Meçhulden gelen bir gemide, malum okyanusta maluma giden bir rotada nefessiz kalarak gidiyoruz; bakalım bu işin sonu nereye varır… Hayırları istiyoruz ancak hayırlı işlerle ilişkilerimiz ne kadar düzenli o konuda söyleyecek pek sözümüz yoktur. Çünkü bizler hayır olmayanları yaparız, ondan hayır çıkmasını çok bekleriz. İsteklerimizin her daim hayır olmasını isteriz, hayırsızlık olsa da yöneldiklerimizde, bizden kaynaklanmayan sorun olduğunu düşünür, kendimizi hayrın merkezine koyarız. Onun için dualarımızı bile ona göre biçimlendiririz. Rabbim hayırlı olanı ver, hayır değilse de sen onu yine ver ama hayra çevir, demekten de hiç utanmayız.
Zamana karşı mücadele edip, zamana
yenilmiş tek varlık var, o da insandır. İnsan, zamanı kendisinin yönettiğini
sanır oysa zaman gemisi onu meçhulden alıp maluma götürdüğünü hiç düşünmek istemez.
Zaman gemisi kadar rotası belli olan bir başka gemi var mı bilmiyorum, ancak
kime sorarsanız zamanı geçirmeye çalışıyoruz der. Sanki zaman onun elindeymiş
gibi utanmadan ve sıkılmadan zamana karşı büyüklük taslamaktan da geri kalmaz.
İnsan zamanın sırtına binmiş oradan inme imkânı asla olmamasına rağmen, zamanı
sanki kendisi yönetiyormuş gibi bir gafletle yaşar. Kimsenin zamanı geçirmeye
gücü yetmez, âmâ zaman hepimizi alıp götürür ve bizi öyle bir geçirir ki,
nereden nereye nasıl geldiğimizi bilmekte zorlanırız. Çoğu zaman hepimizin
dilinden düşmeyen, nerede o eski günler ben böyle miydim, karşımda herkes
hizaya dizilirdi, şimdi öylemi diye yakındığımız çok olmuştur. İşte, zaman bizi
oradan aldı bu güne getirdi. Bu günden alıp malum olan güne taşıyor. O halde
insan her ne kadar mazisi meçhul olsa da geleceği malum olmasına rağmen, böyle
pervasız yaşamayı nasıl kabullenebiliyor.
Zamanla alışırız diye çokça
kullandığımız bir deyim var ya, aslında biz zamanla alışmıyoruz, önceki
yaşadığımız günlerdeki zaman ile alışırız dediğimiz günlerdeki zaman aynı değil,
biz de o günkü biz değiliz, dolayısıyla farklı zamanda, farklı biz buluştuğumuz
için, o günün zamanı ile ya uyum içinde yaşayacağız ya da bir sonraki zamana
dağılmış, hayattan kopmuş biz olarak varmış olacağız. Bundan dolayıdır ki insan,
içinde hep geleceği şekillendirebilecek özellikler taşımaktadır. Bu
özelliklerimizin her an farkında olsak, kimsenin zaman geçiriyoruz cevabına rastlamazsınız.
