24 Nisan 2021 Cumartesi

HAYAT BOŞLUK KALDIRMAZ

 Eğer bir ülkenin kanunları suç ve suçluyu önlemeye yönelik önleyici tedbirler oluşturmuyor, sadece suç sonrası müdahale etmeye dönükse, orada suçlulara uygulanacak yaptırımların pek bir etkisi olmaz. Suçlular üzerinde caydırıcı etkiye sahip olmayan kanunlar, farklı suç örgütlerinin ve suç çeşitliliğinin artmasına sebep olur. Neden böyle bir iddia da bulunuyor olabiliriz. Kuralların önleyici etkisinin ve caydırıcı müeyyidesinin olmamasından dolayıdır ki, suç örgütlerinin biri, izini kaybettirip başka bir suçla ortaya çıkıyor ve bu durum devamlılık oluşturuyorsa, orada çok ciddi ve travmatolojik düzeyde kanuni boşluklar var demektir.

Henüz etkisi geçmemiş ve unutulmamış olan bir tosun vakası vardı ki, onun zedeleri kendilerine gelmemişken yeni ve farklı zedeler ortaya çıktı. Peki, burada sorumlu ve suçlu olanlar hep bu işten kar ederek insanları dolandıranlar olabilir mi? Bunlar elbet fiilin oluşmasında önemli bir yere sahipler, ancak bu fiilin oluşması için onun önüne su taşıyanlar ve bu suların o kanaldan akması için o kanalın yapılmasına ve legalleşmesine göz yumarak gerekli önlemi almayan ve kontrol mekanizmasını çalıştırmayan sistem de o kadar suçlu ve sorumludur. Bir toplumda insanların büyük bir çoğunluğu, mesafesi kısa ama ödülü büyük olan kulvarlarda dolaşmayı ve oradan otlanmayı düşünüyorlarsa, böylesi kapanlara düşmesi kadar doğal bir durum olamaz. Bu yaşamların reklam edilircesine bir toplumun gündemine girmesi ve herkes tarafından konuşuluyor olması, emeksiz kazanma yollarının da rağbet gören bir alan haline gelmesine neden olmaktadır. Emeksiz kazanç elde edenlerin kahramanlaştığı, günlük yaşamlarında olağanüstü sınıf atlamaların gözle görülür değişimler olduğu ortamlar, her türlü olumsuzlukların yaşanması için uygun bir zemine dönüşmüş demektir.

Soruyorum şimdi, bu zeminin oluşasında toplumsal yaşam mı etkili olmaktadır, yoksa siyasi sistemin ve idari mekanizmanın istikrarlı ve bağlayıcı ciddi bir hukuki yapılanmadan yoksun olması mı bunlara fırsat vermektedir. Burada öncelikli olan İdari ve siyasi mekanizmanın, emek ve sorumluluk ölçeğinde elde edilecek imkanlarla bir yaşam sürmenin insani ve toplumsal bir sorumluluk olma bilincini topluma kazandırmamış olması, çok ciddi emeksiz yaşam alanlarının oluşmasına katkı sunmaktadır. Bu ortamlar tamamıyla kuralsız ve kendi içinde illegal bir yapılanmayla toplumun kanını emecek duruma gelerek farklı bir dünya oluşturup o dünyanın albenisi, diğer insanların rüyalarını büyülemeye başladığı zaman çatışmalar ve karşılıklı ötekileştirmeler sonrasında ancak anlaşılabilmektedir. İşte o anlaşılma döneminin meyveleri de bugün ortaya çıkan koin dolandırıcılığı gibi olmaktadır. Koin Koine yatmak isteyenler sağılarak yataklarından uyanırlar.

Toplumsal hastalıkların oluşumuna, toplumsal kökenli olmaktan çok, siyasi ve hukuki sorunların yarattığı boşluklar ve olumsuzluklar neden olmaktadır. Toplumsal yaşamda ahlaki problemlerin oluşumunda genetik kodlarda ve kültür dokusunda bu eylemlerin övünülecek ve desteklenecek bir yaşam olarak destek bulması mümkün değilse, toplumsal yaşamla ilişkili olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak bireysel ve lokal düzeyde problemli yaşamlar oluşmaya başladığında bunlar sistemin yetkili birimleri tarafından denetlenmediği zaman genişleyerek legal bir ortam elde edebilir. Sonrasında da bu legalleşme süreci resmi kurumsal işletmelere dönüşebiliyor. Buradaki legaldik kurallara uygunluk anlamında değil, daha çok toplumsal ortamda yaşayabilecek düzeyde bir meşruiyet zemini oluşturmasıdır.

Bugün herkes ister istemez kendilerine zarar verenin, verdiği acıya bakarak, acıyı veren faile gözlerini çevirmişler. Yani bir yerden taş yiyorsanız taşı atanların o taş atmasına fırsat veren ve onları cezalandırması gerekenlerin bunları hiç dikkate almadan, toplumsal bunalım ve ekonomik problemlerin çoğaldığı bir zamanda, bunları ekonomiye katkı sunan ve insanları meşgul eden yapılar olarak görüp, onlara göz yumulursa geleceği nokta sanıyorum farklı bir yer olmayacaktır. Olumsuz her ortamın arkasında mutlaka bir göz yumma ve günü kurtarma çırpınışlarından dolayı denetimsizliğin yaygınlaşmasının olduğunu görürsünüz. Denetim, toplumsal yaşamda şarttır. Devlet kendisine ait olan görevleri değil de kendisini ilgilendirmeyen sularda kürek çekerse hep boşa kürek çekecektir. Devlet, denetim, akış ve kurumlar arasındaki eşgüdümü sağlayarak çok hızlı bir hizmet ağı oluşturmalı, hizmet ve mallarının kaliteli ve güvenli bir yolla tüketiciye sunumunu özel yapılara bırakmalıdır. Ancak günümüzde özellikle de bizim toplumda devlet, sanki denetimi farklı kurumlar yapacak gibi gayet gevşek davranmakta, âmâ patates çuvalını sırtlanıp vatandaşa dağıtmak için vali, kaymakam, müdürler sıraya giriyor ve boy boy fotoğraf paylaşımı yapıyor, bir fabrika açılışı yapar gibi…Oysa Devletin bu duruma düşmesi bir övünç kaynağı olamaz. Ancak bazı yorumcuların açıklamalarına bakılırsa devlet, vatandaşın evine patates bile götürüyor, malı satılamayan çiftçinin malını alıyor hem onlara yardım ediyor hem de aç vatandaş bırakmıyor ne ala memleket…(!)

