne pahasına
olursa olsun sahip olduğu ortamın karanlıklarını aydınlık diyerek savunmak,
kendi aklınızı imha ederek başka akılların gölgesine sığınmak olur. Politik
cambazlar bu süreci çok iyi değerlendirirler. Toplumu kitleler düzeyinde
taraflarına çekseler de, kendileri başka akılların gölgesinde kaldıkları için,
yöneldikleri kitlelere ciddi bir akıl imhası yaşatırlar. Bizim ülkemizin
gerçeği tam da buna uymaktadır. Bütün bir toplum olarak akıl imhası ve beyin
travması yaşadığımız için, olaylar arasındaki neden sonuç bağlarını kurarak
kendimize gelme şansımızı da kaybederiz.
Akıl tutulmasının yoğun olarak
yaşandığı toplumlarda, yeni ve farklı düşüncelerin toplumda karşılık bulması
hayli zor olur. Çünkü önceki algılar körü körüne bir bağlılık olduğu için,
ondan vazgeçip farklı anlayışlara kulak verecek kitleler eski bağlılıklarını
kolay kolay terk edemezler. Bunun en açık örneğini kendi toplumumuzda görmek mümkündür.
Bir asırdır devam eden bir CHP anlayışı var ki, mutlak doğrunun ölçüsü gibi
topluma kabuk gibi giydirilmiş. O grup içinden düşünen ve sorgulayan insanlar
çıksa da onlara hemen bir isim bulmakta gecikilmiyor. Hatta o taraftarlar
sahiplendikleri politik algıya bir inanç gibi bakarak oranın dışına asla
çıkmayı düşünmüyorlar. Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda ülkeye hizmet etmiş
bir parti olan CHP daha sonraları ülkenin önündeki en büyük sete dönüşmüştür.
Ancak taraftarların kafasında onun sorgulanması ve yanlış olma ihtimali hiç
düşünülmemektedir. Gözle görülen yanlışlar olsa bile ona mutlaka haklı bir
gerekçe oluşturan zihin körlüğü ve akıl tutulması yaşayan çok ciddi bir
kitlenin olduğu muhakkak... Bu durum sadece bir politik anlayışla sınırlandırılamaz.
Mesela Milliyetçilik adı altında bir toplumda Milli olan tüm değer sistemleri
yerle yeksan edilirken, o partinin fanatik tutucuları asla öyle bir yanlışın
olma ihtimalini kabullenmiyorlar. Çünkü Vatan Devlet, o algının tapulu bir
malıymış gibi anlaşılmaktadır. Kendi dışlarında aynı devlette yaşayan ve bu
ülkenin sahibi olanlar hep vatan hainidir. Çünkü onların yaptığı bu tanımın dışında
Vatan ve Devlet sevgisi olamıyor. Böylesi anlayışlar tamamıyla insanlığın imha
sürecine hizmet etmektedir. Başka bir algı karşınıza dinle çıkabiliyor ve dinin
sahibi kendisiymiş gibi topluma mesajlar veriyor, hatta sen kim din kim, ne
hakla din adına konuşuyorsun gibi laflar ederek, kendilerinin dışında kimsenin
dindar olamayacağını savunur duruma gelebilecek oluyorlar.
Son 20 yıldır ülkeyi yöneten iktidar
anlayışına baktığımız zaman öyle bir algı oluşturuldu ki, insanlar düşünmekten
ve sorgulamaktan aciz duruma geldi. Bizim adımıza her şey çok güzel yapılıyor,
bizim bu konuları konuşmamıza gerek yoktur, hatta yanlışlar varmış gibi görülse
de bizim bilmediğimiz onun arkasında ne hikmetler var kim bilir diyerek,
düşünenleri de düşünmemeye teşvik eden kitleler oluştu. İnsanın en doğal
düşünme hakkı olan beynini çalıştırarak yaşadığı ortam hakkında bir durum
değerlendirmesi ve tahlil yapmasını bile, iktidarı kötülüyorsun diyecek kadar
insanlar beyinlerini devre dışı bırakmış durumdalar. Bizim toplum, akıl tutulmasının
en yoğun yaşandığı ortamlardan birisidir. Politikacılar sadece akıl
tutulmasının yeterli olduğuna inanmamış olmalılar ki, ciddi bir akıl imhasına
dönüştü süreç. Bazen gölgede kalsanız da Güneşin arada bir bulutların arasından
çıkmasıyla nasıl ki Güneşle karşılaştığında vücudu ısınıp canlanmaya başlayan
canlılar gibi, insanın da böyle bir sürece girdiği anlar olabiliyor. Bu durumda
akıl tutulması üzerindeki sera tabakasının zarında delinme endişesi oluşunca
hemen yeni bir algı oluşturarak, kitleler istenilen bataklığa çekilebiliyor. Ne
yazık ki bizim ülkemizde bu süreç her politik anlayışa göre kullanılabiliyor.