Zamanla alışırız ifadesini rafa kaldıralım, her an gelen zamanla bizle farklı
bir ruh hali ve fiziki farklılaşma ortaya koyduğumuz için, bu bizim yaşamımızın
doğal süreci olmaktadır. Herakleitos’un dediği gibi her an her şey değişim
halindedir. Çünkü bir yerden bir yere gittiğinizde oradaki nebatın boyu, rengi
büyüklüğü hiç birbiriyle aynı olmadığını görmekteyiz. Demek ki zaman, farklı coğrafyalarda
farklı etkileme özelliğine de sahiptir. Bazı coğrafyalarda insanların çabuk
yaşlandığını hatta bazı yerlerde ömürlerin daha kısa olduğunu, bazı
coğrafyalarda insanların davranış ve karakter biçimlenmesinin bile farklı
olduğunu söyleriz. Bunların hepsi doğrudur ve öyledir. Protagoras boşuna demiyor,
üşüyen insan için aynı rüzgâr soğuk iken, üşümeyen için sıcaktır. O halde
kişiye göre her şey değişebilir ve burada ölçü insandır der. Yani burada dikkat
edilmesi gereken her şeyin ölçüsü insan değil, zamanın içinde taşıdığı hakikatin
ortama ve insanın içinde bulunduğu duruma göre farklı şekillerde görülmesidir. Neşeli
coşkulu bir ruh haline sahipseniz bazı olumsuzluklardan çok fazla
etkilenmezsiniz, ama ruh haliniz sıkıcı ise, hemen etkilenirsiniz ve dersiniz
ki bana dokunma, burnumu tutsalar canım çıkacak gibi... Yani zamana göre ve içinde
bulunduğumuz ortama göre belli kalıplara giren, oranın özelliklerine göre biçim
alan ruh halimiz, uyum sağlama sürecine giriyor. Bu uyum süreci olmasa insanın
geçmiş birikimlerinin ağırlığı ile mutlu bir yaşam sürmesini bekleyemezsiniz.
Aslında meçhul bir gemide yolculuk
yapan insan, en az geminin meçhullüğü kadar kendisi de meçhuldür. İnsanın
bilinmeyenlerini malum duruma getirmediğimiz müddetçe, insan yaşamı hep o meçhul
yanıyla devam edecektir. Gemi meçhul, taşınan meçhul peki iki bilinmeyenli bir
denklemi çözmek için bir bilinene ihtiyacımız yok mu? Hem X hem Y bilinmiyorsa
bunlardan nasıl bir sonuca gitmeyi beklersiniz. Onun için biz öncelikli
bilinmeyen olduğunu sandığımız ve bizi irademiz dışında maluma taşıyan zamanı
ve zamanın içindekileri iyi kavramamız lazım ki, insanı çözebilelim.
İnsanı tanımak için bilinen
yönleriyle iletişim kurabilirsek bilinmeyen yönleriyle de reaksiyona geçme imkânımız
olur. Ama Bilinmeyenlere yoğunlaşır bilinenlerle bir iletişim kuramazsak,
reaksiyon asla gerçekleşmez. Ve insan için söylenen açıklamaların neredeyse
tamamı boş ve anlamsız kalır. Oysa günümüzdeki küresel etkiye sahip anlayışlar
insanın bilinmeyen genetiği üzerine yoğunlaşarak insanın doğal yapısı ile asla
reaksiyona geçemeyecekleri çabanın içinde olduklarını görmekteyiz. İnsan fert
olarak zavallı bir duruma sokulmak istenmektedir. Oysa insan tüm bu dayatmaları
parçalayacak dinamiklere sahiptir. Onun için insanı yeniden kendisiyle ayrılmaz
parçası olan zamanla barıştırmak zorundayız. Zaman ile barışan insan, nasıl nerede
ne için mücadele edeceğini fark edecektir. O zaman da zamanı geçiren değil,
zamanla birlikte yaşayan iradesini kullanan bilinçli bir varlık olacaktır.
İnsan, belli bir plan içinde yaptığı
eylemlerin saniyesine kadar dikkat ederken, plansız yaşamda 24 saatin bile
nerede geçirileceğini bilemez. Onun için insan ile zaman arasında anlamlı bir
antlaşma yapmak gerekir. Bu sözleşme insan dışında kendi cinslerinin dayattığı
bir süreç olamaz. İnsanın zamanla olan diyaloğunu en iyi biçimlendiren ve
nerede nasıl hareket edeceklerinin rotasını, zamanı ve insanı yaratan belirlemektedir.
Yaratanın belirlediği bir plandan kuşku duymak ve onun gösterdiği rota dışında
arayışlarda olmak insan için en büyük kayıptır. Örneğin size bir sorumluluk verildi,
belli bir işi yapmanız istendi, sizin karşı tarafa soracağınız ilk soru ne
zamana kadar bu işi istiyorsun olacaktır. İşi yapan sen olsan da o işi yapacak
zaman sana verilmemişse onu başarman ve sonuca gitmen mümkün değildir. Onun
için yaratan öyle güzel yaratmış ki, insanın ileri süreceği tüm bahane
yollarını kapamıştır. Rabbim, bizim bunları yapacak kadar zamanımız yoktu, biz
yaşarken bunlar var mıydı gibi, gerekçelerin hepsini anlamsız kılmaktadır.