Bir de diğer taraftan baktığımızda, Acaba devlet, sistemin işleyişinde nasıl bir tıkanma yaşadı ve insanların mallarının ellerinde kalmasına neden oldu diye düşünmek gerekmez mi? Bir ülkede insanlar patates çuvalına muhtaç duruma geldiyse bunun sorumlusu acaba kim ve bu insanlar bulundukları bu ortamdan nasıl kurtarılmalıdır diye düşünmesi gerekmez mi? Tüm bunlara baktığımız zaman Planlama, dağıtım, denetim ve eşgüdüm sorumluluğunu yerine getirmemiş bir sistemin, sosyal adaletsizliğin yaşanmasına giden yolda önemli payının olduğunun bilinmesi gerekmez mi?

Yani devletin asıl sorumluluk alanlarından kaynaklanan problemlerle ilgili yüzeysel bir vitrin değişimi yaptığını gördüğünüz zaman gevşeyerek kendinizden geçiyorsunuz. Oysa bunlar ihmal edilmiş sorumlulukların az da olsa anlaşılmış olunması olarak görülse belki biraz farklı bakılacak ama savunulacak bir eylemmiş gibi deklare edildiği zaman, kritik yapılması zorunlu hale geliyor…

Bunları, neden mi anlatma ve örneklendirme gereği duydum. Sorunların oluşuna neden olan asıl kaynak doğru tespit edilmezse sorunların çözülmesini bekleyemezsiniz. Dolandırıcıların her geçen gün daha fazla birikim elde ediyor olmaları, sistem ve hukuk sorunlarından kaynaklanır. Dolandırılanların da sürekli artış göstermesi, ahlak dışı bir yaşamın normal hayat gibi içselleştirilmesiyle alakalıdır. Yani emeksiz kazanım bir ahlak problemidir. Ahlaksızlığın yaygın hale gelmesi, ahlak dışı davranışlarla imkanlarını artıranların, sonrasında bey efendi ve hanım efendi olarak taktim ediliyor olması resmi ortamlarda, çok önemli iş adamları olarak öne çıkarılmaları ciddi bir ahlaksal erozyonun olduğunu gösterir. Dolayısıyla bu ahlaki problemli ortamda her an çok farklı dolandırıcılar tarafından dolandırılıyor olmak, olağan dışı bir durum olmaz. Ortam da teneffüs edilecek hava böylesi mikroplar üretir.

İmkânı kıt veya hiç olmayanların da böylesi tuzaklara rahat düşüyor olmalarının arkasındaki en önemli etken, bir umut ya olursa diye sarılmalarıdır. Sosyal adaletsizliğin olduğu ortamlarda suç ve suçlular hep çoğalır, hukuk caydırıcı olmakta yetersiz kalır. İdari yapı idare etmenin dışında kendi yaşamını korumayı idare ediyor olarak anlamaya başlar. Böylesi çarpık ortamlarda ne tosunlar ne koinler biter, her gün yeni bir dolandırıcı şebekenin haberini duyarız.

Sistem kendisini yenilemekten korkarsa, kaotik ortamların oluşması kaçınılmaz olur. Kaotik ortamların oluşumu sistemin zorunlu değişim sürecine yakın olduğunun da habercisi olur. Bu örneklemelerden sonra şunu ifade ederek bu konuyu burada noktalamak istiyorum. Suç ve suç örgütlerinin her gün yeni ve farklı dolandırma taktik ve teknikleri üzerine çalıştığı ve dolandırılacak kurbanlardan ne kadar bir birikim yapacaklarının hesabını yaptıkları dönemde, Sistem hukuken hiçbir açık kapı bırakmamalı ve çapraz kurallarla doğacak boşlukları dolduracak bağlayıcı kurallar ihdas etmelidir. Bu konuyla ilgili çok zeki ve her türlü yolları bilenleri belli ücretler mukabilinde toplayarak onların değerlendirmesine açmalıdır, uygulanacak kuralları…Yoksa bunları, bu parlamentonun yapacağı kanunlarla durduramazsınız. Parmakların kalkıp indiği bir yapı insanların sorunlarını sıfıra indirecek bir mekanizma icat edemezler. Onun içindir ki devlet üzerindeki yükümlülüğü azaltmalı, denetim dağıtım planlama ve koordinasyon dışındaki görevlerden elini çekmeli bu alandaki başarısı onu güçlü bir yapıya dönüştürür. Bunları yapamayan devlet, vatandaşı soyup soğana çeviren, iletişim telekomünikasyon ve enerji kuruluşlarının nasıl legal yollarla vatandaşın kanını emdiğinin farkına bile varmaz…

Uyanarak kendimize gelmek için bir kritik ve doğru saptamalarla problemleri doğru tespit edip doğru yöntemlerle kalıcı sonuçlara ulaşmak ümidiyle selam saygı ve dualarımla…

Erol KEKEÇ/23.04.2021/23.31