Geçmiş dönemdeki iktidarların yaptığı
anlayışları eleştirerek iktidara gelenler, iktidar olduktan sonra aynı anlayışa
bürünmelerine rağmen, eğer bir toplum bu benzeşmeyi ve aynı rotada yaşamayı
idrak edemiyorsa, bu çok ciddi bir akıl imhasının olduğunun göstergesidir.
Çünkü duygusal bağlarla destek verdiklerinizin yanlışı, karşı olduğunuz
anlayışların yanlışlarına kök söktürecek boyuttayken, bunu göremiyor olmak bir
akıl tutulmasıyla izah edilecek kadar basit değildir. Bu doğrudan akılların
imha olduğunun kanıtıdır. Onun içindir ki, toplum aklen ve fikren özgürlüğüne kavuşmamışsa,
kullanım süresi bitmeyecektir. Her gelen politik anlayış kendisine göre toplumu
yönlendirme ve algı oluşturarak onları güdecektir. Çünkü insanlar güdülmekten hoşlanıyor.
Ayağa kalkıp özgürce kendi iradesini kullanarak doğru ile yanlış arasındaki
keskin çizgiyi ortaya çıkarıp, doğrunun yanında, yanlışın karşısında olacak
emek ve çabayı göze alamıyor, çünkü bir bedel istiyor insandan... Ondan
dolayıdır ki, insanı diğer canlılardan ayıran en belirgin özellik aklı, aklı
bağışlayanın bağışladığı amaçta kullanabilme becerisine sahip olmasıdır.
İnsanın duydukları ve kendisine gösterilenlerle bir tarafa ait olduğunu
belirtmesi akıldan faydalanmak değildir. Akıl insanın zihinsel birikimlerinin
alt yapısını oluşturmadan o zihinde kalıcı yaşamlar kuramayacağını bilir. Onun
için de, idraki veren yaratıcının bu nimetiyle diyalog halinde yaşamını
yönlendirmeye ve yönetmeye çalışır. “Aklını kullanmayanlar maymunlardan daha
aşağıdadır" diyen Rabbimiz, aklı tüm akılların gölgesinden çıkararak uydu
olmaktan uzaklaştırıp, bir bilgi ve ışık kaynağı olarak kullanmamızın önemini
ve gereğini bizlere anlatmaktadır. Bunu yapan toplumlar gelişmeye, yeniliklere
ve sürekli ileriye doğru yol almaya hak kazanmış olurlar. Bunun dışında
kalanlar ise kendi sonlarını beklemekle zamanlarını boşa geçirirler.
"Unzurna demeyin, Reayna
deyin..."Bizi güt bizi yönet demeyin, bize rehber ol yol göster deyin diyen Rabbimizin bu
ayetine mukabil her anlayış liderinden kendisini gütmesini isterken, hala insan
olarak aklını kullandığını sanır. İnsan olmak öyle kolay değil, ne Mutlu insan
olarak yaşayan ve insan olarak divanı huzurda hesaba duranlara!
Rabbim bizleri aklını gereği gibi
kullanan ve aklıyla doğru ile yanlış arasındaki ayrımı yapabilecek düzeye gelen
akıl sahiplerinden eylesin...”Siz hala akletmeyecek misiniz”?
Selam dua ve muhabbetlerimle Aydınlık
bir günde aydınlık fikirler ışığında yarınları konuşabilecek günlerin
hasretiyle...