Allah öyle bir adil ki, zaman ile ömrümüzü dengeli düzenli ve orantılı
yaratmıştır. Kimse onun için benim zamanım yoktu gibi bahanelerin arkasına
sığınma hakkına sahip değildir. Oysa İnsanların adaletine bakın ki, sizden iş isterler,
iş için gerekli olan o işi kıvama getirecek imkânları size vermezler ve
sonrasında da sizden dört dörtlük sonuç beklerler. Bu, yaşamın doğasına terstir,
onun için de reaksiyon olmaz ve iletişim başarısız sonuçlanır. Yaratan hiç
yaratmayan ve ellerinden bir şey gelmeyenler gibi olur mu?
Yaratılmışlar evreninde insana
verilen en önemli sermaye zamandır. Bu sermayeyi heba edenlerin yaşamı kara
geçirmesi mümkün değildir. Zaman geçirilmek ve miadı doldurmak için yoktur.
Zaman bulunduğu anda en iyi ortaklık yapmayı gerektirir. Nasıl ki bir üretimde
Doğa Emek Sermaye ve Girişim gerekli ise, yaşam için gerçekleşecek üretimler
için de insan, zaman, akıl ve plan gereklidir. Bunlar bir araya gelip izdivaç
gerçekleşmezse hayatımız boş çabalar yığını olur. Boş çaba insanın dünya
yaşamında iflas ettiği bir yaşamı, meçhulden gelen belli bir rotaya giden
gemiye doldurarak, ahlar vahlar arasında hesaba doğru yol almasıdır.
"Zamana yemin olsun ki, İnsan hüsrandadır,
ancak İman eden Salih amel yapan ve birbirine hakkı ve sabrı öğütleyenler
hariç..."Zamanla beraber yolculuk yapmayanların hepsi kaybetmişler, zaman
geçerken sen çok gerilerde isen ya da zaman henüz gelmemiş iken sen çok ötelerin
hayallerini kurarken zaman treninin geçip gittiğinin farkında değilsen,
bitmişsin demektir. Ondan dolayıdır ki, Yaratan Rabbimiz diyor ki, dünde
yaşayıp yarının hayalleriyle avunup günün hakkını vermeyenlerden olmayın çünkü
bu durum sizi azgınlaştırır. Ve zamanın sahibi sizmişsiniz gibi, sizi sizden
uzaklaştırır ve tağileştirir. Tağileşen varlık, her şeyin sahibi kendisiymiş
gibi yaşarken en büyük ihaneti zamana yapar. Ondan dolayıdır ki, zaman ile
arasına duvarlar örenler zamanın yok ettikleri olarak tarihin çöplüğüne
giderler. Ama zamanla birlikte akıp kendisi de planlı bir hayatın aktif
oyuncusu olanlar, zamanı eskitmez, zamanla birlikte yenilenerek her gün başka
bir güne doğar ve her gün onun için umut tomurcuklarının patlayacağı yeni bir
günün habercisi olur.
Evet, sevgili dostum insan! Sen
zamana ihanet edersen seni hakikate taşıyan meçhulden gelip maluma giden gemiyi
delersin ve sularda boğulup yok olanlardan olursun, onun için diyorum ki hep
beraber Nuh’un gemisindeki yerimizi alalım, zamanı baş tacı yapıp iletişimimizi
anlamlandıralım ki, hesapta anlamlı bir yaşamın faturasının hesabını vermekte
mahcup olmayalım, ne dersiniz...
Ey zaman söylediklerime şahit ol ki
ben seninle dost olarak yarınlara akmak istiyorum...
Selam muhabbet ve dualarımla yeni bir
zamanda yeni bir ruhla yola çıkanlardan olmak ümidiyle...